Bu Blogda Ara

12 Haziran 2012 Salı

Bir şarap tadımının ardından ...


Toskana bölgesi denince aklıma ilk şarap gelir benim ama hemen sonrasında da birbirinden lezzetli yemekler ve tarih.  Bu harikulade bölgede tarih, kültür, sanat, gastronomi yani beni ilgilendiren ve ilgilendirebilecek hemen hemen her şeyi bulabilirsiniz. Tarım turizmi (agriturismo) bölgede çok yaygındır. Buralarda artisan olarak zeytin yağı, şarap ve peynir üretimleri yapılır ve dahası bu ürünler sebzelerle karıştırılmak suretiyle ziyaretçilere sunulur. Bu lezzet şölenine devam etmek isteyenler için kiralanan çiftlik ve/veya şato odaları da oldukça meşhurdur. Her şey bir yana yalnız bu birbirinden leziz yemekleri yine birbirinden leziz şaraplar eşliğinde denemek için bile tercih edilmesi gereken bir yerdir bu bölge. Hadi hepsini geçtim dinlenmiş bir kırmızı şarap eşliğinde tüketilen sarımsaklı ve zeytin yağlı kızarmış ekmek olan bruschetta bile muhteşem bir deneyim olabilmekte bu bölgede.

Bölgenin başkenti Floransa kabul edilmekte ki kişisel fikrimdir zaten bu onuru fazlasıyla hak etmekte. Medici ailesinin bu muhteşem şehri, rönesansın doğduğu, hayat bulduğu bir şehir, başka bir özelliğe zaten gerek var mı. Zamanın neredeyse bütün büyük sanatçı ve dehaları bu şehirden hem geçmiş ve hem de geçmekle kalmayıp şehre muhteşem eserler bırakmışlar. Devasa kubbesi ile Duomo Santa Maria del Fiore Katedralı, Palazzo Vecchio Sarayı, Offici Sarayı, Santa Croce Kilisesi, Arno Nehri üzerindeki Ponte Vecchio köprüsü bunlardan yalnızca bir kaçı.

Yüzyıllar boyunca Floransa’nın büyük rakibi olan tepeler üzerindeki Siena bölgenin diğer bir önemli ve tarihi şehri, bir kültür merkezi. Meşhur Remus’un oğlu Senius tarafından kurulmuş. Onu emziren Romalı dişi kurt, sembolü şehrin her bir yerinde. Eğik Piazza del Campo yada 102 metrelik Torre del Mangia kulesi en az Floransa’dakiler kadar görülesi yapılar. Ama şehirde asıl görülmesi gereken Campo meydanı ve 16.yüzyıldan beri her sene, Temmuz ve Ağustos aylarında iki kere yapılan geleneksel Palio at yarışları.

Last but not least San Gimignano’da ise hala Orta çağ devam etmekte. Dünyanın muhtemelen en pitoresk kasabalarından biri.

Bölgenin dünyaca tanınan, bilinen ilk şarabı ise meşhur Chianti. Üzümü lokal sepaj olan Sangiovese. Toskana denince akla ilk gelen üzüm türü de zaten Sangiovese. Brunello di Montalcino, Vino Nobile di Montepulciano ve Carmignano bırakın Chianti’yi, bölgenin hatta ülkenin en prestijli appellation’u olan şarapları ama başkaları da yok değil. Toskana bağları 85 000 hektarlık bir alanı kaplıyor. Hani neredeyse adım başı şarap degustasyonu yapabileceğiniz bir mahzene rastlamanız mümkün. Chianti halk şarabıdır, fakir halkın içmesi için zamanında yapılan bir şarap. Bir de Süper Toskan olarak kabul edilen ve zamanında asillerin Bordeaux şaraplarından hareketle üretip, tükettikleri ve bugün muhteşem tatları ile hala varlıklarını sürdüren İtalyan Grand Cru’ları var. Bu tür şarapların en önemli özelliği, kuvvetli aromalara ve bunun yanı sıra kadifemsi bir lezzete sahip olmaları. Bölgede pek bulunmayan Cabernet Sauvignon, Merlot ve Cabernet Franc üzümlerinin bir karışımından üretilirler. Oldukça yüksek puan alan bu şaraplar oldukça sınırlı sayıda üretilirler ve oldukça pahalıdırlar.

