Bu Blogda Ara

4 Haziran 2012 Pazartesi

Gerçek şarapta, sağlık suda 2

Bir tatlı huzur almaya geldim, Galata’ya...
Hayatın %10'u , başımıza gelenler, diğer %90'ı ise bizim bu başımıza gelenlere nasıl davrandığımızla gelişir derler. Son zamanlardaki İzmir yazılarımdan anlayacağınız üzere İstanbul’u artık eskisi gibi sevmiyorum. Aslında kendisini, mevcut durumu, sürekli tuzak kuran, yoran ve uzak kılan şehri sevmiyorum yoksa düşlerimde, hayallerimde, zihnimde yaratmış olduğum İstanbul’u sevmeye halen devam ediyorum. Nazım Hikmet üstadın "yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?" mısrasında olduğu gibi adeta bu artık sevmediğim şehrin güzel yanlarını da görmüyor değilim hani. İlk başta briç kursum mesela. Başlı başına şehrin güzel bir yanı benim için. Nasıl keyifli devam ettiğimi zaten sizlerle paylaşmıştım. Şehir bana geçenlerde güzel bir yanını daha gösterdi.

Gerçek şarapta, sağlık suda adlı yazım bakın nasıl başlıyordu: “8000 yıl! Günümüze kadar ulaşabilselerdi (bu kadar yıllandırılması tabii ki imkansız ama bir de olsaydı tadından içilmezdi herhalde), ilk şarapların yaşı bu olacakmış. İşte böylesine eski , böylesine kadim bir dostluğu var insan ile şarabın. Tarihi dile kolay 8000 yıl öncesine dayanan şarap, insanların sevinçlerine, hüzünlerine, sofralarına karışıp günümüze kadar gelmiş, kendisine apayrı bir kültür yaratmış. O kadar ki şarap adeta bir tutkuya dönüşmüş, özel günlerimizde, sevdiklerimizle paylaşacağımız yemeklerde, sanatın tüm dallarında, efsanelerde, tarihi güzelliklerde görebilir olmuşuz. Benim kendisini gördüğüm yer ise genelde hatta sürekli ve yalnızca yemek masasının üzeri olmakta. Geçen akşamda bu kadim dostla beraberdik”.

Ben şarabı çok severim. Tamam rakıyı da, votkayı da ve hatta viski ve burbonu da çok severim ama şarabı diğerlerinden ayıran bir özelliği vardır. Şarap yalnızca içilen bir içki değil yaşayan bir organizma kabul edilir. Şarap dikkat edin hep başrolü kapar. Rakı sofrasının ana konusu rakı değildir (çok severim o ayrı) ama şarap severler şarap içecekleri zaman ana konu her zaman şarap ve türevleridir. Şarap kendisi hakkında konuşturtur. Yaşadığınız bir şarap gecesi de dikkat edin unutulmaz, yıllar geçse de hep hatırlanır. Pahalı hem de çok pahalı olanları da vardır, ucuz sofra şarabı olanları da. Zengini de içmeden koklar, fakiri de. Şarap yalnızca bir içki değil bir sanattır. Başlı başına bir hobi, bir uğraştır. Neredeyse sınırsız seçenekleri, sınırsız tatları vardır. Ben şarabı içmesini de kültürü ile ilgilenmesini de çok severim.

Şirketten bir arkadaşım ile laklaklık ederken ortak noktalarımızdan birinin şarap olduğu ortaya çıktı. Zaten sonrasında da hemen ister istemez samimi olduk. İtiraf etmek gerekir ki benden çok ama çok üstün bu konuda. Siz bakmayın ortak zevk dediğime, benim adeta bu konuda yol göstericim oldu. Hemen hemen her gün illaki bu konuda konuşur olduk. Bir gün gel seni bir yere götüreceğim dedi. Ben de konu şarap olduğundan hemencecik tamam dedim. Yarım ağız ile eşime de teklif ettim ve cümle daha bitmeden o da kabul etti. Bir iş çıkışı kendimizi Galata’da bulduk. Ne zamandır Galata’ya gitmemiş bizler, ağzımız açık bir şekilde burası hangi ara bu kadar değişti, bu kadar güzelleşti, bu kadar avrupai bir yer oldu demeye başladık. Sonra gideceğimiz oteli gördük. Aslında gideceğimiz yer otelin altındaki bir şarap eviydi: 
Galata Sensus Şarap ve Peynir Butiği

Beyoğlu Kuledibi'nde şarap tutkunlarına hizmet veren olağanüstü bir yer. 400’den fazla yerli şarap raflarda bizleri bekliyordu. Çok ufak bir farkla açtırtıp, üstelik karafta ve üstelik şaraba yakışan kadehlerde servis alabiliyorsunuz. Şişe çok mu geldi (ki böylesi bir ortamda su gibi gidiyor), kadeh seçenekleriniz var ve üstelik bir iki ile sınırlı da değil. Sonra peynir bölümüne gidip kendinize peynir tabağı da hazırlatabiliyorsunuz, yanında zeytin yağ servisi de cabası. Yetmedi mi, doymadınız mı, galeta, ufak börekler ve meyve yine seçenekler arasında sizleri bekliyor. İnsanı konuşurken yormayan ama dinlenebilir bir seviyede çalan rahatlatıcı bir müzik ve sanki bir mahzendeymişsiniz gibi bir ortam.
İyi şarap pahalı olmak zorunda değildir! Sloganlarıyla şaraba meraklı herkes ile buluşmayı hedefleyen romantik bir anlayış ve bu naiflik mekanda fazlasıyla hissediliyor. Yalnız Galata’da değil, Eskişehir, Marmaris ve Antakya’da da butikleri mevcutmuş.

Ben Sensus’u da gittiğim zaman içtiğim 2009 yılı Sabrina’yı da çok ama çok sevdim. Çıkarken tek dileğim buranın çok iyi iş yapması ve kapanmamasıydı. Benim artık süreklilik içerisinde gideceğim, şarap içip, müzik dinleyeceğim ve kitap okuyacağım bir yerim var. Tüm şarap severlere duyurulur ve içtenlik ve hararetle tavsiye edilir.

2 yorum:

  1. İstanbul'a gelince mutlaka uğrayacağım Galata Sensus'a. Tam benlikmiş ;)

    İzmir'de de var mıdır acaba böyle bir şarap ve peynir butiği... Şarapları nefis mekanlar var gittiğimiz ama böyle bir "butik" var mı bilmiyorum Araştırmalı :)

    Ben de seninle aynı fikirdeyim, şarap diğer içkilere nazaran daha özeldir, o nedenle içilen anı da özel yapar ;)

    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  2. Selam Berna. Mutlaka ama mutlaka gitmeli ve görmelisin. Ben az bile anlattım, o kadar gidilesi bir yer. En azından ben çok keyif aldım. Ben Sabrina diye hatırlıyorum ama Serena'da olabilir, 2009 yılını da mutlaka denemelisin.

    İzmir'de var mıdır bilemiyorum ama umarım bir şube de orada açılır. Hoş içinde bulunduğumuz konjonktür çok da uygun değil ama belli de olmaz.

    Şarabı gerçekten de diğer içki türlerinden ayıran bir tılsımı, bir albenisi var. Hiç bir şey olmasa da hakkında konuşturtuyor :)

    Sevgi ve saygılarımla,

    YanıtlaSil