Bu Blogda Ara

2 Ekim 2011 Pazar

Tasarlanmış bir imparatorluk: Amerika Birleşik Devletleri 8

Güvenli bir yarı küre

Küba’da bir donanma gücünün Meksika Körfezi’nin giriş çıkış seyir yollarını kontrol edebileceği ve böylece New Orleans’ı da kontrol edebileceği gerçeği ABD’yi adaya karşı hep takıntılı kılmıştır. Ufak bir adanın gerçekten de bunu yapacağını nasıl düşünüyorlar, bu güvenlik konusunda neden bu  kadar takıntılılar hiçbir zaman anlayamadım. Korkaklık mı tedbir mi anlayamıyorum.

Önümüzdeki on yıla baktığımızda, Küba’nın büyük bir patronu olmayacağını görüyoruz, böylece başkan Küba politikasını Amerikan politik görüşlerine göre şekillendirebilir. Ama aklında tutması gereken şey, ABD’nin küresel bir rakiple yüzleşmesi durumunda Küba’nın, rakibin ABD üstünde baskı oluşturabileceği coğrafi noktada olduğu. Bu, Küba’yı hedefteki bir ödül haline getirir.

Venezuela ABD için önemli bir tehdit gibi görünerek dikkat çekmeyi başaran bir diğer Latin Amerika ülkesi. Ama tehdit değil.

İlk olarak, Venezuela ekonomisi petrol ihraç etmeye dayanıyor ve coğrafi ve lojistik gerçekler  petrolünü ABD’ye ihraç etmesini kaçınılmaz kılıyor.

İkinci olarak Venezuela’nın fiziksel tecridi -güneyde Amazon, kuzeyde (Amerikan donanmasının hükmettiği) Karayipler batıda, dağların ve ormanın diğer tarafında yer alan ve düşmanlık besleyen istikrarlı Kolombiya ülkeyi başka şekilde anlamsız kılıyor, İslamcı teröristler gelip ABD’yle olan şu andaki çatlaktan yararlanmak isteseler bile işe yaramaz. Eğer yeni bir küresel güç, Venezuela’yla ittifak kurup onu kötülük yapmak için bir kalkış rampası olarak kullanmaya kalkışacak olsa bile ülkenin konumu büyük bir hava veya deniz üssüne izin vermez. Konuyu sulandırma pahasına, ne olursa olsun, kızları çok hoş bu ülkenin.

Her ihtimalde, Hugo Chavez yarattığı rejimde gücünü kaybedecek. Eğer ABD, Küba’yla doğru zamanda anlaşma yapacak olursa bu anlaşmanın bir kısmını Küba’nın Hugo Chavez’e verdiği desteğin geri çekilmesi oluşturabilir. Ama Chavez iktidarda kalsa bile, kendi halkından başka hiç  kimse için tehdit oluşturmuyor.

Kendi çapında ABD’ye muhtemel rakip olabilecek bir tek Latin Amerika ülkesi var o da Brezilya.

Brezilya dünyanın en büyük sekizinci ekonomisi ve hem boyut hem nüfus olarak en büyük beşinci ülke. Gelişmekte olan ülkelerin çoğu gibi, ihracata yoğunlaşmış durumda ama ihracatları iyi dengelenmiş.

Brezilya şu anda ABD için özellikle tehdit edici veya önemli bir güç değil, ABD de Brezilya için bir tehlike oluşturmuyor. En az seviyede ekonomik sürtüşme var ve coğrafya Brezilya’nın  ABD’ye meydan okumasına engel oluyor.

Brezilya’nın ABD’ye meydan okuyabileceği tek durum eğer ekonomik gelişimi devam ederse ve yeterli hava ve donanma gücü inşa edip Atlas Okyanusu’nda kendi kıyıları ile Batı Afrika arasındaki, Hint Okyanusu veya Güney Çin Denizi gibi ABD tarafından güçlü şekilde devriye gezilmeyen alanı kontrol edebilirse gerçekleşir.

Gelecek on yılda bir yandan Brezilya’yla dostça ilişkiler sürdürürken öte yandan karşı ağırlık olarak hizmet verebilecek bir ülke olan Arjantin’i güçlendirmek için ABD  elinden gelen her şeyi yapmalı. Unutmamalı ki yirminci yüzyılın başlarında Arjantin, Latin Amerika’daki en  önemli güçtü. Şu andaki zayıflığı kaçınılmaz değil. ABD, Uruguay ve Paraguay için özel kaynakların da tahsis edildiği genel Latin Amerika’yı geliştirme planı çerçevesinde Arjantin’le özel ilişkiler geliştirmeli.

Brezilya ABD’nin Arjantin’e desteğini uzun vadede tehdit olarak görecektir ama tercihen kendi gelişmeleri ve bunu içeride yarattığı stresle meşgul olacaktır. Buna rağmen ABD Brezilyalıların Arjantin’e özel ekonomik teşvikler sunup ekonomilerini kendilerininkine yakınlaştırmalarına hazırlıklı olmalı.

