Gerçek şarapta, sağlık suda adlı yazım bakın nasıl
başlıyordu: “8000 yıl! Günümüze kadar ulaşabilselerdi (bu kadar yıllandırılması
tabii ki imkansız ama bir de olsaydı tadından içilmezdi herhalde), ilk
şarapların yaşı bu olacakmış. İşte böylesine eski , böylesine kadim bir
dostluğu var insan ile şarabın. Tarihi dile kolay 8000 yıl öncesine dayanan
şarap, insanların sevinçlerine, hüzünlerine, sofralarına karışıp günümüze kadar
gelmiş, kendisine apayrı bir kültür yaratmış. O kadar ki şarap adeta bir
tutkuya dönüşmüş, özel günlerimizde, sevdiklerimizle paylaşacağımız yemeklerde,
sanatın tüm dallarında, efsanelerde, tarihi güzelliklerde görebilir olmuşuz.
Benim kendisini gördüğüm yer ise genelde hatta sürekli ve yalnızca yemek
masasının üzeri olmakta. Geçen akşamda bu kadim dostla beraberdik”. Bu girişten
anlayacağınız üzere ben yine yeniden ve özellikle bu aralar oldukça sık beraber
olmaya başladım bu sıkı ve candan dostla.
Bilenler bilir, bilmeyenlerde bu vesile ile öğrenmiş
olsunlar ben şarabı çok severim. Evet itiraf ediyorum onunla beraberim ve
birlikte çok mutluyuz. Düzeyli bir ilişkimiz var. Tamam rakıyı da, votkayı da
ve hatta viski ve burbonu da çok severim ama şarabı diğerlerinden bir başka
severim. Şarabı özel kılan, diğer eski dostlardan ayıran önemli bir özelliği
vardır: Şarap yalnızca tüketilen bir içki değil yaşayan bir organizmadır. Bizim
gibidir. Topraktan gelir bir kere. Etrafındakiler üstüne titrerler. En iyi
zamanda toplanması için büyük uğraş ve emek sarf edilir. Üzümlerde boş durmazlar
bu arada. Topraktan her bir aromayı almak için suffer ederler. Büyük bir dikkatle toplanıp, çeşitli işlemler ile
senin için büyümeye, güzelleşmeye, olgunlaşmaya başlarlar. Yalnız senin için.
Kendisini sana saklar. Toprakla bir olduğu andan senin onun tadına bakana kadar
ki zamanlarda üzümün ve sonrasında şarabın hep tek bir amacı vardır: senin için en iyi olmak. Başka kim ya da
ne senin için bunları yapabilir ki? Sana saygısı, hürmeti vardır. Seni admire eder. İşte bu nedenle üzüme,
şaraba saygı vardır, hürmet vardır. Karşılıklıdır bu ilişki.
Rakı mesela o da candır, o da üzümdür ama rakı olsun, viski olsun değil mi ki
damıtılırlar ruhlarını kaybederler. Kimlikleri yok olur.
Şarap dikkat edin her ortam ve zamanda hep başrolü kapar.
Rakı sofrasının ana konusu rakı değildir (çok severim o ayrı) ama şarap
severler şarap içecekleri zaman ana konu her zaman şarap ve türevleridir. Şarap
kendisi hakkında konuşturtur. Yaşadığınız bir şarap gecesi de dikkat edin
unutulmazdır, yıllar geçse de hep hatırlanır. Pahalı hem de çok pahalı olanları
da vardır, ucuz sofra şarabı olanları da. Alışkanlığı vardır, ritüeli vardır:
zengini de içmeden koklar, fakiri de. Şarap yalnızca bir içki değildir, bir
sanattır, hayatın kendisidir. İlişkilerin nasıl olması gerektiğini gösterir bir
modeldir. Başarıdır şarap. Mutluluk ve huzurdur. Arkadaşlıktır, dostluktur
şarap ve büyük bir adanmışlık. Başlı başına bir hobi, bir uğraştır. Neredeyse
sınırsız seçenekleri, sınırsız tatları vardır. Aynı insanlar gibi. Türlü türlü,
cins cins insanlar olduğu gibi her damağa, her bütçeye, her kişiye uygun
binlerce şarap vardır. Aynı markanın aynı kupajı bile senelere göre farklılık
gösterir olgunlaşan insanların değişimi gibi. Hayattır, insandır şarap.
Eski çağlardan filozof bir ağabeyimiz şarap yoksa aşk da yoktur demiş. Ne de güzel demiş. Aşk’tır şarap. Ben
şarabı içmesini de çok severim, yaratmış olduğu büyülü kültür ve felsefe içerisinde
kaybolmayı da. Bir geçmişi vardır
şarabın. Toprakta başlayan, fıçıda devam eden ve şişede seninle buluştuğu ana
kadar süre gelen bir geçmişi. Açmazsan eğer bir geleceği de olacaktır elbet.
Belki çok daha olgunlaşacağı, çok daha lezzetli olacağı bir geleceği ama belki
o gelecekte sen olmayacaksındır. İşin ilginci zaten o noktada şarap zaten senin
için değil onu içecek olan için kendini hazır etmiş olacaktır. İnsanlar genelde
geçmiş pişmanlıklarını ve gururlarını ve gelecek endişe ve planlarını yaşarken
ıskalarlar asl olan, önemli olan şimdiyi. Sen şarabı içtiğin anda senin için de
şarap için de şimdi yaşanıyordur. Şimdiyi yaşamaktır şarap.
