Bu Blogda Ara

1 Kasım 2010 Pazartesi

Medyamız

26 Ekim 2010 tarihinde Istanbul Kongre Merkezi’nde, Yeni Medya Düzeni isimli bir konferans gerçekleştirildi. Ben katılmadım ama eşim katıldı. Bu sayede konferans hakkında oldukça ayrıntılı bilgi edinebilme imkanı bulabildim. Genel olarak dijital medyadaki gelişmeler, ileriye yönelik beklentiler, dijital medyanın gelecekte üstleneceği rol ve görevler, teknoloji ve pazarlama perspektiflerinden ele alındı. Eşimden ve konuyla ilgili twiter’dan okuduklarıma göre ilk bölüm son derece sönük geçmiş. Buna karşılık ikinci bölüm oldukça yaratıcı, ilham verici ve öğreticiymiş. Aslında yazmak istediğim bu konferans ve konferanstta yaşananlar değil ama bu konferansın ana konusu olan dijital medyadan hareketle şu an ki medyamız.

Ben bir gazeteci değilim dahası medya dünyasının bir bireyi de değilim ama okumayı severim. Gazete ve dergileri her koşulda takip etmeye çalışan bir bireyim. Teknolojinin hayatımıza iyice nüfus etmesine bağlı olarak haftasonları hariç gazeteleri genelde dijital olarak takip etmekteyim ki gelecekde de zaten muhtemelen yalnızca bu şekilde takip edilebilecek. Aslında bir parantez açmak gerekirse, özellikle dergilerde (gazetelerde zaten bu uygulama bir şşekilde başladı), az okunan ve çok okunan yazar ve konu ayırımlarının hemen yapılabiliyor olması ve buna bağlı olarak konuların hemen güncellenebilmesi, maliyetlerin etkileyici bir şekilde düşüyor olması, teknolojik yaygınlığın bu değişikliği henüz desteklememesine rağmen eğilimin bu yönde olmasını sağlamıştır. Başka bir değişle gelecek, nostaljik ve kendine has bir konusu olan basılı gazete ve dergilerin değil, Ipad ve benzeri teknolojik araçlarla okunan dijital dünyanın olacaktır. Tam da bu noktada aslında parantez içinde parantez açmak isterim. Apple’ın laptop’larda ekran boyunu küçültmek istememesi nedeniyle sürekli seyahat edenler için ilk tercih VAIO oluyordu. Apple’ın yeni ürünü, oldukça şık görünen Macbook Air’ler tanıtılmaya başlandı. Bu ürünün özelliği iPhone ve iPad’de yapılanları yapabilen bir dizüstü olması. Bu da daha yeni piyasaya çıkan ve değişik satış stratejileriyle (sanırım bu stratejiyi  Louis Vuitton firmasından öğrenmişler, ayrıcalıklı hissettirme ve zor satınalma) oldukça iyi satan ve satmaya devam edecek olan iPad’leri yok edecektir düşüncesindeyim ama Steve Jobs’ın bir bildiği vardır.

Açık olan iki parantezi de kapattıktan sonra günümüzün ulusal medyasının dijital ortamda halkımızın eğitim seviye ve beklentilerine göre faaliyet sürdürüyor olmalarını oldukça üzücü ve gelişmeyi önleyici bir kolay kazanç olarak buluyorum. Örneğin bugün gazetelere baktığımda birçok gazetenin web sayfasında bulunan haberlerin büyük bir çoğunluğu ya spor, ya magazin ağırlıklı spor ya da kaza ve ölüm haberleri. Halkımız muhtemelen magazinsel siyaseti veya yaşadıkları travmaları ve psikolojik sorunlarını yüz üstüne çıkaran vahşet haberlerini tercih ediyor olabilir. Magazinsel spor haberlerini, adli ve kaza haberlerini, kim kiminle ne yapıyor tadında haberleri merak ediyor ve dahası seviyor da olabilir. Medyanın tirajları ve tıklanma oranları için bu cazibe noktalarını da kullanmalarını anlayabiliyorum ama  seviye bu kadar sığ, bu kadar Reha Muhtar haberciliği tadında olmak zorunda mı? Son zamanlarda benim için gazete okumak köşe yazarlarını okumak dışına malesef çıkamamakta. Aynı dili konuştuğum, aynı geçmişten gelip, aynı geleceği paylaşacağım, aynı yerlere gidip eğlendiğim, aynı restoranlarda yemek yediğim, aynı mekanları paylaştığım kişilerle fikirlerimin bu kadar farklı olması (eğer faklı ise), canımı oldukça sıkmakta.

Sanat için sanat mı yoksa halk için sanat mı konusu burada da ortaya çıkmakta. Bir denge oluşturmak gerekmekte. Bir yandan sanat özgür ve özgün kılınmalı ama diğer taraftan da halk da bu seviyelere ulaştırılmalı. Eğitim her yerde her ortamda her platformda verilmeli. Dozu iyi ayarlanmış haberlerin gazete ve dergilerde yer almaları artık yalnız tiraj ve tıklanma oranları için değil  ama halkın eğitimi için de önemli olduğu gerçeği unutulmamalı diye düşünüyorum. Gerek ulaşabildiği kitle ve gerekse sahip olduğu donanımlı kişiler sebebiyle medyanın eğitim için çok büyük bir güç olduğu inancındayım. Kitleleri yönlendirme ve manipule etmelerinden ziyade idealistik bir yaklaşımla halkın eğitim ve kültür seviyelerini zaman içerisinde yükseltmekten yana bir tutum alırlarsa gelecek ülkemizin olacaktır inancındayım. Tabi tüm bu düşüncelerim gerçek gazete ve yazarları için geçerli. Taraflı yayını ilke edinmiş kalemleri satılmış yazar ve gazeteler bu kapsamın dışında kalacaktır. Zaten zaman onları doğal olarak eleyecektir.

Yakın bir gelecekte yalnızca gerçeklerin yazılı olduğu, toplumu eğlendirirken eğiten, ilgisini çeken, aydınlatan, tarafsız, özgür, ve omurgalı bir basının dijital ortamda yer alması hem ülkem ve hem de kendim için en büyük dilek ve isteklerimden biri. Dilerim öyle olur ve böylesi ütopik bir medta gerçek olur...

0 yorum:

Yorum Gönder