Bu Blogda Ara

16 Aralık 2010 Perşembe

Bu bir veda yazısıdır ... Elveda Ali Sami Yen... Elveda “ Cehenneme hoşgeldiniz” ...

11 Aralık 2010 tarihinde Galatasaray, Ali Sami Yen Stadyumu’nda (ASYS) son lig maçına çıktı. Şampiyonluk şansını gerek kafamızda, gerek sahip olduğumuz bu yönetimle ve gerekse ruhsal olarak çoktan kaybetmiş olduğumuzdan sportif açıdan maç pek de umurumda değildi. Buna karşılık bu maçı özel kılan başka bir sebep vardı: Bu maç evimizde, mabedimizde, ASYS’de oynayacağımız son lig maçı olma özelliğini taşıyordu. Yapılacak organizasyonu, bu şanlı stadın vedasını merak ediyor ve seyretmek istiyordum.

Maçı kaybettik ve inanın maçı kaybettik diye hiç üzülmedim. Sportif karşılaşmalarda her sonuç alınabilir, zaten bu tür karşılaşmaları keyifli kılan da bu belirsizlik futbol deyimi ile topun yuvarlak olmasıdır. 10- 0 yenebilir ya da 5-0 yenebilirdik ve tabi ki yenmemize sevinebilir ve yenilmemize üzülebilirdik ama tüm bunlar bu maç için geçerli olamazdı.Ama maç bitiminde kahroldum. Oynanan maç bu stattaki son maçımızdı ve bu tarihi anlarla dopdolu stat en azından bir vedayı hakkediyordu. Veda olmadı. Kullanılıp atılmış bir mendil gibi terk edildi. Bunca zaferlere, unutulmaz anlara ev sahipliği yapan bir stadın sonu böyle olmamalıydı.Kahroldum çünkü öğrendiğim, gördüğüm, yaşadığım kültür ve gelenekler buna izin vermezdi. Galatasaray’da şampiyonluk kaybedilebilir hatta küme bile düşülebilirdi ama kültür ve geleneklerden taviz verilmezdi ama üzülerek ifade etmeliyim ki bu sene birçok olayda olduğu üzere bir kere daha bu taviz verildi.

Bu tavizi başta Galatasaray Yönetimi verdi ama takımı ucuz, sıradan ve işe yaramaz futbolcularla doldurdukları için değil Galatasaraylılığı hiç anlamadıkları için. Bu yönetime sabreden kurul üyeleri verdiler sözde gelenekler arkasına sığındıklarından. Ruhsuz futbolcuların son resitalleri için ise söylenecek aslında hiç bir şey yok. Kaleci yok, forvet yok, orta saha zaten yok. Baştan zaten ne Sabri olmalıydı bu takımda (oynadığı başarılı futbola rağmen), ne Gökhan Zan, ne Ayhan, ne de Servet. Ne Ali Turan gelebilmeliydi bu takıma ne de Barış. Bu takıma zaten Galatasaray’ı ASYS’de yenebilmeyi sıradanlaştıran futbolcular hiç gelmemeliydi ama geldiler. Ne acı ki bu yönetime ve bu futbolculara denk geldi bu ayrılık. ASYS başarılarla dolu bunca sene sonra, son yıllardaki kadar bir kahır görmemişti herhalde, belki de iyi bile olmuştur artık yıkılacak olması.

