Bu Blogda Ara

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Bir saç kesiminin gurur dolu hikayesi ... Mahalle berberi

Ben oldum olası hem kadınlarda ve hem de erkeklerde uzun saçı çok sevmişimdir. Bu huyumu çok iyi bilen eşim ise fırsat buldukça saçlarını kestirir. Hatta fırsatı olmasa da bir şekilde zaman yaratır ve gider kestirir. O saçlar biraz uzamaya görsünler, eşim şartlanmış gibi hemen kuaförünün yolunu tutar. Sonra da nasıl olmuş diye sorar üstelik. Gerçek fikrimi mi öğrenmek ister yoksa yalan konuşmaya devam etmemi mi arzu eder anlamış değilim. Sanırım bu tür bir inatlaşma ile ona olan sevgimi test ediyor. Onu bugüne kadar anlamayı bir kerecik olsun başaramadığımdan tabii ki benimkisi yalnızca kişisel bir düşünce olarak kalmakta. Aslında kim bilir neler düşünüyordur saçlarını acımadan her kestirmeye gidişinde.

Üniversitenin 2.sınıfından bitirme tezimi sunacağım günün bir önceki gününe kadar saçlarımı uzattığım altın yıllarım benim de oldu. Hani neredeyse omuzlarıma kadar ulaşmayı başaran saç tellerimin zafer çığlıkları bugün hala kulaklarımdadır. Sevgi, özlem, hasret ve mutlulukla yad ederim o güzel günleri. Bitirme jürimdeki hocalardan bir tanesi muhafazakar kesimdendi ve benim de hemen okulu bitirip üniversitede araştırma görevlisi olarak çalışmaya başlamam gerekiyordu. Biraz korkakça davranıp saçlarımı bir önceki gün kestirdim. Biraz daha uzatabilir, o keyfi biraz daha yaşayabilirdim ama cesaretli davranamadım işte. Pişmanlık için bile çok geç olduğundan bu konudaki duygularıma çok girmeyeceğim. Saçlarımın kesilmesinde farkında olmadan başrolü oynayan hocam ise bitirme sınavıma bile gelmedi. Yani anlayacağınız adamın yarattığı korku bile yetmişti bana. Kim bilir gelse neler olacaktı. Ama diğer taraftan saçlarım bu dönemde çok zayıfladılar. Belki de kestirtmemiş olsaydım, bugün taranacak bir saçım bile olmayacaktı diye kedi ve uzanamadığı ciğer tadında çıkarımlara devam eder dururum.

Oğlumun saçları tahmin edebileceğiniz üzere uzun. İlk 18 ay boyunca bana saygılarından olsa gerek hiç kimse yanımda kestirme lafını bile kullanmadı. Buna karşılık sürekli yüzüne  gelen ve rahatsızlık yaratan saçları beni üzüyordu. Bir yandan onun rahatsız olmasına engel olmamanın tarifsiz sıkıntısını yaşarken ve dahası rahatsızlığının giderilmesindeki başlıca engel olarak ayakta dimdik dururken bir yandan da ona çok ama çok yakışan saçlarının koruyucusu olmanın benzersiz keyfini sürüyordum. İkilemin güzelliğine paradoksun bu kadarına bakar mısınız?

Sonunda mücadeleci şövalye tarafım, yumuşak aile babası tarafıma boyun eğdi ve bakıcı ablanın yüzüne gelen bölümleri hiç olmazsa biraz ben düzelteyim saçmalıklarına boş bulunup kandım ve izin verdim. Kandırılmıştım. Bir babanın asla boş bulunmaması gerektiğini de bu şekilde öğrenmiş oldum. Kesim sonrası oğlumu ilk gördüğümde ilk ve tek düşündüğüm bakıcı ablayı kovmaktı.  Yaşaran gözlerimi gizlemeye çalışaraktan uzun uzun sarıldım oğluma. Bakıcı abla hala bizlerle tabii ki. Her düşündüğümü yapamıyor olma durumu, benim evlendikten sonra kanıksadığım bir durumdur. Bu konuda üzülmeyi de bırakalı çok olduğundan şu an konu bile etmek yersiz olacaktır. Çok şükür ki benim sinirlerim çabuk geçer, çok da çabuk unuturum. Çabuk unutmak, unutabilmek, unutmak için çaba sarf edip başarabilmek çok önemli bir meziyettir. Biliyorum ki ruh sağlığımı bu şekilde, kendime sürekli unutabilirsin telkinlerinde bulunarak sürekli ve düzenli olarak koruyabiliyorum.

