Bu Blogda Ara

12 Eylül 2013 Perşembe

Rara sunt cara 4

Orta direk füzyon müzik  

Biz orta direk Türklerin olmazsa olmaz özelliğimiz, sanırım haklarımızı sonuna kadar ve hatta sınırları zorlayacak şekilde kullanma isteğimiz. Konu haklarımız olduğu zaman ve çoğu kere eğer karşımızdaki bir otorite ya da kamusal alan olmadığı sürece adeta almak için kaplanlaşabiliyoruz.  Ama karşımızda bizden daha dişli biri olması durumunda tercih ettiğimiz kaplanlaşmadan ziyade kedileşme oluyor. Elimizde olanı kaybetme korkusu sanırım çoğu kere hakkımız olanı alma isteğinden daha ağır basmakta. Tabii insanın damarının tuttuğu ya da artık mantıklı düşünemediği anlar olabiliyor ama genelde geri durma nedeni aslında elimizde olanın ne kadar da değerli olduğunun bilincinde olmamız. Tatilde dişli engeller  yoktu. Zaten bu müşteri memnuniyetiyle bir arada düşünülemezdi bile. Durum böyle olunca etrafımız sunulanları maksimize kılmak için çırpınan ve bence tatillerinin içine eden kaplanlaşmış aileler ile doluydu. Biz kendi adımıza şanslıydık, hiç bu yarışlara ve zorlamalara girmedik. Kedi kedi tatilimizi yapıp geri döndük. Para verdik sonuna kadar her şeyden yararlanacağız diyen görüş ile , ben yalnızca temiz hava alıp, farklı bir ortamda bulunmanın keyfini süreceğim farklı görüşleri aynı tesis içerisinde bir araya gelmiştik anlayacağınız.  Gelin biraz daha ayrıntılı açıklamalarda bulunayım.

Ben küçük tesisi severim. Küçük ama kaliteli ya da günün moda terimi ile boutique otelleri tercih ederim. Bu tür otellerde reklamı ile servisi yapılanlar genelde aynıdır. Çok şaşırmazsınız. Beklentileriniz genel olarak karşılanır. En azından yemek için koşuşturmak, boş masa takip etmek, bitirseler de kalksalar diye düşünmek, kalkanların hemen peşi sıra oldukça sevimsiz dağınık ve yemek artıklarıyla dolu masalara oturmak zorunda kalmazsınız. Yemekler çeşit olarak belki çok daha sınırlıdır ama sunulan her yemek de lezzetlidir buna karşılık. Bununla beraber çoğu boutique otelde çocuklar için ne bir mini kulüp ne de akşamları onlar için bir mini disko vardır. Yerleşimleri, şartları, ve sundukları da yine çocuklara yönelik değildir. Büyükler için genelde tasarlanmış otellerdir. Kısacası henüz çocuk sahibi değil iken gidilesi, tercih edilesi otellerdendir.

Artık tatilleri ne mutlu bize ki iki kişi değil üç kişi yaptığımızdan butik otelleri nicedir rafa kaldırmıştık. Büyük otellerin riskleri vardır. Büyük otellerde büyük yarışlar vardır. Masa kapmaca bunlardan belki en önemlisidir.  Çok şükür bu konu bizim otel için geçerli değildi. Ama başka bir yarış vardı ki her haşini bizde de yaşanmaktaydı. Plajda yer kapma büyük bir yarıştır. Daha da önemlisi denize en yakın yerlerde yer kapma plajdaki bir statü konusudur adeta. En ön faça yerden yer kapmış olan ailenin hareketleri, tavır ve davranışları bile değişir. Küçük dağları nasıl yaratmışlarsa, o yeri de öyle kapmışlardır bu tip kaplanlar. Uzatmayayım bizde de bu tür ailelerden bir hayli vardı. Denizden çıkarken gördüğüm suratlar hemen hemen hep aynıydı. Sabahın zifiri karanlığında kalkıp, üşenmeden hatta üşenmeyi aklına bile getirmeden havlularını seren ve kahvaltı sonrasında büyük bir zaferle yerlerine kurulanlar yine aynı ailelerdi. Onlar bizim kaplan orta direk ailelerimizdir.

