Bu Blogda Ara

6 Şubat 2012 Pazartesi

Anı kesemiz için güzel ve yazısız anılar aranmakta 1

Bir yıldan yalnızca bir ay kadar daha uzun bir süre önce Bir tanışmanın hikayesi adlı yazıma şu satırları yazarak başlamıştım:

“Dizileri seyrederken “bu aile de (ya da bu kişi de) ne şansız, bütün sorunlar gelip bunları buluyor” diye hepimiz içimizden geçirmişizdir. Sonrasında da zaten hemen senaryo gereği olduğunu düşünüp, başka bir düşünceye geçiş yapmışızdır. Blog yazmaya başladıktan sonra şunu fark ettim ki aslında günlük koşuşturma sırasında farkına bile varmadığımız ya da farkına vardığımız ama günlük koşuşturmanın bir parçası gibi değerlendirip yaşadığımız birçok sorun, günlük alışkanlıklarımız ve hayat akışımızın dışında birçok olay ile sürekli karşı karşıya kalmaktayız. Aslında hepimiz birer dizi oyuncusu ya da bir filmin ana karakterleriyiz. Hepimiz aslında kendi filmimizde birer başrolü oynamaktayız. Gün içerisinde çoğu kere farkında bile varmadan, yeni insanlarla tanışıyor, yeni sorunlar hakkında çözüm yolları arıyor, karşılaştığımız küçüklü büyüklü mutlulukların tadını çıkarıyor ve yeni birçok duyguyu bazen kendi içimizde ve bazen başkalarıyla paylaşarak deneyimliyoruz. İşte blog yazmaya başladıktan sonra farkına vardığım şey, hiçbir günümün aslında bir önceki ile aynı geçmediği, yazmaya, paylaşmaya değer farklılıkların, duygu birikimlerinin olduğu gerçeği idi”.

Tüm bu satırları karalamamın ise tek bir sebebi vardı: Oğlum benim bir türlü yakamı bırakmayan faranjitin kuzeni olan larenjit ile ve annesinin kullanımına şiddetle karşı çıktığı hatta bir nevi nefret ettiği antibiyotik kullanımı ile tanışmış olmasıydı. Günlük hayatımızda başımıza gelmesi çok da uzak olmayan, hatta belki de gayet normal kabul edilmesi gereken bir durumdu aslında.

Benzer şekilde Hastalık küçük adamlara hiç yakışmıyor ve Kıyamam yazılarımda da oğlumun hastalıklarını konu etmiştim. Bizim için oldukça zor geçen hatta geçmek nedir bilmeyen ama aslında rutin karşılanması gereken birkaç akşamı sizlere anlatmıştım.

Bir saç kesiminin gurur dolu hikayesi ... Mahalle berberi adlı yazımda ise oğlumun ilk saç kestirişini konu etmiştim. Gurur dolu, muhteşem bir hikaye idi ama tabii yalnızca bizim ailemiz için.

Keşke’ler olması anılar toplansın yazımda ise oğlumun yine ilk’lerle dolu bir gecesini anlatmıştım. Söz konusu gecede oğlum ilk defa bir kiliseye gitmiş, ilk defa gittiği kilisede, ilk defa bir konsere tanık olmuş, ilk defa tanık olduğu konserde ise benim en sevdiğim besteci olan Antonio Vivaldi’nin Beatus VIR RV 597 adlı eserini dinlemişti. Başlı başına yazılması gereken bir geceydi ve yazılmıştı da.

Bazen gidilen bir konser, bazen bir saç kestirimi, bazen yalnızca bir alışveriş merkezi ziyareti, bazen ise basit bir hastalık günlük alışkanlıklarımızın ve hayat akışımızın dışında bir olay olarak algılanmakta ve hakkında sayfalar dolusu yazı yazılmasına sebep olabilmekteydi.

Bu eski yazılara atıflar da nereden çıktı? Nedir bu hiç bitmek bilmeyen giriş bölümü? diye düşündüğünüzü hatta sorduğunuzu duyar gibiyim. Anlatayım efendim…

Oğlumuz artık büyümeye ve günlük hayatımızın doğal bir parçası olmaya başladı. Daha yeni geride bıraktığımız hafta sonu oldukça yoğun geçti. Yukarıda hatırlatmaya çalıştığım neredeyse tüm aktivitelerin tamamını aynı hafta sonu içerisinde yaşadık. Bu yazım tüm bu aktiviteler için yazdığım son yazı olacak zira artık bizler için rutin bir olay haline geldiler. Bu satırları yazarken yaşadığım mutluluğu ise anlatamam. Master Card reklamında olduğu gibi tüm bu olayların artık birer yazı konusu olamamasının bendeki değeri paha biçilemez J

Tüm başımıza gelen olayları bazen ayrıntılı bazen ise yalnızca üzerinden geçmek suretiyle anlatacağım ama eşimin çok uzun yazıyorsun, ben bile yaşayan kişi olarak okumaktan sıkılıyorum, dikkatim dağılıyor yapıcı eleştirisini dikkate aldığımdan (onun sözlerini dikkate alarak ve bu yazıyla bunu kanıtlayarak aslında yalnızca evdeki hareket alanımı genişletmeye çalışıyorum) yazıları birkaç ayrı bölüm halinde sizlere sunacağım.

