- the updated one
2010 yılı Aralığın
son günlerini yaşarken yeni yıl ile ilgili bir yazı yazmak istemiş ve 25 Aralık
2010 tarihinde Yeni güneş ile gelen yeni bir şans adlı yazımı yayımlamıştım. Söz konusu bu yazı Bu bir veda yazısıdır. Elveda Ali Sami Yen. Elveda
“ Cehenneme hoşgeldiniz” yazımdan sonra en
çok okunan yazım olarak ruhumda ayrı bir yere ulaşmıştı.
Yazının
yayımlamasının üstünden dile kolay koskoca bir yıl geçmiş... Geçen gün başka
bir yazıyı moral motivasyonu vermek suretiyle yayına hazırlarken (sen arslansın, sen yaparsın, sen okutursun
kendini, bak ne yazılar ne yorumlar aldılar, senin neyin eksik...)birden bu
yazının hemen başındaki Noel Baba
dikkatimi çekti. Malum bugünlerde yer gök Noel Baba ve Yılbaşı Ağaçları ile
dolu. Üşenmedim ve övünmek gibi olmasın ama büyük bir keyifle yazmış olduğum
yazıyı okudum. En çok okunan 2.yazım olma gururunu yaşayan bu yazımın aynı
zamanda da 4 adet yorumu bulunmakta. Bir yazı başka daha ne isteyebilir ki?
Sonra birden
keyfiyeti kaçıran bir şey hissettim. Aslında keyfiyete son veren bu durum başka
bir perspektiften aynı zamanda mutluluk verici bir durum olma özelliğini
taşımaktaydı: Geçen seneden bu yana
hayatım neredeyse hiç değişmemişti. Yazının üzerine geçen 365 + 1 günde hayatım
neredeyse durağan durumdaydı. Üzülmeli
miyim yoksa şükretmeli miyim bilemedim.
Korku ile sevgi gibi
yakın bir karışık ruh durumunda kalakaldım. Korkuyu tercih eden zifiri karanlık
tarafım üzülmek için başka bir sebebe mi
ihtiyacın var, değişen gram bir şeyin yok, yuh olsun sana da geçen zaman da
diye çemkirirken, pırıl pırıl parlayan aydınlık sevgi tarafım ise ne mutlu sana, çok şükür her şey yolunda ve
tam da istediğin gibi fısıldıyordu. Tamam
karanlık taraf çok zalim ve nankördü ama aydınlık tarafta bir o kadar Pollyanna’ydı.
Sonra ne mi oldu?
Hiçbir şey. Yapacak
bir şeyim olmadığına göre boş verdim gitti bu durumu. Elimde olmayan şeyler için
üzülmemeliyim. Ben buyum ve elimde olan ile mutlu olabilmeliyim. Kısacası
içinde bulunduğum bu mix feeling, umurumda bile değil. Ama bu kendime göre
avantaja çevirebilirdim.
Ben de öyle yaptım :)
Değişen bir şey
olmadığına göre aynı yazıyı tekrar yayınlanmaya karar verdim. Okuyanlar için
hatırlatma olacaktır. Belki bu vesile ile kendilerinin geçen bir yılını düşünme
ve değerlendirme imkanını da bulurlar.
Bu arada bazı
bölümleri çıkarma kararı da verdim. Orijinalini okumak isteyenler 2010 yılına
geri dönüp okuyabilirler. Keşke fiziksel olarak da dönebilsek ne güzel olurdu
değil mi? Daha uzatmadan başlıyorum. Keyifli okumalar ...
