Büyük
nasihatler
Avustralyalı hemşire Bronnie Ware, emekli olduktan sonra bir
kitap yazmaya karar veriyor. Çok da iyi yapıyor. Kendisi yıllarca evlerinde
ölümü bekleyen hastalara bakan bir hemşire. Gerekli ama iç burkucu bir rol
kendisininkisi. Belki yalnızca meraktan belki de kitap yazmaya daha en başından
karar vermiş olduğundan, hemşiremiz hastalara “En büyük pişmanlığınız nedir?” diye sormuş her bir defasında. İşte
bu cevaplarını da bir kitap haline getirmiş. Sarsıcı, gerçekçi, etkileyici ve
karamsar ama bir o kadar da yol gösterici bir kitap olmuş olmalı. Ben okumadım.
Tüm bu bilgiler ve en çok alınan beş cevap bir iletiyle bana ulaştı.
Yolculuğumuz ile paralellik gösterdiğinden bu bölüme katkı olsun diye almak
istedim.
En çok verilmiş olan cevap, listenin bir numarası nedir
biliyor musunuz?
"Keşke
başkalarının benden beklediği hayatı sürmek yerine düşlerimi gerçekleştirme
cesaretim olsaydı."
Ware’e göre insanlar, yaşamlarının sona erdiğinin farkına
varıp geriye döndüklerinde düşledikleri şeylerin çok büyük bir kısmını
gerçekleştirmediklerini görüyor ve pişman oluyorlar. Siz olmayın. Başkaları
için değil, kendiniz için yaşayın ve diğerlerini kendi hayatlarınıza ekleyin.
Sonra çok geç olabilir. Ben şimdiden sizleri uyarıyorum.
Listenin üç numarası, sıkı durun, geliyor ...
"Keşke
duygularımı dile getirmeye cesaretim olsaydı."
Birçok insanın diğerleri ile ilişkilerini belirli bir
düzeyde tutmak için duygularını bastırdığını söyleyen Ware, bastırılan
duyguların insan sağlığı üzerinde son derece olumsuz etkileri olduğunu ileri
sürüyor. Yalan mı hem de hiç değil. Tekrar ediyorum çok geç olmadan kendi
hayatlarınızı yaşama vaktidir.
Bitmedi. Yolculuğumuzla ilgili üçüncü ve sonuncu cevap.
Listenin beş numarası.
"Keşke kendime
daha çok mutlu olmak için izin verseydim."
Çoğu insanın mutluluğun aslında bir seçim olduğunu ölüm anı
gelene dek fark etmediğini söyleyen Ware, insanların rahat yaşamak uğruna eski
alışkanlıklarına sıkı sıkıya bağlı kaldığını belirtiyor.
Alışkanlıklarından vazgeçmek istemeyen insanların değişme
korkusu yaşadığını ve daha fazla mutlu olma şansını kendi kendilerine yok
ettiğini belirten Ware, ölüm yatağındaki hastalarının "Keşke daha çok gülseydim, keşke aptalca şeyler yapmaktan bu kadar
korkmasaydım" diyerek pişmanlıklarını dile getirdiğini sözlerine
ekliyor.
Beş cevaptan üç tanesi yolculuğumuzla direk ilgili.
Düşünsenize ölüm anı geldiğinde verilen nasihatlerden üç tanesi kendimiz olmak
ve kendi hayatlarımızı yaşayabilmekle ilgili. Kalan iki taneyi belki merak
etmişsinizdir diye onları da aşağıda sıralıyorum. İlki listenin iki numarası ve
diğeri de dört numarası:
"Keşke bu kadar
çok çalışmasaydım."
"Keşke
arkadaşlarımla ilişkimi sürdürseydim."
Artık güneşli bölgelere gelme zamanı. Çözüm için bir kaç
satır yazmaya başlayalım artık, ne dersiniz? Zaten bu yazı ve sonrası çözüme
yönelik yazılar olacak. Silkinme ve üzerlerimizdeki ölü toprağı atma vakti
geldi de geçiyor.