Bu kötü ve ip gibi dümdüz kesim sonrasında çok şükür ki zamanla saçları uzadı. O kadar uzadı ki oğluma yeniden rahatsızlık vermeye bile başladı. Bu sefer bir çocuk berberi (aslında berber tanımı bu ortamı anlatabilmek için çok basit, yetersiz ve eksik bir kelime olarak kalır)bulduk. Her bir çocuğun önünde TV olan, kendiliğinden piyanolu koltuklu ve TV’de çocuğun o an istediği DVDler oynatılan (listeden seçiliyor ve TV’de hemen Caillou başlıyor mesela)bir saç kesim merkezi. Aynalar bile Mickey Mouse aynaları. Her şey çocuklara göre düşünülmüş. Oğlum şaşkınlıktan ne yapıldığını bile anlamadı. Zaten anlayabileceği kadar da oturmadı açıkçası. Düşünün ki bir Caillou bölümünü yarılayamadık bile. Yapılan zaten 2 bilemedin 3 kere makas hareketi idi. Bunun ama suçu onlarda değildi. Biz yine dayanamamış ve yalnızca önlerini düzelttirmeye karar vermiştik. Ne kadar diye fiyatı sorunca bana gayet pişkin ve çok doğalmış gibi 40 YTL demez mi adam!! Ne yıkama var, ne sakal traşı, ne fön, ne perma, ne balyaj, ne maske, ne el bakımı ne de cilt bakımı. Hepi topu 2 kere ya da bilemedin 3 kere makasını açtı ve kapadı, hepsi bu.

Eşim ve oğlum orada olmasa sen çıldırdın mı be adam? Para bu kadar kolay mı kazanılıyor? Sen ne yaptın ki 40 YTL istiyorsun derdim  ama kötü örnek olmak istemediğimden sinirimi bir güzel yuttum. Dahası kredi kart bile kabul edilmiyordu. Ödedik ve çıktık. Oğlumun artık gözüne girmeyen saçları sinirimi zamanla unutturdu. Ama daha o zamandan ben söylenmeye başladım. Sürekli benim küçüklükten beri gittiğim mahalle berberini övmeye, orada oğlumu nasıl da el üzerlerinde tutacaklarından ve nasıl da ihtimam göstereceklerinden bahsedip durdum. Öyle ya benim saçlarımı kestirteceğim birgün oğlumu da götürür, onun saçlarını da düzelttirir ve ilave bir 40 YTL’den kurtulmuş olurdum.

Dinlenmedim. Yine konuşmalarım havada asılı kaldılar. Baktım konuşmalarım bir adım öteye geçmiyor ben de tabii ki tepki gösterdim ve sustum.

Bir sonraki sefer yine başka bir 40 YTL verdikten sonra tepkimi haklı olarak sonlandırdım ve tekrar mahalle berberimi övmeye başladım. Başarı için usanmamak ve süreklilik çok önemlidir. Hem iş dünyasının bu altın kuralını bildiğimden ve hem de bir şeyi 40 kere söylersen olur sözüne olan inancımdan bıkıp usanmadan konuştum durdum. İşin ilginci ben bile bir ara söylediklerime inandım. Hani duyanlar mahalle berberimin moss olduğunu zannederler. Konuştum, konuştum,konuştum ve tabii dinlenmedim,  dinlenmedim ve yine dinlenmedim.

