Kız kardeşim ingilizcesinin yeterli olmadığına inanıyor.
Bence yanılıyor. Ben bir uzman değilim ama
kendi ingilizcemin kötü olduğunu düşünmüyorum. Benden tabii ki çok daha
iyi konuşanlar var ama ben de derdimi en iyi şekilde idare edebiliyorum. En
azından yurt dışlarında bu ingilizceyle yaşamışlığım, gezmişliğim ve
çalışmışlığım var. Kız kardeşim de en az benim kadar konuşuyor. İşte bu nedenle
ben ısrarla yanıldığını düşünüyorum. Geçen gün onunla bu konuyu konuşurken, bu
konudan hareketle bulanık mantık, dualite ya da ying yang gibi bazı konulardan
bahsetmenin benim çok hoşuma gidebileceğini düşündüm ve bu satırları kaleme
almaya başladım. Konumuz artılarımız, eksilerimiz ve bunların oranları. Umarım
beğenirsiniz.
Dualite konusu beni her zaman şaşırtmıştır. İlk zamanlarda
biraz korkutmuş olsa da geçen yıllarla beraber aslında ne kadar da rahatlatıcı
olduğu gerçeği ile beni şaşırtmaya yine yeniden devam etmiştir. Peki nedir bu
çok şaşırtan konunun alameti farikası? Bazı olgular vardır farkında olun ya da
olmayın hep beraber düşünür ve beraber kullanırsınız, zira bunların birbirleri
olmadan anlamları kalmaz. Gelin bir kaç örneği beraber sıralayalım:
Galatasaray-Fenerbahçe mesela. Ebedi dost ezeli rekabet.
İşin şakası bir yana (ama her şakada da bir gerçek payı vardır aslında)
listemize başlayalım.
Işık-karanlık, ak-kara, hayır-şer, iyi-kötü, güzel-çirkin,
iç-dış, pozitif –negatif yeterli mi? Yetmez
ama evet mi boş verin eveti gelin listeye devam edelim o zaman. Mıknatısın
zıt iki kutbu (mıknatıs ne kadar küçük parçacıklara ayrılırsa ayrılsın her
seferinde iki ayrı kutup meydana gelir ve tek kutuplu bir mıknatıs meydana
getirilemez), soğuk-sıcak, eril-dişil, doğum-ölüm, yükseliş-iniş,
mikrokozmos-makrokozmos, ruh-madde.
Ne mi demek istiyorum?
Hayat "ya, ya
da" değil "hem hem" dir.
Hayat, evrendeki karşıtlık ve birbirini tamamlayıcılık ilkesini üzerine
kurulmuştur. Evrende her şey çift ve
zıttı ile birlikte yaratılmıştır. Her parçacığın zıt yükte bir antiparçacığı
vardır. Zerre ve hücrelerden, galaksi ve insanın kendisine kadar her yerde ve
her şeyde bu gerçeği görmek mümkündür. İşte buna dualite ya da ikili denge
ya da ikili sistem denmekte.
Hayat bol miktarda tuzaklar içermektedir. Kim aksini
söyleyebilir ki? Buna karşılık gelin görün ki beklenmedik mutluluklar da hemen
yanı başımızda belirebilmektedir. Hayat
bu, bazen siyah bazen ise beyaz. Ne 1 ne de 0. İşte buna da Fuzzy mantığı
(Bulanık Mantık) denmekte. Hayatlarımız hep grinin bir tonunda seyretmekte. Hayatın
tam da özeti idi aslında. Yalnızca siyahlar ve beyazlar yoktur, griler de hatta
grilerin tonları da vardır.
Hayatımızda karşımıza çıkan tüm durumlar için bu aslında
geçerli bir mantık. Önemli olan içinde bulunduğumuz andaki durum renginin
siyaha ya da beyaza ne kadar yakın olduğu. Aynı tüm hareketlerimizi belirleyen
sevgi ve korku oranlarımız gibi. Önemli olan bu karışıklık içerisinde hangi
yöne eğilimimiz olduğu. Bir taraf aslında asla yok olmuyor; ne pratikte, ne de
teorikte, ne felsefik olarak, ne de matematiksel olarak. Asla yok olmayan bu
ikili düzlemde önemli olan, tercihlerimiz ve bu tercihlerimizi sahiplenmemiz.
Gri alanlar illaki hep olmaya devam edeceklerdir. Yalnız siyah ve beyaz renkten oluşan
hayat bugün yalnızca Çarşı’da ki onu da
yok etmek için maalesef yoğun uğraş verilmektedir.

Siyah beyazlı hayat aslında otuzlu yaşlara kadar sürüyor.
