Avrupa Avrupa duy sesimiziiii ...2
Avrupa Birliği gelecek on yılda yok olmayacak. Serbest Pazar bölgesi olarak kuruldu ve öyle kalacak. Ama dünya sahnesinde büyük oyuncu olabileceği çok uluslu bir devlet halini de almayacak. Devletler arasında askeri güç paylaşacak kadar ortak çıkar yok ve askeri güç olmadan Avrupa “derin güç” olarak yapılan tanıma sahip olamaz. Avrupa Birliği’nin ayakta kalacağından yazarımızın şüphesi yok ama Euro Bölgesi’nin bazı üyeleri ayrılmaz ve diğerleri kontrolün ne kadarını Brüksel bürokrasisine bırakacakları konusunda uyarılarda bulunmazlarsa da şaşırmış.
Gelecek on yılda sular çekildiğinde göze her şeyden çok çarpan şey, Almanya’nın gücü olacak. Zaten başta Birleşik Devletler ve Rusya olmak üzere tüm dünyanın da merak ettiği konu buydu. Yoksa kimse horoz gibi diklenen, kibirli, arogan ama kof Fransa’yı gözlemlediği yok. Sahi horoz sembolizması tam onlara göre olmuş.
Eğer Fransa ve Almanya bir arada dururlarsa Avrupa’nın yer çekimi merkezi olarak kalırlar. Eğer Almanya ve Fransa çarpışırlarsa bu çarpışma Avrupa’nın yapısına zarar verir ve federal devletleri, bölünüp yeni ittifaklara girmeye iter.
İngiltere tarihi, coğrafi ve ekonomik nedenlerden dolayı bu denklemin dışında tutulmakta. Manş Denizi daima Britanya’nın geri çekilip Avrupa hedeflerini seçmesine imkan tanıdı. İngiltere’nin hedefi ulusal güvenliğine tehdit olarak gördüğü birleşik bir Avrupa’yı engellemek oldu her zaman. Ayrıca Fransa ve Almanya’nın yönetimi altındaki Avrupa askeri gücünü katlanılamaz gördü. İngiltere için böyle bir ittifakta küçük ortak olmak ne mantıklı ne de gerekli.
İngiltere’nin Sovyetler’i kendi başına engelleyecek veya Avrupa’da olayları düzenleyecek gücü hiçbir zaman yoktu. ABD’yle ittifak büyük emperyalist gücü görece düşük bir bedelle etkilemesine izin veriyor. Başka bir ifadeyle bir zamanların Güneş Batmayan İmparatorluğu olan Birleşik Krallığın, Birleşik Devletlere kafa tutması ancak Hugh Grant’in İngiltere Başbakanı rolünü oynadığı filmlerde olabilir.
Charles de Gaulle |
Fransız-Alman ittifakının kendi sorunları var. Bugün Fransa ve Almanya arasında gerginlik yaratan iki nokta var ve bunlardan ilki ekonomik. Almanya mali açıdan Fransa’ya oranla çok daha disiplinli, bu da konu maddi işbirliğine geldiğinde iki ülkenin ender olarak uyumlu olduğu anlamına geliyor. İkinci gerginlik savunma politikası etrafında oluşuyor. Fransızlar ve özellikle de Gaulle yanlıları, birleşik bir Avrupa’yı hep ABD’nin karşıtı olarak gördüler. Bu Avrupa için bir savunma entegrasyonu gerektirir ve kaçınılmaz olarak Fransız-Alman kontrolünde bir güç anlamına gelir.
Almanlar elbette Fransa ve Avrupa’yla ittifakın getirilerine değer veriyor ama Fransa’nın ekonomik sorunlarını çözmeye veya Amerikalılara karşı Avrupa askeri gücünün yaratılmasına hiç hevesli değiller. İlkinin yükünü, ikincisininse risklerini istemiyorlar.
Amerikalıları, gördüğümüz gibi Ruslara dair ciddi sorunlara sahipler ama Almanlar ABD’nin Rusya’yı kuşatma çabasında pay sahibi olmak istemediler. Başka bir Soğuk Savaş teşvik etmekten kaçınmaktan ziyade, Almanlar daha önce de gördüğümüz gibi enerji ihtiyaçlarının büyük bir bölümü için Rusya’ya muhtaç durumdalar. Aslında onların Rus enerjisine olan ihtiyaçları Rusların Alman parasına olan ihtiyaçlarından fazla.
Buna ek olarak, nüfus azalması yakında Almanya’nın sanayi kuruluşlarını işçi açığı olarak vuracak, yaşlanan nüfusla bu bir araya gelince ekonomik felaket için bir formül oluşmuş oluyor. Kendi nüfus azalmasıyla bile Rusya’ya taşıyarak kullanabileceği işçi fazlası olacak. Nüfusunu azalmasıyla başa çıkmanın tek yolu göçü teşvik etmek ama Avrupa’da göçler ve ulusal kimlik arasında bir anlaşmazlık söz konusu.
