Bir süredir çok da düzenli yazmadığımı fark etmişsinizdir. Tabii ki kendi halimde yazmaya devam ediyorum ama yakın bir geçmişte olduğu üzere bir mühendis titizliği içerisinde, bir makine dişlisi gibi, neredeyse aynı zaman aralıklarıyla değil, belirsiz aralıklarla daha çok. Bazen birbirine çok yakın yazılar çıkarken, bazen uzun bir süreyi yazmadan geçirebiliyorum. Tüm negatif düşüncelerin ana kaynağının belirsizlik olduğu söylenir ama bu sıralar bunu düşünememeyi tercih ediyorum.
Zaman aralıklarını iyi ayarlayamıyor olmamın aslında iki ana sebebi var. Bir tanesi benimle ilgiliyken, bir tanesi kesinlikle benimle ilgili değil. İlgili olmayan sebep, internete Türkiye üzerinden bağlananların da çok iyi bildiği üzere, blogspot sitesinin umarım ki yalnızca geçici bir süreliğine kapatılmış olması. Bu konu hakkındaki görüşlerimi daha önceden yazmış olduğumdan tekrar üzerinde durmayacağım.
Diğer neden ise kişisel. Çok uzun bir süredir içimde kalan bir uhdeyi hayata geçirme çabam ve neredeyse tüm boş zamanımı buna adamış olmam. Çıktığım öğle yemeklerinde, oğlumu uyuttuktan sonra yatana kadarki zaman dilimlerinde, hafta sonları yine oğlumun uyuduğu tüm zamanlarda, neredeyse tüm zamanımı öyle ya da böyle bu proje için harcayıp durdum ve artık neredeyse bitirdim.
Fırından yeni çıkmış, sıcak mı sıcak, taze mi taze bir simit tadındaki bir bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum: Efendim, ben ilk romanımı bitirmiş bulunuyorum.
İçerik ile ilgili oldukça yoğun ama bir o kadar da keyifli geçen literatür araştırmam sonrasında tüm yazmak istediğim ana konuları önce güzelce bir sıraladım. Sonrasında kendime göre konular arasında bir sıralama yapıp, ana kahramanları, birbirleriyle olan ilişkilerini, tarzımı, zamanları ve akışı belirledim... demek isterdim ama neredeyse hiçbirini yapmadım.
Sizlerin büyük bir endişe ve heyecan içerisinde beğeninize sunmuş olduğum yazı dizisini hazırladığım esnada, bu konuyu hep kafamda olan diğer konularla birleştirebilece ğim fikri ile adeta aydınlandım ve işe koyuldum. Önce yazı dizisini tamamladım. Sizlerden çok fazla yorum gelmediğinden çok derinlikli olarak bu konulardan konuşamamıştık. Benim için her zaman ilgi çekici olan din konusunu diğer bende merak uyandıran ve zaman içerisinde araştırmalar yapmama neden olan konularla harmanlayarak yazmaya başladım.
Yazacaklarım bittikten sonra, bu kez yazım ve zaman hataları için tekrar tüm yazdıklarımı değerlendirdim. Neredeyse tümünü tekrar yazmak durumunda kaldım. Nihayet geçen günlerde o işlemi de tamamladım.
İçinde aşk var üstelik hem karşılıklı, hem karşılıksız ve hem de imkansız olanından. Din tabii ki var. Ama alıştığımız, sizde uyandırdığı anlamından biraz uzak bir anlamda. Biraz paralel evrenler var. Hepimizin aslında bir olduğu ve kaderlerimizin yalnızca bizler tarafından çizilebileceği şeklinde özetlenebilecek hayat görüşünden de yine bol miktarda mevcut. Şizofren teşhisi konmuş bir kişinin hayatındaki bir kaç gün anlatılıyor.
Her şeyi tamamladıktan sonra büyük bir keyif, mutluluk ama en çok da heyecan içerisinde eşimle paylaştım. Onun düşünceleri benim için her zaman çok önemli olmuştur. Konu uzun süredir üzerinde zaman ve çaba harcadığım bir proje olunca bu önem benim için biraz daha artmıştı.
Bir kaç saat okuduktan sonra (daha kitabın ilk çeyreğine bile gelememişti), okumayı bıraktı ve kafasını sayfalardan kaldırıp bana baktı. Ben zaten sürekli ona bakıp, neler düşündüğünü anlamaya çalışıyordum. Surat ifadesinden okuduklarını beğendiği yönünde bir şeyler çıkarmanız için ancak ya yalan konuşmanız ya da konuyu çok zorlamanız hatta maniple etmeniz gerekiyordu. Daha çok midesi bulanıyormuş gibi bir ifadesi vardı ki bu canımı sıkmıştı. Ağzından ilk çıkan sözler şunlar oldu: “Senin içinde ne var böyle? Nasıl böyle şeyler düşünebiliyor ve yazabiliyorsun? Bambaşka bir kişiyle meğer evliymişim”.
