Bu Blogda Ara

22 Haziran 2015 Pazartesi

Bir dönüşümün hazin dolu hikayesi 3

Meleklerle Dans

Norbekov, İnsanın hasta, çirkin ve fakir olmaya hakkı yoktur demiş. Boşuna mı söylemiş üstat, bir bildiği vardır dedim ve devam ettim, durmadan, sıkılmadan ve hevesle hep devam ettim. Bir şey olduğu aslında yoktu ama ben hep kendimi her geçen gün ve her gittiğim kursla biraz daha geliştiriyorum sandım durdum yıllarca. Potansiyelimi tam olarak kullanabilmek adına çalışıyorum sandım onca zaman, kendimce kendimi araştırıyorum sandım ve dahası tüm bu çabanın beni mutlu, huzurlu ve özgür hissettiriyor yanılgısını yaşadım durdum. Anlayacağınız geriye dönüp baktığımda gördüğüm tek şey koca bir fiyasko, kendi adıma kişisel bir skandal. Trajikomik yaşanmış yıllar ve kendi kendimi kandırıp durmam.

Sonra bir gün pat diye Meleklerle tanışmaya karar verdim. Gittim kursa ve tanıştık kendileriyle. Beraber iletişime geçip, geçmişimi temizledik. Gelecekle ilgili sorular sorup cevaplarımı aldım. İki yanımda bulunan ve sürekli benimle olan 2 meleğin isimlerini öğrenmeye çalıştım. Hoş kurstaki herkes bu isimleri öğrenirken (herkesin ki farklı farklıydı) ben bu konuda bir bilgi sağlayamadım. Kursu veren kişiye rica ettim. Ben öğrenemedim, size belki cevap verirler gibisinden ama o da ancak benim isteyip alabileceğimi söyledi. Yersem. Yemiş gibi yaptım. Ne güzel dünya bu dünya. Konu çok ruhani olduğundan bu konuyla ilgili yazacaklarım daha çok kurs ile ilgili olacak. Zor durumda olan insanlar var ve bir de bu durumdan çıkar sağlamaya çalışanlar. Eğer yanılıyorsam hepsinden içten özürlerimi dilerim. Dışarıdan görüntü çok inandırıcı değildi açıkçası. Her şeye rağmen meleklerle iletişim, söz konusu bu iletişimi hissedememiş olsam da çok heyecan vericiydi. Yani aslında ben daha çok onlarla iletişime geçebileme ihtimalini sevdim. Bugün bile zaman zaman onlarla konuşup, sorduğum sorulara cevaplar arıyorum.

Zamanında adını vermeden bu kurs ile ilgili yazmış olduğum yazıdan bir bölümünü aşağıda sunuyorum.

Yağmurun şakır şakır yağdığı bir Cumartesi sabahında arabamı park edip, bir miktar yürüdüm ve adresi verilen apartmandan içeri girdim. Seminer apartmanın en üst katındaki bir dairede verilmekteydi. Zili çaldım. Kapıyı genç ve hafif toplu bir bayan açtı. Hoş geldiniz deyip beni içeri aldı. Saçlarım kısa olduğundan yağmur altında ıslanmam çok dert değildi ama montum bayağı bir ıslanmıştı. Önce onu çıkardım ve bana gösterilen kapıya doğru ilerledim. İçeri adımımı attığım zaman ilk fark ettiğim şey salondan görünen muhteşem boğaz manzarasıydı. Bir taraftan Boğaz köprüsünü ve diğer taraftan tüm Topkapı Sarayı, tüm ihtişamıyla Ayasofya ve Sultanahmet Camii. Manzaradan zor da olsa gözlerimi alıp boş bir yer ararken, yanımdaki kadının sözlerini duydum: Sınıfın tek erkeği de işte geldi. Hani bir söz önce bir anlam ifade etmez de bir süre sonra dank diye bilincinize düşer ya, benim ki de o hesap yerime oturana kadar hanımefendinin söylediklerini yalnızca duydum ama anlamlandıramadım ama sonrasında tüm sınıftaki toplam 25 çift bayan gözünün bana çevrilmesiyle içinde bulunduğum durumu hemencecik kavrayıverdim: Orta hatta ufak denebilecek bir salondaki eğitmen dahil 25 kadın arasındaki tek erkek bendim. Tüm dalga geçmeye hazır gözler bana çevrilmişti. Hafif tebessümle bana bakan kadınlara nazikçe selamlar vermeye başladım. Her selam verdiğim kadın sırasını salmış gibi kafasını çeviriyordu. Eğitmen ben gelmeden önce başladığı sözlerini tamamlayıp bana hoş geldin dedi. Kısaca kendimi tanıttım. Arada senin burada olmanın kesin bir sebebi var gibi laf atışlar arasında, eğitmen beni adeta sınıfa kabul etti. Bu kabul diğer bayanları da sakinleştirmişti, artık bana bakmıyorlardı. Sınıfın doğal olmayan doğal bir üyesiydim artık.

