Bu Blogda Ara

29 Şubat 2012 Çarşamba

Anı kesemiz için güzel ve yazısız anılar aranmakta 4


Her bir çocuğun önünde TV olan, kendiliğinden piyanolu koltuklu ve TV’de çocuğun o an istediği DVDler oynatılan, aynaları bile Mickey Mouse aynaları olan, her şeyin çocuklara göre düşünülmüş olduğu ve çocukların şaşkınlıktan ne yapıldığını bile anlamadıkları bir saç kesim merkezi tabii ki eşimin ilk aklına gelen tercihti her daim. Ki bu merkezde zaten çocuklar neler olup bittiğini anlayabilecekleri kadar bile oturmuyorlardı. Bir Caillou bölümü bile yarılanmayacak kadar bir sürede saçlar kesiliyordu. Şaka değildi hepi topu yapılan zaten 2 bilemedin 3 kere makas hareketi idi ve karşılığında gayet pişkin ve çok doğalmış gibi istenen 40 TL’ydi.

Öncesinde de yazdım yeniden yazacağım: Ne yıkama var, ne sakal traşı, ne fön, ne perma, ne balyaj, ne maske, ne el bakımı ne de cilt bakımı. Hepi topu 2 kere ya da bilemedin 3 kere makasını açtı ve kapadı, hepsi bu. Para bu kadar kolay mı kazanılıyor? Sen ne yaptın ki 40 TL istiyorsun arkadaş, sen çıldırdın mı be adam? hislerinin pik yapıp sonra yeniden yutulması gerektiği bir yerin ilk tercih olması ne de acıydı benim için.

Temsili resim
Beri yanda ise küçüklükten beri sürekli gittiğim mahalle berberi. Basit, yalın ama etkili. Oğlumun el üstünde tutulduğu, televizyonun tehlikeli dünyası yerine nezih, hoş, entelektüel ve kaliteli sohbetlerin yaşandığı, mis limon kokulu, bol diplomalı bir mekan. Ustalar mekanı. Tarihlerin yeniden yazıldığı, efsanelerin makas salladığı tarihi bir yer.  Maçoların, sert adamların mekanı. Büyük ve ipeksi örtülerin boğazlara bağlandığı, saçların nasıl kesileceğinin nezaketen bile sorulmadığı, size yakışan saç kesiminin bizzat kesenler tarafından en iyi şekilde bilindiği sıcak bir aile yuvası.

Diğer kulvarda ise eşimin milyonları bayıldığı kötü, acımasız, hoşgörüsüz ve açgözlülerin yuvası. Sahte nezaketin paraya dönüştüğü bir yalan dünya. En faça yerin sahte güzeli. Bizans, Karaman ve Ali Cengiz oyunu. Üç isimli şeytan.

Filmi hızlı bir şekilde biraz ileri saracak olursak, biz bir anda kendimizi  - yine babam, yine eşim, yine ben ve yine oğlum – benim meşhur mahalle berberinde bulduk. Zafer benim olmuştu. Hak etmiştim. İlk tercihin yeniden taşınmış olması ve eşimin kuaförünün hınca hınç dolu olması işime gelmiş, haklı galibiyetime yardımcı olmuştu.

Oğlum berberin en yakışıklı, en zeki ve en küçük adamıydı ve bana varlığı ile gurur veriyordu. Oğlum vakur bir ifade ile saçlarını kestirdi. Yıllardır berbere saçlarını kestirmeye gelen bir kişinin rahatlığı ve olgunluğu içerisinde bir maçlardan konuşmadığı ile kaldı.

Akşam yemek sonrası benim berber fatihi biricik oğlum hemen uykuya daldı. Akşam yemeğimizi yedik ve televizyon karşısına kurulduk. Keyfimiz yerinde idi ve saatler uyumak için çok erkendi. Her şeyi yapabilecek özgürlüğe ve zamana sahiptik. İnsanın kısıtlı bir süre için böyle zamanı olduğunda genelde donup kalır. Her şeyi biraz yapmak ister ve genelde hiçbir şeyi yapamadan kısıtlı zamanını tamamlar. Biz böyle nice zamanı heba ettiğimizden tecrübeliydik. İsteklerimiz belliydi. Yalnızca zamanın ve o zamanın yalnızca bize ait olmasının tadını çıkarıyorduk.

