Bu Blogda Ara

15 Temmuz 2011 Cuma

Göcek Adası: Sen kalk, cennetten kopup buralara gel ...

Bu dünyaya bir kere geliyoruz. Lütfen yalnızca bir dakika yaptığınız işleri bir kenara bırakın ve düşünün: içinde bulunduğunuz tek düzelikten sıkılmadınız mı? Ben zaman zaman bu aynılıktan sıkılırım hatta dellenirim ve planlarda olmayan işlere kalkışırım. Kendime göre çok da iyi ederim J
Bu anlar benim için kendimle guru duyduğum anlarımdır.

Oğlumun son zamanlarda bu sıcaklarda ağzından düşürmediği tek kelime olan tatil kelimesi artık her ağzından çıkışında bana ızdırap vermeye başlamıştı. Adeta bir bir ok oluyor ve her defasında, yolunu şaşırmadan gelip beni buluyordu. Sıcaklardan ve her gün neredeyse aynı şeyi yapmaktan usanmış, bıkmış ve sıkılmış olan oğlum, gözlerimin içine bakıp baba beni kurtar diye yalvarıyordu adeta.  En azından tatil kelimesi her duyduğumda benim düşündüğüm en hafif olarak bunlardı.

İstanbul’da yaşamanın sayısız avantajları vardır ama hayatınızdan çalan sayısız da  tatsızlıkları vardır. Akıllara ziyan trafiği, sürekli koşuşturma, sürekli bir yere yetişme çabası içersinde hissetmenize neden olan yorucu ve stresli hayatı, aynı şehirde yaşıyor olmanıza rağmen görüşemediğinizden biten arkadaşlıklar, yazları gereksiz sıcak ve nemli havası, girilebileceği geçtim bulunabileceğiniz seviyeden gerek temizlik ve gerekse diğer katılımcıları nedeniyle hem de çok uzak olan plajları, pahalılığı, yaşam kaliteleri arasındaki uçurumlar, üzerinize üzerinize gelen, boğucu kalabalıklığı, cin olmadan adam çarpmaya kalkan zeka yoksunları, sonradan gören ne oldum delileri, insanların kabalıkları, estetik ve terbiye yoksunu çoğunluk halkı bunlardan sadece bir kaçı olarak aklıma ilk gelenlerden.

Oğluma tatil adına bu şehirde hiçbir şey sunamazdım. Sürekli iş-ev arasında mekik dokumaktan ve aileme çok az zaman ayırmaktan (ailemle geçirdiğim zaman dilimi birçokları için çok, bir kısım için yeterli bulunabilecek bir süre olabilecekken, bana bırakın yetmesini onları adeta hergün özlememe neden olacak kadar az gelmekte)sıkıldığım bir anda, hem de hiç yeri ve zamanı değilken (iş hayatında tüm zamanların en yoğun dönemini geçiriyorum), eşime hadi kalk Göcek’e gidelim dedim. Ya iş yerinde herşey yolundaydı ya da oğlumun yakarışları ona kadar ulaşmıştı: hemen kabul etti.  Eşimin kabul etmesi çok önemlidir zira tüm organizasyonu, santim santim o yapar, o planlar. Ben amaç denklemini yine onun yardımıyla kurarım ve mesela hadi kalk Göcek’e gidelim derim. Gerisi onun işidir. Uçak ve otel rezervasyonları, bavulların hazırlanması, gerekli olan alışverişler,  gidilecek yerde yapılacaklar, ilgili transferler, ... Biliyorum hayatım çok zor ama alıştım artık. Beni dert etmenize gerek yok J

Geçen sene Dalaman’a gitmiş ve oradan Göcek’e günlük çıkartmalarda bulunmuştuk. Tadı damağımızda kaldığından bu sene böylesi uzuuun bir hafta sonu kaçamağı için ilk tercihim(iz) burası olmuştu. Amaç denklemi belirlendi, izinler alındı. Sonrasında 1.çoğul şahıstan 1.tekil şahışa hızlı geçiş yapıldı. Eşime uçak ve otel rezervasyonları yapmasında, bavulların hazırlanmasında, gerekli olan alışverişleri yapmasında ve gidilecek yerde yapılacakları belirlemesinde hep sözlü destek oldum, onu yüreklendirdim, alkışladım ama takdir edilmedim. Eşimi anlamakta zorlanıyorum. Bana bu süreçte neden kızdığını anlayabilmiş değilim ama onu artık olduğu gibi kabul ediyorum.

Size kişisel ve şiddetli bir tavsiyede bulunmak istiyorum: Bütün işlerinizi bir kenara bırakın, artık yapmayın, ya da en azından ara verin ve kalkın Göcek’e gidin. Hani yeryüzündeki cennet sözü sanki bu şirin belde için söylenmiş. En son ne zaman yalnızca siz istiyorsunuz diye bir şey yaptınız. Göcek’e yalnızca siz istiyorsunuz diye gidin. Kendinizi şımartın ve gidin. Küçük hem de çok küçük ama öyle bir şirin öyle bir güzel ki, kolay kolay ayrılmak istemeyeceksiniz. Üstelik bünyesinde dile kolay tam 5 uluslararası marinayı da barındırmakta .