Duymak istediklerim tam olarak bunlar mıydı bilemiyorum. Bildiğim böylesi bir eşi olana bu dünyada ölüm olmadığı. Hatta acı ve mutsuzluktan bile bahsetmenize gerek yok. Duygularınız ve hevesleriniz o kadar törpüleniyor ki sizi üzebilecek hiçbir şeyle karşılaşmıyorsunuz. Sanırım eşim beni, hayatın tüm olumsuzluklarına karşı hazırlıyor. Friedrich Nietzsche seni öldürmeyen şey güçlü kılar demiş ya eşim de beni beraberliğimizin her bir anında aslında hayata hazırlıyor. Bu yönden kendimi şanslı saymalıyım. Sayıyorum da tabii antidepresanlarımı almaya devam ettiğim sürece.
Şaka bir yana söylediğine çok anlam veremediğimden ve dahası tam olarak da anlamadığımdan, kendi kendimi pohpohlamayı tercih ettim. Hatta kendimi birkaç kadeh ile ödüllendirdim bile. Sonrasında baktım bitirdiğim kadehlerde onu anlamamı sağlamıyor ben de çıkarımda bulunmayı tercih ettim. Sanırım aslında söylemeye çalıştığı şey ne kadar yaratıcı olduğum.
Yaratıcılığıma övgü dışındaki fikirlerini duymak istediğimde sürekli dilbilgisi hatalarımı kafama kakmaya başladı. Tamam, tabii ki hatalarım, atlamış olduklarım olabilir ama benim öğrenmek istediğim daha çok içerik ile ilgili dediğimde bile benzer hatalar yine ön plana çıkarılmaya devam etti. Yabana atılmayacak bir süre boyunca o kadar zaman harcamış olmama rağmen yığınla yazım ve dil bilgisi hatamı gösterip durdu. Sevgili eşim, bırak onları da nasıl buldun, konu ilginç mi, sürükleyici mi, sonuçta bu ilk romanım, dil bilgisi dışındaki düşüncelerini benimle paylaş dedikçe o benim dil bilgisi yoksunluğum üzerine konuşup durdu. Zaten uykum vardı ve duymak istediklerim de bunlar değildi. Ben de gidip yattım.
İlk romanım ve dolayısıyla düşüncelerimle eşimin tanışmasının ardından birkaç hafta geçmiş olmasına rağmen, eşim romanımda bir sayfa dahi ilerleme gösteremedi. Kırılmamam için zaman darlığını sürekli mazeret olarak gösterse de, ben ne olduğunu biliyorum: Ya okuduklarını beğenmedi ya da yazılan düşünceleri anlamadı. Buradan çıkardığım sonuç, düşüncelerimin anlaşılabilmesi ve kitaplarımın okunabilmesi için dünyamızın daha çok zamana ihtiyaç duyduğu.
İlk deneme ve ardından gelen ilk hayal kırıklığı sonrası hala ayaktayım ve bu yolda yürümeye devam edece ğimi sizlere bildirmek, eşimin kulağına ise haykırmak isterim. Komiklik yapmak bir yana bu proje ile ilgilendiğim süre içerisinde çok keyif aldığımı itiraf etmeliyim. Günlük hayatın o nefes dahi aldırmayan temposu bile benden çok uzakta kalmıştı. İkinci çıkarımımı da burada yapıp yazıyı sonlandıracağım: Hayatımızda mutlak surette hobilere, en az profesyonel olarak uğraştığımız işler kadar yer açabilmeyi başarabilmeliyiz. Rahatlatıcı etkilerini, hayata ne kadar renk ve anlam kattıklarını ancak eksikliklerinde anlayabiliyoruz.
Bol hobili, aydınlık, güzel ve anlamlı günleriniz olsun...
Bu ne güzel haber! Roman yazdınız demek, tebrik ederim :) İnanın okumayı çok isterdim.
YanıtlaSilGerçekten güzel haber ;)
Çok teşekkür ederim. Benim için çok keyifli ve kendi adıma yaratıcı bir dönem oldu :-)
YanıtlaSilBu daha ilk etaptı tabii. Dayanamayıp hemen sizlerle sevincimi ve heyecanımı paylaşmak istedim.
Şimdi asıl teknik çalışma başlayacak ve yazdıklarımı kelime kelime inceleyeceğim. Kelime hatalarına, cümle kuruluşlarına bakacağım. Umarım ki sonrasında ancak tamamlamış olabileceğim.
Sizleri tekrar bilgilendiririm...
Umarım bizde birgün kitapçılardan alıp okuruz,eksiklerinizi biran önce tamamlamanız dileğiyle,başarılar.Sevgiyle kalın...
YanıtlaSilDileğinizin gerçekleşmesini nasıl isterim anlatamam :-)
YanıtlaSilBu tecrübe sayesinde asıl işin yazdıktan sonra başladığını anladım. Meğer dikkat edilmesi gereken ne kadar çok nokta varmış. Neyse ki acelem yok.
Tekrar çok teşekkür ederim.
Sevgi ve saygılarımla...