Bu Blogda Ara

18 Şubat 2012 Cumartesi

Anı kesemiz için güzel ve yazısız anılar aranmakta 3


Geceleri çok uyumam ben, uyuyamam. Ya oğlum uyandığından kalkıp ona eşlik ederim, ya üstünü sürekli açtığını bildiğimden örtmek için kalkar dururum. Kesintisiz uyku dönemi benim için artık çok gerilerde kalmış tatlı bir anıdır yalnızca. Benzer bir akşamı geçirip sabaha karşı tatlı bir uykuya dalmıştım ki tatlı mı tatlı bir ses duydum: “Babaaaaa, uyku bitti

Daha önceki birçok yazımda da belirttiğim üzere oğlumuz, üzerine güneşin doğmasına kesinlikle izin vermez. Kör karanlıklarda uyanır ve uyandırır. Oğlumun erken uyanmasının önüne geçmek için her şeyi yaptık ama hiçbir sonuç alamadık. Son olarak odasında ki muhteşem şirin perdesi yerine güneş ışığı geçirmeyen yeni bir perde bile aldık. Sen misin bu perdeyi takan normalden de erken uyanmaya başladı.

Bu Cumartesi “Babaaaaa, uyku bitti” dediği zaman saatler daha 6:30 bile olmamıştı. Oğlumu hemen yanı başımda gözlerimi açmaya çalışırken buldum. Gözlerimi evet açamıyordum ama aslında onun daha yatağında çıkardığı ilk sesine uyanmıştım. Boş bir ümitle belki tekrar uyur ya da annesi kalkıp ilgilenir diye düşünmüştüm. Tabii ki hata idi. Uyumadı ve ilgilenmedi. Oğlumun elinde terliklerim vardı. Bu onun en kibar şekilde kalk demesiydi. Arka fonda ise şaka gibi eşimin ağzından çıkan seni çok özlemiş ama hadi kalk gizli emri vardı.

Her ne kadar eşimle aynı anda yatmış olsak da ve ben tüm gece ya oğlum çağırdığı için ya da üstünü örtmek için sürekli kalkmış olsam da onun yatmaya devam etmesi bizim evde normal karşılanan rutin bir olaydır. Aslında nasıl bu duruma geldik sürekli düşünüyorum. Diğer taraftan bu şekilde olmamızı sağlayan eşimin hakkını da vermek lazım. Bu anlamda kendisine gizli bir hayranlık ve saygı da duymuyor değilim hani. Sen kalk aynı saatte yat, tüm gece bırak kalkmayı uyanma bile ve akşamı sürekli ayakta geçiren eşin sabah gün ışımadan kalkıp güne başlarken, uyumana devam et ve dahası bunu normal kabul et daha da dahası hatta "oha"sı normal kabul edilmesini sağla. Tebrik edilmeyi gerçekten de hak ediyor (bu paragrafı aslında başka bir yazımda sizlerle paylaşmıştım ama içinde bulunduğum durumu çok iyi yansıtıyor olması sebebiyle tekrarlamak istedim – evet değişen hala bir şey yok).

Daha suratımı yıkamak için banyoya bile gidemeden hırkasını ve çoraplarını giydirdim. Baba yufka yüreği denilen şey de bu olmalı. Salona gidip ışıkları açtık. Sonra her türlü saldırıyı göze alarak televizyonu açtım ve kendimi koltuğa bıraktım. Kalkmış olmam herkes için yeterli olmuştu. Salondaki koltukta uykusuz, yorgun, ve kafeinsiz olarak kalakalmıştım. O sırada eşim geldi ve neden iki kişilik koltuğa uzandığımı ve neden üç kişiliğe yatmadığımın hesabını sordu. Cevap verecektim ki önümdeki uzun ve yorgun günü düşünüp sustum ve yer değiştirdim. Eşim tabii ki de her şeyin yolunda olduğunu görüp televizyona ses etmeden yatmak için aramızdan ayrıldı. Kendime kahve koymak için mutfağa kadar ulaşmalıydım. Yapabilirdim. Ben bir babaydım ve gün başlamıştı. Benim her şeye hazır olmam gerekiyordu, bunun için de kesinlikle kahve içmem.

Oğlumun kahvaltısını ettiriyordum ki bizim süper annemiz yanımıza teşrif ettiler. Uykusu bitmiş ve karnı acıkmış olmalıydı. Hazır kahvaltıya konmanın sinsi planları gözlerinden okunmaktaydı. Sükunetim karşısında içimden kendime tebrik üstüne tebrik yağdırıyordum. Birden bugün ne yapalım diye sordu. Hani sanki son 150 hafta sonunun son 300 gününde çok da farklı bir şey yapmışız gibi bu soruyu sormuştu. Muhtemelen kan şekeri düşmüştü. Çok ama çok acıkmış olmalıydı.

