Bu Blogda Ara

24 Mayıs 2012 Perşembe

Ortaya çıkan duygular yalnızca sevinç ve hüzün olsun ama asla nefret ve öfke değil...


Bugün 7 Mayıs 2012 Pazartesi. Yaklaşık 1 hafta sonra bu seneki şampiyon belli olacak. Halen devam eden bir yazı dizisi olduğundan sizler bu yazıyı şampiyonluk düğümü çözüldükten sonra okuyacaksınız. Yayıncı kuruluşun tam da isteyebileceği üzere düğüm son haftaya kadar taşındı. Tabii bunun şans olduğunu ya da bu kadar güzel denk düşebileceğini yerseniz. Dün takip edebileceğiniz üzere Galatasaray berabere kaldı ve Fenerbahçe’de çok zor bir deplasmandan galip gelmeyi başardı. Aslında kişisel dileğim Galatasaray’ın yenmesi, Fenerbahçe’nin en azından berabere kalması ve son maça PAF takımla çıkmamızdı ama olmadı. Koşullar ne olursa olsun, sonrasında neler yaşanırsa yaşansın Galatasaray’ın şampiyon olmasını çok isterim. Özellikle şampiyonluk Kadıköy’ün tılsımı bozularak gelecekse çok daha anlamlı ve bizler için çok daha sevindirici olur. Bununla beraber sonuç ne olursa olsun bizleri futboldan bu kadar çok soğutan tüm emeği geçenlere de teessüflerimi sunarım. Bir çokları için Türk futbolunun marka değeri yoktur ama benim için vardı. Artık üzülerekten söyleyebilirim ki benim için de yok. Tabii ki ortada futbol fanatizminin, cehaletin, fakirliğin ve yapacak daha iyi bir şey bulamamanın sömürülmesi ile oluşan ticari bir hacim ve hatta bol kazanç vardır ama artık ne keyif kalmıştır, ne adil bir mücadele ne hak, ne hukuk, ne centilmenlik, ne sportmenlik, ne dürüstlük, ne de inandırıcılık. Bizlerin böyle düşünmesine neden olan herkese gönülden Yazıklar olsun haykırışlarımı sunarım.

Tabii ki her daim Galatasaray’ın şampiyon olmasını isterim (yalnızca istatistiksel açıdan) ama şu yaşanan mega-traji-komik olaylardan sonra ne Galatasaray’ın şampiyon olması beni çok mutlu eder ne de kaybetmemesi çok üzer. Bu nedenle bu yazının son hafta maçından önce ya da sonra yazılmış olması hiç mi hiç önemli değil, en azından benim için. Bu düşük, değersiz ve şaibeli ligin şampiyonu olmaktan ötürü sevinecekler varsa, şampiyonluklarını şimdiden kutlarım.

Bu sene beni Galatasaray da çok üzdü. Gazetelerden takip etmişsinizdir (basınımız bu tür haberleri hem de hiç atlamaz, işlerini kusursuz yaparlar) Galatasaray Kulübü İkinci Başkanı Ali Dürüst, Spor Toto Süper Final Şampiyonluk Grubu'nda Beşiktaş ile oynadıkları maçın ardından yaptığı açıklamada, “Bu oyun sezon başından beri kurulmuştu, biz de bunun figüranları olarak iyi hizmet ettik. Olay son maça taşındı, artık son maça çıkacağız” dedi. Ali Dürüst başkan hem de çok sert konuşmuş!  Süper Final öncesi, “6 maçı da kazanır şampiyon oluruz” derken başrol oyuncusuydu şimdi ise başarılı bir figüran.
Sevgili Başkan, daha önceleri aklın neredeydi? figüran olmaya niçin itiraz etmedin ve kabullendin? diye sormak isterim ama nasılsa cevap alamam. Adama sormazlar mı kendi sahanda 3 maçta 7 puan kaybetmenin senaryo ve rol dağılımıyla ne ilgisi var? Evimizdeki Fener maçını bile (hani uzun uzadıya yazmıştım)1-1 bitirebilseydik 6 Mayıs akşamı üstelik evimizde şampiyonluk turu atacaktık.

Başkan da beni hayal kırıklığına uğrattı. Biz Don Kişot muyuz demesi beni ayrıca yaraladı. Keşke olsaydı, keşke olabilseydi .  Galatasaray kültürünü oluşturan, oluşmasını sağlayan, renk katan değerlerin belki de en başındakilerden olan Tevfik Fikret’in  “Hak bildiğin yolda, yalnız da olsan yürüyeceksin” demesini ya unutmuş olsa gerek ya da yolu doğru yol olarak görmemiş olması.

Üstte yazdıklarım tabii madalyonun bir yüzü. Ya diğer yüzü? Bir gazeteci sormuş: “Figüran gibi mi hissettiniz kendinizi?” Dürüst gerçekten de dürüstçe yanıtlamış: “Yalnız biz değil, bütün takımlar. Önceden organize olmuş bir olay bu. Buraya kadar geldi. İşte sonuçta her şey planlanmıştı, planlandığı gibi oldu. Son maça kaldı, hayırlı olsun.” Yalan mı sizce söyledikleri? Bu kadar mı safız (hoş saf olmayanların ayakta kalması zor bu ülkede), bu kadar mı karanlığa alıştı gözlerimiz?