Eşime sormadan kahveyi bile önümde buluverdim, düşünün artık ortamın çekiciliğini. Yorgunluk tamam tabii ki vardı, tüm gün kayda değer bir şey yapmamış da olsak sokaklarda sürtüp durmuştuk ama yine de uyumaya niyetimiz yoktu.

Birden telefonum çalmaya başladı. Bir Zamanlar Amerika filmindeki telefon çalma sahnesi kadar etkili ve dikkat çekici bir şekilde uzun uzun çaldı telefon. Bizi tanıyıp, aralarının bozulmasını istemeyen ya da azar işitmeyi tercih etmeyen tanıdık ve akrabalar, oğlumuzun uyuması sonrasındaki saatlerde bizi aramaya pek cesaret edemezler. Mesaj atarlar ve gerekirse biz arardık mesaj atanları. Bu durumda ya yanlış numara olmalıydı ya da acil bir durum. Bir yandan telefonuma doğru hamle yaparken bir yandan da eşimin şiddet içeren bakışlarını üzerimde hissediyordum. Kısa bir anlık bönlük sonrası hatamı hemen anlamıştım. İki büyük ve kolay kolay affedilemez hata yapmıştım üstelik aynı gecede. Zamanın yalnızca bize ait olmasının o büyülü rehavetine kapılmıştım. Boş bulunmuş ve telefonumun sesini açık unutmuştum. Affedilir, bağışlanabilir bir durum değildi bu. İkinci hatam ise telefonumu uzağıma koyarak birkaç kez çalmasına neden olmuş olmamdı. Bu kadarı çok fazlaydı. Üzgündüm ve fazlasıyla pişman.

Arayan kardeşimdi. İki gündür ishalinin devam ettiğini, kustuğunu ve hastaneye gitmesi gerektiğini söylüyordu. Tahminim doğru çıkmıştı: Acil bir durum vardı. Apar topar hazırlanıp evden çıktım ve onu almaya gittim. Kısa bir süre sonrası hastanenin acil bölümündeydik. Çok şükür önemli bir şey çıkmadı ve sabaha karşı 2:00 gibi tekrar yatağıma yattım. Uyanmama her şey yolunda giderse ve hemen uyuyabilirsem yalnızca 5 saat vardı. Hemen uyuyamadım ve her şey yolunda gitmedi. Sabah her şeyden daha çok ihtiyaç duyduğum şey son birkaç yıldır en yakın arkadaşım, hatta dostum olma şansına, mutluluk ve ayrıcalığına erişmiş olan kahve idi. Cumartesi akşamı için ne ummuş ne bulmuştum. Kader bana yine oyun oynamıştı.

Ertesi gün tahmininiz üzerine yine erken hem de çok erken başladı. Cumartesi gününün oldukça yorucu geçmesi sonrası Pazar evde kalınma isteği oldukça fazlaydı. Eşim de ben de evde kalıp bir o koltuğa yatmak sonra güç bela kalkıp diğer koltuğa yatmak gibi oldukça masum ve doğal isteklere sahiptik. Oğlum ise kendi halinde evde takılıp duruyordu. O kadar sessiz ve bir o kadar masumdu ki evde kalıp tembellik etme isteğimiz yavaş yavaş vicdan azabına dönmeye başladı. Çok da zaten geçmen giyinmeye başladık. Oğlum koşa koşa odasına yöneldi ve giyineceği şeyleri seçmeye başladı.