Tüm bunları niye mi anlattım? Geçenlerde Süper Toskana İtalyan şaraplarının en iyilerinden olan Ornellaia’nın tadımı vardı ve katılma şansını elde edenlerdendim. Üstelik tadımda Ornellaia’nın bir değil, iki ayrı rekoltesi tadılıyordu. Ayrıca aynı şarap üreticisinin ikinci ve üçüncü kademe şarapları da yine tadım listesindeydi. Aslında aynı firmanın Masetto adını taşıyan şarabı da olsaydı listede tadından yenmezdi ama yine de liste oldukça etkileyici bir listeydi.

Ortam, servis ve sunum çok şıktı. Aç karnına gitmemek adına beraber katıldığım arkadaşımla beraber önce tostçuya gittik. Böylesi rafine bir organizasyon öncesi oldukça sıradan bir karnını doyurma yöntemi olsa da bence yine de çok iyi ettik. Sonrası oldukça keyifliydi. Önce oldukça lezzetli bir sparkling beyaz şarap olan Beni di Batasiolo Moscado Spumante  ile başladık. Misket üzümünün muhteşem tadı her bir yudumda hissediliyordu. Tost ile doymayışımdan olsa gerek bir yandan da zeytinyağına batırılmış ekmeğimi kemiriyordum. Sonrasında sırasıyla aşağıda ki şarapları yudumladık. Aslında bir çok kişi yudumlarken ben hazır bulmuşken ciddi ciddi içiyordum.  

Sonrasında ise tadımın en can alıcı yanı başladı: Muhteşem Ornellaia'ların tadılması. Üstelik hem yatay ve hem de dikey tadım (farklı sınıflar ve farklı yıllar). Önce düşük seviye Ornellaia Le Volte IGT 2009 ile başlandı ki bence yalnız bu bile beni uçurmaya yeterdi de artardı. Sonrasında sıra ile Ornellaia Le Serre Nuove DOC 2008 ve 2005 tadıldı. Şarapta yıllanmanın ne demek olduğunu, şarabu nasıl güzelleştirdiğini, konu hakkında uzman olmayanların bile anlayabileceği bir deneyimdi. Yıldızlar ise sona bırakılmışlardı: Uzun adıyla Tenuta Dell' Ornellaia, Ornellaia 2008 ve 2002. Güzel kelimesinin az kalacağı muhteşem bir şaraptı.  Büyük keyif alarak içtim. 

Tadım sonrası bir çok kişi mekanı terk etti ama biz soru sorma bahanesiyle kalıp para verseniz bile kolay kolay bulamayacağınız Ornellaia 2002’yi tüketmeye devam ettik. Lezzetli olmasına çok lezzetliydi ama bu kadar para verir miyim bu şaraba, hayır ben vermezdim. Daha doğrusu bu parayı hak edecek bir şarap olduğunu benim damağım anlamaktan çok uzak olduğundan bu parayı vermezdim. Tamam lezzetliydi ve içimi son derece yumuşaktı ama bana aynı gelen başka şarapların olduğu da bir gerçek.

Bu değişik ve kesinlikle son derece keyifli deneyim sonrasında ben de oluşan üç belirgin düşünce oldu. Birincisi böylesi rafine zevklere katılmak insanı kesinlikle çok iyi hissettiriyor. Yalnızca içilen şarabın özel olması değil, mekanın ve servisin de buna eşlik etmesi bu hissi sağlıyor. Diğer bir nokta ise rafine keyifler için paraya ihtiyaç olunması. Aslında bu fikrin bir alt fikri olarak da para aslında bu rafine zevkler için harcanabilecekse kazanılmaya değer (zaruri güvenlik seviyesinin karşılanması sonrasında kazanılan para seviyesi olmak kaydıyla). Son olarak da keyif de verse damağım rafine tadı anlamaktan şimdilik çok uzakta. Bu aslında şu andaki ekonomik seviyem ve şarap sevgim düşünüldüğünde benim için avantaj olmakta.

Dilerim daha nice rafine keyfi deneyimleme fırsatı yakalayabilirim. Dilerim öyle de olur!

0 yorum:

Yorum Gönder