Bu Blogda Ara

25 Mart 2014 Salı

Yeni bir dönem: Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz

Herakleitos’un "Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz" sözünü hatırlıyorum, ilk olarak bundan hem de çok uzun yıllar evvel Jostein Gaarder’ın Sophie’nin Dünyası adlı kitabını okurken görmüştüm. O zamanlar bugün anladığım kadar bu sözü anlamış mıydım bilemiyorum ama ilk görüşte belki de nedensiz sevmiştim bu söz. O dönem çok hızlı sevebiliyordum aslında. İçinde bir sembolizma saklıydı bir kere. Hoş o zamanlar bu bana bir şey ifade eder miydi pek hatırlamıyorum. Evrenin sürekli değiştiğini, bir su gibi akıp gittiğini ve hiçbir şeyin aynı kalamadığı bilgisi mevcuttu bu 5 kelimelik sözde. Evet belki sen aynı nehire girdiğini sanıyordun ama ne sen eski sendin ne de seni ıslatan su aynı su.  Zaman da farklıydı, kahramanlar da ve hatta değişen su nedeniyle en çok emin olduğun mekanın kendisi bile değişmişti kaşla göz arasında. Aslında dahasını da barındırmaktaydı. Değişimin gücünü veriyordu bu söz. Değişmeyen tek şeyin aslında değişmenin taa kendisi olduğu gerçeğini. Belki de daha neler neler; verilen fırsatların değerlendirilmesi gerekliliğini, hatalardan ders çıkarılmasının önemini, kalp kırmanın ve bağnazlığın tehlikesini. Tabii anlamak isteyene.

Bir süredir içinde bulunduğumuz tatsız ve iç kapatıcı gri konjonktürel durumdan içimden yazmak gelmiyordu. Ne yazabilirdim ki? Tüm bu yaşananların yanında yazacaklarım anlamsız ve oldukça sığ kalacaklardı. Sonra birden aklıma nasıl bu kadar hızlı ve panikten tatsızlığa değişim sağlanabiliyorsa, güneşli parlak günlere de değişim aynı hızla ulaşılabilir gerçeği geldi. Öyle ya güneşli günler çok yakın çocuk dedim ve tekrar bir şeyler yazmaya başladım.
 
Fransızların bir sözü vardır, “Je n’ai pas peur mais je tremble avec courageux” (korkmuyorum ama cesaretle titriyorum). Benim durum da tam bu aslında. Çaktırmamaya çalışıyorum ama değişime engel olamayacağım günlerin çok yakın olduğunu hissedebiliyorum. Histen de ziyade bunu adeta biliyorum çünkü artık dayanma gücümün sonuna geldiğini biliyorum. Sanki almış olduğum karar ve tercih ettiğim seçimler hep doğruymuş gibi bir süredir kendi doğrularıma saplanıp durmuştum. Siz bakmayın bir süredir dediğimi oldukça uzun sayılabilecek bir zamandan beri değişmemek, var olan sistemi korumak için endişe dolu bir hayatı tercih edip durdum süreklilikle ve her geçen günün benden aldığını çoğu kere bilerek. Bilerek lades buna denir anlayacağınız.

Bankadaki param bile benim param olmaktan çıktı bu nedenle. Ona dokunmamak, azaltmamak için çalıştım durmadan, fedakarlıklar yaptım, keyiflerime gem vurdum. Daha düşük bütçeli tatiller ve restoranlar seçtim. İkea var işte başkasına ne gerek var zihniyeti ile yaklaştım her ihtiyaca. O para azalırsa hayat bana zindan olacaktı sanki. Ben ona sahipken o bana sahip olmuştu birden. Hayatımın içine, sisteme onu çekmek yerine, yeni tecrübeler ve yaşanmışlıkları anı kesemize eklemek yerine, onun ekran üzerinde birer sayı olarak konumlandırmaya tercih etmiştim. Ondan beslenmek yerine ben onu besledim durmadan. Hem kendi canımı ve hem de çevremdekilerin canını sıktım bu süre zarfında. Sebeplerim de çok iyi idi aslında: çocuğun okul parası, gelecek günlerin belirsizliği, erken emeklilik isteği ...

Söz konusu bu durum bloguma bile yansıdı aslında. Farkında değil misiniz tüm yazılarım oldukça muhafazakar. Solcu bir yazı yazmayı bile tercih etmedim, edemedim (buradaki terminolojidir, politik bir görüş olarak kullanılmamıştır). Daha çok var olan sistemi koruyan, sorgulamayan, yenilik aramayan, kurcalamayan, herkesle iyi geçinen yazılar yazdım durdum son bir kaç senedir. Tabii ne yorum geldi, ne de destek. Önemsenmediler. Eşim bile yorum yapmadı, yapma gereği duymadı. Yazılan milyonlarca yazıdan farksızdılar. Yoruma değecek farklılıkları yoktu.

Anlayacağınız ben bu işten, endişeye esir olmaktan, muhafazakar yazı kimliğimden, değişime direnen, elindekilerle yetinmek zorunda kalan, hep doğruyu yapmaya çalışan ve herkesle iyi geçinen karakterimden sıkıldım. Benden bu kadar. Günün sonunda ne Musa’ya ne de İsa’ya yaranabildim. Yaşadığım kadar yaşar mıyım bilemiyorum ama ikinci ya da belki üçüncü perdeyi biraz daha farklı yaşamaya karar verdim.


Yeni dönemde görüşmek ümidiyle ...

0 yorum:

Yorum Gönder