Eğer Almanya fabrikalarına işçi getirmek istemiyorsa fabrikalarını işçilerin olduğu yere taşıyabilir. Rusya da nüfus azalması yaşıyor ama ana maddelere dayalı zayıf bir ekonomisi olduğundan işçi fazlalığı var, bu demek oluyor ki insanlar ya işsiz ya da iş imkanları az.
Bu arada, Fransa tüm yumurtalarını aynı sepete koymayarak kendisini Avrupa Birliği’nin yanı sına Akdeniz Birliği’ni de kurmayı düşünecek kadar hem bir Kuzey Avrupa gücü hem de Akdeniz gücü olarak konumlandırdı. Fransız düşüncesine göre bu birlik, Güney Avrupa ülkeleri, Kuzey Afrika ülkeleri, İsrail ve Türkiye’yi içermeli. Hani istemeyeceğim tek birlik de Fransa’nın liderliğindeki bu birlik olur. Tam bir curcuna olur.
Gelecek on yılda Almanya bu defa tarihi düşmanı Fransa ve Rusya’yla müttefik olarak Kuzey Avrupa Ovası’ndaki yerini yine alacak. İngiltere ABD’ye daha da fazla yaklaşacak. Eski çember ülkeleri karmaşaları çözmek için tek başlarına bırakılacaklar ama yine çevre-Doğu Avrupa- eylemlerin odağı olacak. Avrupa Birliği, avro gibi iş görmeye devam edecek ama bu kadar fazla merkezkaç gücü varken AB’nin Avrupa’nın düzenleyici ilkesi olması zor görünüyor
Komünizmin yıkılmasından beri geçen zamanda yapılan inanılmaz bir politik ihmal de ABD’nin Avrupa’ya yönelik politik bir strateji oluşturmamış olması. AB’nin ortaya çıkışı ABD tarafından hiçbir zaman bir meydan okuma olarak görülmedi, sorun yaratmayan doğal bir gelişim olarak karşılandı.
11 Eylül’e verilen Amerikan tepkisi Fransız-Alman blokuyla ilk ciddi yarığı açtığında Avrupa’da ciddi bir bölünmeyi de ortaya çıkardı. ABD Afganistan’da eline geçenden çok daha fazla direkt askeri yardım bekliyordu ve Irak savaşı için en azından siyasi koruma istiyordu. Avrupa’nın kalbi, Hollanda dışında, ABD’ye karşı çıktı. Çevre ülkelerin çoğu -özellikle denizler arası ülkeler- en azından başlangıçta ABD’ye destek verdiler. Birleşik Devletler’e destek olan ülkelerin çoğu bunu Amerikan harekatını gerçekten desteklediklerinden değil, Fransız-Alman blokundan rahatsız oldukları için yaptılar. Avrupa’nın ikinci sınıf üyeleri olmak istemiyorlardı ve ABD’yi Fransız ve Almanlara karşı iyi bir karşı ağırlık olarak görüyorlardı.
Gelecek on yılda, Amerikan bakış açısından ideal çözüm Fransız-Alman blokunu bölmek olur ve başkan bu iki ülke arasında olabildiğince büyük bir çatlak yaratmak için uğraşmalı.
Avrupa’daki bu dengeleme hareketi ABD’nin Türkiye’yle ilişkilerini geliştirmesini gerektiriyor. Türkiye’yle güçlü bir ittifak ABD’ye Karadeniz’de etki alanı sağlar ve Fransa’nın Akdeniz’de geliştirmek isteyebileceği stratejilere karşılık vermesine imkan tanır. Bu ittifaka yardım edecek bir konu da Avrupa göç politikası, Avrupalılar Türk göçünden korkmaları sebebiyle Türklerin AB’ye girişlerine engel olacaklar. Türkiye gelecek on yılda kesinlikle daha güçlü olacak ama tek başına hareket etmeye henüz hazır değil. Etrafındaki bölge fazlasıyla dengesiz ve Kafkaslar’daki Rus tehdidi onların ABD’yle güçlü ilişkiler içinde olmalarını gerektirecek. Türkler bundan pek hoşlanmayacaklar ama başka çareleri yok.
ABD bedeli ne olursa olsun, Rusya ve Avrupa yarımadası arasında coğrafi bir alaşım oluşmasını önlemeli çünkü bu, ABD’nin kontrol altında tutmakta zorlanacağı bir güç yaratır.
Gelin bu kezde Pasifikler’e açılalım. Eskinin kapalı kutusu günümüzün devine, Çin’e bakalım, Samurai’ları inceleyelim, Avustralya ile devam edip, Hindistan ile tamamlayalım.
0 yorum:
Yorum Gönder