Ben hep Allah’ın sevgili kulu olduğuma inanırım. Genelde benim istemediğim şeyler bir şekilde gerçekleşmez. Başka bir 40 YTL vermek için yine aynı yere gittiğimiz bir zaman bir de ne görelim? Çocuk berberi kapanmış, yerine bir erkek berberi açılmış.

Suratlar düştü (benim de düştü, düşmüş gibi olmalıydı ki sorun yaşamayalım), moraller bozuldu. Ne yapacağımızı bilemez durumda, şaşkın şaşkın ortada kaldık. Hemen komşu mağazalarda gidip araştırmalara başladık. Bulabilirdik, bulmalıydık, bulacaktık. Bir kaç kendini bilmez, sivri zekalı yardımsever kişilerden tarifler alındı. Hemen yola koyulup bulmaya çalıştık. Sonrasında internet üzerinden araştırmalara başladık ama nafile. Yok, yok, yok. Ben bir 40 YTL daha vermek istemediğimden malum yeri çok şükür bulamadık.

Yaklaşık 2 haftalık uğraşmalar sonrasında eşim de pes etti ve kendi kuaförüne götürme kararı aldı.

 Sonrasındaki gelişmeler ise gerçek olamayacak kadar şaşırtıcı ve hızlı gelişti. Filmi hızlı bir şekilde biraz ileri saracak olursak, biz bir anda kendimizi  - babam, eşim, ben ve oğlum – benim meşhur mahalle berberinde bulduk.

Oğlum ayna karşısında berberdeki en yakışıklı, en zeki ve en küçük adam olarak yerini almıştı. Suratına şaşkınlığından da ağır basan gurur ifadesi yerleşmişti.  Berberdeki herkes işini gücünü bırakmış ya bizi seyrediyor ya da bizzat bizimle ilgileniyordu. Kolay değil yılların berberi yeni bir müşteri kazanıyordu ve yaşı gereği uzun süreli bir ilişki olacak gibiydi. Nereden baksanız tarihi bir olaydı ve herkes bu ana tanıklık etmek için akın akın berbere akıyordu.

Oğlumun sünnetini daha o 2 günlük iken hastanede gerçekleştirmiştik. İleride o travma yaşamasın diye ben büyük bir travma yaşamıştım. Oğlumun bacaklarının bağlanmasına ve savunmasız ve bu kadar mini minnacıkken bu tecrübeyi yaşamasına sinirlerim isyan etmişti. Sünnet sonrası sinirlerim boşalmış ve herkesin içinde ağlamaya başlamıştım. Benzer şekilde ilk ciddi saç kesiminde yanında yer almış ve elini tutuyordum.
Erkek berberini bilenler bilirler öyle bayanlardaki gibi bir ortam yoktur. Maço ve sert bir ortam vardır. Limon kolonyası ağırlıklı olan kokudur. Konuşulan tek ve yegane konu ise spordur. Spor dediysem atletizm ya da eskrim değil tabii. Ne kortlardan haberler verirler insanlar birbirlerine ne de voleyboldan. Yalnızca ve yalnızca futbol veya çok büyük bir rekabet varsa (o da belki )basketbol. Tepelerde, görünen ama ellenemeyecek kadar yukarıda olan bölümlerde kalfa ve ustalık diplomaları gururla asılıdırlar. Güvenli ellerdesiniz demenin, belki de en pratik yolu. Büyük ve ipeksi (kesin ipek değildir ama kaygan olduğu kesin)bir örtüyü boğazlarınıza bağlarlar ve saçları alışıldık bir şekilde çoğu kere nasıl olsun diye bile sormadan kesmeye başlarlar. Model sormak mı? Mahalle berberinde mi? Onlar en iyi modeli senin için zaten bilirler, merak edilecek bir durum yoktur.

