Bu Blogda Ara

5 Eylül 2011 Pazartesi

Tasarlanmış bir imparatorluk: Amerika Birleşik Devletleri 5


Rusya’nın dönüşü

Perestroyka, Rusça bilmeyenler için Yeniden Yapılanma :-)  1980'li yıllarda Margret Teacher’ın televizyona çıkıp, SSCB’ni yıktığı için Gorbaçov’a teşekkür ettiğini hatırlıyorum. Sözde ekonomik ve siyasi bir reform hareketi idi. Belki iyi niyetliydi ama 2 kutuplu dünyadan tek kutba inmesine ve birilerinin kabadayı olmasına neden olmuştu. Mihail Gorbaçov tarafından desteklenmiş ve teşvik edilmişti.  Amaç ekonomiyi biraz serbestleştirmek, hantallıktan kurtulmak, kar amaçlı üretim ve refahı arttırmak yoluyla, devletin bütünlüğünü korumaya çalışmaktı ama sonuçta devletin parçalanmasıyla bir son bulmuştu.

Glasnost ise bir anlamda fikir ve ifade özgürlüğü idi. Ekonomik politikaların bütününe verilen addı. Çernobil faciası sonrası toplum ile devletin barışmasıydı. Herkese söz hakkı tanınmasıydı. Asıl amaç ise ortodoks komünist partisi üyelerinden kurtulabilmekti.Kurtuldular hem de ne kurtulma. Ortada toz bile kalmadı.

Önce Perestroyka başarısız oldu, hemen ardından Glasnost patladı ve bir blok, bir kutup hemen ardından yok oldu.

1990’larda SSCB’nin çöküşü, çarların bir araya getirdiği ve komünistlerin bir arada tuttuğu geniş imparatorluğu parçalayarak, 1989’da sahip olduğu  bölgenin bir bölümünü Moskova’nın kontrolüne bıraktı. İmparatorluğun çekirdek bölgesi Moskova Knezliği bölgesi (ve Sibirya) Rusya’nın elinde kalan tek yerdi. Çekirdeği kaldığı sürece, oyun bitmiş sayılmazdı. Ve doğal olarak bitmedi de ...

Rusya ayrılan bölgeler ve ekonomi yıkımı yaşarken, Birleşik Devletler kalan tek küresel güç olarak ortaya çıktı. Gezegeni üstünkörü, neredeyse üşengeç bir şekilde yönetebiliyordu. Ama Sovyetler’in yıkılışı ABD’ye eski rakiplerinin kalbine kazık çakıp yerde kalmasını sağlayacak darbeyi indirmesi için sadece kısıtlı bir zaman vermişti. Bu arogan üslup nedeniyle hani bir şey gizlemeden fikrini söylediği için takdir mi etmeliyim, yoksa sahip olduğu içindeki bu kötülük için üzülmeli miyim bilemedim ama bu cümlenin beni rahatsız ettiği gerçeğini de belirtmeliyim. ABD, Rus sistemine baskı uygulayabilirdi. Bunu yapmak için ayrılıkçıları destekleyebilir veya ekonomik baskı yapabilirdi.

O zamanlar, Rusya’nın bu keşmekeşten nesiller boyunca çıkamayacağı düşünüldüğü için bu çabanın lüzumu yokmuş gibi görünüyordu. Rus gücünden kalanları yok etmek bile gerekli görülmedi çünkü ABD arzu ettiği bölgesel güç dengesini, NATO’yu ve ittifak sistemini doğuya doğru genişleterek elde edebilirdi.

NATO’nun kapısına kadar gelmesiyle, Ruslar doğal olarak tedirgin oldular.25 Nisan 2005’teki ulusa seslenişinde, Putin Sovyetler Birliği’nin düşüşünün “yüzyılın en harika jeopolitik felaketi” olduğunu söyledi.

Bu, düşüşün bazı sonuçlarını geri çevirmek niyetinde olduğunu resmi bir şekilde açıklayışıydı. Rusya artık küresel bir güç olmasa bile, bölgede –Birleşik Devletler’in yokluğunda- fazlasıyla güçlüydü. Irak ve Afganistan’daki savaşları düşünürsek ABD artık yoktu.

Bunun ışığında Putin silahlı kuvvetlerinin imkanlarını geliştirmek için kollarını sıvadı. Ayrıca ticaret mallarının ihracatından sağlanan gelirleri artırarak rejimini daha da güçlendirmek için de harekete geçti.

ABD çok yavaş hareket ederek Irak’ta stratejik dengesini kaybederken Rusların dengelerini bulmalarına izin verdi. Gücünü Rusya çevresine odaklandırıp kuşatma sistemini yerleştirmesi gerektiği anda ABD’nin orduları başka yerdeydi ve Avrupa’daki ittifakları anlamlı olmayacak kadar zayıftı. Böyle yanlış adımları ve kaçan fırsatları önlemek için Amerikan başkanı gelecek on yılda yeni ve tutarlı bir strateji yaratmak zorunda olacak.