Sonra yaşasın gri hayat. Önemli olan gri renklerle dolu hayatımızda gri
giyinmemeyi başarabilmek. İsteklerimizin, hedeflerimizin, hayallerimizin ve bu
uğurda aldığımız yol ve çabaların yalnız siyah ya da yalnız beyaz olabilmesi,
net olabilmesi.
Tüm bu yazdıklarımı günlük hayat düzeyine indirgeyecek olursam
bütün sahip olduğumuz özel yeteneklerin yanında insanların zaafları da vardır. Hem
yeteneklerimize ve hem de eksikliklerimize de belirli bir oranda sahip
olabiliriz. Belki çok büyük ve beylik bir laf olacak ama engellemelerimizin,
eksikliklerimizin tarihidir hayatlarımız. Engeller, eksiklikler olmasa destansı
hayatlar da olmazdı, gelişemezdik, üretemez, hayal kuramaz, yaratamaz,
geliştiremezdik.
Doğaldır hep iyi özelliklerimize odaklanıyoruz. İyi bir işim
var, iyi kazanıyorum, sağlıklıyım, ailem var gibisinden ama hayatta işte dualite
mantığı var. Güzel olanın çirkini var, acının yanında mutluluk var sevgin
yanına nefret var ve bu nedenle yoksunluklarımıza, eksikliklerimize de
odaklanmalı onları da karşılamaya çalışmalıyız. Onları yok kabul edip, yüzleşmemek
bize çok pahalıya patlar. Her şeyden evvel başka nasıl dengeye ulaşabiliriz ki?
Çoğu kere hayatın zorluğu, stresi ve çeşitli mekanizmaların
yönlendirmesi ile (Mesele organik pazar elması olabilmek) öyle bir sarmalın
içinde buluyoruz ki kendimizi, ne düşünebiliyoruz, ne de hissedebiliyoruz. Bir
yol bulup buna son verebilmeliyiz. En kötü ile yüzleşebilecek cesareti
gösterebilmeliyiz.
Hepimiz şık olmaya, zayıf olmaya, başarılı olmaya, eksiksiz olmaya, güzel ve moda giysiler giymeye, güzel olmaya, seksi olmaya doğru gidiyoruz. Çevremizi sarmalayan afişler, reklamlar, rol modeller, TV ve sinema kahramanları, yazılı ve görsel basın hep bu yönde bizleri işliyor. Gerçek olmayan hayatlar yaşıyoruz. Gülse Birsel ne de güzel demiş gerçekten de yalan bir dünya da rol yapan insanlarla bir arada rol kesiyoruz. Yorulmuyor musunuz? Yorulmuyor muyum? Hem de ne kadar çok.

Aslında tüm bunların nedeni alt bilinç, ego ve üst benlik
kavramlarında ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerinde yatıyor.
Anlayacağınız çözüm için bize gerekli olan büyük düşünür, ünlü ve tarihsel
kişilik olan Freud Amca.
Geçenlerde Cem Mumcu’nun bir programını izledim. Öylesine
beğendim ki sonrasında youtube’tan bulup tekrar izledim. Adam işi çoktan
çözmüş. Hem onun düşüncelerini ve hem de Freud Amcanınkileri, kendiminkilerle
harmanlayıp bir sonraki yazıda, bu yazının devam niteliğindeki yazı ile
anlatmaya çalışacağım. Oldukça ilgi çekici notlar aldım. Kafamda da sizlerle
paylaşmak için can attığım oldukça ilginç saptama ve çıkarımlarım var. Ben bir
düşünür değilim elbet ama hiç düşünmem de demek değil bu.
Bu konuyu bağlamak gerekirse söyleyebileceğim iki şey olur:
Kendinize güvenin (çünkü siz de yok sandığınız yetenekler dahi bulunmakta
aslında) ve eksikliklerinizden korkmayın. Unutmayın ki tüm eksiklik ve
yeteneklerinizle birlikte siz, sizsiniz. Kendinizi bir bütün olarak sevin. Hep
siz kalmanız dileklerimle.
Yakında görüşmek üzere.
Pek TV izlemeyen biri olarak programın nerede ne zaman olduğunu bilmiyorum :) Rica etsem o programın linkini paylaşır mısın? Sonraki yazılarını da okudum, oldukça ilgimi çekti. Okuduklarımın üzerine programı da izlemek isterim. Şimdiden teşekkürler :)
YanıtlaSilYoutube'a girip Cem Mumcu ve Öteki Gündem yazarsan hemen çıkacaktır. İyi seyirler şimdiden. Bence çok ilginç ve izlenmesi gereken bir program olmuş ...
YanıtlaSil