Her bir çocuğun önünde TV olan, kendiliğinden
piyanolu koltuklu ve TV’de çocuğun o an istediği DVDler oynatılan, aynaları
bile Mickey Mouse aynaları olan, her şeyin çocuklara göre düşünülmüş olduğu ve
çocukların şaşkınlıktan ne yapıldığını bile anlamadıkları bir saç kesim merkezi
tabii ki eşimin ilk aklına gelen tercihti her daim. Ki bu merkezde zaten
çocuklar neler olup bittiğini anlayabilecekleri kadar bile oturmuyorlardı. Bir
Caillou bölümü bile yarılanmayacak kadar bir sürede saçlar kesiliyordu. Şaka
değildi hepi topu yapılan zaten 2 bilemedin 3 kere makas hareketi idi ve
karşılığında gayet pişkin ve çok doğalmış gibi istenen 40 TL’ydi.
Öncesinde de yazdım yeniden yazacağım: Ne yıkama
var, ne sakal traşı, ne fön, ne perma, ne balyaj, ne maske, ne el bakımı ne de
cilt bakımı. Hepi topu 2 kere ya da bilemedin 3 kere makasını açtı ve kapadı,
hepsi bu. Para bu kadar kolay mı kazanılıyor? Sen ne yaptın ki 40 TL istiyorsun
arkadaş, sen çıldırdın mı be adam? hislerinin pik yapıp sonra yeniden
yutulması gerektiği bir yerin ilk tercih olması ne de acıydı benim için.
Temsili resim |
Beri yanda ise küçüklükten beri sürekli gittiğim
mahalle berberi. Basit, yalın ama etkili. Oğlumun el üstünde tutulduğu,
televizyonun tehlikeli dünyası yerine nezih, hoş, entelektüel ve kaliteli
sohbetlerin yaşandığı, mis limon kokulu, bol diplomalı bir mekan. Ustalar
mekanı. Tarihlerin yeniden yazıldığı, efsanelerin makas salladığı tarihi bir
yer. Maçoların, sert adamların mekanı.
Büyük ve ipeksi örtülerin boğazlara bağlandığı, saçların nasıl kesileceğinin
nezaketen bile sorulmadığı, size yakışan saç kesiminin bizzat kesenler
tarafından en iyi şekilde bilindiği sıcak bir aile yuvası.
Diğer kulvarda ise eşimin milyonları bayıldığı kötü,
acımasız, hoşgörüsüz ve açgözlülerin yuvası. Sahte nezaketin paraya dönüştüğü
bir yalan dünya. En faça yerin sahte güzeli. Bizans, Karaman ve Ali Cengiz
oyunu. Üç isimli şeytan.
Filmi hızlı bir şekilde biraz ileri saracak olursak,
biz bir anda kendimizi - yine
babam,
yine eşim, yine ben ve yine oğlum – benim
meşhur mahalle berberinde bulduk. Zafer benim olmuştu. Hak etmiştim. İlk
tercihin yeniden taşınmış olması ve eşimin kuaförünün hınca hınç dolu olması işime
gelmiş, haklı galibiyetime yardımcı olmuştu.
Oğlum berberin en yakışıklı, en zeki ve en küçük
adamıydı ve bana varlığı ile gurur veriyordu. Oğlum vakur bir ifade ile
saçlarını kestirdi. Yıllardır berbere saçlarını kestirmeye gelen bir kişinin
rahatlığı ve olgunluğu içerisinde bir maçlardan konuşmadığı ile kaldı.
Akşam yemek sonrası benim berber fatihi biricik
oğlum hemen uykuya daldı. Akşam yemeğimizi yedik ve televizyon karşısına
kurulduk. Keyfimiz yerinde idi ve saatler uyumak için çok erkendi. Her şeyi
yapabilecek özgürlüğe ve zamana sahiptik. İnsanın kısıtlı bir süre için böyle
zamanı olduğunda genelde donup kalır. Her şeyi biraz yapmak ister ve genelde
hiçbir şeyi yapamadan kısıtlı zamanını tamamlar. Biz böyle nice zamanı heba
ettiğimizden tecrübeliydik. İsteklerimiz belliydi. Yalnızca zamanın ve o
zamanın yalnızca bize ait olmasının tadını çıkarıyorduk.