Bundan sonraki birkaç yazımda ne mi bulacaksınız? Aşağıda birkaç tanesini sizlere listeliyorum. Tüm bu konular ve daha niceleri çok yakında…


* Sokakta bir gezinti ve bir Starbucks macerası

* Eğlenceli bir konser: Çocuklar için notada yazmayanlar

* Amerikan Hastanesi ve uykusuz her gece

* Bebek parkı ve İstinyepark maceraları

* Mahalle berberi vs sosyetik kuaför


Daha önceden bir yazımda yazmıştım, hayatı çoğu kere aslında hayatın kendisi ile değil ama beynimizde geliştirdiğimiz yargılarla değerlendiririz. Sıradan olan aslında hayatlarımız değil ama belleklerimizdeki imgelerdir çoğu zaman. Ben bu yanılgıya düşmemek için sürekli anı topluyorum. Topladığım bu soyut anıları doğru hatırlamamı tetikleyecek somut eşyalarla ilişkilendiriyorum. Ailemizin anı kesesine güzel bir anı olarak ilave ettiklerimiz ne mutlu bizlere ki özel bir yazıyı artık hak etmiyorlar. Yalnızca bu karar bile oğlumuzun artık büyüdüğünü gösteriyor.

Daha nice güzel ve yazısız anılara...

6 yorum:

  1. Merhaba,

    Blogunuzu blogcuanne'den öğrendim...bi solukta bir iki yazınızı okudum...yazım diliniz ne kadar kuvvetli, ne kadar akıcı , çok yakında çoook okunanlar arasına gireceğinizden şüphem yok...eşiniz ve oğlunuzla mutlu günler dilerim...sevgiler...

    YanıtlaSil
  2. Ucanbalon selamlar,

    Mesajınız ve yorumunuz beni nasıl mutlu etti anlatamam. Çok teşekkür ederim. Blogcuanne'nin çağrısına kayıtsız kalamadım, iyi ki de kalmamışım :)Az önce konu hakkında bırakılan yorumları okuyunca çok mutlu oldum ...

    Sevgiler,

    YanıtlaSil
  3. Oğlunuz büyüyor ve eminim (en azından 5 yıllık bir deneyimle eminim :) ) önünüzde çok farklı tatlarda yaşanacak, sonradan anı kesenize eklenecek anlarınız olacak. Sen yazmaya devam et ki, biz de anılarınıza yazıların aracılığıyla tanık olmaya devam edebilelim :)

    Bu arada blogcuannenin yazısına gelen bir yorumda senin için "yazar olmalı" denilmiş :) Şu zamana kadarki tanışıklığımızla, senin adına gurur duydum, yazmak istedim bunu ;)

    Sevgiler :)

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Berna,

    ben de yazmaya devam etmek çok istiyorum ve umarım ki en azından oğlum askerden dönene kadar kadar yazabilirim de (askerlik anıları renkli olacağından askerliğini de yazarım diye düşünüyorum) :)

    İnsanın hobisinden hayatını kazanabilmesi kadar güzel ve şanslı bir durum bence olamaz. Umarım bir gün o şansa ben de ulaşır ve mühendislikten para kazanmaya son verebilirim. Yorumun ve aslında yorumların için çok teşekkür ederim. Senin yorumların olmasaydı eminim bu kadar çok yazı yazacak motivasyonum olmazdı. Çok teşekkürler.

    Sevgiler,

    YanıtlaSil
  5. Merhaba, bende blogcuanneden gördüm iyi ki görmüşüm dunden beri blogunu okuyorum kesinlikle yazmalısın . Yaşamaktan öte yazamak diyorum.

    YanıtlaSil
  6. Çok teşekkür ederim. Mesajınızdan dolayı çok mutlu oldum. Beğenmenize de çok sevindim.

    Yazıları ben kendim için adeta bir günlük gibi olsun diye de tuttuğum için yorum olayını en azından ilk dönemlerde çok önemsemiyordum. Ama ortada yadsınamaz bir gerçek var ki yorumlar insanı yazmaya zorlayan itici birer güç gibiler. Varlıklarına insan çabuk ve kolay alışıyor :)

    YanıtlaSil