Tanrı Daima
Tebdil-i Kıyafet Gezer

Okumuş olduğum kitaplar, yapmış olduğum araştırmalar,
gittiğim kurslar/seminerler/eğitimler ve katıldığım toplantılar sonrasında ve
sayesinde din ile bilimin aslında sanılanın tam tersi olarak hem de çok büyük
bir payda da birleştiğini kendimce tespit ettim: Hepimiz birer küçük yaratıcılarız.
Başka bir ifadeyle içimizde Tanrısal bir
nüve, Tanrısal bir özellik bulunmakta. Kaderlerimiz, hayatlarımız bizzat bizlerin
yönlendirmeleri ile hem şekil ve hem de yol alıyor. Ne tarafa dönüp, ne yöne
bakarsanız bakın hep aynı yalın, basit gerçek ortaya çıkıyor, adeta aslında parlıyor.
Kabala’da da bu böyle, Tasavvuf’ta da, Kuantum’da. Rahatlıkla görebileceğiniz
üzere, blogumun alt başlığı da bu düşünceyi destekler niteliktedir: Ben
bu sayfanın hem yaratıcısı ve hem de takip edeni olacağım. Zaten hepimiz birer küçük yaratıcılar ve
takip ediciler değil miyiz?
Bu sefer ki durak ise bir kitaptı; yine bu düşünceleri destekler
nitelikteki enfes bir kitap. Yazarı bir Fransız: Laurent Gounelle, yeni Coelho olarak
kabul ediliyor. Kişisel gelişim kitabı mı denmeli yoksa bir roman mı bilemedim
açıkçası. Aslında roman ama içinde kişisel gelişim adımlarını barındırıyor hem
de hiç bir kitapta eşine kolay rastlayamayacağınız bir yoğunlukta. Ya da
kişisel gelişim kitabı belki de ama sürükleyici bir hikayenin içinde sıkmadan,
keyifle anlatılan. Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer (Dieu Voyage toujours
incognito) Pegasus Yayınları’ndan
çıkmış okunması gereken bir kitap.

Tanrı Daima Tebdil-i
Kıyafet Gezer, kendi kendimize koyduğumuz engelleri, korkularımızı, ve
ön yargılarımızı nasıl aşacağımızın, kaderimiz sandığımız mutsuz bir yaşamı,
bizi mutluluğa götüren bir yolculuğa nasıl dönüştüreceğimizin hikayesi.”
Kitabın arkasında yazanlar bunlarla sınırlı, oysaki
içindekiler bir derya. Okuduğum için rahatlıkla yazabiliyorum, öncelikle
konulara, olaylara farklı gözle, farklı açılardan bakabilmesi yazarın başlı
başına bir başarısı. Ortada, herkesin görebildiği bir olaya bu kadar farklı bir
yaklaşımda bulunması, yaratıcılığının da ne kadar da üstün olduğunun en büyük
göstergesi. Ceviz Ağacı’na baktığınızda tek bir ceviz dahi göremeyebilirsiniz.
Sonra bir adım sağa, ya da bir adım sola kayarsınız ki tüm cevizler ortaya çıkmış.
Önemli olan bulunduğunuz, baktığınız yerdir. Seth Godin gibi Yılmaz Özdil
gibi Gounelle de naçizane fikrim doğru
yerden ve doğru açıdan bakabilmiş. Dili de hikayesi de oldukça akıcı ve dahası
merak uyandırıcı. O kadar yalın, o kadar sade, o kadar kolay anlaşılabilir
satırlar yazıyor ki basitliğin neden bu kadar zor ama aynı zamanda bu kadar
muhteşem olduğunu kanıtlıyor yazdıklarında.
Kitabı daha okumaya başladığım ilk satırlarından itibaren
sizlerle paylaşmaya karar vermiştim. Önceleri yalnızca okunması gereken bir
kitap tadında ama sonralarında artık bunun yeterli gelmeyeceğini düşündüm. Bundan
sonraki bir kaç yazımda, sizlere ve kendime (benim için de ileride dönüp bakmak
adına özet bir kaynak olmuş olacak) işte bu kitap hakkında yazacağım. Daha
doğrusu içinde anlatılanlar hakkında. Umarım ilginizi çeker. Kaç yazı olur, ne
kadar sürer, şimdilik bilemiyorum. Tek bildiğim mümkün olduğunca sizlerin de
dikkatini çekebilecek ve bizleri ilgilendirebilecek bölümlere yoğunlaşacak
olacağım.
Bir kaç satırda uygulayacağım metodoloji hakkında yazmak
isterim. Yazının kendi adıma kolay yazılabilmesi ve sizler için de kolay takip
edilebilmesi için Gounelle’nin ağzından çıkan her şeyi kendi süzgecimden
geçirdikten sonra yani moda tabirle içselleştirdikten sonra yazacağım. Anlamını
tabii ki değiştirmeyeceğim. Başka bir ifadeyle kendi düşüncelerim ile yazarın
düşüncelerini harmanlayacak sonrasında sizlerle paylaşacağım. Amacım kitap
sonrası bende oluşan düşünceleri sizlerle paylaşmak yoksa kitabı ve yazarın
düşüncelerini direk olarak aktarma tercihinde değilim.
Mutluluğa ve özgüvene doğru bir yolculuğa hep beraber
çıkıyoruz. Hazır mısınız?
Kemerlerinizi bağlayın ve gözlerinizi kapatın. Hayal kurmaya
başlayın. Aynanın karşısına geçip gözlerinizin taaa içine bakıyorsunuz.
Gördüğünüz kişiden memnunsunuz. Mutlusunuz. Akşam yattığınızda hissettiğiniz en
temel duygu düşünün ki içten gelen derin bir huzur. İstemediğiniz hiçbir şeyi
yapmak zorunda hissetmiyorsunuz. Özgüveninizi kolay kolay hiç kimse ve olay
sarsamıyor. Gülüyorsunuz, nedensiz bazen, en az çocukken güldüğünüz kadar içten
ve doya doya. Hayatı yaşamayı seçiyorsunuz. Hayat sizler için birer hediye. Her
köşe başında başka bir mutluluk, başka güzel bir sürpriz, başka bir şölen. Kendinizi
ve hayatı seviyorsunuz. Gelin yolculuğumuza beraber başlayalım. İyi
eğlenceler!
Zevkle katılırım :)
YanıtlaSilBelki benim için de bir motivasyon olur yazacakların :))
Çok sevindim :) Bir sonraki yazı için çok da beklemeyeceksin, hazırlamaya başladım bile. En kısa sürede paylaşacağım. Umarım beğenirsin.
YanıtlaSilSelam ve sevgilerimle,