Bu doğal üyelik tüm kadınların ben yokmuşum gibi davranmasına neden olmuştu. Sabah kuşağındaki genelde kadınların izlediği programları gözünüzün önüne getirin. Bir bağrış çığrış, kimsenin kimseyi dinlemediği bir gürültü kaosu. Eğitmen bile bazen çaresiz kalıyordu. Ben ise programı televizyondan izliyormuş gibiyim ama tek farkla programın bizzat içindeyim. Konuşmaya cesaret ettiğimi söyleyemem, susup sessiz kalsam doğal bir üye gibi hareket etmemiş olacağım. Ne yapacağımı bilemez bir halde oturup bana atılan lafları zaman zaman cevaplandırmaya çalışarak zaman geçirmeye çalıştım durdum.
....
Rüyalarında geleceğini görenlerden tutun da, yine rüyalarında kendini cennette görenlere, konuşurken birden susuyorum ve öncesini hatırlamıyorum, bu ne demek şimdi gibi soru soranlara, tam bir kadınlar matinesiydi. Hele bir kadın kramp girmesinin bir anlamı var mıdır diye sordu durdu belki onlarca kere. Durup durup otomatiğe bağlanmış gibi peki, ya kramp dedi sürekli. Eğitmen sürekli duymamazlığa geldi ki bu aslında bulunduğumuz ortam için tam yerinde bir stratejiydi ama kadın pes etmedi ve sormaya devam etti: Peki, ya kramp?  İyi tamam da peki, ya kramp? ya kramp?Sonunda eğitmen magnezyum eksikliğidir, doktora gidin dedi de kadın sustu. Ben ilk içten gülmemi bu söz üzerine gerçekleştirdim ama zamansızdı. Gülüşüm genel topluluk tarafından neden bilmem düşmanca algılandı. Öğretmen Tuğba, ev hanımı Tuba, bankacı Tuğba, ya da iş kadını Tuba hepsi bana kızmışlardı. Evet yanlış okumadınız, gelenlerin bir çoğunun ismi yazılışları farklı bile olsa aynıydı. Tanımadığınız birisini Tuğba diye çağırdığınızda bakma şansı hiç bu kadar yüksek olmamıştı.

Hava yağmurlu olduğundan girişte bir de galoş giymemiz gerekmişti. Hanımefendinin birinin ayağından galoş sürekli çıkıp çıkıp duruyordu. Sonunda dayanmadı ve sanki çok doğal ve sıradan bir şey soruyormuş gibi ayağımdan galoş sürekli çıkıyor; bu ne demek şimdi? diye sordu. Eğitmen garibim kem küm etti ve dahiyane bir stratejiyle içinize sorun dedi. Hanımefendi de sormuş olmalı ki hemen cevap geldi kendisinden: Sanırım artık duygu ve düşüncelerimi saklamamalı, dışarı çıkarmalıyım. Allahım bir tebrik, bir alkış tufanı oldu ki görmeliydiniz. Dedim ya tam şenliğin ortasına düşmüştüm.

İstiklal Marşını dinlerken tüylerim diken diken oluyor, bu ne demektir sorusuna tüm salondakiler tarafından verilen ülkeni çok seviyorsun cevabı sanki çalışılmış gibiydi. Ağzım neredeyse açık ve büyük bir hayranlıkla takip ettim bu paylaşılan ortak vizyonu. Tüm grup ortalama dağılımda %66’lık birinci sigma bölgesindeydi. Normal olmayan tek kişi de bendim.

Benim orada ne işim vardı. Sürekli kendi kendime bu soruyu sorup durdum. Bir süre sonra artık anlatılan olaylardan kopmuş, olan olayların notunu tutmaya başlamıştım. Keyif almaya başlamıştım. Yazacak, paylaşacak kelimeler yerini cümlelere ve satırlara bırakıyordu.