Biz tatilimizin tamamını çocuklar için yapılmış olan üstü kapalı kum havuzunun hemen yanındaki yastıkların üzerlerinde geçirdik. Kumsaldaki son sıra olma özelliğinin yanı sıra üstü kapalı bir yer olması ve yastıklarla dolu olması sebebiyle bence kimsenin tercih etmemesine rağmen kumsalın en güzel ve en nadide yeriydi. Ne zaman gitsek terk edilmiş hissi verecek kadar boştu  ve de oğlumun deniz dışında tüm zamanını geçirdiği kum havuzunun hemen yanı başındaydı, daha ne olsun.

Başka dikkatimi çeken konu da şişme deniz yataklarıydı. Hepsi birbirinin tıpa tıp aynı 10’a yakın yatak vardı kumsalda. Demek tüm alanlar yakınlardaki bir marketten aldılar ve markette de yalnızca bu model kalmıştı diye düşünmüştüm ilk gördüğümde. Sonradan öğrendik ki bu şirin şişme su yatakları otelinmiş ve müşteri kullanımı içinmiş. Meğer plajda yer kapan ailelerin ikinci yarışı da bu yataklarmış. İnanın ben bunların sahipleri var sanıyordum. İnsan bu kadar mı mükemmel yarışır ve başka ailelere kaptırmaz. İnanın yatakları kullananalar hep ama hep aynı kişilerdi. Biz son gün bu yatakların otele ait olduklarını öğrendik. Yarışın hep içindeymişiz de haberimiz yokmuş. Seneye bambaşka bir ben olacağım ve şaşıracaklar.

Kumsalda öğleden sonraları karpuz dağıtılıyordu (evet evet bizim dünyaları bayıldığımız tabağın yarısını oluşturan meyve bedava dağıtılıyordu). Garsonlar kendilerince belirledikleri bir ruta göre dağıtımları yapıyorlardı. Sen misin bu planı uygulamaya çalışan zavallı? Aslında olması gereken önce bizim bu cingözlere dağıtımların yapılması olmalıydı ama düşünülememişti. Dünyanın bin türlü hali var, her aksaklık düşünülmeliydi. Ya karpuz kalmasa ve bizim kaplanlar dağıtımı yapılan ailelerin tabaklarına melun melun bakıyor olsalardı, ya da bizimkilere dağıtım en basitinden güneşin de etkisiyle istemsiz olarak atlansaydı, ya da Allah korusun dağıtım ya bizim kaplanlar denizdeyken yapılıyor olsaydı ve kimseyi bulamadıklarından karpuz tabakları verilmeseydi ...  Sürekli bir pişşşşttttt, oğlummm, buraya da versene bir tabak, aslannnnnn, bir tabak getirsene sana zahmet, delikanlı, delikanlııııııı, buraya buraya ...  sözleri karpuz dağıtımlarında en çok duyulan sözlerdi. Ne yapsın bizim kibar garsonlar, müşteri memnuniyeti için rutlarının içine ediyorlardı. Ama bana göre en terbiye sınırlarını zorlayan hadiseler çay bardaklarına parmakları ile vurarak ve çoğu kere garsonların yüzlerine bile bakmadan istenen çaylar (ki kahvaltıda çay servisi selfservisti) ve kibar olmayan tonlarda değiştirilmesi istenen çoğu hala yemeklerle dopdolu tabaklardı.

Bu kadar dedikodu yeter size. Yeniden bizim aileye dönecek olursak, odamızın da son derece şık ve oldukça geniş olduğunu itiraf etmeliyim. Mini minnacık küçük odalar insanın içini daraltırlar. Zaten kısıtlı tatil yapacaksınız ve zaten kısıtlı tatilinizi çoğu kere hayalinizde olmayan bir yerde yapacaksınız bir de oda dar ve hatta küçücük olacak. İşte tatili zehir eden bir durum. Neyse ki odamız oldukça iyi idi. Belli yenilenmiş ve hatta özenilerek yenilenmiş. Odamız üç basamakla birbirinden ayrılan iki bölümden oluşmaktaydı. Oğlumun yatağı aşağı bölümdeydi. Aman Allahım, meğer oğlumun içinde kalmış bir dubleks ev hayali varmış. Odamız iki katlı diye (1,1 katlı desek daha yerinde olurdu aslında)bir sevindi ki anlatamam. Normalde benimle yatmayı tercih eden adam yatağından ayrılmak istemedi. Zaten bu tatilde oğlum bir hayli ön plana çıktı. Komik olan her olayın ardında oğlum vardı.

