Bu Blogda Ara

14 Nisan 2011 Perşembe

Hafta sonu üzerine sohbetler-1 Cuma Sendromu

Bir hafta sonu daha geride kaldı. Yoğun ve yorucu bir hafta sonu oldu. Oldukça yorgun, hatta bitkin ve kesinlikle çok uykusuzum. Ama çok şükür Pazartesini de yakaladım. İçimde hafif ve iç gıcıklayıcı bir huzur bile olduğunu söyleyebilirim.  Artık işe gidebileceğim. İnsanın işi gibisi yok. İşimi bu kadar çok sevebileceğim, daha doğrusu bir işe gidebiliyor olmayı bu kadar çok sevebileceğim aklıma bile gelmezdi. Benim için dinlenebileceğim, gücümü tekrar toplayabileceğim bir hafta olacak.
Sabahları mesela kahvemi büyük bir dinginlik içerisinde, istersem sessizlik, istersem dilediğim müzik eşliğinde içebileceğim. Dinlediğim müzik için oğlumu ikna etmek için uğraş vermiyeceğim. Evde olduğu gibi, içerken mutfak kapılarının ardına da gizlenmeyeceğim. Ayakta, karanlıkta ve dahası sanki hiç bulunduğum yerde yokmuşum gibi sessizlik içerisinde ve büyük bir hızla kahvemi  içmek zorunda kalmayacağım.
Oğlum daha bu yaştan kahveyi çok seviyor. Kime çekti ise :-)  Bir gün annesinden gizli olarak içtiğim kahveden tattırdım. Evet biliyorum bu bir hata idi ama istedi diye tattırdım, yoksa ilk teklifi ona ben yapmadım. Benimkisi daha çok isteğine kayıtsız kalamama durumuydu. Seveceği tuttu ve sonrasında beni ne zaman kahve içerken görse -ki sonrasındaki bir süre bol miktarda gördü- sürekli istedi durdu.
Ender olarak ve tabii ki gizlice bir kaç kere daha verdim ama sonuncusunda eşime yakalandım. Bir daha vermemeye o gün yemin ettim. O günden kalan ilişkisel ve kişisel  düzeydeki travmaları hala atlatabilmiş değilim. Oğlumu tamam çok seviyorum ama yakalanmam sonrasındaki bu büyük tehlikeyi bir daha göze alamam. Hem fiziksel ve hem de ruhen sağlıklı kalabilmek için zaten göze almamam gerekiyor. Görevlerimi aksatmamak için kahve içmeye de ara veremeyeceğime göre geriye yapabileceğim tek birşey kalıyor, o da kahve içmelerimi büyük bir gizlilik içerisinde sürdürmek. Bir süredir ben de ailesinden sigara içtiğini saklayan çocukların gizliliği ve titizliği içerisinde, kapı arkalarında kahve içiyorum. Gerçi ben sigara içtiğim dönemlerde ne evde ne de okulda saklamak zorunda hiç kalmamıştım ama demek ki zor da kalındığı zaman insan bu gizliliği çok rahat sağlayabiliyormuş. Bu vesile ile de sinsi planlar, gizli kahve içme seromonileri, hidden agenda ve bunlar gibi bir çok gizlenmesi gereken konulardaki  doğal yeteneğimi de sizinle gururla paylaşmak isterim.
Konuyu daha fazla saptırmadan tekrar hafta sonu konusuna gelecek olursak, herkesin büyük bir heyecan ve mutlulukla beklediği Cuma günleri, bende aynı coşkuyu yaratmaz. Benim Cuma günleri için hissettiğim daha çok bir çok normal insanın Pazar öğleden sonraları yaşadıkları sendrom gibidir.
Benim Cuma günü için hissettiklerim, güzel ve huzurlu hatta bol eğlenceli ve renkli geçen bir hafta sonunun ardından gelen haftanın ilk iş günündeki bezginlik ve isteksizlik halidir. Uykusuzluktur. Yorgunluktur. Tükenmişliktir.
Gerginlik daha Perşembe akşamından başlar. Huzursuzluk, yoğun bir ağlama isteği, halsizlik, mide bulantısı, hasta olmuşum gibi hissetme bütün ruhumu ve bedenimi kara bir bulut gibi kaplar. Cuma akşamı ve hafta sonunu düşünmek tüylerimi diken diken yapmaya yeter de artar. Sırf bu nedenle son 2,5 senedir Perşembe akşamlarım uyku yönünden en sıkıntılı akşamlarım olmuştur. İşin en dayanılmaz ve yorucu tarafı ise her hafta tüm bu hissettiklerimin tekrarlanıyor olması.
Eminim şimdi tüm bunların sebebini merak ediyorsunuzdur. Bu ve bundan sonraki bir kaç yazının konusu da zaten bunun üzerine. Size bu yazılarımda hafta sonlarımızın nasıl geçtiği hakkında fikir sahibi olabilmeniz için geçirdiğimiz son hafta sonunu yazmaya karar verdim. Sanmayın öyle 2 satırda biteceğini, kimbilir kaç sayfa sürecek. Bunu şu an için daha yeni yaşamış biri olarak ben bile kestiremiyorum.
Başladık bir kere, bakalım nasıl devam edecek ve nasıl bitecek ...

0 yorum:

Yorum Gönder