Bu Blogda Ara

25 Haziran 2012 Pazartesi

Minimum güç maksimum etki

Her şey eve geldiğimde televizyonun hemen yanı başındaki komidinin üzerinde duran tanıtım broşürünü görmemle başladı. Ben ki tüm bu tür işleri eşime bırakan biriyimdir o gün şeytan dürttü ve broşürde yazan numarayı çevirip ilgili kişiyle belki bir yarım saat konuştum. Dört gün sonrasında bir Cumartesi günü kahvaltılarımızı ettikten sonra yola revan olduk. Yaklaşık 15 dakika süren araba yolculuğundan sonra arabayı izbe, tenha ve araba tamircilerinin olduğu bir yere park edip, yük asansörleriyle bir hanın 3.katına, 9: 45’teki randevumuza ulaştık. 


Oldukça geniş, güneş alan ve temiz bir yere benziyordu.  Girişte ayakkabılarımızın üzerlerine geçirdiğimiz galoşlar sıkıntıdan çok bana mutluluk hissi vermişti. Eşim her zamanki gibi bir yandan elinden düşürmediği Ipad’i ile oynuyor bir yandan da mekanda oğlumuz için sakınca yaratabilecek şeyleri arıyordu. O ararsa genelde bulur da ama bu kez bulamamıştı. Yine de sinirliydi. Suratı asıktı ve bırakın benimle konuşmayı, yüz yüze bile gelmek istemiyor havalarındaydı. Oğlum ise çok mutlu görünüyordu. Ben ise oğlumun yarattığı pozitif enerjiyle, eşimin saçtığı negatif enerji arasında boğulmak üzereydim. Hoşuma mı gitsin, yoksa ortaya çıkıp nedenini bilmeden küfürler edip rahatlasam mı bilemiyordum. Eşime bir ara beğendin mi diye sorma gafletinde bulundum. Bana midesini bulandırıyormuşum gibi bakıp burası berbat dedi yalnızca. Nedenini sorduğum zaman ise pek cevap alamadım ya da belki de aldım da pek tanımlamayı tercih etmedim.

Bir süre sonra oğlumla ben, kendimizi olabildiğince büyük bir salonun ortasında diğer oğlumdan biraz daha büyük çocuklarla beraber bekleşirken bulduk. Salonun en iri çocuğu bendim çünkü diğerleri benden en an 34 yaş (yanlış okumadınız evet, yazı ile dile kolay tam otuz dört) küçük çocuklardan oluşmaktaydı. Kenarda bekleşen veliler garip garip bana bakmaktaydılar. Diğer bir farklılığımız ise tüm çocuklar beyazlar içinde giysiler giymişken, biz boğazda yürüyüşe çıkmış havasında gri eşofmanlarımız ve t-shirtlerimizle boy gösteriyorduk. Genç irisi olarak daha fazla dikkat çekmemek adına oturarak beklemeyi tercih ediyordum. Oğlum ise alabildiğine mutluydu. Tüm salonda koşup duruyordu. Arada bir yanıma gelip sonra tekrar kendini koşmaya veriyordu. Diğer çocuklar ise daha sakin ve çok daha disiplinli olarak beklemekteydiler. Çok geçmeden tüm haşmeti ve azameti ile hoca aramıza katıldı. Yalnız Türkiyenin değil tüm dünyanın en genç 4.dan siyah kuşak aikido hocalarından olan hoca aynı zamanda telefonla konuştuğum da kişiydi. Yakın zamanda 5.dan olacakmış ve böylelikle dünyanın en genç bu ünvana sahip olan kişisi olacakmış. Allah başarılarını daim etsin!

Uzun bir süredir oğlumun hobisi ne olmalı diye düşünüp duruyordum. Bir süreden beri piyano derslerine zaten başlamıştık ama ben enerjisini rahatlıkla savurabileceği fiziksel bir hobisi daha olsun istiyordum. Yüzmeyi hala aradan çıkaramamıştık ve bu zaten canımı sıkıyordu. Sonunda ani bir kararla televizyonun hemen yanı başındaki komidinin üzerinde duran Aikido tanıtım broşürünü değerlendirmeye aldık ve sonrasında kendimizi bu salonda buluverdik.