Bir keresinde masada tek başına oturmasını ve bizi beklemesini rica ettik. Ne mi oldu? Adımı ve soyadımı bağıra bağıra bizi aramaya kalktı. Ben ilk duyduğumda ben de onun adını ve soyadını söyleyerek nerede olduğumu söyledim. Bizi görenler herhalde deli demişlerdir. Bir başka yine beklemesini söylediğimizde (bunu yapmak durumundaydık ki eşim ve ben kısa sürede yemekleri toplayıp, yemekleri beraber yiyebilelim), biraz da motivasyon olsun diye masa sana emanet sakın kimseye kaptırma, mutlaka bizi burada bekle dedik. Biraz da dalgasına babacığım ayrıca masayı da temizlet diye ilave ettik. Sen misin bunları söyleyen... Döndüğümde masa tertemizdi. Elinde bir bıçak ile oğlum da masanın hemen yanı başındaydı. Ne yapıyorsun diye sorduğumda da masayı koruyorum dedi. Gel de çık işin içinden. Siz siz olun çocuklarınıza yapacağınız motivasyon seviyesini iyi ayarlayın, pişman olabilirsiniz.

Akşam yemeklerinde ise mini disko ablaları çocuklu masalara gelip davetlerde bulunuyorlardı. Oğlum da her seferinde tamam geleceğiz diyordu. Bir akşam yine tamam dedi ama yorgunluğu her halinden belli oluyordu. İstersen bu akşam hemen odamıza dönelim dediğimde olmazzzzzz, mini diskodaki ablaya geleceğimi söyledim, gitmem gerekir demez mi. Ne mi oldu? Mini diskoya gidip, sarışın güzel rus ablayı bulduk ve bu akşam yorgun olduğumuz için odamıza gideceğimizi söyledik. Ya dumur olduğundan ya da ingilizcemi anlamadığından hafif gülümseme ile kafa salladı yalızca. Ancak bu şekilde ikna olan oğlum odanın yolunu tuttu.

Tatlı büfesine her defasında büyük bir iştahla saldırması, bir çok tatlıyı ayrı ayrı denemesi ve beğendikleri sonrası karnını okşayıp güzelmiş demesi tatili güzel yapan olaylardan yalnızca bir tanesiydi. Başka bir diğeri ise bütün gün tek bir dakika bile ayrılmamış olmamıza rağmen baba bugün seninle hiç görüşemedik demesiydi. Nasıl ben ona hem de hiç doyamıyorsam o da bana doyamıyordu. Ya da ben böyle düşünmeyi tercih ediyorum. Terliksiz kumsalda her yürüyüşü sonrasında birden durup babaaaaa hemen gel diye bağırması ve kucağıma atlaması başka bir hoş anı olarak keseme attığım olaydı.

Tabii hep güzel olaylar olmadı tatilde. Bir akşam baharatlı bir köfte yedi biricik oğlum. Sonrasında tabii işler pek güzel gitmedi. Anlattıklarından anladığımız hem midesi bulunuyordu, hem reflü gibi mideden ağıza bir gaz akımı oluşmaya başlamıştı. Bu tatsız olayı çok uzun anlatmak ve tekrar hatırlamak niyetinde değilim ama oğlum çok korktu. İlk defa tecrübe ettiği bir olaydı ve korkudan titremeye başladı. Onun o halini görmek tek kelime ile çok acıydı. İçimiz parçalandı. Çok şükür yatağımızın ortasına ve tuvalete iki ayrı seferde yediklerini çıkardı da kabus kokulu ama mutlu bir şekilde sona erdi. Sonrasında gecenin bir vakti tek kelime edilmeden ve surat asılmadan odamız tekrar temizlendi. Biz ayrılana kadar oğlumun durumu gerek gece ve gerekse gündüz müdürleri tarafından ayrı ayrı ve her gün soruldu. Ona özel yemekler yapıldı. Şımartıldık mı hem de nasıl. Peki böylesi şımartılmak bir daha ister miyim, asla ...