Uzun vadede, Rusya zayıf bir ülke. Ben buna katılmıyorum. Farklı iş birlikleriyle çok çabuk güçlenebilir diye düşünüyorum. Putin’in enerji üretimine ve ihracata odaklanması muhteşem bir kısa vadeli araç ama sadece büyük bir ekonomik genişleme için temel oluşturuyorsa işe yarar. Bu daha geniş amaca ulaşmak içinse Rusya’nın  altta yatan  yapısal zayıflığına çözüm bulması gerekir. Ama bu zayıflıklar coğrafi sorunlara kök salmış ve kolayca üstesinden gelinemeyecek durumdalar. Rus nüfusunun azalıyor oluşunu da bir kenara bırakalım, şu anki nüfus dağılımı modern ekonomiyi veya etkili yiyecek dağıtımını imkansızlaştırmasa bile çok zor kılıyor.

Rusya hep ekonomisini aşan bir askeri güç oluşturdu ama bunu sonsuza dek yapamaz. Rusya kısa vadede Almanya’nın Rus enerjisine bağımlılığının ve ABD’nin Orta Doğu’da dikkatinin dağılmasının getirdiği çifte avantajdan yararlanmaya odaklanmalı. Ekonomik sınırlamalar karşısında ayakta durabilecek -bazısı yerel, bazısı yabancı- kalıcı altyapılar kurmaya gayret etmeli.

Gelecek yıllarda manevra yapma şansı olması için, Rusya’nın ABD’yi Avrupa’dan ayırması gerekir. Aynı zamanda ABD’nin Irak, Afganistan ve mümkünse İran’da sıkışıp kalması için elinden gelen her şeyi yapacak. Ruslara göre ABD –cihatçılar savaşı Vietnam gibi: Rusya’yı ABD ordusuyla uğraşma derdinden kurtarıyor ve bu aynı zamanda İran gibi ülkelere yaptırımlar uygulaması için ABD’nin Rus iş birliğine bağımlı kalmasına neden oluyor. Ruslar ABD karşıtı gruplara ve İran, Suriye gibi ülkelere silah göndermekle tehdit ederek Amerikalılarla sonsuza dek oynayabilir. Bu, ABD’yi Rusları ikna etmeye çalışarak olduğu yere kilitler, oysa Rusların tek istediği Amerikalıların kalıcı olarak savaşta sıkışmaları.

Gelecek on yılda Birleşik Devletler’in Rus-Alman anlaşmasına vereceği karşılık yirminci yüzyıldakiyle aynı olmalı. ABD bir Rus-Alman anlaşmasını önlemek ve Rusya’nın etki alanının Avrupa üstünde yaratabileceği sonuçları sınırlamak için elinden gelen her şeyi yapmalı çünkü askeri anlamda güçlü bir Rusya’nın varlığı Avrupa’nın tutumunu değiştiriyor.

Rusya eski Sovyetler Birliği ülkeleri üstündeki hakimiyetini yeniden yapılandırıp güçlendirirken birçok ülkeyi yanına almayı başarabilir. Başlarda ilişki her ne kadar resmiyet dışı olsa da zamanla daha sağlam bir yapıya dönüşecektir çünkü parçalar birbirine başka türlü olamayacak kadar iyi oturuyor. Bu sadece bölgesel değil aynı zamanda küresel güç dengesinde de temel bir değişim yaratır ve sonuçları son derece belirsiz olacak şekilde ABD-Avrupa ilişkileri tarihini yeniden şekillendirir.

Avrupalılar Amerikalılarla ilişkilerini azaltabilir, Ruslarla yeni ve daha avantajlı bir ilişki kurabilir ve yine de stratejik tamponlardan güvenlik politikası olarak yararlanabilirler. Bu ABD için büyük bir risk oluşturur. Gerçekten de bu birliktelik çok güçlü bir birliktelik olur ki bu bizi 3.Dünya savaşına kadar götürür. Almanya’nın dünya savaşı çıkarma konusunda ki özelliğini de düşünecek olursak ve bu gruba Çin’in, İran’nın, ve bu ilkelerin uydularının katılımlarıyla, tam bir dünya gruplaşması sağlanmış olur. Türkiye ne mi yapar? Bilemiyorum ama iki tarafta da yer alması mümkün. Dilerim böyle bir yakınlaşma hiç olmaz.