Aikido sadece kendini korumak için değil aynı zamanda ruhsal gelişim için de yapılan bir öğreti olarak kabul edilmekte. Ai, birleşme, uyum; ki, yaşam gücü, ruh, enerji ; do ise yol anlamlarına gelmekte. Yani aslında anlamı Hayat enerjisi ile bütünleşme gibi düşünülebilir. Kökeni 1930’lara kadar gitmekte. Kurucusu ve ilk hocası Morihei Ueshiba olarak kabul edilmekte. Aikido geleneksel Japon Budo'sunun bir örneği, savaş sanatı, "budo"yu en yakın ifade eden bir kavram aslında. Bu sanatta önemli olan doğru zamanda doğru stratejiyi kullanabilmek. Eve 4 hırsızın girdiğini ve salonun ışığını açtığınızda 8 gözle karşı karşıya kaldığınızı düşünün. Orhan Abi, pompalıyı kap hemen gel diye bağırmak ve 4 hırsızın 3 tanesini kaçırmak bu sanatın uygulanması (minimum güç harcayarak maksimum etki sağlama)- tabii hırsızlar yerse. Kalan kişiye Aikido tekniklerini uygulamak ise kaçmaktan bile sonra tercih edilen  yol kabul edilmekte. Farkındalık, zamanlama ve teknik bütünlük bu dalın en önemli 3 bileşeni. Başka çok daha yalın bir ifadeyle bu disiplinin amacı ortama ve yaşanan duruma uyum sağlama ve o ana ve duruma en uygun tepkiyi verebilme.

Yaşlar 4’lere 5’lere indiğinde ise Aikido koşturmaca, taklalar atma, birbirini kovalama, yerlerde sürünme, bol bol gülme ve enerjisini boşaltma anlamlarına daha çok gelmekte. Tüm bunları yaparken de ayakta kalmayı öğrenip, yere daha bir sağlam basabilmekte ufaklıklar. Oğlum beni takip edenlerinizin bildiği üzere daha 3,5 yaşında ve bu spora ancak 4 yaşından itibaren başlanabilmekte. İlk ders bizim için deneme niteliğindeydi. Çok şükür gerek boy ve gerekse mücadele anlamında ilk dersi geçmeyi başardı. Oğlumla bir kez daha hem de büyük gurur duydum. O benim kahramanım. Babası olarak doğumunda, sünnetinde, hastalıklarında olduğu üzere yine yanındaydım. Üstelik salonda hemen dibinde. Yalnızca onunla bu hobiyi yapıp, farklı bir şeyler paylaşabilmek adına kolumun omuzdan 3 kere çıkmış olmasına aldırış bile etmeden ben de aikido yapmaya başladım.

Oğlumun mutluluk ve pozitif enerjisi ders sonunda eşime de yansıdı ve derslere devam etme kararını verdik. Beraber beyaz giysilerimizi de aldık. Şimdilik ikimizde beyaz kuşağız ama kuşaklarımızı renklendirmeye oldukça istekliyiz. Küçükler sınıfından sonra yetişkinler dersi vardı. Ben salondan ayrılmadan diğer derse katıldım. Hocamıza yani sensei’yimize kolumun durumunu anlattım. Bana da oğluma davrandığı gibi davranacağına söz verdi. Hayır bu söz canımı sıkmadı daha çok rahatlattı. Tabii durumumu riske atamazdım. Öyle ya amacı ortama ve yaşanan duruma uyum sağlama ve o ana ve duruma en uygun tepkiyi verebilme ile uğraşıyordum. Her önüme gelene adımı söyledikten hemen sonra kolumun durumunu anlatmaya başladım. Ağlamaklı ve acınası bir ifadeyle bana acıyın ve öyle davranın mesajını verip durdum sürekli. İşe de yaradı. Diğerleri paldır küldür yerlere düşüp, canları acırken ben sanki demo gösterimi yapılıyormuş gibiydim. Yine de tüm dersi yerlerde sürünerek geçirdim. Bir sonraki ders benim için Pazartesi idi. Ben ise kendime ancak Perşembe günü gelebildim. Spor yapmayalı tabii yıllar olmuş ve hem spor beni ve hem de ben sporu çoktan silmişiz hayatlarımızdan.

Oğlum keyif aldığı sürece çalışmalarımıza devam etmeyi düşünüyoruz. Onunla zaman geçirmek her şeye değer. Bir sonraki Cumartesi kalkmamız, hazırlanmamız, giysilerimiz giyip spor salonuna gitmemiz, beraber bir şeyleri paylaşmamız o kadar keyifli ki anlatılması zor. Bu belki de oğlumla beraber yapabileceğimiz ender sporlardandı. Ne mutlu bize ki fırsatı kaçırmayıp, başladık. Önemli olan oğlumun gözlerindeki mutluluk ve ışıltı. Önemli olan anı kesemize bir kaç gün daha atıvermek. Daha nicelerine ...

0 yorum:

Yorum Gönder