Bizim genelde tüm hafta sonlarımız hep aynı şekilde geçer. Ufak tefek farklılıklar vardır ama genel işleyiş ve günün iskeleti hep aynıdır: Çok ama çok erken kalkış, oğlumuza kahvaltı hazırlama(m) ve ettirilmesi(ettirmem), bizim evde ya da dışarıda kahvaltı etmemiz, Bebek parkına gidilmesi, sonrasında sahilde yürüyüş ve bir alışveriş merkezine kapağı atmak. Genelde hep sabit gerçekleşen programlar.

Ben eşimin sorduğu bu tür açık sorulara hep aynı cevabı veririm ve bugüne kadar da bu cevabın hiçbir kötülüğünü görmedim. Sen bilirsin canım diyerek topu tekrardan ona attım ve arkama yaslanıp söyleyeceği sözleri beklemeye başladım.

Bebek Parkı
Beklenmeyen bir gelişme ile sazı eline oğlumuz aldı ve gitmek istediği yerleri bugüne kadar edindiği alışkanlıkla bir bir sıraladı: Önce Bebek parkı sonra İstinyepark. Talimat açık ve kesindi. Biz de aynen bize söyleneni yaptık.

Bebek Parkı güzel olmasına güzel de arabayı park edecek yer bulması bir dert. Hem de ne dert. Uzun bir süre sırf beni tanısınlar ve geri çevirmesinler diye bol bol bahşiş verdiğim park yerinde, alt tarafı bir süre gitmedik diye unutulup geri çevrilmek, çok ama çok ağrıma gitti. Eşimin ve oğlumun yanında geri çevrildiğime mi üzüleyim yoksa bugüne kadar boşa giden bir amaç için verdiğim paralara mı yanayım bilemedim. Oğlum ile eşimin arabayı terk etmeleri sonrasında ben Aşiyan civarlarındaki bir otobüs durağına, çekilme riskini bile göze alıp arabayı park ettim. Bir an önce aileme kavuşabilmek için adımlarımı sıklaştırdım. Bir süre sonra yeniden yanlarına ulaştığımda bir terslik olduğunu şıp diye anladım. Eşimin elinde kahve bardağı yoktu ve oğlumda parkta oynamak yerine annesinin elini tutmuş yürüyordu. Meğer yerler çok ıslakmış. Oğlumun bu şartlarda burada oynamasının mümkün olamayacağını dile getirmesi, annesine ne kadar da çok benzediğinin somut bir deliliydi.

Arabanın uzakta olması işe yaramıştı. Bu sayede ailece güzel bir yürüyüş de yapmış olduk. İstinyepark bildiğiniz, bildiğimiz İstinyepark. Yine çok kalabalıktı. Havanın güneşli olması bile insanların oraya akın etmelerini durduramamıştı. Biz genelde saat 10.00’da açılmasının hemen akabinde giriş yapıp (hatta güvenlik görevlilerine bizden önce giren oldu mu diye sorarız J), saat en geç 13.00 gibi çok kalabalıklaşmadan terk ederiz. Bu sefer gidişimiz gecikmişti ve bunun pişmanlığını otoparktan eve dönmek için çıkana kadar yaşadık. Ne keyfimizce kitapçıda zaman geçirebildik, ne Cafe Nero’da, ne de legocuda.

Öğle yemeğimizi otobüsün içerisindeymişiz gibi yemek istemediğimizden eve dönmeye karar verdik. Yemek sonrası plan ise belliydi: Oğlumun saçları yeniden uzayarak, gözlerinin önüne gelip rahatsızlık veremeye başlamıştı. Ona çok ama çok yakışan saçlarının koruyucu meleği olan ben, aynı zamanda onun bu rahatsızlığını gideremeyen kişi olarak da ikinci bir rol da kapmış oluyordum. Koruyucu melek vs başarısız baba. Bu paradoksal duruma daha fazla dayanamadım. Mücadeleci şövalye tarafım, yumuşak aile babası tarafıma yeniden boyun eğdi ve dayanamayıp tamam yeniden kestirelim o zaman dememle öğleden sonraki planımızda kesinleşmiş oldu.

