Bu Blogda Ara

28 Nisan 2011 Perşembe

Hafta sonu üzerine sohbetler - 4 Cuma akşamı

Yaşadığım sendromun adına her ne kadar Cuma sendromu diyor olsam da yorgunluk seviyem ne ruhsal ne de fiziksel olarak hiçbir zaman bu günde en yüksek noktalara ulaşmaz.  Üstelik içimde geçmiş yaşamlardan kalan ve adeta hücrelerime işlenmiş, DNA’larıma kodlanmış olan bir mutluluk şarkısı bile hafta sonuna giriyor olmaktan ötürü kısık sesle bile olsa çalmaya başlar.
Karışık duyguların yaşandığı bir andır işten çıkıp eve gitme anı. Trafik bile sizi çok fazla strese sokmaz o gün. Bir yandan yılların alışkanlığı olan hafta sonuna giriş mutluluğu diğer yanda eve ne kadar geç giderseniz o kadar az yorulacağınız gerçeği karşısında trafik adeta sizden yana hareket eden bir dost gibi görünür. Radyoda çalan bir parçayı dinlersiniz. Hava hafif kararmıştır artık. Kulaklara çok hoş gelen eve dönüş yolundasınızdır artık.
Eve girmenizle beraber daha bir gün öncesine kadar size batmayan evin dağınıklığı birden sorun olup, bir dağ gibi büyür, yükselir karşınızda. Dünkü dağınıklık bugün bakıcı abla tarafından toplanacak iken, bugünün her geçen an artan dağınıklığı sizin tarafınızdan toplanacaktır. Eşiniz ve oğlunuz yaşadığınız bu travmadan habersiz gülerek size bakar ve dağınıklığa yardım etmeye devam ederler.  Siz ise ellerimi mi yıkayayım yoksa kontrolden henüz çıkmamışken hemen toplamaya mı başlayayım kararsızlığını kısa bir süre ama her defasında belki de içinizdeki volkanik panik patlamalarından  yaşarsınız. Sonra ellerinizi yıkamadan bir şeye el süremeyeceğiniz gerçeğini hatırlayıp temizlenmeye doğru ilerlersiniz.
Sonrasında oğlunuzla biraz zaman geçirmeye başlarsınız. Eşiniz zaten başkaları tarafından hazırlanmış olan yemekleri ısıtır ve sanki kendi yapmış bir edayla masayı kurmaya sizi davet eder. Masa çok kolay kurulur çünkü önünüze çıkan yemek hep rejim yapmayı çağrıştıracak miktar ve basitliktedir. Gelirken alınan mezelerin sebebi de zaten bundandır.
İçilen bir kaç kadeh şarap ile biraz rahatlamaya başladığınız anda masanın kaldırılması, mutfağın toplanması, oğlunuzun bezinin değiştirilmesi, pijamalarının giydirilmesi, gizlice kahve içilmesi ve oğlunuzun uyutulması gibi yapacaklarınızı hatırlayıp hemen işe koyulursunuz. Çoğu kere kadehte kalan şarabı mutfakta iş yaparken bitirirsiniz.
Genelde ilk uykuya dalmam oğlumu uyuturken gerçekleşir ve eşim tarafından haince uyandırılırım. Geceleri zaten çok uyumam ben, uyuyamam. Ya oğlum uyandığından kalkıp ona eşlik ederim, ya üstünü sürekli açtığını bildiğimden örtmek için kalkar dururum. Bir de buna tüm günün yorgunluğu ve içilen şarabı eklediğimde uyumam bana o kadar doğal gelir ki bunu eşim nasıl anlamaz diye şaşar dururum. Ama uyanmam ve bir eş olarak görevlerimi yapmam gerekir: Onu dinlemek. Ben uyurken o doğal olarak konuşamıyor. Bu konuşamama durumu onda bir sıkıntı olarak birikime neden oluyor. Bir eş olarak yarı kapalı gözlerle onu dinleme (ya da dinliyormuş gibi yapma) benim bu saatlerde üstlenmem gereken görevlerin başında gelmekte.
Konuşması için herhangi bir konuya ihtiyaç duymaması ve yalnızca ben uyudum diye beni suçlamaya başlaması ise en sakat durum. Bir yandan dayanılmaz uyku durumum ve bir yandan da eğer uyursam çıkacak olan kavga. Bu tatlı stres aynı donma anında ki tatlı uyku gibidir. Uyku tüm strese rağmen o kadar tatlı gelir ki kaçamazsınız. Evdeki huzur, mutluluk budur.
Hain ve acımasızca uyandırılmam sonrasındaki tartışma konusu ise bu hafta oldukça farklıydı. Aslında iki farklı konu vardı. İlki oğlumuz konusundaki benim yanlış hareketlerimdi. Bu aslında her gün duyduğum bir konu olduğundan ilk başta çok da önemsemedim ama bu sefer hazırlıklı gelmişti. Ellerinde kitaplar vardı. Okuma saati yapılmaya çalışılıyor gibiydi ki buna dayanmam imkansızdı. Bir şekilde kavga çıkarıp yatmanın yolunu bulmam gerekiyordu. Ben nasıl sıvışırım diye düşünüp dururken o oturup kitaplardan örnekler verip yanlışlarımı yüzüme vuruyordu. Ben yine tabii ki dinlemiyordum. Ama bu böyle gidemezdi.
Sonrasında bu konunun çok önemli bir konu olduğunu ve şu anda dikkatimi veremeyeceğimi söyledim. Şaşılacak bir mucize gerçekleşti ve bana inandı.