1905 yılında, 19 yaşındaki bir Galatasaray Lisesi 11.sınıf öğrencisi, Sultaniye’den mezun olmasına bile 1 sene varken, bir bir spor kulübü kurmaya karar verir ve arkadaşlarıyla bunu gerçekleştirir. Artık kurmuş olduğu kulübün bir numaralı kurucu üyesidir. Kulübün ismi ise okuduğu okulun ismidir: Galatasaray Spor Kulübü. Kurmuş olduğu kulüpte 1905-1918 arasında 13 yıl, 1925'te 1 yıl olmak üzere iki dönemde 14 yıl başkan olarak hizmet vermiş, Türkiye' de ki ilk spor müzesi olan Galatasaray Müzesi' ni 1910 yılında ve sonrasında Türkiye İdman Cemiyetleri Örgütü' nü kurmuş bir spor adamı, bir vizyonerdir o. 1924 Paris Olimpiyatlarına katılan Türk kafilesinin başkanlık etmiş ardından 1926-1931 yılları arasında Türkiye Milli Olimpiyat komitesinin başkanı olarak görev yapmış bir spor aşığı, bir görev adamıdır o. Milli Takımın Romanya ile yaptığı ilk maçta, ilk teknik adam olarak takımın başında yine o vardı. Türk Milli Takımın ilk teknik direktörü olma şerefine erişmiş bir usta, bir liderdir o. O Ali Sami Yen’di. Işıklar içinde yat Ali Sami Abi.

1940'ta Taksim Stadı'nın yıkılması üzerine, sahasız kalan Beyoğlu semti kulüpleri için bugünkü stadın bulunduğu arazi Galatasaray Spor Kulübü'ne kiralandı. 1943'te başlanan stat yapımı 1964’lere kadar sürdü. Resmî açılışı 20 Aralık 1964' te Türkiye-Bulgaristan karşılaşması ile yapılan stada bir büyük ustanın, böylesi büyük bir vizyonerin ismi verildi ve çok kısa bir sürede bizim mabedimiz başka takımların cehennemi oldu.

ASYS birçok özelliği ile uluslararası standartların gerisinde kalsa da yönetimiyle, oyuncularıyla, taraftarıyla dünyanın en ünlü stadyumlarından birisi oldu.ASYS özellikle son yıllarda Avrupa Kupası maçlarındaki inanılmaz atmosferinden ötürü dünya çapında efsanevi bir konuma kavuştu. Taraftarlar ve futbol tutkunları arasında daha çok 'Cehennem' olarak bilinen 25.650 koltuk kapasiteli stadyum Galatasaray ve Avrupalı rakipleri arasında gerçekleşen sayısız unutulmaz karşılaşmaya ev sahipliği yaptı. Bugün birçok ulusal medya kuruluşu ve spor yazarı tarafından Ali Sami Yen, dünyanın en etkili stadyumlardan birisi olarak kabul edilmektedir. Stad dünyanın her yerinde Welcome to hell Ali Sami Yen olarak yani Ali Sami Yen Cehennemine hoşgeldiniz olarak tanınmaktadır.

Galatasaray bu statta Avrupa'nın birçok ünlü kulübünü yendi. Bunlar arasında Real Madrid, AC Milan, FC Barcelona, Manchester United, Juventus, Liverpool, Bologna, SS Lazio, Leeds United, R. Mallorca, Paris Saint Germain, Glasgow Rangers, Olympiakos, Bordeaux, AS Monaco, Athletic Bilbao, Deportivo de La Coruña ve PSV Eindhoven gibi Avrupa'nın üst düzey kulüpleri bulunmaktadır.

İtalyan futbolunun en önemli isimlerinden Paolo Maldini, Galatasarayla Milan forması ile karşı karşıya geldikleri maç sonrasında “bana kimse bu stadyumda otuz bin kişi olduğuna inandıramaz”demişti. Galler futbolunun en büyük temsilcilerinden Ryan Giggs’de ASYS’de Galatasaray’a karşı oynadıkları ve Cehenneme hoşgeldiniz yazan pankartı gördüğü maçı unutamadığını ve ölene kadar da unutamayacağını söylemişti. İngiliz medya kuruluşu Setanta, Galatasaray'ın stadı Ali Sami Yen'i, Avrupa'da en iyi atmosfere sahip dördüncü stat seçmişti.