Şirketten bir arkadaşım ile laklaklık ederken ortak
noktalarımızdan birinin şarap olduğu ortaya çıktı. Zaten sonrasında da hemen
ister istemez çok samimi olduk. İtiraf etmek gerekir ki benden çok ama çok
üstün şarap konusunda. Siz bakmayın ortak zevk dediğime, benim adeta bu konuda
yol göstericim olmuştur zaman içerisinde. Hemen hemen her gün illaki bu konudan
konuşmuşluğumuz vardır. Yapmış olduğu bir bağ gezisi sırasında bana da denemem
için bazı şaraplar almış kendisi. İçlerinden bir tanesi de Chamlija Şaraplarının
Merlot’dan ürettiği Kırmızı adlı
şaraptı. Firmanın sahibi ve kurucusu sıkı bir şarap sever olan Mustafa Çamlıca.
Ne zamanki büyük başarılara imza atan insanlar aynı adanmışlığı hobileri için
de gösteriyorlar ortaya büyük ve çok başarılı işler çıkıyor. Mustafa Çamlıca
aynı zamanda Ernst & Young Türkiye Ülke Başkanı. Düşünün; dünya çapında,
yaklaşık olarak 140 ülkede faaliyet gösteren uluslararası bir denetim ve
danışmanlık hizmetleri firmasının, Türkiye’deki birinci adamı olma başarısını
gösteren bir adam, ayaklarını uzatıp yan yatmak ya da güneyde denize girip
bronzlaşmak yerine şarapçılıkla uğraşmış ve ortaya muhteşem bir butik
şarapçılık firması ve muhteşem şaraplar çıkmış. Saygı duymamak, gıpta etmemek
elde değil. Hayatın %10'u başımıza gelenler, diğer %90'ı ise bizim bu başımıza
gelenlere nasıl davrandığımızla gelişir derler. Nasıl davranma konusunda üstat
farklılığını ortaya koymuş.
Ben normal şartlarda bu şarabı hemen açmaz, biraz daha
bekletirdim. Arada bir şarap dolabımı açar, bu şişeye bakar hatta konuşur,
severdim. En uygun zamanın gelmesi için bir işaret beklerdim. Sanmayın ki çok
pahalı bir şarap. Arkadaşın dediğine göre şarabın üzerinde fiyat etiketi bile
yokmuş ve çok sembolik bir rakama adeta hediye edilmiş bu ve arkadaşın kendisi
için aldığı şişe. Peki neden mi daha beklerdim? Ya da neden bu şarap bu kadar
önemli? Bir kere bu kadar saygı duyduğum kişi bu şarabı kendisi için evet
yanlış okumadınız yalnız kendi ve dostları içsin diye üretmiş. Kimseye de
satmıyormuş. Yalnızca Rouge (fransızca kırmızı demek) diye bir restorana o da
aynı adı taşıdığı için veriyormuş. Hani elini öpene veriyor derler ya o hesap.
Açıkçası ben de bu nedenle bu şarabı çok merak ediyordum. Eşim Istıranca diye aynı firmanın başka bir
kupajını açacakken kaza ile bu şişeyi açıp karafa koymuş. Eve geldiğimde
(genelde içmeden önce 1 saat kadar şarabı havalandırdıktan sonra içmeyi tercih
ediyorum) yanlış şişenin açıldığını görünce ister istemez çok üzüldüm ama
olmuşa çare olmadığından beklediğim işaretin aslında bu olduğuna inanmayı
tercih ederek keyif almaya çalıştım. Ama ne keyif almaktı inanamazsınız.
Ben normalde aynı gece tüm şişeyi bitirmek yerine yarım şişe
içip ikinci yarımı bir sonraki geceye saklarım. Hem vücudumu yormamış olurum ve
hem de alkolün etkilerini minimuma indirmiş olurum. Eskiden çok iyi içerdim.
Marifet olsun diye yazmıyorum ama içtikçe eğlenir, eğlendikçe içerdim. Bu döngü
geç saatlere kadar değişik değişik mekanlarda devam edebilirdi. Güzel çok güzel
günlerdi. Şimdilerde ise eskilerin tek bir mekanında içtiğim miktarı içtiğim
zaman maymunlaşıyorum. Bir yorgunluk, bir uyku durumu oluyor ki inanılmaz.
Eğlenmek yerine uyumak ister oluyorum. Kafamı kaldıramaz oluyorum. Durum böyle
olunca keyiften çok eziyet haline dönüşüyor içki içmek. Bu nedenle artık çok
daha az içiyorum. Yaşlanıyor muyum, değişiyor muyum, günlük hayat beni çok mu
yoruyor yoksa hepsi mi bilemiyorum. Neyse biz yeniden Kırmızı’ya geri dönelim.
Amacım yine yarım şişe açıp bırakmaktı ama öyle olmadı, olamadı. Ne ben onu
bırakmak istedim ne de o beni. Muhteşem bir şarap olmuş Kırmızı. Çok ama çok
beğendim. Genç bir şarap olmasına rağmen tanen hiç yoktu. Ben ki Merlot’ya
mesafeli yaklaşırım bu Merlot meğer ne kadar hatalı olduğumu gösterir
nitelikteydi. Alkol dengesi olsun, içimdeki zerafeti olsun, gerek burundaki ve
gerekse tadımdaki aromalar olsun tek kelime ile muhteşem bir lezzet şöleniydi.
Bir kaç kadehi düşünün Mustafa Çamlıca’nın şerefine içtim.
Bu sıralar başka Kırmızı ve hatta Kırmızılar nasıl
bulabilirim onun hain planlarını yapmaktayım. Dün akşam anı ve lezzet keseme
Kırmızı’yı dahil ettim. Benim için çok büyük bir kazanç oldu. Darısı diğer
renklerin başına.
Sevgi ve saygılarımla,
0 yorum:
Yorum Gönder