Eşime sormadan kahveyi bile önümde buluverdim,
düşünün artık ortamın çekiciliğini. Yorgunluk tamam tabii ki vardı, tüm gün
kayda değer bir şey yapmamış da olsak sokaklarda sürtüp durmuştuk ama yine de
uyumaya niyetimiz yoktu.
Birden telefonum çalmaya başladı. Bir Zamanlar Amerika filmindeki telefon
çalma sahnesi kadar etkili ve dikkat çekici bir şekilde uzun uzun çaldı
telefon. Bizi tanıyıp, aralarının bozulmasını istemeyen ya da azar işitmeyi
tercih etmeyen tanıdık ve akrabalar, oğlumuzun uyuması sonrasındaki saatlerde bizi
aramaya pek cesaret edemezler. Mesaj atarlar ve gerekirse biz arardık mesaj
atanları. Bu durumda ya yanlış numara olmalıydı ya da acil bir durum. Bir
yandan telefonuma doğru hamle yaparken bir yandan da eşimin şiddet içeren
bakışlarını üzerimde hissediyordum. Kısa bir anlık bönlük sonrası hatamı hemen
anlamıştım. İki büyük ve kolay kolay affedilemez hata yapmıştım üstelik aynı
gecede. Zamanın yalnızca bize ait olmasının o büyülü rehavetine kapılmıştım. Boş
bulunmuş ve telefonumun sesini açık unutmuştum. Affedilir, bağışlanabilir bir
durum değildi bu. İkinci hatam ise telefonumu uzağıma koyarak birkaç kez
çalmasına neden olmuş olmamdı. Bu kadarı çok fazlaydı. Üzgündüm ve fazlasıyla
pişman.
Arayan kardeşimdi. İki gündür ishalinin devam ettiğini,
kustuğunu ve hastaneye gitmesi gerektiğini söylüyordu. Tahminim doğru çıkmıştı:
Acil bir durum vardı. Apar topar hazırlanıp evden çıktım ve onu almaya gittim.
Kısa bir süre sonrası hastanenin acil bölümündeydik. Çok şükür önemli bir şey
çıkmadı ve sabaha karşı 2:00 gibi tekrar yatağıma yattım. Uyanmama her şey
yolunda giderse ve hemen uyuyabilirsem yalnızca 5 saat vardı. Hemen uyuyamadım
ve her şey yolunda gitmedi. Sabah her şeyden daha çok ihtiyaç duyduğum şey son
birkaç yıldır en yakın arkadaşım, hatta dostum olma şansına, mutluluk ve
ayrıcalığına erişmiş olan kahve idi. Cumartesi akşamı için ne ummuş ne
bulmuştum. Kader bana yine oyun oynamıştı.
Ertesi gün tahmininiz üzerine yine erken hem de çok
erken başladı. Cumartesi gününün oldukça yorucu geçmesi sonrası Pazar evde
kalınma isteği oldukça fazlaydı. Eşim de ben de evde kalıp bir o koltuğa yatmak
sonra güç bela kalkıp diğer koltuğa yatmak gibi oldukça masum ve doğal
isteklere sahiptik. Oğlum ise kendi halinde evde takılıp duruyordu. O kadar sessiz
ve bir o kadar masumdu ki evde kalıp tembellik etme isteğimiz yavaş yavaş
vicdan azabına dönmeye başladı. Çok da zaten geçmen giyinmeye başladık. Oğlum
koşa koşa odasına yöneldi ve giyineceği şeyleri seçmeye başladı.