Bugün benzer bir durum İspanya’nın Mestalla, Bernabeu, Nou Camp Statları için olsa yine bu şekilde bir terk mi yaşanırdı? Never Walk Alone diye şarkılar söyleyen Liverpool taraftarları ve yönetimi Anfield stadyumundan yine bu şekilde ruhsuz mu ayrılırlardı? Fransızlar Marsilya’daki Velodrome stadını yine böyle sessiz ve utanç içinde mi yıkıp yerine iş merkezi yaparlardı? Hayır ne Almanya’da Dortmund’un Signal Iduna Park stadı bunu hak ederdi, ne Roma’daki Olimpiyat Stadı ne de Celtic Park. Hiçbiri hak etmezdi bu tür bir sonu. Ali Samiyenimiz ise hiç ama hiç hak etmezdi, hiç yakışmadı böyle bir son. Böylesi bir veda yukarıdaki statların herhangi birinde dahi olsa ağlatırdı bizleri üstelik duygusal bir millet olmamızdan sebep değil.


İsviçre'de ki ilk maç, 1-0 Neuchatel Xamax’ın üstünlüğüyle aheste aheste devam ederken sahaya giren terör örgütü sempatizanları yüzünden oyun durmuş ve Galatasaray konsantrasyonunu kaybetmişti. Sonrasında belki de sırf bu ara yüzünden 2 gol daha yemiştik. Bir sonraki rövanş maçı memleket meselesine dönmüştü. Tarih 9 kasım 1988’di. Bahardan kalma bir gün yaşanmaktaydı İstanbul’da. Benim ASYS aşık olduğum tarihti bu tarih. Galatasaray Lisesi 10.sınıf öğrencisiydim. O gün birçok arkadaş sınıfı kırmaya ve maça gitmeye karar verdik. Maç biletlerimiz yoktu, erken gitmeli ve sıraya girmeliydik. Şansımız varsa maça girebilirdik. Önce kahvaltı ettik sonrada sabahın saat 7’lerinde sıraya girdik. Saatlerce bekledik. Hiç sıkılmadık. Endişemiz de yoktu, önce stada girecek sonra da İsviçrelileri yenecektik.İlerleyen saatlerde karışıklıklar oldu, başka bir kaynak sıra oluştu. Saatlerce beklediğimiz sıra polis tarafından sonradan oluşturulan haksız sıra zannedildi. Polise ilk kafa tutuşum ve copun tadını ilk bakışım eş zamanlı oldu. Nasıl da canım yanmıştı. Çil yavrusu gibi dağıtılmıştık. Dünyamız yıkıldı derken bizle bekleyen, tecrübeli iyi yer tutan bir kaç kişinin acıması sonucunda sıraya yeniden dahil edildik ve bu şekilde içeri girebildik.

Bizler çok şanslı bir azınlıktık. Bizler bu efsanevi stadın efsane olmasına tanıklık eden bir topluluktuk, bizler Türk futbol tarihine damgasını vurmuş bir maçı izleyen kişilerdik, bizler takımımız Neuchatel'e futbol dersi, terör örgütüne de ayar verdiği karşılaşmada takımımızın yanında yer alan şanslılardık, bizler tarih yazılırken orada olan Galatasaraylılardık.

Formamız değişmiş beyaz üstüne kırmızı şeritli olmuştu. Maçı Uğur Tütüneker'in 2, Tanju Çolak'ın 3 golüyle 5-0 kazandık. Teknik direktörümüz Mustafa Denizli maçı 5-0 kazanacağımızı iddia edince basın onu ciddiye almamış, hayal demişti. Olmaz denileni, yapılamaz denileni, Galatasaray yapmış; Neuchatel'i elemişti. O dönem ismi şampiyon kulüpler kupası olan kupada çeyrek finale çıkmıştı. O maç sonrasında Büyük Mustafa, Mustafa Denizli olmuştu. UEFA ve Süper kupa finalleri de dahil olmak üzere, Türk futbol tarihinin gurur maçlarından birisi belki de birincisi olan bir maçtı. O maç bir devrimdi, Galatasaraylıların tek bir vücut olduğu birkaç saatti. Ben o maçtaydım, oradaydım. Tüm olanlara tanıklık ettim, tüm olanların bir parçası oldum. Bugün yalnızca o maç hatırına diyorum ki ASYS’a böyle bir son hiç ama hiç yakışmadı.

1 yorum: