Bu Blogda Ara

5 Şubat 2013 Salı

Mutluluğa yolculuk 6


Senin yaşamını senden başka kimse değiştiremez

Kendine güven bir çok alandaki dengenin anahtarı. Hani boynumuzda asılı olan anahtar vardı ya göremediğimiz, kullanamadığımız işte belki de o anahtarın çok büyük bir bölümü insanın kendisine olan güveni oluşturuyor.  Onu geliştirmek kendimize gelişkin bir hayat sunmamıza hem de çok fazla yardımcı olacaktır.

Kendine güven konusunda hepimiz aynı potansiyeller ile doğarız. Sonra anne ve babamızın, çevremizdekilerin, öğretmenlerimizin, arkadaşlarımızın yorumlarını alırız. Bu yorumların bazıları olumsuz ve bazıları da olumlu olabilir. İşte olur da bir talihsizlik eseri hepsi olumsuz yönde görüş, sitem, ve eleştiri bildirirlerse dikkatimizi kusurlarımıza, hata ve başarısızlıklarımıza çekerlerse o zaman yetersizlik ve özeleştiri duygusu düşünce alışkanlıklarımızda yer alır. Sonunda en ufak becerisizlikler bile bizleri rahatsız etmeye, en önemsiz yenilgiler bile kendimizden şüphe etmemize yol açmaya başlar. Eleştirilerin en önemsizi dengemizi bozar, hatta ve hatta elimizdeki imkanları yitirmemize yol açar. Beyin olumsuz tepki göstermeye çalışır, nöron bağları bağlanmaya başlamıştır bir kere, ne yapsak artık nafile.

Bir su damlasının kumda ilk başta zorlanarak da olsa bir yol çizdiğini düşünün. Ardından gelen damlalar kolaya kaçarak hep bu yolu takip edeceklerdir. Biz başka bir damlanın başka bir yol izlemesini istiyorsak dışarıdan ona destek vermemiz gerekir. Sakın yanlış anlaşılmasın, senin yaşamını senden başka kimse değiştiremez. Gücün de, özgürlüğünde senin için de. Dışarıdan destek damla içindi yoksa biz değişmek istediğimizde bize yardımcı olacak yine kendimizizdir ancak.

Peki ama ne yapmalıyız?

Özgüvenimizi bir anda yükseltecek öyle mucizevi bir çözüm yok maalesef. No pain no gain yine karşımızda anlayacağınız. Çok basit ama bizler için yeni bir şey ile yine de başlayabiliriz. Her akşam on dakikamızı ayırarak geçen günümüzü düşünmek ve yaptığınız ve gurur duyduğumuz 3 şeyi bir kenara not etmek iyi bir başlangıç olabilir. Dedim ya kolaya kaçmak yok. Nöronların iyice bağ yapabilmesi için bu gurur duyacağınız muhteşem üçlüler en az 100 gün (yazı ile yüz gün) devam etmeli. İlle de bir eylem olması gerekmiyor. Gösterdiğimiz ve gurur duyduğumuz bir tepki, yapmış olduğumuz bir jest, bir mimik, bir düşünce, ya da bizleri genelde sinirlendiren bir durumda sakin kalmayı başarabilme hep senin hanene yazabileceğin artılar olabilirler.
 
Verilen görevi küçük bir kartopu gibi görmek de fayda var. Dağın tepesinden bu kartopunu yuvarlıyoruz ve dahası bir süre onunla biz de yuvarlanıyoruz ki zarar görmesin. Sonrası artık kısmet. Kartopu büyür de bizlerin yaşamında olumlu değişime neden olabilecek bir çığ olur ise ne mutlu bize.

Hayatın sizin hayatınız olduğunu ve keyifli geçirmek ya da sıkıntılar içerisinde boğulmanın hep sizlerin birer tercihi olduğu gerçeğini biliniz, hatırlayınız. Hayat bizlerin hayatları. Nasıl olacağına ilişkin kararı da ancak bizler verebiliriz.

Kişilik alanlarınızı yaratın ve sahip çıkın. Bu kadar empati artık fazla. Kurmuş olduğunuz empatinin fazlasının sizden götürdüğünü bilin. Kendinize zaman ayırın. Hobiler edinin. Bol bol hayaller kurun ve bu hayallerinizin peşinden koşun. Kendinizin değerini bilin. Sizden bir tane daha yok bu dünyada. Kendinizi sevin ve dahası gurur duyun ve daha da dahası kendinize güvenin bu güven ilk başlarda size boş bile gelse. Yüz günlük çalışmayı olmadı iki yüz günlere çıkarın dahası bunu hayatınızın bir parçası yapın.

Dibe vurmayı ya da kahkaha atmamayı beklemeyin. Zorunda kalarak bir savunma psikozu ile değil, bilinçli bir seçim bir tercih olarak bu yolculukları gerçekleştirmeğe çalışın. Ulaşılacak yer, ya da hedefin çok da önemli olmadığını bilin, yolculuğun zaten kendisi yeterince heyecan verici. Siz önce elinizdekinin tadını çıkarın. Varılacak limanı düşünerek yolculuğun güzelliğini kaçırmayın.


