Bu Blogda Ara

22 Nisan 2014 Salı

Kadim teknikler ve başarısızlıklarla dolu kişisel gelişim yolculuğum

Her şey aslında yıllarca evvel, kanımızın damarlarımızda hızla yolculuk ettiği zamanlarda başladı. O dönemlerde çabuk sıkılırdık, her yerden ve her şeyden çok çabuk sıkılırdık. Sıkılmadığımız tek şey lise grubumuzla birlikte olmak ve beraber bir şeyler yapmaktı. Zamanda bizi destekler gibi oldukça hızlı akardı o dönemlerde. Çoğu kere anlamsız ve boş şeylerle ama her defasında muazzam eğlenceli zamanlar geçirirdik birlikte. Bir gece mesela trene biner sebepsiz Gebze’ye kadar gidip, bir birahane de bira içer dönerdik ki çoğumuz Avrupa yakasında otururduk, bir başka gece ise Ortaköy’de teneke içerisinde yaktıkları şeylerle ısınmaya çalışan şehir diyojenleri arasında hayatın anlamını arardık. O dönemlerde çok da korkusuzduk. Bizim için yapılamayacak bir şey, gidilemeyecek bir yer olamazdı. Günün uyumak dışında tüm zamanını hemen hemen beraber geçirirdik. Çoğu kere bir birlerimizin evlerinde sabahlardık. Lise ve hemen sonrasındaki yıllar çok ama çok güzeldi. Bol macera doluydu.

İşte yine böylesi yıllardan bir tanesinde bir yolculuk esnasında bir arkadaş ilk olarak bahsetti Reiki’den. Ellerinden enerji fışkıracak ve dahası bizler bu enerjiyi hissedebilecektik. Gerek ruhen ve gerekse fiziksel açıdan bizleri iyi bile edecekti arkadaşımızın ellerinden çıkan bu enerji. Sıramı bekledim. Bir otel odasında arkadaşım bizlere sırayla enerji verdi ya da yalnızca verdiğini sandı. Ben zerre bir şey hissetmemiştim. İlk ve uzunca bir süre için son olarak reiki kelimesini duyduğum andı. Bir daha da evlenene kadar duymadım. İhtiyacını da duymadım aslını isterseniz. Hayat büyük bir hız, coşku ve eğlence içersinde gidiyordu. Kimin böylesi zamanlarda spiritüel şeylere ihtiyacı olabilirdi ki?!! Böylesi ihtiyaçlar adı üstünde zaten ihtiyaçlar bir eksikliğin tamamlanması için vardırlar ve insan evlenene kadar böylesi şeylere zaman harcayamazlar. En azından ben harcamamıştım. Hızlı, coşkulu ve eğlenceli hayatın zirve yaptığı zamanlar evlilik öncesi zamanlardır. Osmanlı’nın Kanuni devri gibidir. İçinde nice acılar barındırıyor olsa da muhteşemlik olgusu her daim ön plandadır. Evlilikle beraber Sokullu dönemi başlar. Canım cicim ayları koskoca imparatorluğun süresi içersinde işte bu kadar sınırlıdır çoğu kere. 4.Murad dönemi ise çocukların hayata gelmesi gibidir. Bizim Sokullu zamanlarının sonlarına doğru eşimle beraber bir şekilde ihtiyaç duymuş olacağız ki Reiki kursuna gitmeye ve Finlandiyalı bir zat-ı muhteremden el almaya karar verdik. Gittik de. Hatta hızımızı almadık ve aynı ermiş Finliden Reiki II kursunu da aldık. Sonrasında sahip olduğumuz enerjiyi kullanabilme yeteneği ile bir yürüdük bir yürüdük ki dönüp arkamıza baktığımızda bir adım bile yol almadığımızı fark ettik. İşte bu kadar yararlı oldu reiki sanatını bilme bizlere. Ne zaman başımız ağrısa, midemiz bulansa uyguladık durduk. Her piyango alımı öncesinde ben gizliden gizliye uyguladım. Ne başımızın ağrısı geçti şansa ne de bir amorti çıktı. Evren aslında avazı çıktığı kadar bağırdı bize her defasında inanma diye ama bizde nerde o kafa. Yıllar yılı inanmaya devam ettik. Düşünsenize eşim ve ben bazen 1 saat boyunca çakralarımıza enerjiler verdik durduk. Sürekli devam ettik çünkü zaten kursa bile inanmaya hazır olarak gitmiştik. 


