Bu Blogda Ara

31 Ekim 2012 Çarşamba

Mekan farklı, hava farklı, mesai ise tam gaz yine aynı


Geçen sene Şubat ayının sonlarına doğru Evliya Çelebi tadında bir Şubat - Seyahatlerim, ailem ve ben 1 ve 2 isimlerinde iki adet yazı kaleme almıştım. Okumuş olanlar hatırlayacaklardır hani Şubat ayında leyleği havada görmem ve sanki başka aylar yokmuş gibi bu kısacık ay için planlanan iki yurt dışı ve bir de yurt içi seyahatimden bahsetmiş olduğum yazılar. Hani yemeksiz, uykusuz yani bensiz kalan eşimin migreninin tutmasından bahsettiğim yazı. Hala hatırlayamamış olanlar için hani kendi zangocumu yanıma almayı unuttuğum iş geziden bahsettiğim yazım. Herkesin muhtemelen siyah takım elbiseleri ile boy göstereceği bir yemekte bir kot, yuvarlak yaka merserize bir beyaz kazak ve üzerine önü fermuarlı bir spor bir ceket ile katılma riskimi anlattığım çaresizliğim ve farklı olmanın dayanılmaz cazibesine kapılmak üzereyken eşimin beni her zamanki gibi kurtarması. Hala hatırlamamış olanlar yukarıdaki linkten ilgili yazıya ulaşabilirler.

Gelin o yazıma ve o günlere geri dönelim ve bir kaç paragraf söz konusu yazımdan alıntı ile bu yazımıza başlayalım.

“Akşam yemeği yine çok güzeldi. Ne kadar yediğimi bilemiyorum ama gün içinde vermiş olduğum tüm gr’ları kilo olarak geri alacak kadar yemiş olmalıyım. Masamız ise tam bir protokol masasıydı. Duyan gelmiş. Hani zorlasak şirket yönetim toplantısını bizim masada yapar. Benim patron da bizimleydi. Bir ara içtiğim şarapların da etkisiyle yorulduğumu, odama dönüp uzanacağımı ve keyifle Yalan Dünya’yı izleyeceğimi söyledim. Alkol işte tüm kötülüklerin hem anası, hem babası. Benim patron sen misin bunu söyleyen tavrıyla hadi yiyorsa yap bunu da görelim tadında seni mutlaka karaoke şarkı yarışmasında görmek istiyorum dedi. Aksi takdirde şirketin sahibi ile odama gelip şirket aktivitesine katılmadığımı bizzat ona ispat edecekmiş. İşte biz kendisiyle bu kadar muhabbet içerisindeyiz. Beni nasıl sever, nasıl sever, gözleriniz yaşarır. Uykuluyum, yorgunum dedikçe motivasyon dedi, takım çalışması dedi, şirket kültürü dedi.

Beni bu kadar zamandır tanıyorsunuz. Eşime karşı nasıl her defasında dik durduğumu en iyi sizler biliyorsunuz. Ben bir şeye karar verdim mi kolay dönmem. Kararlılık düzeyim üst düzeydir. Hemencecik odama döndüm. Televizyonu açıp, mini-bardan da bir bira kapıp dizimi seyretmeye başladım. Bu sefer ki bölüm yıkılıyordu. Hele ki inşaat işçilerine bayıldım. Nasıl gülüyorum, keyfim nasıl yerinde anlatamam. Sonra eşimin işten ayrılması geldi önce aklıma. Gülmem dondu suratımda. Espriler duyulmaz olmaya başladılar. Bir an da evde benden yemek bekleyen eşim ve çocuğum gözümün önüne geldi. Hafifçe doğruldum yataktan. Bira ısındı mı neydi artık tadı güzel gelmemeye başlamıştı. Hayat yalnız benim hayatım değildi artık. Dizinin reklama girmesini bekledim ve yarışmanın yapılacağı yere doğru yola çıktım.

İlk önce patronun yanına gidip varlığımı kendisine gösterdim. Sonra da bara yönelip başka bir biraya bir şans daha verdim. Şansını iyi değerlendiren bira kısa sürede son buldu. Karaoke’leri oldum olası sevmemişimdir. Seni belirli bir kalıba sokmaya çalışır. Bağıra bağıra ve istediğin tempoda şarkı söylemene izin vermeyen bir modern çağ eğlencesidir. Genelde de bu çarka uyamayan kişiler bayılırlar bunu kullanmaya. Ya kendilerini bilmediklerinden ya da kendileriyle fazlasıyla barışık olduklarından.

Yarışma haftalar öncesinde şirkette duyuruldu. Gruplar kuranlar mı desem, buluşup çalışanlar mı desem ya da peruk ya da giysiler bulup olaya bir gösteri boyutu katanlar mı... Bizim şirket karaokeye çok ama çok önem verdi. Patronun görebileceği bir noktada şarkı söyleyenlere gülmeye başladım. Yalancı Dünya kadar komik değildi ama daha bir gerçekti . Bu arada bizim ekipten bir arkadaş yanıma gelip ekip olarak biz de katılalım mı diye sordu. Alkol dedim ya yine diyorum. Patrona sor, o varsa ben de varım dedim. Patron da ben olursam olacağını söylemiş. Yumurta-tavuk olayı anlayacağınız. Sen misin beni odamdan ve Yalancı Dünya’dan eden dedim ve blöfünü gördüm. Grubun ismini patronun ismi ve saz arkadaşları diye kaydettirdim ki o sahneye çıkmazsa ben de hiç çıkmayayım. Neyse efendim şarkı seçimi bana bırakıldı. Ben de şimdi bu platformda söylemekten imtina ettiğim bir şarkıyı seçtim.