Bir süredir oğlum giyeceği giysilere kendi karar
veriyor. İleride renkli hem de renkli bir kişiliği olacağını seçtiği
birbirinden renkli giysilerle kanıtlıyor hem de her defasında. Sweat shirt
üzerine başka sweat shirt’ler ya da sweat shirt üzerine t-shirt’ler tercihleri
arasında. Uymadığını düşündüğümüz ve uyardığımız durumlarda olmaz mutlaka böyle giymeliyim gibi
kararının arkasında hem de nasıl duruyor inanamazsınız. Bugüne kadar kararını
değiştirebildiğimiz olmadı, olamadı.
Evden hep önce oğlum ile ben çıkarız. Sitemizin çok
yakınındaki bir otobüs durağına yürür, oturağına oturup geçen arabalara
bakarız. Her geçen arabada da avazımız çıktığı kadar bağırırız. Sonra tekrar
otoparka döner, arabaya yerleşir ve kapının önüne evimizin Hürrem Sultanını
almaya gideriz. Tartışmalı isek Hürrem oğlunun yanına arkaya kurulur yok eğer
aramız iyi ise ön tarafa geçer ve gideceğimiz yere yöneliriz. Bu sefer öyle
olmadı. Hava çok güzeldi ve biz araba ile bir yere gitmektense yürüyerek 10
dakikalık mesafedeki Starbucks’a gitmeye karar verdik.
Oğlum kucakta taşınıp seyahat etmesini çok sever. Baba çok yoruldum, beni kucağına al der
ve ben eşimin adeta düşmanca kabul edilebilecek bakışlarına rağmen ve her türlü
uyarısın aldırış bile etmeden, adeta düşünmeden alırım zira oğlumun yorulmasına
dayanamam. Ben oğlumun biricik kahramanıyım ve hep de öyle kalmalıyım. Eskiden
çok kolay olurdu ve metrelerce ya da dakikalarca yorulmadan bilakis büyük bir
keyifle taşırdım. Annesi bir yıl önce onu taşımaktan emekli oldu zira artık
taşıyamıyordu. Oğlum artık 3.5 yaşında ve ben de artık taşırken zorlanıyorum.
Zorlanmanın dışında yola çıkmamızın daha ilk dakikasında yorulmuş da olamazdı.
Bu nedenle taşıyamayacağımı söyledim. Oğlum Akrep burcudur ve ziyadesiyle
inatçıdır. O taşı diye tuttururken
ben baba kararlılığı içerisinde hayır diyordum. Böyle sürmesi biricik
Hürremimizi her an olaya müdahil edebileceğinden bir yol bulup çözümü
sağlamalıydım.
Sonrasında ben boş bulunup sokaktaki bir taşı
tekmeledim. Taş ileriye doğru ivmelendi ve bir süre hoplaya zıplaya ilerleyip
duruverdi. Oğlum bunu bir sevdi, bir sevdi ve sonrasındaki 40 dakikayı
sokaktaki taşları tekmeleyerek geçirdi. 10 dakikalık yol 40 dakikada
tamamlanabildi. Taş arabanın altına girdiğinde baba- oğul yeni bir taş arayıp
duruyorduk. Hatta o kadar sevdi ve o kadar unutmadı ki dönüş yolunda da aynı
oyunu oynayıp yaklaşık 25 dakikada dönüşümüzü tamamladık.
Nasıl mı daha kısa sürede geldik?
Akıllanmıştık ve dönüşte sırayla tekmelemeyi teklif
ettik kendisine. Oğlum takım oyununa çok yatkındır. Bizi de oyuna soktuğundan
memnun hemen kabul etti yakışıklım. Sonrasında ben de annesi de vurabildiğimiz
kadar hızlı vurup mümkün olduğunca hızlı yol almaya çalıştık.
Starbuck’s oğlumuzun sosyalleşmesinin,
sevimliliğinin, iletişim becerilerinin ve ayakları üzerinde durabilmesinin
tavan yaptığı bir yer oldu.
Neler mi oldu? Bir sonraki yazımda bunu ayrıntılı
olarak anlatacağım.
Daha fazlası da olacak. Eğlenerek ve hatta bağırarak
klasik müzik dinlemenin yollarını açıklayacağım.
Yakında çok yakında görüşmek üzere …
0 yorum:
Yorum Gönder