Yüce milletimizin yetiştirdiği büyük değerlerden olan tanınmış animasyon ve masal kahramanı Pepe’nin de dediği gibi “önemli olan oyun oynamak” olmalı. Sonuçlara odaklanmak yerine içinde bulunduğumuz yolculuğun ve aktivitelerinin tadını çıkarabilmek amaç olmalı. Sonuç için sürecin keyfinden mahrum kalınmamalıdır. Bu yapabilmek için de eeğlenebilmeyi becerebilmeliyiz. Her şeyi ciddiye almayı bırakmanın belki de tam zamanı. Biraz geri çekilin ve bu sınavı bir oyun gibi görün. Ne kaybedersiniz ki? Bunu yaparsam herkesin gözünden düşerim, imajım yerle bir olur, itibarımız beş paralık olur ya da en basitinden utanırım demeyin.  Zaten hayatın kendisi büyük bir oyun değil mi? Kaybedecek hiçbir şey yok, yalnızca deneyimlenecek şeyler var. Rahat olun ve Pepee gibi düşün.

Suçlama, beğenilme isteği, aldatılma, aldatma, parasızlık, aşağılanma, yalnız kalma... Korkuların nedenini bulma yerine bunları yok sayma ve suçu hep başkalarında arama, bu korkuları hep üzerimize çekmekte. Evren bizlere her defasında bu korkuların çok daha ağırlarını yaşatmakta. Ne ekersen onu biçersindir bu gerçek. Ya da başka bir ifade ile hayatı nasıl yaşarsan, hayat da sana onu verir.

Korkularınızla yüzleşin. Derinliklerde sakladığımız ve sevgiyi engel olan korkularımızdan. Bir nevi yapılan bu yolculuk korkularımızın sevgiye dönüştüğü bir sistem aslında. Anahtar kelime ise bu dönüşümde affetmek. Kendimizi ve geçmişimizi affetmek. Derinlere itmiş olduğumuz, sanki hiç yokmuşlar gibi yaşamaya devam ettiğimiz ve içinde öfke ve kin barındıran tüm olayları, tüm yaşanmışlıkları sevgiye dönüştürebilmek için affetmek. Siz de hemen affedin. Sünger çekin ve fabrika değerlerinize geri dönün.

Her defasında “Neden ben” yerine “Ne öğrenebilirim” sorusunu sorun. Subjektiflikten bir parça yukarı yükselin ve resmin bütününü görmeye çalışın. Bakın bakalım bu kötü paketlenmiş hediye ile melekler bizlere nelere getirmiş.

Sizi ruhsal yönden daraltan insanlardan uzak durun.  Sinemaya, tiyatroya, konserlere gidin. Arkadaşlarınızla gezin ve sorunlardan değil, eğlenceli şeylerden konuşun. Bol bol gülün, kahkahalar atmaya çalışın. Bırakın bu sizde alışkanlık haline dönüşsün. Ruhsal sıkıntılarınızın çoğunu yine kendinizin yarattığını bilin. Kuruntulardan kurtulmaya çalışın.Sürekli gelecek kaygısı ile yaşamak yerine anı yaşamaya çalışın. Ne ve kim olursa olsun bırakmayı bilin.En önce sizin geldiğinizi unutmayın.

Mutluluğunuz varsa sıkıca sarılıp nedenini düşünmeden, sorgulamadan tadını hem de sonuna kadar çıkarın. Size heyecan veren, hayatınıza neşe ve anlam katan ne ve kim varsa düşünmeden peşinden gidin hatta koşun.

Hayatın anlamını hepimiz öyle ya da böyle aramaktayız. Şanslı olanlarımız heyecan verici ipuçları bulurken bazılarımız kısa sürede vazgeçebilmekteyiz. Bana göre hayatın anlamı insanın kendisiyle tam anlamıyla barışık bir hayat yaşamasıdır. Barışma çabalarım ve bu uğurdaki yolculuklarım halen devam etmektedir. Bir gün biliyorum, kendimle karşılıklı gelip, gözlerimizin taa içlerine bakıp, huzur, mutluluk ve özgürlük hisleriyle dolu olarak kadeh tokuşturacağız. İşte o gün benim Tanrısallaştığım ilk günüm olacak. Her birimiz ulu bir dağın üzerlerindeki taşlarız. Farklı faklı, çeşit çeşit ama hepimiz o dağı meydana getiren unsurlarız.  Bütünü meydana getiren zerreleriz ve her şeyin en iyisini hak ediyoruz. Yeterki bunu bilelim, inanalım ve buna göre yaşayalım.

Sizlere de bu keyifli ve öğretici yolculukta içten başarılar dilerim ...

0 yorum:

Yorum Gönder