Patron adını okunmasıyla sahneye çıktı. Tabii arkasından ben ve benim tüm ekip. Bir ara size güveniyorum çocuklar diyeceğini ve sahneden ineceğini sandım ama yapmadı. Delikanlı adamdır benim patron. Söylediğinin arkasındadır her zaman. Zaten bu nedenle odama gerçekten de gelebileceklerini düşünüp, korkmuş, ürkmüş ve geceye katılmaya karar vermiştim. Yalnız gülmek için bile bunu yapabilirdi bana. Normalde 5’er kişilik takımlar yarışıyorken biz sahnede 10 kişiydik. On adet alkollü erkek.

Şarkının sona ermesi ile etraf alkıştan yıkıldı. Tekrar mı isteyenler mi, imza almaya çalışanlar mı, resim çektirmeler mi görmeniz gerekiyordu. Jüri puanları açıkladığında zirveye yerleştiğimizi biliyorduk. Dokuz veren jüri üyesi neden tam not vermedi diye uzun süre yuhalandı. Neyse ki bizler seyirciyi teskin etmeyi başardık. Yarışma sonucunda birinci olduk ve madalyalarımız podyumda çılgınca alkışlar arasında takıldı. Ödülümüzde vardı tabii: Antalya’da çift kişilik hafta sonu konaklaması”.

İşte biz daha o zamanlardan geçen hafta gittiğimiz tatile hak kazanmış olduk. Bayram tatili bile olduğunu fark etmeden ve büyük çok büyük hata ederekten rezervasyonumuzu geçen hafta için taaa belki de geçtiğimiz Mart aylarından yaptırdık. Eğer bayram tatili münasebetiyle tüm yurt içi ve yurt dışı ahalisinin bizim otele toplanacağını bilseydik rezervasyonumuzu ya bir hafta öncesine ya da bir hafta sonrasına yapardık. Hem böylelikle de hem boş İstanbul’un doyasıya tadını çıkarırdık ve hem de medeni sınırlar içerisinde ve keyifle otelde yemeklerimizi  yerdik. Söz konusu yemek olayını bir sonraki yazıya bırakıyorum zira bu konuda çok doluyum. Tesis bence içinde bulunduğumuz aya göre ya da en azından benim beklentilerime göre çok ama çok doluydu. Daha boş olmasını fazlasıyla tercih ederdim.

İş toplantılarının gerçekleştiği odalar genelde neden bilmem hep soğuktur. Ben çabuk üşüyen bir insanımdır ve genelde o toplantılarda hırka ile otururum. Yazın ortasında bile toplantı olsa ben hırkamla toplantıya katılır görmek kimseyi yadırgatmaz. Böylesi toplantılarda kimisi gömlek ile kimisi ise gömlek üstü hırka ya da ceket ile boy gösterir. Yani insanlar arasındaki fark hepsi hepsi bir ceket ya da bir hırka kadardır. Gittiğimiz oteldeki bu fark ise sınırsızdı. Ben üşüme düzeyi birbirinden farklı bu kadar insanı bir arada görmemiştim. Bir grup çılgın vardı ki denize ve havuza giriyorlardı. Dahası girmekle kalmıyor bulutlu ve bana göre soğuk diyebileceğim bir havada tesislerde mayo üzeri havlu ile dolaşıyorlardı. Derileri bir önceki grup kadar kalın olmayan başka bir grup tshirt ve şort ile fink atıyor, yine başka bir grup uzun kollu giysileri tercih ediyorlardı ki bizim aile bu gruba girmekteydi. Başka çok kolay anlayış gösterebileceğim bir grubun üzerlerinde ise hırka ve hatta kimilerinde mont varken dolaşmayı uygun görüyorlardı. Anlayacağınız aynı şartlar altında çıplak vücutlarla, mont giyenler  tesiste hep beraber bir aradaydık. Para verdik sonuna kadar her şeyden yararlanacağız diyen görüş ile , ben yalnızca temiz hava alıp, farklı bir ortamda bulunacağım farklı görüşlerinin çarpışması gibiydi yaşanan.   

Biz kendi adımıza ne havuza ne de denize girdik. Belki bir yarım gün girmek için uygun bir hava oldu olmasına ve hatta ne yalan söyleyeyim benim de denize girmek aklımdan geçti geçmesine ama sonra oğlum da peşimden girer (bu konuda ona hayır kesinlikle demezdim zira girmesi hoşuma bile giderdi) ve sonra hasta olur ise eşimin dilinden kurtulamam diye düşüncelerimi sırlarla dolu bilinçaltıma doğru iteledim durdum. Hava çok temizdi. Tesis çam ağaçları arasında kurulduğundan misler gibi tertemiz bir havası vardı. Kitabımı bile sürekli balkonda okuyaraktan İstanbul’da artık kolay bulunmayan temiz havayı mümkün olduğunca ciğerlerime çektim durdum tatil süresince. Odamızın da son derece şık olduğunu ve oldukça memnun kaldığımızı da söylemeden geçemeyeceğim. Bu vesile ile tatil süresince hem firmamla sürekli gurur duydum ve hem de bu gururumu eşimin başına kattım durdum. Tesisisin için de mini bir zoo bile vardı. Hayvanları ziyaret edip durduk sürekli. Bu tip tesislerin olmazsa olmazı mini çocuk klübü ve akşamları mini diskosu oğlumun ve bizim en büyük zamanlarımızı geçirdiğimiz yerler olmaya devam ettiler.

Anlayacağınız aslında İstanbul ile tatil arasında değişen hava dışında çok şey yoktu. Yer farklı, hava farklıydı ama oğlumuz peşinden mesaimiz gün boyu devam etti. Umarım hep de etmeye devam eder. Daha nice mesailere içten dileklerimle ...

0 yorum:

Yorum Gönder