Tesisisin kompak olması güzel olmasına güzeldi de can sıkıcı bir yanı da yok değildi hani. Tesisisin canlı müzik yapılan 2 ayrı yeri ve bir de şovların yapıldığı anfitiyatrosu vardı.  Oğlum çok geçe kalmadan uyuduğundan biz de belli bir saatten sonra paşa paşa odamızda zaman geçiriyorduk. Odada kitap okuyarak, muhabbet ederek ya da televizyon seyrederek gayet güzel zaman geçirebilirsin. Tabii geçiririsin de hadi gel de geçir de görelim. Siz hiç hafif rus müziği ile ritmi bir an bile değişmeyen tekno müziği aynı anda dinlediniz mi? Ya da Ankara havası ile hippop müziği aynı anda duydunuz mu? Gelin oy farfara farfarayı , My way ile aynı anda dinlemeye çalışın. Tam bir müzik şöleni demek isterdim ama tam bir müzik çöplüğü idi. Hepsi kendi içinde güzeldi ama karışım kötü idi. Füzyon mutfağı çok seven biri olan ben füzyon müziği bu şartlarda sevemedim. Hava sıcak olduğundan pencereleri kapatamadık. Oğlumun hemen yanı başında olan klimayı da çalıştırmak istemedik ve bu müzik işkencesini bizzat ve doya doya yaşadık. Sağlık olsun.

İşte tüm sene boyunca beklediğiniz, gün saydığınız bir tatil daha böylece sona erdi. Büyük keyif aldık. Tatilin kötüsü olmaz derler, bence de olmaz ama kesinlikle uzun ve kısası olmakta. Bana göre benim tüm tatillerim çok kısa. Çocukluk yıllarımın üç ay süren tatil süreçlerini çok özlüyorum. Parayı bir şekilde bulsam düşünmeden de çocukluk yıllarıma geri dönerim o ayrı. Şaka bir yana her zaman dediğim gibi önemli olan hiçbir zaman tatil olmadı, asıl hedef anı kesemize bir kaç güzel anı daha koyabilmek. Ne mutlu bize ki biz kendi adımıza bu tatilde bunu başardık. Daha nicelerine İnşallah.

3 Eylül 2013 Salı

Rara sunt cara 3

En iyi küçük çalı

Bazı insanlar vardır dolu bir bardağa atılan bir damla ya da karışımın patlamasını sağlayan bir damla gibidirler. Onların katılımlarıyla işler harekete geçer, ivmelenir, değer kazanır.  1+1 bu tür insanların sayesinde bazen 3 bazen 4 hatta bazen 5 olabilir. Sinerji sağlayan insanlardır bunlar. Yüksek enerjili olurlar ve ortama mutluluk ve pozitiflik katarlar. Serkan işte böyle biriydi. Belirlenmiş bir görevi yoktu. Bazen tabakları topluyor, bazen masaları temizliyordu. Bazen de siz daha istemeden karpuz  ya da kahve ikramında bulunuyordu. 

Organizasyon için belki çok büyük görevleri yoktu ama yine organizasyon için Fenerbahçe’deki Alex (tabii asla bir Alex olamaz), Galatasaray’daki Hagi’ydi aslında. Sürekli güler yüzü ile her yerdeki açığı kapatıyor dahası değer katıyordu. Martin Luther King “Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse, Michelangelo’nun resim yaptığı, Beethoven’ın beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki gökteki ve yerdeki herkes durup “Burada işini çok iyi yapan bir çöpçü yaşıyormuş” desin.' sözünü sanki Serkan için etmişti.

Bizim işini iyi yapan insanlara ihtiyacımız var. Ne iş yaptığımız önemli değil, işimizi nasıl yaptığınız önemli. Serkan işini iyi yapan biriydi. Serkan için ne iş yaptığı değil, nasıl yaptığı önemliydi. Serkan hareket ve davranışlarıyla ve daha önemlisi tavırlarıyla oradaki yalnız otel çalışanlarına değil tüm misafirlere de örnek oluyordu. Ne iş yapmanın önemli olmadığını ama nasıl yapmanın çok daha önemli olduğunu adım adım, ders verir gibi bizlere öğretiyordu adeta. Serkan farklı ve özel birisiydi. Serkan sanki Douglas Malloch’un "

En İyisi Ol" şiirini hayatına şiar etmiş birisiydi.

'Dağ tepesinde bir çam olamazsan,
Vadide bir çalı ol.
Fakat oradaki en iyi küçük çalı sen olmalısın.

Çalı olamazsan bir ot parçası ol, bir yola neşe ver.
Bir misk çiçeği olmazsan bir saz ol.
Fakat gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın.

Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmaya mecburuz.
Dünyada hepimiz için bir şey var.
Yapılacak büyük işler, küçük işler var.
Yapacağınız iş, size en yakın olan iştir.