İlk önce yüzündeki o maskeyi çıkarmalısınız. Kendinize karşı
acımasız değil ama objektif olun. Ne kendinizi överek gökyüzüne çıkarın ne de söverek
diplere batırın. Zor da olsa, ortayı, dengeyi bulun. Bunu da ancak gerçekçi
olabilirseniz yapabilirsiniz. Başlarda size densiz
ya da düşüncesiz de denebilir ki
bunlar sizin doğru yolda olduğunuzu gösteren iyi işaretlerdir. Panik yok
mutlaka bu yolda devam edin. Hep farklı olun,
fark yaratın derim ya, işte hep başkalarına göre yaşayan, hareket eden
toplumumuzda farklı olma zamanı artık gelmelidir. Atmanız gereken başka bir
adım ise hemfikir olmama korkunuzu aşabilmektir. Arzularımızı ifade edebilmek
yine iyi bir başlangıç olabilir. İstediklerimizi elde edebilmek için karşı
çıkmaya cesaret etmeyi öğrenmek ise olmaz ise olmazımız olmalı. İnsanların
beklentilerine uygun olmak zorunda değiliz. Onların ölçütlerine, değerlerine
uyum sağlama, farklılığımızı sergilemeye cesaret etme, hatta rahatsız ettiğinde
bile bunu yapabilme zor olsa da başlangıçta yapmamız gerekenlerden. Ama en
önemli unutmaman gereken nokta, insanların sizin hakkında ne düşündüğünü dert
etmemeyi öğrenmeniz. Zaten bunu yaptığınız anda diğer tüm şeyler sizin için
artık oldukça yapılabilir gelecektir.
Hugo’nun sözü işte tam burada çok gerekli gibi: “İyi olmak kolaydır, zor olan adil olmaktır.”
Başkalarına iyi olacaksınız ya da iyi görünmeceksiniz diye başta kendinize adil
olmaktan vazgeçmeyin. Unutmayın ki kendi farklılıklarınızı tamamen
üstlendiğinizde, o zaman başkalarının farklılığına da eğilebilir ve
gerektiğinde kendinizi buna uyarlayabilirsiniz. Daha iyi ve sağlıklı iletişim
kurmayı ve tanımadığınız kişilerle temasa geçmeyi ve bir güven ilişkisi
kurmayı, sizin gibi davranmayan insanlar tarafından kabul edilmeyi
öğrenirsiniz. Ama öncelikle sizi biricik kılan şeyi öğrenmelisiniz, yoksa başka
insanlara yaranmak adına kaybolmaya devam edersiniz.
Denemeler yapın mesela. Gidin ve otobüste, takside, işinizde
veya evinizde karşınızdaki ne derse desin karşı tezler ileri sürün. Tartışın ya
da kavga edin demiyorum ama kendinize böylesi oyunlar kurun. Ufak denemeler yapın. Hayatınızın yok
olmadığını göreceksiniz. İlk başta oyun olarak başlayan denemeler sonrasında
inandığınız düşüncelerin arkasında durmanızı sağlayacaktır.
Sizleri bekleyen bazı zorluklar da yok değil hani. Bu
zorlukları da bir sonraki yazı da kaleme alacağım. Değişime direnme alın başlı
başına bir zorluk. Öz güven ve kendinle barışık olma ihtiyacı yine sana gerekli
olan iki çok önemli duygu. Cesaret ve kendini ifade edebilme yetisi yine gerekli
olanlardan. Tüm sevdiklerini ve tüm çevreni kaybedebilme ve sonucundaki büyük
yalnızlık belki de bizi bekleyen en büyük ve tehlikeli risk. Ama hiçbiri aşılmayacak
kadar büyük ve karlı bir yamaç değiller. Siz yeterki size inanın, güvenin,
gerisi zaten illaki gelecektir. Durmak yok, yola devam. Yakında yine görüşmek
üzere.
ne güzel bir yazı dizisi ve blog olmuş! takipteyim sizi. bana da beklerim:)
YanıtlaSilYorumunuz için çok teşekkürler. Beğenmiş olmanıza çok sevindim. En kısa sürede ziyaret edeceğim :)
YanıtlaSilSevgi ve saygılarımla,