Bu işi yapanlar, organize edenler aslında çok akıllılar. Bu ve aşağıdaki bölümlerde sıralayacağım konular resmen toplumu şekillendirme araçları olarak kullanılmakta. Düşünsenize toplumda bu ve bunun gibi araçlara inanmaya hazır 400 milyon kişi olsa ve bu kişiler yıllık 2000 dolar harcamaya hazır olsalar, toplamda iyi para etmez mi? Hem iyi para eder ve hem de bu 400 milyon bu kadar paraları kendi özel ilgi alanları için harcanmayıp büyük döngünün içerisine kullanılmış olurlar. Bakıyorlar aklı karışık bir çok kişi var toplumda. Bir şeylere ihtiyaçları olan kişiler. Kimisine secret kitabını veriyor, kimisine reikiyi, kimisine nefesi, kimisine melekleri, kimisine de feng shui’yi. Babam gibi kaderci anlayışı seçenler oldukça rahatlar. Bir karar vermişler kafaları karışmadan yaşayıp gidiyorlar. Kafası karışık olanlar için ise seçimden bol şey yok. Ben hemen hemen hepsini yaptım yıllar içersinde. Aslında bu da kendi içinde mantıklı zira bu işi yapan büyük abiler dönem dönem yeni dozlar veriyorlar. Hepsini aynı anda ortaya çıkarmıyorlar ama hepsinin ortak bir yanları var aslını isterseniz: Ortaya çıkardığı yenilenme ve iyileşme gücü ile hepsi bilinen insanlık tarihinin en eski ve en önemli tedavi yöntemleri. On sene öncesinde adı bilinmeyen teknik aslında oldukça kadimmiş. Kimisinin tarihi 5000 yıllık kimisinin ki insanlık tarihi kadar eski ve bir o kadar kadim. Kadim kelimesi ise en sevilen sıfat bu öğretiler için. Fiziksel bedenle, duygu ve düşünce arasında yaşamsal bir bağlantı hemen kuruluveriyor. Sonrasında ise kadim zamanlardan günümüze gelen bu birçok spritüel ve mistik gelenek sayesinde bilinçsel aydınlanmalar yaşamaya başlıyoruz. Sonrasında ise gelsin daha fazla fiziksel ve mental enerji. Daha açık ve daha net bir bilince ne dersiniz? Ya size duygusal ve fiziksel acıların yok olacağını söylesem? Daha sağlıklı ve enerjik bir yaşama ne dersiniz? Gevşeme, huzur, mutluluk ve bol para olmazsa tabii ki olmaz.

Bu toplum mühendisleri ayrıca işi garantiye de almış durumdalar. Practice makes perfect. Olması için çok ama çok çalışmalısın. Yine de olmazsa bil ki sen bilinç altı olarak istemediğinden ya da inanmadığında. Öyle ya bu işte inanma olmazsa olmaz. Ben önce reiki ile başladım. Sonra dilekler tutup gerçekleşmesi için çeşitli ritüelleri uyguladım. Nefes kurslarına gittim, Meleklerle konuşmaya çalıştım, günlük olumlamalar yapıp durdum, kuantum uyguladım. Yetmedi astrologlara gittim. Yahu kardeşim bir faydasını göremedim. Hepsini mi salakça ve özensiz yaptım? Öyle şeyler gördüm ki, öyle inananlar ve bu inananlardan dünyaları götürenler anlatsam şaşarsınız. Yeminle söylüyorum ben yapanlar adına utandığımdan yazamıyorum ki raflarda nice kitapları satılıyor. Hadi, ben fayda görmedim, hayır faydasını gören birini de tanımadım. Eğitmenler hariç, onlar iyi kazanıyorlar tabii ki. Rahatlama tabii ki oluyor günün sonunda kendinle baş başa kalıyorsun ama rahatlama dışında tek bir faydasını gören var mı? Soyut değil somut örnek verebilecek bir kişi var mı? Bunları yazıyorum çünkü ben her şeye rağmen bu tür konulara son derece inanmaya hazır bir inanım ve nerede yanlış yaptığımı merak ediyorum. Bu yazıyı da bu işlerle yıllarca uğraştıktan sonra yazıyorum yoksa denedim ama olmadı, para da vermiştim üstelik yazısı değil. 
 