Öyle yatlar var ki iç geçirip keşke benim de olsa diyorsunuz. Tabii sonra evrensel iki gerçeği hemen hatırlayıp rahatlıyorsunuz: En iyi yat, arkadaşının yatıdır ve yatı bir alırken ve bir de satarken mutlu olursunuz. Diğer taraftan yine öyle yatlar da var ki uzansanız dokunabileceğiniz kadar  yakınlarından geçerken bile iç geçirmiyorsunuz. Hayallerinize bile giremeyecek kadar değerli olanları var içlerinde. Milyonluk yatlar öyle sıralanmış sizin beğenmenizi ve hayal dünyanıza girip giremeyeceklerini öyle bekliyorlar.

Bakmaya doyulmayan bu teknelerden dolayı öyle her yerde denize girmek mümkün değil tabii. Balayını yaptığımız ve hafta içi adam başı 35 TL’ye girilen Swiss otelin bir plajı bulunmakta. Ama inanın sürekli boştu. Bizden sonra bir daha asla eskisi kadar tutulmamış J Göcek’te güzel olan, tekne ile açılmak ve açıklarda kendinizi o mavinin her tonunun yer aldığı güzelim denizlere bırakmak ya da merkezden kalkan dolmuş motorlara atlayarak Göcek Adasına gitmek ve o bakir, o enfes, o muhteşem plajında deniz ve doğa ile bütünleşmek.

Hani anlatılmaz yaşanır derler ya ada da işte böyle bir yer. Ne kadar anlatsan o dinginliğini, o huzur veren ortamını, sakinliğini, güzelliğini anlatamam. Elektrik bile yok adada. İçeceklerin soğuması için koca koca buzlar taşınmakta her sabah adaya. Turabi bey, adanın işletmecisi, motor ile seferleri yapan kişi , zamanın hızlı jandarması, işletmesi hakkında şunları söylüyor: “Mesele abinin (parmağı ile beni gösteriyor – indir o elini kızıyorum diyeceğim ama içinde belli kötü niyet yok)bu adaya gelmesi değil, yengenin buraya tek başına gelebilmesi ”diyor. Ben böylesi huzur dolu, sakin ve bir o kadar güzel bir yer görmedim ve bu devirde de eğer survivor’da yarışmayacaksam görebileceğimi de sanmıyorum.

Göcek’in bir başka özelliği ise nerede yerseniz yiyin, muhteşem lezzetli kızarmış patatesleri. Öğlen, akşam, ikişer ikişer porsiyon bir götürdük ki sormayın. Bu tadı nicedir özlemişiz büyük şehirlerde dondurulmuş, tatsız kuzenlerini yediğimizden.

Can Restoran’da meze ve balık, Kebap Hastanesi’nde lahmacun (ki ben hiç sevmem ve genelde yemem de)ve Beyti sarma, ve Recep Usta’da çeşit çeşit ızgara ve kızartma et yemeden sakın ayrılmayın. Ben öğlenleri soğuk bira ve akşamları rakıyı tercih ettim. Eşimi bir öğlen ikinci birasını içerken de gördüm ya artık ölsem de gam yemem.

Biz Görkem Apart diye bir yerde kaldık. Gerek temizlik, gerek ilgi, gerek konum, gerek havuzu ve gerekse ücreti bakımından dört dörtlüktü. Ev yapımı bir anne poğaçası vardı ki, ilk ısırığımda inanın lezzetinden ve bu tadın içimde oluşturduğu mutluluktan bir anda gözlerim doldu. Hem ağladım hem yedim. Ev yapımı çilek reçeli ise hani bir kavanozlansa insan koli koli alıp götürür evine. Yine hararetle burasını tavsiye ederim.

Oğlum bulunduğumuz süre zarfınca neredeyse hiç denizden ve havuzdan dışarı çıkmadı. Denize de doydu, güneşe de. En azından belli bir süreliğine. Bütün gün boyunca tüm enerjisini harcadı durdu. Tüm senenin pineklemesini bir kaç günde üzerinden attı. Akşam yemekleri sırasında baba beni yatağıma götür, çok uykum var yakarmaları, her gece yatırmak için akla karayı seçen bizler için tam anlamıyla bir zafer ve şölen anıydı.

Göcek tatili bize çok iyi geldi. Dinlendik, eğlendik, bol bol yedik ve yüzdük. Ne stres kaldı, ne sıkıntı ne de telaş. İhtiyacımız fazlasıyla varmış. Oğlumun bu süre zarfında, gözlerindeki mutluluk ve ışıltı ise paha biçilmezdi. Anı kesemize bir kaç gün daha atıverdik. Ne mutlu bizlere ve daha nicelerine ...

0 yorum:

Yorum Gönder