Beşiktaş karşısında aldığımız sonuca hiç üzülmedim (ikinci yarı olması gerektiği gibi mücadele ettiler)ve eğer Fenerbahçeyi yenemeyeceksek de hiç şampiyon olmayalım. Diğer taraftan evet figüranız hepimiz. Kimimiz eğitimli, kimimiz uysal, kimimiz fanatik, kimimiz iyi kimimiz kötü niyetli. Kültürlü olanımız da var aramızda kör cahil olanımızda ama hepimiz tüm bunları hak ediyoruz. En başta da Galatasaray. Önlerinde fark yaratma, farklı olma, Kral çıplak deme şansları vardı. Alın liginiz sizin olsun, biz dürüstlüğü seçiyoruz deme şansları vardı ama gittiler her şeye rağmen başarılı olma sözde kahramanlığı altında sportif ve kimileri için de kişisel başarı (Koskoca Galatasaray başkanının gereksiz ziyaret ve çıkışları ne kadar acı) elde etmeyi seçtiler.

Bildiğiniz üzere TFF’nin, 58. maddenin değişmemesine yönelik olarak üstelik  oy birliği ile genel kurul kararı vardır. TFF Yönetim Kurulu da Genel Kurulun almış olduğu bu kararla bağlıdır. Bir başka deyişle Yönetim Kurulu Genel Kurul kararına aykırı hareket edemez. Ederse yetkinin kötüye kullanılması olur. Ama bildiğiniz üzere etti, hem de pişmiş pişmiş ve gerile gerile. Tek bir spor kulübümüz bile Yönetim Kurulu aleyhine bir dava açmamıştır. Medya önünde 58. maddenin değişmemesi yönünde görüş açıklamış olan kulüplerimiz için bu bir iki yüzlülük değil de nedir? Ne midir? İşte belki de çaresizliktir. Yalnızca iki tanesi ve gecikmeli olarak tahkime müracaat etmişlerdir.

CAS'taki onur ve namus davasını ülke menfaatlerini göstererek çekmiş olanlara sormazlar mı neden dava açarken ülke menfaatlerini düşünmedin diye.

Dahası da var. Malum cezalar açıklandı. Futbol Federasyonu Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’nun muhteşem tarihi !!! kararına göre göre ceza alanlar ve nedenleri söyle sıralanmış:

 “İBRAHİM AKIN’ın 01.05.2011 günü oynanan Fenerbahçe-  Büyükşehir Belediyespor MÜSABAKA SONUCUNU ETKİLEMEKTEN eski  FDT’nin 58/1. maddesi uyarınca 3 YIL MÜSABAKALARDAN MEN CEZASI  ile cezalandırılmasına.” 

 “AHMET ÇELEBİ’nin 01.05.2011 günü oynanan Fenerbahçe-  Büyükşehir Belediyespor müsabakasında, MÜSABAKA SONUCUNU  ETKİLEMEKTEN dolayı eski FDT’nin 58/1. maddesi uyarınca 2 YIL  HAK MAHRUMİYETİ CEZASI ile cezalandırılmasına.”

Her şeyi kurcalayan muhteşem basınımızdan kaç gündür bekliyorum biri çıksa da seçilmiş Federasyon başkanına, hani şike ve teşvik sahaya intikal etmemişti diye delikanlıca sorsa diye ama benimkisi yalnızca romantik bir naiflik. Hadi onu da geçtim biri hiç olmazsa müsabaka sonucunu etkilemenin ne demek olduğunu sorsa. En zoruma giden Aziz Nesin’in oranını hepimiz için genişletiyor olmaları. Kendilerine göre şike olayını akıllıca ve bizleri akılsız hatta aptal yerine koyarak kapattılar. Peki ya UEFA? Ya Avrupa? İşte size bir kaç gazete ve ilgili başlıkları (Fatih Altaylı’nın köşesinden alınmıştır. Umarım izinsiz kullanmama kızmaz) . Ben okurken hem utandım ve hem de üzüldüm.

Corriere dello Sport: "Türkler kanunları kendilerine göre düzenlediler. UEFA'nın vereceği karar merak konusu."

Der Tagesspiegel: "Türkler harika işler yapıyor. Türk futbol tarihinin en büyük yolsuzluğu büyük incelikle çözüldü."

The Guardian: "Türk Federasyonu, şike skandalı sonrası yakaladığı kulüpleri cezalandırmadan serbest bıraktı. Türk futbolu üzerine karanlık bir örtü örtüldü."

Daily Mail: "İki futbolcu şike yapmış ama Fenerbahçe hâlâ çok temiz."

SkySport: "TFF, Şampiyonlar Ligi'nden kovulan takımı akladı."

Güzel ülkemde tüm üniversitelere ayrılan bütçe kadar bütçe yalnızca diyanete ayrılabiliyor. İmam sayısı doktor ve öğretmenden daha fazla. Kütüphane yerine açılan hep başka kurslar. Durup tekrar düşünüyorum da ben hala Galatasaray-Fenerbahçe konuşuyorum. Kim olursa olsun şampiyon.

Hakemin çaldığı son düdükle dilerim ortaya çıkan duygular yalnızca sevinç ve hüzün olur ama asla nefret ve öfke değil. 

0 yorum:

Yorum Gönder