Asıl mücadelem ise şimdi başlıyordu. Nerede kesilecekti? Adaylarımız ise 3 taneydi:

Eşimin sürekli gittiği, 3 erkek isminin peş peşe yazılı olduğu bir tabelası olan,sosyetik ve gereksiz kuaförü
Yalnızca üç makas hareketi için dünyaları isteyen ve kredi kartı dahi geçmeyen ama çocukların eğlencesi için her bir şeyin düşünüldüğü, çocuklarımızı gerçek dünyadan koparıp, yalan bir dünyanın içine hapis eden gereksiz çocuk kuaförü
Yılların basit, yalın ve etkili, limon kokulu mahalle berberi

Haklı mücadelemiz nasıl sonuçlandı?

Bu sefer hangisine gittik?

Her zaman eşim mi kazanacak?

Her zaman ben mi kaybedeceğim?

Batsın bu dünya şarkısını mı yoksa eller havaya şarkısını mı söyledim?

Bu ve daha birçok sorunun cevabı bir sonraki yazımda olacak.

Yakında görüşmek üzere…

4 yorum:

  1. Bu paragraf bir anne olarak bana çok tanıdık geliyor, her sabah eşime aynı hayranlık ile bakıyorum nedense:) "Her ne kadar eşimle aynı anda yatmış olsak da ve ben tüm gece ya oğlum çağırdığı için ya da üstünü örtmek için sürekli kalkmış olsam da onun yatmaya devam etmesi bizim evde normal karşılanan rutin bir olaydır. Aslında nasıl bu duruma geldik sürekli düşünüyorum. Diğer taraftan bu şekilde olmamızı sağlayan eşimin hakkını da vermek lazım. Bu anlamda kendisine gizli bir hayranlık ve saygı da duymuyor değilim hani. Sen kalk aynı saatte yat, tüm gece bırak kalkmayı uyanma bile ve akşamı sürekli ayakta geçiren eşin sabah gün ışımadan kalkıp güne başlarken, uyumana devam et ve dahası bunu normal kabul et daha da dahası hatta "oha"sı normal kabul edilmesini sağla. Tebrik edilmeyi gerçekten de hak ediyor "

    YanıtlaSil
  2. Annelerin bilinçli ya da bilinçsiz tüm hayatları çocukları ile dopdolu geçtiğinden(hem fiziksel ve hem de düşünsel anlamda)aslında biz babalara bu görevin düşmesi normal olsa gerek :) Zaten bu vesile ile oğlumla daha fazla zaman geçirebildiğim için hem mutlu oluyorum ve hem de keyif alıyorum. Belli bir süre sonra zaten insan uykusuzluğu da alışılıyor. Hatta bu tür görevler ve üstüne yazmış olduğum bu tür yazılarla, kendimi fedakar baba bile olarak görebiliyorum :)

    Eminim benim eşim de bana fark ettirmeden hayranlık ile bakıyordur :)

    YanıtlaSil
  3. Bence kesin hayranlik ile bakiyordur.en azindan ben sizi cok takdir ettim.biz evde ne yazik ki hicbir sorumlulugu paylasamadik.hepsi benim uzerimde ev ,cocuk,sabah aksam farketmiyor.bu seferde daha onceki yazilarinizdaki mutsuz anne modeline donusuyorum.her neyse bu sac olayindan ben de cok muzdaribim..hemen de uzuyor masallah..evin yakinindaki mahalle berberini aglamaktan inlettigimiz icin bir daha gimedik,kendi kuaforume goturuyorum ama com da hosuma gitmiyor bu durum.galiba bir degisiklik yapip bu isi babasina yukleyecegim alsin gotursun nerede isterse kestirsin.yapabilir mi acaba??

    YanıtlaSil
  4. Tabii ki de yapar (saç kestirme olayı) yeter ki kendisine güvenip sorumluluğu ona kayıtsız verin. İnanın rahatlayacaksınız.

    Umarım dediğiniz gibi hayranlıkla bakıyordur zira yazmış olduğunuz "hepsi benim uzerimde ev ,cocuk,sabah aksam fark etmiyor" cümleniz bana o kadar tanıdık geliyor ki. Demek istediğim baba olarak yaptıklarımız çok da anlaşılmıyor. Bu gayet normal çünkü sizin yaptıklarınızın yanında bizimkisi pek dikkat çekmiyor. Mutsuz anne olamayın, onun yerine eşinize daha çok sorumluk verin ama sorumluluğu tam olarak verin. Mesela oğlumu uyutmak, saçını kestirmek, sabah uyandığında zaman geçirmek gibi günlük hayat da çok da yeri olmayan bir çok önemsiz gibi görünen önemli olay artık benim omuzlarımda ve bundan bakmayın yazdıklarıma çok da mutluyum. Yavaş yavaş olsun ama bir yerden başlayın :) Kolay gelsin. Gelişmeleri benimle de paylaşırsanız sevinirim :)

    YanıtlaSil