Hemen akabinde ikinci konuya başlamasından inanma sebebi  de ortaya çıkmış oldu aslında. İnanmış gibi görünmek istemişti yalnızca. Amaç bu konuyla başlayıp diğer konuya geçiş yapmaktı. Bu sinsi planı karşısında saygı duydum aslında. Yarın ne yapalım diye sormuştu. Hani sanki son 100 hafta sonunun son 200 gününde çok da farklı bir şey yapmışız gibi bu soruyu sormuştu.
Bizim genelde tüm hafta sonlarımız hep aynı şekilde geçer. Ufak tefek farklılıklar vardır ama genel işleyiş ve günün iskeleti hep aynıdır: Çok ama çok erken kalkış, oğlumuza kahvaltı hazırlama ve ettirilmesi, bizim evde ya da dışarıda kahvaltı etmemiz, Bebek parkına gidilmesi ve sonrasında sahilde yürüyüş genelde hep sabit gerçekleşen programlar. Sonrasında evde ya da dışarıda yenilen yemekler, yapılan ziyaretler,  oğlumuzun arabada ya da evde uyuyakalması gibi farklı sıralarda gerçekleşen münferit programlarımız da yok değil ama konuşulmayı hak etmeyecek kadar da azlar.
Ben bu tür açık sorulara hep aynı cevabı veririm ve bugüne kadar da bu cevabın hiçbir kötülüğünü görmedim. Sen bilirsin canım diyerek topu tekrardan ona attım ve arkama yaslanıp söyleyeceği sözleri beklemeye başladım.
Genelde benim bu cevabıma onun verdiği cevaplar da hep aynıdır. İlişkide çiftlerin birbirlerini tanımaları da ve anlaşma da bu olsa gerek. Yanılmamıştım söyledikleri yine aynı olmuştu. Önce konu hakkında benim bir fikrimin olup olmayacağını küçümser bir dudak ifadesiyle sordu. Bu bir şarkıya sakin bir giriş ya da boksörlerin birbirlerine tüm güçleriyle saldırmadan tanımaya çalışmaları gibidir. Derbi maçlarındaki takımların ilk başlardaki hazırlık pasları yapmaları gibi beni tartıyordu. Ama sesinin tınısından hissedebiliyordum bu kez top yekün saldırı anı yakındı hem de çok yakın. Herhalde onun da uykusu vardı ve ani bir baskınla işi sonuçlandırmak istiyordu.
Fırtına öncesi sessizlik anı bu olsa gerekti. Hava kurşun gibi ağırlaşmıştı. Hani gerginlik ete kemiğe bürünmüş görünür hale gelmişti. Korkmuyor ama cesaretle titriyordum. En önemli şey korkuyu belli etmemek ve sakin kalmayı başarabilmektir böylesi anlarda. Birazdan duyguların pik yaptığı zaman vereceğim cevapları düzenlemeye başlamıştım bile. Stratejimi hemen belirlemeliydim. En iyi savunma saldırıdır dersem gece çok uzardı ve sonuçsuz kalırdı. En iyisi yine sinmek, sessiz kalıp kırılmış gibi bir tavır takınmaktı. Bu genelde hep işe yarardı.
Sağanak sandığımdan çabuk başladı. Bütün kararları o alıyormuş, program yapmak bile ona kalıyormuş, kendisine hiç destek olmuyormuşum, sorumluluklardan kaçıyormuşum gibisinden ve şimdi o anları tekrar yaşamak istemediğimden devam edemeyeceğim bir sürü şeyi sıraladı durdu.
Mazlum ve kırılmış rolüm oskarlıktı. Kendimle gurur duyuyorum. Ben deli miyim programları ben yapıp sonrasında bütün bir gün onun eleştirilerine maruz kalacağım. İlişkinin çooook başlarında yaşadığım tecrübeleri unutmak mümkün olabilir mi? Zorunlu olmadıkça fikir beyan etme, can kulağı ile dinlemekten usanma(dinlemiyorsan da belli etme), program yapmaktan kaç, karar aman sakın verme, açık verilmiş direktifleri  harfiyen uygulaİşte benim evlilik mottam budur. Mutluluğumun formülü, evdeki huzurumun altın anahtarı. İşittiğim bir kaç sözle mi geri döneceğim bu altın kuraldan.
Ertesi gün için çizilmiş olan programı öğrenip, kırılmış bir dış görünüş ama büyük bir huzur ve mutlulukla yatağıma doğru yöneldim.

3 yorum:

  1. Bu seriye bayıldım ben :) Ev içi dinamiklerini anlatışınız müthiş, gülümsememek mümkün değil okurken :)
    Eşinizle diyalogunuz sırasında içinizden geçirdiklerinizi okurken özellikle, çok çok eğlendim :)))

    Elinize sağlık, yine güzel yazılar okumamı sağladınız ;)

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkür ederim. İnanın yorumlarınız beni çok mutlu ediyor.

    Çok şükür ki site için olan yasak kaldırıldı. Artık yazıları ben yayınlayabileceğim zira artık sansür başlamıştı :)

    Son yazımın son bölümüne dikkat edecek olursanız, bold ve italic olan bölüm öncesinde yoktu. Ya sistemin azizliğine uğradım ya da eşimin. Öyle ya da böyle kontrol artık ben de ve sansürsüz yazılarıma devam ... :)

    Cumartesi ve Pazar yolda, umarım onlardan da keyif alırsınız ...

    Selamlar,

    YanıtlaSil
  3. :)

    Sansür konusu ilginç doğrusu :))) Neyse, kontrolün sizde olması iyi olmuş bu durumda :)

    Diğer yazılarınızı da merakla bekliyorum :)

    Sevgiler...

    YanıtlaSil