Polonyalılar hem Almanya hem de Rusya’yla sınırları olup Fransız Atlas kıyısından Rusya’da St. Petersburg’a kadar uzanan Kuzey Avrupa ovalarına sahip oldukları için bulundukları yerin stratejik önemi sebebiyle acı çektiler. Gerçekten de hep ezildiler. Ama Viyana’yı onlar yüzünden alamadığımız düşünülecek olursa neyse yine de bu fikirde olmamalıyım.

İki taraftan da savunmasız olan Polonya’nın Almanlar ve Ruslar neye karar verirse ona uymaktan başka çaresi pek olmayacak. Bu da ABD için bir felaket demektir. Polonya tarihi olarak hem Almanya’nın hem de Rusya’nın tekerine sokulan çomak. Orada sıkıca durmasını sağlamak Amerika’nın çıkarına olur.

ABD’nin acilen Polonya’ya ihtiyacı var çünkü Almanya ve Rusya arasındaki ittifakı dengeleme stratejisi için başka seçenek yok. Gerçekten de zor bir durum. İlk savaşta göz göre göre yine birçok kayıplar verecekleri kesin gibi.

Obama yönetimi işbaşına gelince liderleri Ruslarla ilişkileri “yeniden başlatmak” istediler. Ruslar Soğuk Savaş saldırganlıklarına geri dönmeye niyetleri olmadığını ama işlerin  sadece balistik füze savunma sisteminin Polonya’dan çıkartılması durumunda ileriye gidebileceğini belirttiler. Polonyalılar o sistemi Amerikalıların onlara taahhüdü olarak görüyorlardı. Aslında bu füze sistemi Polonya’yı hiçbir şeyden korumuyordu, aksine onu hedef haline getirmesi daha olasıydı.

Rus sınırının kuzeye kaymasıyla ortaya 3 tarihi devlet olan Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan çıkarken Türkiye’nin sınırları sabit kaldı. ABD için, Rus kademesinin nerede olduğu önemli değil, Kafkaslar’da bir yerlerde olduğu sürece fark etmiyor. Tek felaket sonuç Rusya’nın Türkiye’yi işgal etmesi olurdu ama böyle bir şey düşünülemez. Rus-Türk ittifakı daha gerçekçi bir tehlike.

Türkiye ve Rusya tarihi rakipler. Karadeniz kıyılarında iki imparatorluk, ikisi de Balkanlar’da ve Kafkaslar’da karşı karşıya gelmiş. Daha da önemlisi, Ruslar İstanbul Boğazı’nı Akdeniz’e kapalı çıkış kapıları olarak görüyorlar.

Türkiye gelecek on yılda -özellikle de Rus petrolüne bağımlı olursa- Ruslarla işbirliği yapabilir ama Kafkaslar’daki sınırlarını güneye doğru değiştirmesi veya boğazı herhangi bir şekilde terk etmesi kesinlikle imkansız. Türkiye sadece varlığıyla bile Rusya’ya karşı ABD çıkarlarına hizmet ediyor. Ne büyük bir saadet! Üstü sakal altı bıyık diye buna denir herhalde. Rusların Kafkaslar’ın neresinde durduruldukları konusunda ABD’nin özel bir tercihi olmadığına göre, Gürcistan’a büyük vaatlerde bulunması anlamsız. Gürcistan ABD için az getirisi olan bir yük. Yani Gürcistan’daki ABD stratejisi ortadan kalkmalı. İşte bu belki birçoğuna gerçekçilik gelecek olan arogan üslup beni çok rahatsız ediyor. Heyyy orası da bir ülke. Orada da yaşayan, hayal kuran, seven, üzülen, gülen, dans eden, kitap okuyan, düşünen, insanlar var. Eşya gibi anılmayı hiç haketmiyorlar.

Ermenistan bir Rus müttefiki. Gürcistan’ın güçlü bir ekonomik temeli yok ama Azerbaycan’ın ekonomik kaynakları var ve Amerikan operasyonları için bir platform oluşturabilir. Gelecek on yılda bir geri çekilme stratejisi ve bir de yeniden ittifak kurma stratejisi olmalı. İkisi de yapılabilir. Ama şu andaki strateji uygulanamaz.

Rusya ABD’nin küresel konumunu tehdit etmiyor ama Avrupa ve özellikle Almanya’yla da işbirliği yapma ihtimali on yılın en önemli tehdidini oluşturuyor. Daha tomurcukken kopartılması gereken, uzun vadeli bir tehdit bu. Yine aynı rahatsız edici ton.

Almanya dedik, gelin Avrupa’ya daha yakından bakalım. Sahi böyle bir yakınlaşma, dünyamızı kutuplaşmaya götürebilir mi? Avrupa Birliği kalacak mı? Bizim için bu klübe girmek mi daha iyi olur girmemek mi? Önümüzdeki yazıda cevaplar bulmaya çalışacağız.

Bekleriz efendim ...  

0 yorum:

Yorum Gönder