Bu Blogda Ara

26 Mart 2012 Pazartesi

Evliya Çelebi tadında bir Şubat


Seyahatlerim, ailem ve ben 2



Otel güzeldi hatta çok güzeldi ve çok büyük. Dünyanın dört bir yanından golf oynamak isteyen insanların yaz- kış akın ettikleri bir golf cennetiydi adeta.  Golf dediğinizde duracaksınız. Çok artistik, cool bir spordur. Aslını isterseniz bana göre bir spordan ziyade statü sembolüdür. Meşhur sopaları vardır ve özel arabaları. Dize kadar (ya da bileğin biraz üstü diyelim) pantolonlar giyerler. Yalnız giysileri bile dünyanın parasına satılırlar. Ağır abiler bir yandan iş bağlantılarını yaparlar, bir yandan kumdan top çıkarmaya çalışırlar ve bir yandan da brendi, bourbon ya da cognac içerler. Purolarını 5727 sayılı yasa nedeniyle bulundukları yerde artık içemezler tabii aksi durumda 75 TL’yi vermeleri gerekecektir. Bir de benzer statü olayı engelli at binme olayında vardır. Benzer bir klasmandır. Hani çok şık hanım ve beyler atlarını engellerden atlatıp dururlar. Genelde soyadlarında von veya de gibi aristokratik takılı abiler, kontes, prenses, lady gibi ön unvanlı ablalar atları sürerler. Atların isimleri de çok süslüdür, giysileri de. Bir gün aslında bu konu üzerine yazmalıyım, eminim yazarken sizin okuduğunuzdan çok daha fazla eğleniyor olurum. Tabii buradaki genel kabul sizin okuduklarınızdan keyif alıyor olmanız. Umarım yanılmıyorumdur J

Benim de bir golf geçmişim var. Evet yanlış okumadınız. Zamanında bir kaç kez mini golf oynamıştım. Mütevazi kişiliğimin bir göstergesi olarak çevremdekilere bundan tabii bahsetmedim. Otele varır varmaz benim meşhur zangocumun aldırılma işlemlerini organize edip yemeğe indim. Öğün atlanmaya gelmez ve her güzel yemek yanında bir kaç kadeh içkiyi ve sonunda tatlıyı hakkeder gibi yalnızca benim bildiğim ve inandığım, bana özel klişeler ile karnımı ziyadesiyle doyurdum. Kahvesiydi çaydı derken açık temiz hava ve güneşin altında ben güzelce bir zaman geçirdim.

Bu tür sene sonu toplantılarının olmazsa olmazı, çalışanları birbirlerine yaklaştırıcı, takım ruhunu yakalamalarını sağlayıcı oyun ve aktiviteler üretmek, dahası bu saçma sapan ve anlamsız oyunları oynamaları için çalışanları zorlamalarıdır. Havaalanına zangocumu almaya malumunuz otelin etinden suyundan faydalanmak için gitmemiş, bölgeden bir arkadaşa rica etmiştim. Sen misin bunu yapan? Söz konusu takım oyunu bir garip, bir koşturucu, bir yorucu çıktı ki şaşardınız. Otelin ucu bucağı belli olmayan arazisinde bir oradan bir buraya deli danalar gibi koştuk durduk. Amaç da sonunda içinde abuk sabuk ve dandik altın para ambalajlarında çikolata olan bir hazineye ulaşma. Hani arkadaşı tanımasam küfür ve sövmenin yanında beddua da okuduğunu düşünürdüm. Sözde dinlenmek için geldiğim toplantının daha ilk saatlerinden havlu atmıştım. Yorulduğuma mı yanayım, terlediğime mi, yoksa daha keyifli zaman geçirmemiş olduğuma mı bilemedim. Zaten oğlumdan, eşimden ayrıyım ve güzel zaman geçireceğime ben yanımdaki 12 kişi ile otel çevresinde çikolata dolu hazine bulmak için diğer 20 kadar takım ile birlikte koşuyorum. Oyun sonunda bir de terli terli havaalanından gelen arkadaşı bekledim. Sonrasında maceracı ve tek başına yolculuk yapmasını seven isyankar ve unutulmuş zangocumla beraber odama döndüm.

Akşam yemeği yine çok güzeldi. Ne kadar yediğimi bilemiyorum ama gün içinde vermiş olduğum tüm gr’ları kilo olarak geri alacak kadar yemiş olmalıyım. Masamız ise tam bir protokol masasıydı. Duyan gelmiş. Hani zorlasak şirket yönetim toplantısını bizim masada yapar. Benim patron da bizimleydi. Bir ara içtiğim şarapların da etkisiyle yorulduğumu, odama dönüp uzanacağımı ve keyifle Yalan Dünya’yı izleyeceğimi söyledim. Alkol işte tüm kötülüklerin hem anası, hem babası. Benim patron sen misin bunu söyleyen tavrıyla hadi yiyorsa yap bunu da görelim tadında seni mutlaka karaoke şarkı yarışmasında görmek istiyorum dedi. Aksi takdirde şirketin sahibi ile odama gelip şirket aktivitesine katılmadığımı bizzat ona ispat edecekmiş. İşte biz kendisiyle bu kadar muhabbet içerisindeyiz. Beni nasıl sever, nasıl sever, gözleriniz yaşarır. Uykuluyum, yorgunum dedikçe motivasyon dedi, takım çalışması dedi, şirket kültürü dedi.

