Yonca Lodge

Bizim evde her sene aynı telaş, aynı endişe ve aynı
koşuşturmalar olur her bir tatil öncesinde. Sene de bir kere gidildiğinden olsa
gerek, iyi olmalıdır, ekonomik olmalıdır, kolay gidilebilmelidir, denizin dibi
olmalıdır, çok sıcak ve çok soğuk olmamalıdır. Sırayla ve üşenmeden bir çok
alternatif değerlendirilir ve genelde bu kıstaslara uygun birbirinin aynı, ya
da hadi benzer diyelim, yerler tercih edilerekten aynı tatiller yapılır çoğu
sene. Artık şaşırmayacağınız üzere çoğu yere eşim karar verir. Nedeni benim
pasif hareket ediyor olmamdan ziyade, bir de tatilde olası yanlış bir tercihten
ötürü dırdırlanmasının önüne geçmektir. O seçer ve tüm sorumluluk onun olur.
Ben genelde hem parayı öder ve hem de elimdeki ile mutlu olmaya çalışırım. O
ise beğenmediği bir şey olursa, kendi tercihine bile laf atmaya devam eder. Çok
keyifli anlardır öylesi anlar. Bir nevi kendi kendisiyle çarpışıyordur ve yenen
olmayacaktır. Uzun bir seyir zevki anlayacağınız. Eşimin tüm organizasyonu üstlenmesinin
bir diğer artı yanı ise tüm organizasyonu, santim santim onun yapması, onun
planlamasıdır. Ben amaç denklemini kurarım ve yaklaşık bütçe ile olmazsa
olmazları belirlerim. Gerisi onun işidir. Uçak ve otel rezervasyonları,
bavulların hazırlanması, gerekli olan alışverişler, gidilecek yerde yapılacaklar, ilgili
transferler... Biliyorum hayatım çok zor ama alıştım artık. Beni dert etmenize
gerek yok.
Bu sene eşim kendini aştı. Çok iddialı ve damdan düşer gibi
olacak biliyorum ama tüm senelerin uzak ara en güzel tatilini yaptırdı bizlere.
GÖCEK ADASI: SEN KALK, CENNETTEN KOPUP BURALARA GEL ... yazımı okumuş
olanlarınız bu adayı hatırlayacaklardır. Bu muhteşem adada çok keyifli
anlarımız olmuştu. Eşim aradı, taradı ve sonunda bir nevi içinde yaşanabilecek,
kalınabilecek bir Göcek Adası buldu bizlere. Size kişisel ve şiddetli bir
tavsiyede bulunmak istiyorum: Bütün işlerinizi bir kenara bırakın, artık
yapmayın, ya da en azından ara verin ve kalkın Fethiye yakınlarındaki Yonca
Lodge’a tatil yapmaya gidin. Hani yeryüzündeki cennet sözü sanki bu şirin yer
için söylenmiş. En son ne zaman yalnızca siz istiyorsunuz diye bir şey
yaptınız? Bu yere zaman kaybetmeden yalnızca siz istiyorsunuz diye gidin.
Kendinizi şımartın ve gidin.

Küçük hem de çok küçük ama öyle bir şirin öyle bir güzel ki,
kolay kolay ayrılmak istemeyeceksiniz. Hani anlatılmaz yaşanır derler ya
kaldığımız yer işte böyle bir yerdi. Ne kadar anlatsan o dinginliğini, o huzur
veren ortamını, sakinliğini, güzelliğini anlatamam. Ben böylesi huzur dolu,
sakin ve bir o kadar güzel bir tatil çok uzun bir süredir yapmamıştım. Bir kere
her yer yeşillik ve ağaçlık. Çeşme’de arkadaşlar kavrulurken, biz Fethiye’de
hadi o kadar geldik bari bir denize girelim
diyorduk. O kadar ağaçlık ki sıcaklar gelip size ulaşamıyor bile. Tesis ağzına
kadar dolu olsa bile ancak 36 kişi kalabiliyor tüm tesiste. Toplamda hepi topu
14 oda mevcut. Buna karşılık her yer hamak dolu. Kumsalda
pavillon’lar var ki bir de beleş. Tatil köylerinde terbiyesizler,
buraların kullanımını ayrı ücretlendiriyorlardı. Burada ise sebil. Beğenmedin
git diğerine yerleş, olmadı eşin birine sen diğerine yerleş. İdeal durum bu
aslında, böylelikle sessizliğin tadını çıkararak, dırdırdan uzak kitap okuyabilirsin
ama her idealin aslında çoğu kere içinde ütopyayı barındırdığı gibi bu da
gerçeğe çok uzak bir durum. Ama işte başarabilsen bu imkan bile var düşünün
artık.
Her yer tavuk, ördek, kaz, horoz ve civcivlerle dolu. Kedi
ve köpek olmazsa tabii ki olmaz. Onlar da vardı. Tam yanımız sazlıktı mesela.
Sazlıkta kurbağalar, değişik değişik ses çıkaran börtü böcekler. Tam bir görsel,
duyusal ve ruhsal şölendi. Hep tatil köyüne gitmeye alışık olan bizler, belki
de ilk defa köy tatili yapıyorduk hayatlarımızda. Alışık değildik ama pek
sevdik. Gerek temizlik, gerek ilgi ve alaka, gerek konum, gerek denizi ve
havuzu ve gerekse ücreti bakımından dört dörtlüktü.

