Siz hiç sabahın (ya da gecenin belki demek daha doğru olur) 3:00'ünde Caillou seyrettiniz mi? Ben seyrettim. Üstelik yasak olduğunu bile bile. Üstelik yakalanma riskini göze alarak, çaresizlikten. Ben oğlumun kahramanı olarak bunu yapmalıydım, yaptım ve pişman da değilim. Kayahan'ın şarkısındaki gibi gece 3-5 nöbetlerini çok yaşayan bir insan olarak 5:30'da kalkmayı ben çok da önemsemem. Kafein ile günlük hizmetlerime devam ederek eşimin en az yorulmasını hedefleyen bir kişiyim ben öncelikle. Önemli olan ne kadar uykusuz olduğum değil ne kadar az kafein aldığımdır her zaman. Bütün bir günü bir hayli yorularak geçirdikten sonra dün saat 20:00 gibi eve geldim.
Eşimin ailesi geçen yazımdan da hatırlayacağınız üzere bizimle beraber olduklarından aklım çok da fazla evde değildi ama oğlumu bir hayli özlemiştim. Bir saat kadar beraber zaman geçirip her türlü yaramazlıkları yaptıktan sonra bizimkisi uyuyakaldı. Uykusuzluktan ölüyor olmama rağmen eşimle de zaman geçirmem gerektiğine inandığımdan ve tabi ki özlediğimden ve hazır ailesinin de burada olmasından yararlanmak adına beraber dışarı çıkmaya ve dolaşmaya karar verdik demek isterdim ama eşimin kararı sonrasında dışarı çıktık. Biraz hava aldık, bir yerlerde birşeyler içip eve döndük. Artık herhalde yatarım hevesi içersindeyken kendimi Yok böyle dans diye bir programı seyrederken buldum. Benim için gerçekten de yoktular ama seyretmeye devam ettim. Neyse bir anlık dalgınlıktan ki suçlu ben değilim kafein seviyemde azalma olmuş olmalı ben uyuyakaldım – aslını isterseniz bayıldım.
Ailesi burada, bir önceki gün bütün bir gün yorulmuşum, kaç saat araba içersinde zaman geçirmişim, akşamına dışarı çıkmış ve dahası sonrasında televizyon seyretmişim, artık ertesi gün bol bol uyurum diye düşünür değil mi insan? Ben de safhane bayılmadan hemen önce bunları düşünüyordum ama yanılmışım. Hem de çok yanılmışım.
Günüm saat 6:15 gibi başladı. Bir çocuk ve ona bakacak evde 3 yetişkin varken, oğlumu başımda gözlerimi açmaya çalışırken buldum. Gözlerimi evet açamıyordum ama aslında onun daha ilk sesi uyanmıştım. Boş bir ümitle nasılsa ilgilenirler diye düşünüyordum. İlgilenmediler. Oğlumun elinde terliklerim vardı. Bu onun en kibar şekilde kalk demesiydi. Arka fonda seni çok özlemiş ama hadi kalk gizli emri vardı eşimin ağzından çıkan. Kalktım tabi ki ve salona kadar ancak gittim ve kendimi koltuğa bıraktım. Kalkmış olmam herkes için yeterli olmuştu. Salonda, yalnız, koltukta kalakalmıştım, uykusuz, yorgun, ve kafeinsiz olarak. O sırada eşim geldi ve neden iki kişilik koltuğa uzandığımı ve neden üç kişiliğe yatmadığımın hesabını sordu. Cevap verecektim ki önümdeki uzun ve yorgun günü düşünüp sustum ve yer değiştirdim.
0 yorum:
Yorum Gönder