Amerikan hedefi Arjantin ekonomisini ve siyasi olanaklarını yavaş bir tempoda artırmak olmalı, böylece gelecek yirmi-otuz yıl içinde Brezilya ABD için muhtemel bir tehdit olarak ortaya çıkmaya başladığında Arjantin’in büyümesi Brezilya’nınkine denk durama gelir.

Meksika 100 milyon nüfuslu bir ülke ve bu nüfusun çoğunluğu ABD’den yüzlerce kilometre uzakta yaşıyor. Şu anda -sadece yasal ticareti sayarsak- dünyanın en büyük on dördüncü ekonomisi konumunda. Açıkçası ABD en azından bir nesilden önce Meksika’dan ayrılmayı göze alamaz. Zaten bunu istemiyor da.

Ama ABD’nin karşısında iki sorun var: Meksika’nın yasa dışı göçmen işçi ve uyuşturucu ihracatı. İki konuda da altta yatan sorun Amerikan ekonomik sisteminin söz konusu iki ürüne de olan iştahı.

Amerikan ekonomisinin ucuz işçi olarak bu göçmenlere ihtiyaç duymasında bir ironi gizli. Bu kişilerin yasa dışı yollarla ABD’ye gelmelerinin tek nedeni iş bulma imkanının olması. Eğer bu işlerdeki boşluğu doldurmak için göçmenler gerekmeseydi, işler dolu olur ve göçmenler gelmezdi.

Meksika’ya uyuşturucu satışından akan para resmi tahminlere göre yıllık 25 ila 40 milyar dolar arasında. Resmi olmayan tahminlere göre bu miktar çok daha fazla ama 40 milyar doların doğru olduğunu kabul etsek bile bu miktar son derece yüksek. Uyuşturucularda mantıklı ve ılımlı bir tahminle kar oranı yaklaşık yüzde 90 bunun anlamı yasa dışı ticaretten gelen 40 milyar doların kar oranının yaklaşık 36 milyar dolar olduğu. Uyuşturucu serbest nakit üretiyor. Bu, Meksika’nın yasal ihracatının getirdiği 13 milyar doların neredeyse üç katı. Uyuşturucudan kazanılan para Meksika ekonomi sisteminin likiditesine büyük oranda yardım ediyor.

Ulusun uyuşturucu açlığını gidermek için sihirli bir çözüm bulunmayacağını varsayarsak başkanın üç gerçeği kabul etmek zorunda olduğunu görürüz: Uyuşturucu ABD’ye akmaya devama edecek, büyük miktarlarda para Meksika’ya akmaya devam edecek ve başka ülkelerdeki organize suçlarda olduğu gibi karteller sabit bir hıza ulaşıncaya ya da bir grup geri kalanların hepsini temizleyinceye kadar Meksika’daki şiddet sürecek.

ABD’nin bu sorunla başa çıkmak için kullanabileceği diğer tek strateji müdahale. FBI tarafından yapılacak küçük bir baskın veya Meksika’nın kuzeyinde yapılacak geniş çaplı bir askeri işgal son derece kötü bir fikir.

Bir Amerikan müdahalesi uyuşturucu kartellerini Meksika vatanseverliğiyle birleştirir. Bu Meksika’nın bazı bölgelerinde zaten var olan bir fikir ve bu durum sınırın iki tarafında da tehdit oluşturur.

Başkanın önceliği Kuzey Meksika’daki şiddetin ve güvenlik görevlilerinin yolsuzluğunun ABD’ye sıçramamasını sağlamak olmalıdır. Bu yüzden bu kusurlu bir strateji olsa bile şiddeti bastırmak için kuzey sınırına etkili bir güç yerleştirmeli.

Burada, ABD’yle en uzun sınırı paylaşan ve Amerika’nın en büyük ticari ortağı olan Kanada için son bir söz söylemek gerek İngilizlerin Kuzey Amerika’ya ilgisinin azalmasından sonra Kanada, ABD için ikinci planda kaldı. Bu durum, Kanada’nın ABD için önemli olmadığından değil, sadece coğrafi sebepler ve Amerikan gücü yüzünden ülkenin bulunduğu yerde çakılı kalmasından kaynaklanıyor.

Haritaya bakıldığında, Kanada geniş bir ülke olarak görünüyor. Ama nüfusun yoğunlaştığı bölgeler açısından aslında oldukça küçük.

ABD için, Kanada tek başına tehdit oluşturmuyor. En büyük tehlike Kanada’nın küresel bir güçle ittifak kurması sonucunda ortaya çıkardı. Bunun için bir tek mantıklı senaryo var ve bu da Kanada’nın bölünme durumu. Kanada’nın batısında yoğunlaşmış olan doğal gaz önem kazandıkça Kanada’nın önemi de artacak.

Yolculuğumuz tamamlanmak üzere, umarım sıkılmamışsınızdır. Bir sonraki ve son bölümde teknoloji ve demografik konular üzerinde konuşuyor olacağız. İlginizi çekecek bazı konular var gibi. Umarım yanılmam ve kitap özetini bu şekilde tamamlayabilirim.

0 yorum:

Yorum Gönder