Hayatta meydana gelen tüm olaylar eğitimin konusuyla ilişkilendirilmeye çalışılıyordu. Mesela katılımcılardan bir tanesi eğitim arasında katılımcılar yokken tek başına bulunduğu bir esnada, eğitim yapıldığı yerde, tüm parfümünü üzerine boca edip, lavaboya gitmiş. O yokken eğitim başlamış ve diğer katılımcılar söz konusu bu kokuyu o sırada bizlerle iletişimde bulunan meleklerden geldiğine  inanmışlardı. Neyse ki sonra parfümü üzerine boca eden hanımefendi itiraf etti de gerçek anlaşıldı. Tüm gün boyunca yok artıkkkk, hadi canım sende, hadi be bu kadar da olmaz artık diye söylenip durdum tabii büyük bir sessizlik içinde. Bir de yapılan ve hiç de komik olmadıklarını çok rahat söyleyebileceğim esprilere abartılı bir şekilde gülen bir kaç kadın da sinirlerimi sürekli bozup durdu ilk gün.”

Dikkat ettiyseniz ilk gün diye alıntıladığım bölüm sona eriyor. Tabii ki doğru anladınız eğitimin 2. günü de vardı ve ateş pahasıydı. İlk gün eğitim ücreti farz edelim ki 1 TL ise ikinci gün eğitim ücreti 15-20 TL gibiydi. Arada muazzam bir fiyat farkı vardı. Paranın ne önemi var, mühim olan insanlık dedim ve ikinci gün eğitimine de katıldım.  İkinci gün eğitimini tamamlayanlara (ilk gün eğitimini almak şartıyla) Melek Danışmanlığı sertifikası veriliyordu. Anlayacağınız bu satırları yazan ben, bir Melek Danışmanıyım. İtinayla meleklerle iletişime geçebilir, sorular sorup cevaplar alabilir ve dahası geçmişlerinizdeki travmaları kordon bağlarınızı kesmek suretiyle şifalandırabilirim. Şifa bende işe yaradı mı bilmiyorum ama ben pek sanmıyorum. Açılmış olan üçüncü gözüm de muhtemelen yıllarca floritli macun kullanmış olmamdan sebep sonrasında pek bir işe yaramadı ama bol bol güldüm, notlar tuttum ve dahası danışman oldum. Daha ne olsun. Para verip danışman olmak bu olsa gerek zira öğretilen bir teknik ortada yoktu. Her şey paralıydı, melek kartları bile. Yanılıyor olabilirim, bu nedenle bu yalnızca benim görüşümdür ve yalnızca beni bağlar ama her şey ulvi amaçtan ziyade ticari amaç içindi. Konu melek olunca ticari amaç beni oldukça rahatsız etti.

Eğitmenler de alemlerdi. Sesini aklına geldiği zaman kısıp ruhani bir hava vermeye çalışıyordu ama çoğu kere boş bulunup normal ve hafif rahatsız edici bir tonla konuşuyordu. Hareketlerinin yapmacıklığı adeta yüzlerce metreden okunur nitelikteydi. İyi para kazanıyordu ve bu bir kaç saati geçirmesi gerekiyordu. Gülümsemesi bile sahte idi. Hele bazen gözlerini kapatıp düşünmesi yüksek sesle gülen kadından bile daha irite edici geliyordu. Sıkıştığı anda büyük bir yumuşaklık ve sesini ruhani hava vererekten içinize sorun diyordu. Hele bazen öyle anlar oluyordu ki belki 5 kere arka arkaya içinize sorun demek zorunda kalıyordu. Sahnenin bir başka komik figürü ise eğitmenin hemen yanı başında büyük bir haşmet ve azamet içerisinde oturan ve zaman zaman olaylara ombudsman gibi kısa ve bilge sözler söyleyerek katılan eğitmen yardımcısıydı. Tane tane ve yine ruhani bir havada konuşup kendi hayatından örnekler verip duruyordu. Konuşmasının tonu, bakışları ve oturuşu doğal bir saygınlık yaratırken konuşmasının içeriği genelde fiyaskoydu. Keşke öylece oturup dursaydı tüm gün boyunca.

Aralarda bir yandan çevremi seyredip bir yandan ikram edilen çayları yudumlayıp kendi kendime hep aynı soruyu soruyordum: Neden buradayım?

