Bu Blogda Ara

8 Şubat 2011 Salı

Fethedilecek ilk ülke insanın kendisidir - 3

Yoktur aslında birbirlerinden farkları (devam) ...

"İnsan insanın kurdudur" diyerekten bitirmiştim son yazımı. Bunun aslında nedeni her bir bireyin hatta toplumların aynı anda sahip olamayacakları bir şeyi istemeleri durumunda çatışmaya yönelmeleri. Çatışma doğal olarak düşmanlığı ve ötekileri baskı altına almayı ve hatta yok etmeyi doğurmakta. Gerek rekabet ve kazanç için olmuş olsun, gerek güvenlik sebep gösterilmiş olsun, gerekse şan ve şeref için yani toplumsal statü neden gösterilmiş olsun, insanlar tarih boyunca hep savaşmışlardır.

Gelin tarih boyunca savaşın en fazla nedeni olan dinlerin aslında nasıl da aynı olduklarını hatta farklarının dahi olmadığını beraber incelemeye devam edelim.

Mu uygarlığının hüküm sürdüğü dönemlere Altın Çağ denirmiş. Günümüzün uygarlığının yapı taşları olan, Mısır, Astek, İnka, Maya, Hint ve Yunan uygarlıklarının hep Mu uygarlığı sayesinde ortaya çıkmış olduğu kabul edilir. Sonra bir tufan olmuş (Mu'nun yok oluşu başka bir yazı konusu olabilir) ve Altın çağ yani Miş'li Geçmiş zaman sona ermiş ve Demir Çağ yani Di'li geçmiş zaman başlamış. Bildiğimiz tüm dinler de işte bu devrin ürünleri. Musevilik sonrası ortaya çıkan Hristiyanlığı gelin beraber özet olarak incelemeye başlayalım.

Musa öğretisinin yozlaşmaması ve sembollerin gerçek anlamlarının yok olup gitmemesi için müritleri arasında en uygun gördüğü 70 kişiyi inisiye etmiş ve zaman içerisinde eğitimlerini tamamlamıştı. Bu kişilere kabul edilmişler anlamında Kabalacılar ismi verilmişti. İşte bu Kabala öğretisini benimseyen ve zorunlu göçler sırasında Yahuda çölünde kalan bir grup bulunmaktaydı. Bu gruba Esseniler adı verilmekteydi.

İsa Peygamber, Musa Peygamber'in öğretisinin bu gerçek yönünü yüzyıllardır bünyesinde barındıran Esseniler arasında dünyaya geldi. Esenni, İsiyim kelimesinin çoğuludur ve İbranice'de Ketum kişi anlamına gelir. Kendilerine Luvi'ler gibi Işığın çocukları demekteydiler.

Gün yüzüne çıkarılmış olan tabletlere göre, İsa Peygamber’in öğretisi ile Osiris’in öğretisi kelimesi kelimesine aynıdır. Mu’nun kutsal metinlerinden oldukça faydalanılmış olduğu ifade edilmektedir. Esenni öğretisi Musa Peygamber'in Kabala doktrininden başka bir şey değildir. Haç sembolü bile mesela Naacal sembolüdür. Mu dininde İlahi varlığın sembolü Göksel Baba iken İsa Peygamber, ilahi varlıktan hep Göklerdeki babamız olarak bahsetmiştir.

Yuhanna İncili
Esennilere göre tüm insanlar Tanrı'nın birer tezahürü idi. Yuhanna’nin Incil’inin 17.bölümünde İsa Peygamber bu gerçeği şu sözlerle kanıtlıyor: “... biz bir olduğumuz gibi onlar da bir olsunlar; ben onlardayım ve sen (Tanrı) bendesin, onlar da bir olmak üzere tamamlanmış olsunlar ... ”

Aslında daha bir çok ortak nokta daha doğrusu aynı nokta var ama yazının amacı dinler tarihi ya da dinlerin karşılaştırması olmadığından ben bu kadarla yetinmek istiyorum.

İslam dinini de ele alacak olursak, bu dinin de kökeninin Saabilik inancı ile birçok nokta da keşistiğini görürüz. Saabi inancı gereği birçok tapınak inşa edilmiştir. Kabe'de Güneş'e atfen inşa edilmiş bir tapınaktı ve İslam peygamberinin ailesi kuşaklar boyu bu güneş mabedinin koruyucuları idiler. Tek tanrılı Hanefi dinine inanmaktaydılar. İbrahim Peygamber ve oğulları  Kabe'nin korunması amacıyla Kabe Tarikatı adı altında gizli bir örgüt kurmuştu ve peygamberin ailesi de bu tarikata bağlıydı. Bu örgütün amacı Tek tanrı inancının korunmasıydı. Ek bir bilgi daha paylaşmak isterim o da Sabi ve Hanif terimleri anlamdaştır ve köken itibariyle Hanpe (Pagan) kelimesinden doğmuştur. Çeşitli hadis kaynakları, Muhammed Peygamber ve ashabına ilk zamanlar Sabii denilmiş olduğuna dikkat çekmektedir.

