Ellerim gözlerime bugüne kadar hiç bu kadar büyük
görünmemişlerdi. Hani sanki bütün vücudum elim özeline indirgenmişti. Oturduğum
yerde gülücükler saçarak beni nasıl
bilirsiniz sorusuna sanki tüm beni tanıyanlar eli büyüktü, hatta çok büyüktü diyecekler gibi hissedip duruyordum.
Nereye koyacağımı bilemediğim ellerimi, sanki milletin dikkatini daha da çekmek
istercesine sürekli hareket ettirip duruyordum. Önce birleştiriyor, sonra
birbirlerinden ayırarak her birini ayrı ayrı masaya koyuyor, saniye geçmeden
tekrar hareketlendirip biriyle kulağımı kaşıyor, diğer teki ile saçımı
düzeltiyordum. Elimde değildi, engel olamıyordum kendime. Muhtemelen bir
orkestra şefi bile elini benim hareket ettirdiğim kadar hareket ettirmiyordu
bir konser sırasında. Çok değil yalnızca bir kaç dakika önce kalabalık bir
insan selinin çıkardığı uğultu arasında kulağa oldukça hoş gelen bir müzik
başlamış ve bu muhteşem notalar karşısında kalabalık ister istemez belki
yalnızca meraktan veya belki de yalnızca öyle yapmaları gerektiğini sanmalarından
sessizleşmeye başlamışlardı. Hemen ardından bizlere haydi bakalım diye komut gelmişti.
Haydi bakalım! Gerçekten de
bir haydi bakalım bilinmezliğinde ama
bir kadar da sıcaklığında yürümeye başlamıştık. Zaten bu yürüyüşümüz ne mutlu
bize ki şimdiye kadar hem aynı tatta olmaya devam etti, umarım haydi bakalım
tadımız hep böyle devam eder. Sinir bozucu bekleyiş sona ermiş, buna karşılık
heyecan bir o kadar daha artmış olarak suratlarda zoraki midir yoksa bugüne
kadar hep böyle olduğundan mıdır yoksa aşırı heyecandan mıdır bilemediğim bir
tebessüm ile ve oldukça ağır adımlarla adeta dura dura yürümeye başlamıştık.
İlk gördüklerim ister istemez en değer verdiklerim oldular. Doğduğum anda ilk
gördüğüm, ilk tanıdığım, ilk kokularını duyduğum, her daim eksikliklerini
hissettiğim canlar en az benim kadar heyecanlıydılar. Gülerek bana güç
veriyorlardı. Ben büyürken, boy atarken, koşarken, düşerken, sınıfları
geçerken, bayramlara, doğum günlerinde, yaş alırken bana eşlik eden akrabalar
hemen sonrasında fark ettiklerimdi. Sıcak, hem de sıcacıktı yüzleri. Ağlarken,
sevinirken hep daim yanımda olan arkadaşlarımın ise bazılarını görebildim o
kısa yürüyüşte. Arada bir tek tük göze çarpan iş çevresinden kişiler ve
komşularda olmadı değil hani. Bunlar dışında kalanlar ve yalnızca resmi
tamamlayan diğer parçalar olarak tanımlayabileceğim grimsi alan ise bütün
hayatım boyunca bir ya da en fazla iki kere gördüğüm yabancılar ile bugüne
kadar hiç görmediğim hepten yabancı kişilerdi. Gabriel Faure’nin muhteşem Pavane parçasının notaları kulaklarımıza erişirken Mayıs ayının Mayıs ayına
yakışmayacak soğukluktaki bir gününde bizler evlilik yolunda ilk adımlarımızı
atıyorduk birbirimizin dünyalarına. Neden ellerime o gün bu kadar takmıştım
hala hiç bir fikrim yok. Heyecan bu olsa gerek.

O günlerde düğünümüz için çağırmayı planladığımız kişi
Ferhat Göçer’di. O zamanlarda adı yeni yeni duyuluyordu. İlk albümü henüz
çıkmamıştı. O zamanlarda Pizza Pino gibi bazı restoranlarda sahne alıyor,
firmaların özel gecelerine katlıyordu. Eşim bir çok organizasyonda onu bir çok
defalar kullanmıştı ve bizden çok da para istemeyeceğini düşünüyorduk. Ben ise
kendisini çok daha öncelerden tanıyordum. Taaaa Ege Bar’da Turkuaz ile birlikte
çıktığı dönemlerden. O zamanlarda bence en iyi dönemleriydi. Bir Münir Nurettin
okurdu, sanırsınız üstat özel izinle o geceye katılmış. Ben arya dinlemeyi çok
ama çok severim ve Turkuaz grubu bu işte çok ama çok iyi idi. Bir ara iyice Ege
Barın müdavimlerinden olmuştum. Eğlenceli güzel günlerdi. Bir kaç kez Turkuaz
grubu ve Ferhat Göçer ile aynı sahnede şarkı söylemişliğim bile var, düşünün
artık. Doğal olarak ben de düğünümde böylesi bir sesi bulundurmaktan ancak
mutluluk duyabilirdim. Sonrasında tabii ne Ferhat geldi ne de zaten bir düğün
oldu.


Nereden nereye ... Nikah gününden, elin adamının
dedikodusuna. İki ayrı gün, iki ayrı
konser, tek bir usta tadında bir
yazı yazmak istemiştim ortaya bu çıktı. Umarım beğenmişsinizdir. Bu arada belki
de uzunca bir aradan sonra gittiğimizden olsa gerek Açıkhava’da konsere gitmek
bir hayli keyifliydi. Özlemişim, özlemişiz. Umarım daha nicelerine hep beraber
ailece gidebiliriz. Bizler kendi adımıza anı kesemize anı toplamaya devam
ediyoruz. Daha nicelerini dileyerek aranızdan şimdilik ayrılıyorum.
Sevgi ve saygılarımla,