Beni bu kadar zamandır tanıyorsunuz. Eşime karşı nasıl her defasında dik durduğumu en iyi sizler biliyorsunuz. Ben bir şeye karar verdim mi kolay dönmem. Kararlılık düzeyim üst düzeydir. Hemencecik odama döndüm. Televizyonu açıp, mini-bardan da bir bira kapıp dizimi seyretmeye başladım. Bu sefer ki bölüm yıkılıyordu. Hele ki inşaat işçilerine bayıldım. Nasıl gülüyorum, keyfim nasıl yerinde anlatamam. Sonra eşimin işten ayrılması geldi önce aklıma. Gülmem dondu suratımda. Espriler duyulmaz olmaya başladılar. Bir an da evde benden yemek bekleyen eşim ve çocuğum gözümün önüne geldi. Hafifçe doğruldum yataktan. Bira ısındı mı neydi artık tadı güzel gelmemeye başlamıştı. Hayat yalnız benim hayatım değildi artık. Dizinin reklama girmesini bekledim ve yarışmanın yapılacağı yere doğru yola çıktım.

İlk önce patronun yanına gidip varlığımı kendisine gösterdim. Sonra da bara yönelip başka bir biraya bir şans daha verdim. Şansını iyi değerlendiren bira kısa sürede son buldu. karaoke’leri oldum olası sevmemişimdir. Seni belirli bir kalıba sokmaya çalışır. Bağıra bağıra ve istediğin tempoda şarkı söylemene izin vermeyen bir modern çağ eğlencesidir. Genelde de bu çarka uyamayan kişiler bayılırlar bunu kullanmaya. Ya kendilerini bilmediklerinden ya da kendileriyle fazlasıyla barışık olduklarından.
 
Yarışma haftalar öncesinde şirkette duyuruldu. Gruplar kuranlar mı desem, buluşup çalışanlar mı desem ya da peruk ya da giysiler bulup olaya bir gösteri boyutu katanlar mı... Bizim şirket karaokeye çok ama çok önem verdi. Patronun görebileceği bir noktada şarkı söyleyenlere gülmeye başladım. Yalancı Dünya kadar komik değildi ama daha bir gerçekti . Bu arada bizim ekipten bir arkadaş yanıma gelip ekip olarak biz de katılalım mı diye sordu. Alkol dedim ya yine diyorum. Patrona sor, o varsa ben de varım dedim. Patron da ben olursam olacağını söylemiş. Yumurta-tavuk olayı anlayacağınız. Sen misin beni odamdan ve Yalancı Dünya’dan eden dedim ve blöfünü gördüm. Grubun ismini patronun ismi ve saz arkadaşları diye kaydettirdim ki o sahneye çıkmazsa ben de hiç çıkmayayım. Neyse efendim şarkı seçimi bana bırakıldı. Ben de şimdi bu platformda söylemekten imtina ettiğim bir şarkıyı seçtim.

Patron adını okunmasıyla sahneye çıktı. Tabii arkasından ben ve benim tüm ekip. Bir ara size güveniyorum çocuklar diyeceğini ve sahneden ineceğini sandım ama yapmadı. Delikanlı adamdır benim patron. Söylediğinin arkasındadır her zaman. Zaten bu nedenle odama gerçekten de gelebileceklerini düşünüp, korkmuş, ürkmüş ve geceye katılmaya karar vermiştim. Yalnız gülmek için bile bunu yapabilirdi bana. Normalde 5’er kişilik takımlar yarışıyorken biz sahnede 10 kişiydik. On adet alkollü erkek.

Şarkının sona ermesi ile etraf alkıştan yıkıldı. Tekrar mı isteyenler mi, imza almaya çalışanlar mı, resim çektirmeler mi görmeniz gerekiyordu. Jüri puanları açıkladığında zirveye yerleştiğimizi biliyorduk. Dokuz veren jüri üyesi neden tam not vermedi diye uzun süre yuhalandı. Neyse ki bizler seyirciyi teskin etmeyi başardık. Yarışma sonucunda birinci olduk ve madalyalarımız podyumda çılgınca alkışlar arasında takıldı. Ödülümüzde vardı tabii: Antalya’da çift kişilik hafta sonu konaklaması. Normalde ödül 5 adetti ama bizden dolayı yönetim kararıyla 10 adete çıkarıldı. Anlayacağınız size Antalya’dan bir yazı daha yazacağım.