Cevabım aslında belli idi. Mühendislik ve istatistikle ilgilenen kişiler bilirler, Ki kare denilen ve popülasyonun içinden rassal olarak seçilen öğelerden oluşan örneklem kümesinin popülasyonu temsil edip edemeyeceğini test etmemizi sağlayan istatistiksel bir test vardır. Elimizdeki bağımsız değişkenin verilen bir bağımlı değişken üzerindeki etkilerinin birbirleriyle ilişkili olup olmadığını anlamamızı sağlar. Benimki de o hesaptı. Aldığım bu son kursun önceki sahip olduğum düşünceyi destekleyip desteklemediğini görmekti tek isteğim. Temel düşünce hep aynıydı ama izlenen yollar değişiklik gösterebiliyordu.

Takdir edersiniz sonrasındaki bir dönem hep bu olmayan tekniği kullandım durdum. Bazen kendimce cevaplar aldım ve bazen ise de kendi kendime öylesine konuşup durdum. Aslında ortada olan yine koca bir hiçlikti. Yani anlayacağınız değişen çok şey olmamıştı hayatımda. Desteksiz, tek başıma gemimi idare etmeye çalışıyordum. Dalgalar çok büyüktü ve gemim alabora olmak üzereydi. Acil hem de çok acil olarak bir liman bulmalı ve fırtına geçene kadar demirlemeliydim.

Sonrasındaki bir dönem kah meleklerle konuştum, kah reiki yapıp durdum kah dilekler tutup gerçekleşmesi için çeşitli ritüelleri uyguladım. Günlük olumlama cümlelerimden ve NLP uygulamalarımdan sıkılsam da asla ve zinhar hiç vazgeçmedim. Ne disiplinli bir adammışım bugün çok iyi görebiliyorum. Yetmedi Nefes kursuna gittim. Kurs da kesmedi, nefes ile ilgili özel kişisel seanslara katıldım. Ulan Allahın nefesi, özel dersi mi olur demeyin. Oluyor efendim. Ufak pet şişesini ön bölümünden kesip ağzınızın içine tıkıyorlar ve ağzınızdan hani neredeyse bayılana kadar nefes almaya zorluyorlar. Çekmiş gibi oluyorsunuz. Ne yer kalıyor ne de zaman. Başınız dönüyor, bir tuhaf hatta kötü oluyorsunuz. Aman devam edin, geçmiş travmalarınızdan kurtuluyorsunuz sıkışı altında nefes alıp veriyorsunuz. Sonrasında da paranızı verip hafiflemiş ve travmalarınızdan sıyrıldığınızı sanarak mekanı terk ediyorsunuz.

Sonrasındaki dönemde bir anda hayatımın merkezi nefes olmuştu. Öyle ya hayatın olmazsa olmazı alınan nefes’ti ve doğru nefes ile başarılamayacak bir olay, ulaşılamayacak bir yer yoktu. Nefes içimize üflenen ruhtu, bizi biz yapan ilahi tınıydı yoksa sakın aman bre hücrelerimize oksijen taşıyan soluk ile karıştırmayın. Yıllarca kullandığım göğüs nefesi ile hayatımı heba edip durmuştum. Artık karın nefesi ile potansiyelimi tam olarak kullanma zamanıydı. En iyi nefesi alabilmeli ve rezonansa girip bir üst tura çıkmalıydım. Aldığım o kadar nefes ve gittiğim özel dersler de işe yaramadı ve üst tura çıkma hayalleri kurarken elendim gittim.

Gittiğim ne kadar kurs ve yazacak ne kadar salaklıklarım varmış. Yazdıkça şaşırıyorum ama yazmamaktan da kendimi alamıyorum. Aslını isterseniz daha yazacak yığınla şey var. Hem dinlenmek ve hem de siz sıkmamak adına izninizi rica ediyorum.

Başarısız geçen daha nice kadim teknik maceram var. Hepsini yazacağım. Yazacağım ki sizler benim düştüğüm hatalara düşmeyin. Yazacağım ki boş yere birilerini zengin etmeyin. Yazacağım ki boş şeylere bel bağlamayın. Yazacağım da yazacağım. Hayır efendim kurnaz kadim teknikler lobisinden korkmuyorum. En kısa sürede tekrar görüşmek dileklerimle.

Sevgi ve saygılarımla,


0 yorum:

Yorum Gönder