Bu yazının içeriği aslında sosyal medya olacaktı. Biraz bu
mecrayı inceleyecek, biraz değişen insan davranışları hakkında yazacaktım.
Hemen sonrasında da sosyal medyanın
eşimin hayatındaki yeri hakkında eleştirel düşüncelerimi sıralayacaktım.
İnanın sevgi dolu kelimeleri birbiri ardına sıralayacaktım. Evde yüzüne karşı
söylemediğim ve içimde biriktirdiğim yığınla sözcük bir su olup akıp çıkacaktı
içimden. Ne zamandır artık bu konuyu bir yazayım da deşarj olayım diyordum. Ama
olmadı, yazamadım. Bambaşka bir gelişme
oldu hayatımda. Bu konunun bir anda önemini yitirmesine neden olan bir gelişme:
Bugün oğlum ilk defa çalıştığım ofise geldi.
Her bebek kısmeti ile gelir derler. Ben bu söze inanırım,
aslında inanmayı tercih ederim. Eşim hamileyken halen çalışmakta olduğum
firmadan iş teklifi almıştım. Bir önceki işime göre çok daha iyi şartlarda.
Halen büyük bir mutluluk içerisinde çalışıyorum. Tamam zaman zaman tabii ki her
işte yaşanabilecek sıkıntılar olabiliyor ama bu işe keyifle geliyorum. Bir
önceki çalıştığım firma ne kadar işkence ise bu işim de o kadar mutluyum. Şimdi
gel de bu söze inanma. Hep oğlumun sayesinde bu işte olduğuma inanmışımdır.
Şimdi işte oğlum aracılık ettiği, belki de gerekli tüm görüşmeleri yapıp işin
benim kısmetim olmasını sağladığı işe ziyarete gelecekti.
Her şey bir kaç hafta önce oğlumun bana “Baba, ben annemin
iş yerine gittim ama senin işine gitmedim. Oraya da gitmeliyim” demesi ile
başladı. Tabii oğlum, bence de gelmelisin. “Annen
ile konuş ve sana ve ona ne zaman uygun ise birlikte mutlaka gelin. Öğlene
doğru gelin, sonra da hep beraber yemekçiye gideriz “dedim. Yemekçi oğlumun
terminolojisinde restorana karşılık gelmekte. Sonra konu unutuldu gitti.
Geçenlerde oğlum konuyu tekrar gündeme getirdi ve hem annesine ve hem de bana
isteğini yineledi ve biz de hemencecik söz konusu ziyareti programladık.
Sabah işe gelmeden evde oldukça rahattım fakat işe gelmemle
içimi bir heyecan dalgası kaplamaya başladı. Oğlum beni ziyarete gelecekti.
Her şeyin çok güzel olması gerekiyordu. Birden nedenini bilmeden dahası
anlamadan kendimi ve ofisimi beğendirme arzusu içerisinde olduğumu fark ettim.
Gelir gelmez penceremi açtım. Yağmur sonrası amber gibi mis kokan havanın odama dolmasını sağladım. Sonrasında
klimayı çalıştırıp odayı güzelce bir soğuttum. Gereksiz kağıtları, evrakları
çöpe atmak, yerleştirmek, dosyalamak için bundan daha gerekli bir zaman
olamazdı. Masam bu sayede büyüdükçe büyüdü. Duvara asılı olan büyük whitebord’u
bir güzel sildim. Odamın içindeki muhtemelen oğlumun en beğeneceği şey temiz
olmalıydı. Önüme gelene oğlumun
geleceğinden bahsettim. Bizim patron dahil herkes gelişi için hazırdı.


Babası olduğum için gurur duyduğum oğlumu önüme gelenle
tanıştırdım. Bir süre sonra ortama alıştı ve yer gök onun sesi olmaya başladı.
Bu artık öğle yemeğine gitme zamanı demekti. Sonrasındaki öğle yemeği ve
yemeğin sonundaki içilen kahveler sonrasında oğlum ve eşimle vedalaşıp işime
geri döndüm. Güzel hem de çok güzel bir gün olmuştu.
Böylesi daha nice güzel
günlere ...
Bu ofis ziyaretleri kısmını benim eşim de çok seviyor. Ekin ofise gitmekten, eşim de Ekin'in ofise gelmesinden çok mutlu oluyor :) Bu aralar haftada iki kez ve uzun süreler (flüt derslerimiz nedeniyle) ziyaret ettiğimiz düşünülürse, aynı fikirde mi hala sormak lazım :)))
YanıtlaSilOfis çalışanları oyun arkadaşı, ofisteki tüm kağıt ve kalemler emrine amade, ben de Ekin'in yerinde olsam ayrılmak istemem oradan. Neyse ki işyerimiz kendimizin, çalışanlar da bizim çalışanlarımız, yoksa eşimin işi sallantıda olabilirdi :P
Harika zamanlar bunlar, birlikte nice mutlu anılarınızın olmasının dilerim :)
Sevgiler...
Bu zamanların gerçekten de harika olduğu kesin. Umarım artarak devam eder ... Eminim eşinde halinden çok memnundur ama sen gene de flüt dersleri süresince sorma derim :)
YanıtlaSilSizin durum olumlu yönde farklı tabii :) Bizde de ama patron en az sizin kadar anlayışlı diye düşünüyorum. Ama ziyaret sayısı artarsa ne olur bilemem. Ziyaret sayısında ki artışı patronun olmadığı günlere denk getirmek sanırım akla en yatkın olanı :)
Selam ve sevgilerimle,