Tüm bunlar sanki yetmezmiş gibi son zamanlarda dünyanın parasını da feng shui danışmalarına verdik. Onlara vermek yeterli tabii ki olmadı bir o kadar hatta belki daha fazlasını da bizleri kötü enerjilerden koruyacak çin malı şeylere verdik. Evimiz karnaval yeri gibi oldu. İşin ilginci ilk baştaki planımız son zamanlarda sürekli başımıza gelen minik aksiliklerden kurtulmak için kurşun döktürmekti. Ne var ki ilgili kişiyi bulamadığımız için ekmek yok pasta ye misali feng shui yaptırtalım o halde dememiz oldu. Türlü türlü oyunların olduğu bir teknik. Benim için en iyisi olan belli köşelere bakarak karar vermem söylendi mesela. Açık klozet zinhar yasak, iyi enerjiyi çekermiş. Sen misin bunu öğrenen, çocuğun peşinden klozeti kapatmak için koşar olduk. Evin belli köşelerini oradaki pozitif enerjiyi aktive edebilmek adına sürekli aydınlatır olduk. Merak etmeyin hemen tasarruflu ampuller aldık bu noktalar için. Beğenerek aldığımız güzelim çiçeğimiz beğenilmedi mesela ve evimizden acımasızca gönderildi. Adaçayı yakarak kötü enerjileri kovduk evimizden. Sirkeli sular ile sildik her bir yeri. İş yerinde bile karşıma güney yönünü almamam gerektiğinden masamın yerini değiştirdim. Bana iyi geleceği söylenen taş elimde siyah renkleri tercih eden ben kendimi yeşil renk kazak arar buldum. Ve aslını isterseniz daha bunlar gibi nice şeyler yapmaya başladık.

Eğer tüm yukarıda listelenen ve listelenmeyip bizim tarafımızdan yapılmakta olan şeylerin zerre faydası olsun, söz veriyorum sizlerle paylaşacağım. Ama eğer bu teknik de kayda değer güzellikler sağlamazsa, bu işin sonu Hindistan’da bitecek gibi görünüyor.  Gider artık fiziksel pislikler içinde ruhsal olarak temizlenirim. Ganj nehrinde bir de arındırdım mı benden iyisi olmaz artık. Olmadı oradan ver elini Nepal. Bir süre de orada kalıp ferrarimi satmak için dönerim yeniden vatanıma. Tüm bunlar sonuç vermezse, muhtemelen ve tabii engellenmez ve çıkabilirsem, "Bu da mı gol değil be?" deyip, Taksim’de yakarım kendimi J Unutmadan bu feng de en az 5000 yıllık kadim bir uygulama imiş.

İnsan aslında neye inanmak istiyorsa ona inanıyor. Ben bu tür konulara fazlasıyla meraklıyım ve kendimce bugüne kadar inanıyordum da. Hala da inanmak çok istiyorum. Bununla beraber gel gör ki insanın yalnızca kendi çabasıyla tek taraflı inanmak bazen yeterli gelmiyor. Bir karşılık olsun, bir ışık görsün istiyor. Şimdiye kadar bunu başarabilmiş değilim. Başardığını somut örneklerle gösterebilecekler de beri gelsin ve paylaşsın bizlerle. Mühendis olan ve para kazanıp hem bana ve hem de aileme bakan tarafım bu satırları yazarken, şimdiye kadar kadim tekniklerin birinden diğerine koşan ve hep başarısız olan tarafım bir umut beklemekte gelecek olan mucizeyi. Hayır onu kırmak da istemiyorum ama mucizenin aslında hayatın kendisi olduğunu ve aldığımız her bir nefesin, gördüğümüz her bir güzelliğin ayrı birer mucize olduğunu artık onun da anlaması gerektiğini ona söylemek istiyorum.  Artık büyümeli, artık büyümeliyiz.

Diğer taraftan başımıza gelen tüm olumlu ve olumsuz şeylerin sebebinin ve sorumlularının yine bizler olduğumuz gerçeğine gönülden bağlılığımı sürdürmekteyim. Olanların tümü aslında bizlerin kendi seçimidir. Irmakların bir hızları vardır ve doğasından daha hızlı akıtamazsınız. Yani her şey kendine uygun zamanda gerçekleşir. Belki de bugüne kadar gerçekleşmemesi bununla ilgilidir. Aslında bu kadar yazıya rağmen perde arkasında inanmak istediğim tarafım başarısız olan büyümeyen tarafım.

Asl olan insanın kendisi yine de. Ne varsa biz de var, içimizde var. Yeter ki içimizdeki güce, nüveye güvenelim ve iç güdülerimizin bizlere gösterdiği yolu takip edebilelim. Yoksa geri kalan teknikler bence yalnızca bize destek teknikler. İşi götüren yine bizleriz aslında. İş aslında aynada kendimize gülümseyebilmekte. Barışık olmak yine kendimizle ve sevebilmek içtenlikle ne hata yaparsak yapalım. Yeter ki kendimizi bilelim ve egolarımızı feth edebilelim. Unutulmamalıdır ki fethedilecek ilk ülke insanın kendisidir.


Sevgi ve saygılarımla,

2 yorum:

  1. 5000 yıldır her derde deva adaçayı bile işe yaramadıysa sizin işiniz biraz zor ...

    YanıtlaSil
  2. Boğaz ağrısına çok faydasını gördüm de kötü enerjiyi kovar mı kovmaz mı açısından faydasını göremedim açıkçası :)

    YanıtlaSil