Oğlum işte böylesi bir ortamda ses bile çıkarmadı. Bırakın sesi, zorluk bile  çıkarmadı. Cesur ve kendine güvenir bir ifadeyle etrafa gülücükler bile saçıyordu. Fizyolojik olarak bana benzemesinin dengesini bu şekilde etraftaki herkese gösteriyordu. O kadar rahat ve yerine alışık gibiydi ki hani görenler sanki yıllardır buraya geliyor bile diyebilirdi (buradaki yıllar ancak 2,5 yıl ile sınırlı olmak  durumundadır).Hatta berberin göremediği bazı fazlalıkları burada da bir şey var diyerek eliyle bile gösterdi. Berberimizde hemen tabii o yerleri kesiyormuş gibi yaptı. Hatta bazı yerleri kesti de.

Bir ara oğlumun başına berberin sahibi olan kıdemli berber de geldi. Çok komik bir manzaraydı. İki berber oğlumun saçlarını kesiyorlardı. El üstünde tutmak bu değildir de nedir? Senyör berber olanı, ben bu yaşta senin oğlun kadar uslu duran başka bir çocuk görmedim dedi. Sonra onu ne kadar iyi yetiştirdiğimiz gibi çok ama çok haklı ve yerinde övgülere başladı. Kaçınılmaz olan tabii ki oldu ve benim de neredeyse daha bu yaşlarda o berbere geldiğimden bahsedildi. Fenerli olması dışında çok iyi adamdır bizim berber. Para tabii ki alınmadı. Sonra benim saçlar kesildi. Belki benden de almazlar dedim ama aldılar.

Oğlumla bu ilk ciddi saç kesimi esnasında büyük gurur duydum. Onun babası olmanın tarifsiz mutluluk ve gururunu yaşadım. Yanındaydım. Umarım ki daha nice böylesi ilklerde yine yanında olacağım. Hayatı güzel ve yaşanabilir kılan nice böylesi gurur ve mutluluk anlarından daha nice güzel anıları hep beraber toplamaya devam edeceğiz.

2 yorum:

  1. Ben bu yazıyı nasıl kaçırmışım???

    Son yazındaki linkten geldim buraya, haydaaaa diyerek :)) Kaçırılmaması gereken bir yazıymış, çok güzel yazmışsın yine ;) Özellikle mahalle berberi için ikna çalışmaların ve mahalle berberi ortamını tarif ettiğin bölümlere bayıldım.

    Biliyorsun (hep yazıyorum zaten) benim kızım var ve doğduğundan beri (şimdi 5 yaşında) saçlarını bir kez uçlarından çok çok az kestirdik. Ben de uzun saçlıyım. Yani evde iki Rapunzel gibiyiz :))) Uzun saç seviyoruz ikimiz de ama bu ara "omuzlarıma kadar olsun saçlarım" diyor, yani saçlarının yarısı gidecek anlamına geliyor bu! Uykularım kaçıyor resmen, nasıl kıyarım o güzel sarı saçlara ben? Of of, derdimiz büyük senin anlayacağın :)))))

    Mahalle berberinde oğlunla duyduğun gurur ve paylaşım keyfi ömrün boyunca sürsün ;)

    Sevgiler :)

    YanıtlaSil
  2. Benim de en keyif alarak yazdığım yazılardan bir tanesiydi ve şansa bak ki tek bir yorum bile almamıştı. Bu durumda zaten alamazdı zira sen kaçırmışsın :) Sen olmasan ben kolay kolay yorum kısımına bakmazdım bile zira genelde neden bilmem yorum almayan bir blog benimkisi :(

    Yazıyla ilgili olarak oldukça uğraştım mahalle berberi için, sonunda başardım da ama sonra ilk fırsatta yeniden sosyetik kuaför tercih edildi ...

    Ben ilk saç kesimi sonrasında inan neredeyse ağlıyordum. Zor bir durum. Umarım ikinizde hep Rapunzel olarak kalırsınız :)

    Sevgiler,

    YanıtlaSil