Geceye katıldığımı fotoğraflı, ödüllü ve madalyalı olarak kanıtladıktan sonra odama döndüm. Madalyanın fotoğrafını çekip gururlanması için eşime gönderdim. Çoktan uyumuştu. Sabah mutluluk göz yaşları içerisinde beni tebrik etti.

Birinci olmak kolay değil. Sabah gözümü baş ağrısıyla açtım. Alışkanlıktan olsa gerek 6:30 bile olmadan uyanmıştım. Bir gün öncesinde koşarak ezberlediğim yerleri bu kez yavaş yavaş yürüyüp derin derin çam havasını içime çekerek yürüdüm. Baş ağrım öğlene kadar sürdü ve ancak ağrı kesici almamla geçti.

Toplantı sert geçti, hem de çok sert. Normalde motivasyon ağırlıklı geçmesi beklenen sene sonu toplantısı, şirketin başındaki kişinin bize gerçekleri hem de dang diye göstermesi ile başladı. Kızgın kumlar sonrası serin sulara girmek gibiydi. Soğuk duş etkisi  bizi düşlerimizden uyandırdı. Onun sonrasında yapılan motivasyon ağırlıklı konuşma ve sunumlar ise pek işe yaramadı.

Ben genelde bu tür toplantılarda tüm boş zamanlarımı odamda ya film seyrederek ya da kitap okuyarak geçiririm. Uyku da illaki olan başka bir önemli aktivitemdir. Bu kez öyle olmadı. Sauna, Fin ve Türk Hamamı ve kese derken odaya kendimi zor attım. Bir uyumuşum ki gala gecesini az kalsın pas geçecektim. Neyse ki telefon çaldı da çok ama çok derinlerden oteldeki odama geri döndüm.  Bir süre kendimi toparlayamadımsa da sonra kendime geldim.  Asi ve gezgin zangocumdan takım elbisemi çıkarıp güzelce yemeğe katıldım.

Sabah gerçekle sert bir şekilde yüzleşmiştik ama gece için hiç bir fedakarlıktan kaçınılmamıştı. Bir çok ünlü kişi bize şarkılar, türküler söylediler. Ben yine çok geç saate kalmadan odamın yolunu tutup bavulumu topladım ve yapılacak en güzel şeyi yaptım: Yatıp güzelce uyudum.

İyi ki de hemen uyumuşum. Sabah saat 6:00 gibi yine uyandım. İnsanoğlu işte böyle. Uyuma şansım varken iki sabahtır bir şekilde sabahın köründe uyku muyku kalmaz durumumda buluverdim kendimi. Biraz yine yürüyüş yapıp kahvaltımı ettim. Odama doğru dönerken eşimi aradım. Açmadı. Ben de mesaj çekip uyanınca beni aramasını yazdım. Odama henüz girmiştim ki aradı. Sesi kötü hem de çok kötüydü. Migreni tutmuştu. Bensizliğe yalnızca iki gün dayanabilmişti. Ailesinin dönüşleri sabah olduğundan migrenli bir şekilde oğlumuzla beraber zaman geçirmesi gerekecekti. İnsan korktuğu şeylerle daima bir şekilde yüzleşiyor işte. Tabii bende de ne moral kaldı ne de keyif. Sonrasında ki zaman nasıl zor geçti hiç anlatmaya çaba dahi göstermeyeyim.

Her türlü plan, her türlü hazırlık yapılmış, eşimle oğlumun yalnız kalacakları bir kaç saat nasılsa bir şey olmaz canım diye boş bırakılmıştı. O bir kaç saat kabus oldu çıktı karşımıza. Neyse ki geçen biraz zaman ve ilacın etkisiyle hafiflemişti ağrısı. Beni karşılamaya bile geldiler. Oğlumun bir de bana sürprizi vardı. Eli boş gelmek istemeyip benim için kozalak bulmuştu. Beni gördüğü zaman “Babaaa, sana bir sürprizim var. İşte bak bu senin” demesi ve koşup bana sarılması, benim mutlulu olmam ve şükretmem için yeter ve hatta artar bir durumdu.

Oğlumu kucağıma alıp, eşime sarıldım. Zaman ağrıları geçirme, suratları güldürme ve eve huzuru getirme zamanıydı. Görevimi hem de nasıl severek yapmanın mutluluğu içerisinde hemen görevime başladım.

Daha eşim de ben de bir çok seyahatlere gitmek zorunda kalacağız. Kimisi eğlenceli kimisi zor geçecek. Bazen bir kaç gün, bazen daha uzun ayrı kalacağız. Ama her defasında hem çok özleyeceğiz ve hem de çok özleneceğiz. Ayrılıklarımız hep buruk, kavuşmalarımız hep mutluluk dolu olacak. Biz bir aileyiz, birbiriyle kenetlenmiş mutlu bir aile. Umarım, dilerim ve biliyorum hep öyle de kalacağız.

0 yorum:

Yorum Gönder