Bir kere tüm yemekler için kullanılan malzemeler bizzat
yanınızda gördüğünüz bahçelerdendi. Roka salatası istiyorsunuz mesela, gidip
toplayıp yapıyorlar. O gün tutulan balık varsa akşam balık siparişi
verebiliyorsunuz. Ama dert etmeyin hemen yanınız bahçe olduğundan tabii ki aç
kalmıyorsunuz. Ev yapımı bir elma-ayva reçeli vardı ki,
yok böyle bir şey, ilk tadımımla beraber inanın lezzetinden ve bu
tadın içimde oluşturduğu mutluluktan bir anda gözlerim doldu. Hem ağladım, hem
yedim, hem ağladım, hem yedim. Ben bunu kaldığım günlerin tamamında hep yaptım.
Eşim bir ara yeter demese bu eylemi yapmaya devam edecek ve her gün ayrı bir
kavanozu bitiriyor olacaktım.

Siz akşam yemeklerini, ya da kahvaltıları kumlara basarak
yemenin keyfini hiç tattınız mı? Düşünün güzel soğuk bir beyaz şarap, yanında
deniz mahsulleri ile dolu bir masa, aileniz ile birlikte, kumlara basarak,
dalgaların sesi altında yemek yiyorsunuz. Ya da denizden yeni çıkmışsınız ve
masa hazır sizi bekliyor. Üzerinize bir şeyler giyip öğle yemeğinizi kumsalda,
ağaçların altında yine kumlara basarak ve soğuk bir bira ile birlikte
alıyorsunuz. Hele ki kahvaltılar. İnsanın
hemen
sabah olsun da yeniden yemeğe başlasam dedirten bir ziyafet, adeta bir
şölen. Önce bir deniz sefası ve sonra kurulanıp kahvenizi yudumlamaya
başlıyorsunuz. Kahvenin çekirdekleri hemen yanı başınızda çekiliyor ve
hazırlanıyor. O kadar taze ve bir o kadar leziz. Şaraplar Antalya yöresinden
benim her zaman için bayıldığım ve severek tükettiğim Likya şarapları. Cabernet’si,
Merlot’su hepsi bizimleydi. Biralar Tuborg, normali de var malt olanı da. En
önemlisi her daim buz gibi. Rakı olarak Yeni Rakı’da mevcut, İzmir de. Ben Yeni
Rakıyı tercih ettim. Hep tatil köylerindeki düşük kaliteli içkileri bilen bir
kişi olarak
daha ne olsun diyor
insan. İçtikçe içesi geliyor doğal olarak. Yemek servisleri bile ağırdan
ağırdan yapılıyordu. Sanmayın ki yetişemediklerinden. Şehir hayatın
koşuşturmasına ve telaşına inat servisler özellikle yavaştı. Bizlere
içkilerimizi yudumlayıp, tadına vararak sohbet etme şansı veriyorlardı sanki ve
kasıtlı olarak. Ne mi yaptık? Durmadan denize girdik, bir o kadar da yedik ve içtik.
Bol bol sohbet ettik. Her şeyden evvel çok iyi ağırlandık. Bizler orada müşteri
değil misafirdik. Bunu gerçek anlamda bizzat hissettik, yaşadık.
Gelen herkesin herkesle muhabbeti,selamlaşması vardı. Huzur
ortamı öyle bulaşıcıydı ki, geldikten bir kaç sonra aura renginiz bile değişip,
ermiş bir insanın olgunluğuna eriyordunuz. Yüzlerde bir tebessümle ortamın
tadını çıkarmaya başlıyordunuz. Yerlisi, yabancısı herkes huzur potasında
eriyip, yenileniyordu. Belki şaka gibi gelecek ama sanki herkes, herkesle
beraber tatile gelmiş gibiydik. Sanki bir olmuştuk. Öylesi bir huzur ve
dinginlik. Ben daha ne yazabilirim ki bunun üstüne.
Oğlum bulunduğumuz süre zarfınca neredeyse hiç denizden ve
havuzdan dışarı çıkmadı. Denize de doydu, güneşe de. En azından belli bir
süreliğine. Bütün gün boyunca tüm enerjisini harcadı durdu. Tüm senenin
pineklemesini bir kaç günde üzerinden attı. Akşam yemekleri sonrasında ise
hemen uyuyakaldı her defasında. Biz de eşimle birlikte bilgisayardan daha
önceden yüklediğimiz diziyi seyrettik akşamları.
Bu tatil bize çok iyi geldi. Dinlendik, eğlendik, bol bol
yedik ve yüzdük. Ne stres kaldı, ne sıkıntı, ne de telaş. İhtiyacımız
fazlasıyla varmış. Oğlumun bu süre zarfında, gözlerindeki mutluluk ve ışıltı
ise paha biçilmezdi. Anı kesemize bir kaç gün daha atıverdik. Ne mutlu bizlere
ve daha nicelerine ...
0 yorum:
Yorum Gönder