Sabiiler'in gizli öğretilerinin sırlarını içeren günümüze kadar gelebilen kitapları, dinsel ve sosyal kültürleri hakkında önemli bilgileri edinmemize olanak sağlamışlardır ki bu kitapların en başında kutsal kitapların temelini oluşturan Sidra Rabba  (büyük kitap) gelmektedir. Sabiilerin insiyatik kökenli bilgileri, Kur'an-ı Kerim'deki bilgilerle büyük bir paralellik gösterir. Nitekim bu gizemli topluluktan ve onların inanç sistemlerinden Kur'an-ı Kerim bahseder. Kur'an-ı Kerim, Tek Tanrılı dinler arasında Sabiiliği de saymaktadır.

İşin bir başka üzerinde durulması gereken ilginç yanı da, İslamiyet'ten çok daha önceleri kendilerinin uyguladıkları ritüel ve kuralların büyük bir bölümünün, Kur'an-ı Kerim'de de daha sonraları yer almış olmasıdır: Sünnet, namaz kılma, oruç tutma, kurban kesme, kutsal yerleri ziyaret ve haç gibi ibadet ve ritüeller, Müslümanlıktan çok önceleri Sabiiler'in inaçlarında da bulunmaktaydı.

Saabilerin dili olan Aramcadan alınan Allah, Rahman, Kuran, Furkan, melek, insan, kitap, Adem, Havva, nebi, gibi kelimeler arapçaya da geçmiş kelimelerdir ve bu kültürün İslam dinini ne kadar çok etkilediğini gösterir niteliktedir.

Amacım belirttiğim gibi dinler karşılaştırması yapmak olmadığından İslam için vermiş olduğum bu kadar örneği, varmak istediğim sonuç için yeterli görüyorum.

Diğer bazı dinleri ve uygarlıkları da incelediğimiz zaman başka bir takım benzerlikler de karşımıza çıkmakta. Çok kısaca örneklemek gerekirse, mesela bir Şaman adeti olan ölen kişilerin kırk gün etrafta dolaşmaları, alışkanlıklarından fiziksel bedenlerinden zor vazgeçmesi, günümüzde Türk-İslami motiflerine de görülmüş ve ölenin ardından kırk gün geçtikten sonra Kur'an ve Mevlut okutma adeti oluşmuştur.

Eski dinde At sembolü, Astral bedeni sembolize edermiş.Yine eski şaman kayıtlarında “Şaman'ın kurban edilen ve 'Pura' denilen bir atın ruhu ile göğe çıktığı ve burada ruhsal temasları anlatılmaktadır”. Bir nevi Astral yolculuk anlatılmaktadır. Benzer bir tema Muhammed Peygamber'in Miraç'ta binerek “Göğe yükseldiği” ifade edilen 'Burak' isimli at için de geçerlidir. Benzer durum Yunan Mitolojisi'ndeki efsanevi altın kanatlı Pegasos adında ki Tanrıların diyarına kadar yükselebilen at için de geçerlidir.

Şamanik inanç sisteminde Yayık, Suyla, Karlık ve Utkuç isimleri verilen Ruhsal idareciler vardır. Kur'an-ı Kerim'den örnek verecek olursak benzer durum için Melekler (Cebrail, İsrafil, Mikail, Azrail) sembolleri kullanılmıştır.


Yani aslında tüm yukarıda yazılı olanlardan demek istediğim yoktur aslında birbirlerinden farkları; kökleri belli, amaçları belli, yolları belli, ve hep ama hep aynı. O zaman neden bu kavgalar, neden bu savaşlar, neden bu ayrışmalar? Bu dünya hepimize yeter. Eşit, özgür, mutlu, huzurlu, korkusuz, insanca, diğer canlılarla birlikte yaşamak mümkün.


Önce biz ilk adımı atabilmeliyiz. Diğer tüm insanlarla ortak paydalarımızı genişletmeli, farklılıklarımızı zenginliğimiz saymalıyız. İnsan insanın kurdu değil ama yoldaşı, arkadaşı, tamamlayıcısı, koruyucusu olmalıdır.

İçimizdeki ben yani ego’larımız sizden başkası değildir. Aslında sizi tanımlayan herşeydir. Onsuz siz de varolamazsınız. Gelin bir sonraki yazıda biraz daha ilerleyelim ve egolarımızla savaşmanın yani benlik bilincinden biz olma bilincine ulaşmanın öneminden ve zorluklarından bahsedelim ...


0 yorum:

Yorum Gönder