Bir süredir oğlum giyeceği giysilere kendi karar veriyor. İleride renkli hem de renkli bir kişiliği olacağını seçtiği birbirinden renkli giysilerle kanıtlıyor hem de her defasında. Sweat shirt üzerine başka sweat shirt’ler ya da sweat shirt üzerine t-shirt’ler tercihleri arasında. Uymadığını düşündüğümüz ve uyardığımız durumlarda olmaz mutlaka böyle giymeliyim gibi kararının arkasında hem de nasıl duruyor inanamazsınız. Bugüne kadar kararını değiştirebildiğimiz olmadı, olamadı.

Evden hep önce oğlum ile ben çıkarız. Sitemizin çok yakınındaki bir otobüs durağına yürür, oturağına oturup geçen arabalara bakarız. Her geçen arabada da avazımız çıktığı kadar bağırırız. Sonra tekrar otoparka döner, arabaya yerleşir ve kapının önüne evimizin Hürrem Sultanını almaya gideriz. Tartışmalı isek Hürrem oğlunun yanına arkaya kurulur yok eğer aramız iyi ise ön tarafa geçer ve gideceğimiz yere yöneliriz. Bu sefer öyle olmadı. Hava çok güzeldi ve biz araba ile bir yere gitmektense yürüyerek 10 dakikalık mesafedeki Starbucks’a gitmeye karar verdik.

Oğlum kucakta taşınıp seyahat etmesini çok sever. Baba çok yoruldum, beni kucağına al der ve ben eşimin adeta düşmanca kabul edilebilecek bakışlarına rağmen ve her türlü uyarısın aldırış bile etmeden, adeta düşünmeden alırım zira oğlumun yorulmasına dayanamam. Ben oğlumun biricik kahramanıyım ve hep de öyle kalmalıyım. Eskiden çok kolay olurdu ve metrelerce ya da dakikalarca yorulmadan bilakis büyük bir keyifle taşırdım. Annesi bir yıl önce onu taşımaktan emekli oldu zira artık taşıyamıyordu. Oğlum artık 3.5 yaşında ve ben de artık taşırken zorlanıyorum. Zorlanmanın dışında yola çıkmamızın daha ilk dakikasında yorulmuş da olamazdı. Bu nedenle taşıyamayacağımı söyledim. Oğlum Akrep burcudur ve ziyadesiyle inatçıdır. O taşı diye tuttururken ben baba kararlılığı içerisinde hayır diyordum. Böyle sürmesi biricik Hürremimizi her an olaya müdahil edebileceğinden bir yol bulup çözümü sağlamalıydım.

Sonrasında ben boş bulunup sokaktaki bir taşı tekmeledim. Taş ileriye doğru ivmelendi ve bir süre hoplaya zıplaya ilerleyip duruverdi. Oğlum bunu bir sevdi, bir sevdi ve sonrasındaki 40 dakikayı sokaktaki taşları tekmeleyerek geçirdi. 10 dakikalık yol 40 dakikada tamamlanabildi. Taş arabanın altına girdiğinde baba- oğul yeni bir taş arayıp duruyorduk. Hatta o kadar sevdi ve o kadar unutmadı ki dönüş yolunda da aynı oyunu oynayıp yaklaşık 25 dakikada dönüşümüzü tamamladık.

Nasıl mı daha kısa sürede geldik?

Akıllanmıştık ve dönüşte sırayla tekmelemeyi teklif ettik kendisine. Oğlum takım oyununa çok yatkındır. Bizi de oyuna soktuğundan memnun hemen kabul etti yakışıklım. Sonrasında ben de annesi de vurabildiğimiz kadar hızlı vurup mümkün olduğunca hızlı yol almaya çalıştık.

Starbuck’s oğlumuzun sosyalleşmesinin, sevimliliğinin, iletişim becerilerinin ve ayakları üzerinde durabilmesinin tavan yaptığı bir yer oldu.


Neler mi oldu? Bir sonraki yazımda bunu ayrıntılı olarak anlatacağım.
Daha fazlası da olacak. Eğlenerek ve hatta bağırarak klasik müzik dinlemenin yollarını açıklayacağım.

Yakında çok yakında görüşmek üzere …

0 yorum:

Yorum Gönder