Cadde olamazsan patika ol.
Güneş olamazsan yıldız ol.
Kazanmak yahut kaybetmek ölçü bile değildir.
Sen her neysen, onun en iyisi olmalısın.'

Serkan tatilde beni oldukça etkileyen biri oldu. Onu tanıdığım için kendimi çok mutlu sayıyorum. Bu satırlar yazılmasaydı tatil eksik anlatılmış olurdu.

Diğer biri de Erdinç ya da nam-ı diyar Edi. Kendisi SPA için çalışan bir neferdi. Hani SPA onundu deseler inanırdım zira o kadar gönüllü ve azimli çalışmaktaydı. Sürekli bir faaliyet, sürekli bir ilgi. Yorulmak bilmeden sabahın kör karanlığından, akşamın zifiri karanlıklarına kadar masajın yararlarını ve her anlattığı kişiye yapacağı çok özel indirimi anlattı durdu. Daha tesise adımımızı atmakla tanıştık kendisiyle. Nereden geldiğimizi ve adlarımızı öğrendikten ve kendisini ve SPA’yı tanıttıktan sonra başladı masajın yararlarını anlatmaya. Biz artık dönüyorduk, o anlatmaya devam ediyordu. Nereden çıksak, kafamızı nereye uzatsak gülen bir Edi ile burun burunaydık. Adam bizi mi takip ediyordu anlamadım. Her zaman bir gülen yüz ve mutlaka bekliyorum sözleri ve benim tabii tabii mutlaka geleceğim sözüm. O kadar çok ilgilendi, o kadar çok anlattı ki ben artık yahu kabul edip yaptıralım bir mesaj sözlerine bile başladım. Oğlumu bir süreliğine eşime bırakabilsem yaptırtacaktım da ama eşim tatile gelmişti ve dinlenmeye, kitap okumaya, uyumaya, televizyon seyretmeye ve hiç bir şey yapmadan oturmaya ihtiyacı vardı. Onu rahatsız edemezdim. Etmedim de. Bazı adamlar manikür-pedikürle uğraşırlarken, ben ve iki oğlu olan adam sürekli çocuklarımızla beraberdik. Bu bakımdan masaj da yalan oldu benim için. Olan Edi’ye oldu. Ayıp ettik Edi’ye.

Her çalışan iyi idi gibi bir durum da aklınıza gelmesin. Sineğin yağını çıkarmaya çalışan bir kanserli yapı da yok değildi tesiste. Yahu siz hiç bir meyve tabağına 30 TL ödeme yapabilir misiniz? Sanmayın ki günlerce yiyeceğiniz bir tabak bu. Hepi topu bir yemek tabağı ve üzerindeki bir kaç tane kiraz, şeftali ve karpuz. Karpuz zaten bütün tabağı neredeyse kaplamış. Pazarda bedava neredeyse almayanı dövüyorlar. Sıcak kumlarda yanıp tutuşurken eşimin meyve isteyeceği tuttu. Hiç bir şey yapmadan ve sürekli kitap okuyaraktan zaman geçirmek nedir bilemem, hiç yaşamadım nicedir ama zor olsa gerek dedim ve bu isteği neşe ile kabul ettim. Neşem içimde patladı. Önce şaka yapıyorlar zannettim. Fiyatı duyan bizim bir naturmort satınaldığımızı sanır. Tam bir soygun anlayacağınız. Sen ömründe kazandın mı o kadar para diyecektim ama tatilimiz bozulmadın dedim ve kös kös verdim parayı. Aynı kanserli yapı waffle da yapıyordu ve güzel de yapıyorlardı. Aldık efendim, ondan da aldık. Ama meyve kadar acıtmadı canımı. Tabii ki afiyet şeker olsun, ben parasında değilim, neye harcamıyoruz ki günlük hayatlarımızda ama benim sıkıldığım orada keriz yerine koyulmamız. Ne yalan söyleyeyeim keriz gibi taa içimde hissettim sayelerinde.

Çalışanların bu kısa analizi ile bu bölümü de tamamlamış oluyorum. Bir sonraki bölüm de Muhteşem Türk ailesi ve füzyon müzik bizlerle beraber olacaklar. Çok uzatmadan yazabilirsem bu bölümleri kalan kısım oğluma ait bölümler olacak. Ne yazacağımı şimdilik ben de bilemiyorum ama zaten önemli olan ne yazacağım değil nasıl yazacağım :)

Sevgiyle kalın,