Daha düne
kadar yaş 35 yolun yarısı yalnızca şarkılarda söylenen bir cümle iken bugün
bakıyorum da o eşiği geçeli bile kaç sene olmuş. Eskiden yeni bir yılın
başlaması bana heyecan ve mutluluk verirken şimdi neden bilmem hüzünlendirmeye
başladı. Çok yakın geçmişimin yeni yıl coşkuları, bende uyandırdıkları,
sembolik değerleri bugün artık yalnızca kuru bir tarih tadında. Gözlerimi
kapadığımda hala kendimi lisede hissediyorum. Belki de o yılların güzel geçmiş
olmasından. Artık çoğu kere yüz yüze görüşmek yerine facebook’da yazıştığımız
liseden kalabalık bir grup Tarabya’da bir restoranda yılbaşını kutlamışız. Gözümü
açıyorum ve kendimi Atlanta’da buluyorum. Kutladığım yılbaşı sanki daha dün
kutlanmış gibi. Günün ortasında ailemle konuşmuş, onlarla telefonda yeni yıla
girmiştim. 7-8 saat sonra bir kez daha kuzenle girmiştim. Almanya’nın
Obersdorft kasabası geliyor aklıma. Sıcak kırmızı şarap içerek ve rezervasyon
önceden yaptırmadığımızdan bizi kabul edecek yer arayarak geçirmiştik yılın son
saatlerini: Sonunda bir Irish Pub’da ancak yer bulabilmiş ve itiş kakış içinde
bira içerek girmiştik yeni yıla. Oğlumla geçirdiğimiz ilk yılbaşında ise bizim
3 kişilik dev ailemiz herhalde saat 10 gibi uyuyakalmıştı bile... Yeni yıla
girmemize az zaman kaldı ve ben bugün geçmiş yılbaşılardan hangisi bana daha
yakın geliyor onu bile söyleyecek durumda değilim zira hepsi sanki aynı
yakınlıkta ya da uzaklıkta gibi.
2010’un artık
son günleri. İyi geçti çok şükür. Sağlıklı geçti ya gerisi de zaten önemli
değil. Birden aklıma Haarlem geldi. Hollanda’da yaşadığımız küçük, kasaba
tadındaki şehirin adı. Ne keyif almıştık orada yaşamaktan. Eşim hiç dönmek
istememişti İstanbul’a. Ben mi? Ben dönmek istemiştim ama nedenini hiç
düşünmeden sanki yalnızca dönmek zorunda hissettiğimden. Çok eğlenmiş, çok
gezmiştik. Huzurluyduk. Kendimize zaman ayırabiliyorduk. Kitap okuyabiliyor,
sinemaya gidebiliyor, yolculuk yapabiliyorduk. Rüya gibi bir dönemdi ve dedim
ya neden dönmek istedim hiçbir fikrim bugün dahi yok.
Hani
ülkemizde Noel ile yeni yıl karıştırılır ya Haarlem’de hiç karıştırılmazdı.
Günümüzün Noel kutlamaları Hristiyan ülkelerde oldukça renkli geçer. Haarlem’de
bu kutlamalar rengarenkti. Noel hazırlıkları aylar öncesinden başlardı.
Hristiyanların İsa'nın doğumunu bekledikleri döneme advent dönemi denir ve 24
penceresi olan advent takvimleri hazırlanır. Bu takvimlerde her pencerenin
ardına resimler veya şekerlemeler gizlenir, her gün bir tanesi açılır. Bazı
ülkelerde advent mumları bile yakılır. Haarlem’de kimse perdesini kapamaz tüm
evinin içini doyasıya sergilerdi ve tüm bu hazırlıkları görebilirdiniz. Haarlem
rengarenk, ışıl ışıl olurdu bu dönemde. Noelden önce okullarda İsa’nın
doğumunun canlandırıldığı oyunlar sahnelenirdi mesela. Bu oyunlarda İsa'nın bir
ahırda dünyaya gelişi ve doğudan gelen üç müneccimin İsa'ya hediyeler getirmesi
canlandırılırdı. Kiliselerde ve sokaklarda çocuklardan ya da yetişkinlerden
oluşturulmuş korolar Noel ilahileri söylerlerdi. Haarlem’de gecenin her saati,
her bir köşe başında bu tür koroları görebilirdiniz. Gördüğünüzde de
ayrılamazdınız, tüm şehrin bu korolara katılıp nasıl birer şehir korosuna
dönüştüğüne şahitlik ederdiniz. Sokaklar cıvıl cıvıl, ışıl ışıl ve neşe
içerisinde, mutluluk içerisinde olurdu.
Sonra Noel
ağaçları süslenir, ışıklı ev, bahçe, cadde süslemeleri yapılırdı. Hediyeler
alınır, tebrik kartları verilir ve Noel arifesinde Noel Baba'nın gelişi
simgesel olarak canlandırılırdı. Hatta bu işi abartırlardı. Bugün Hristiyan
çevrelerinde dillendirilen çocukların Noel Baba'ya, İsa'dan daha fazla önem
vermesi endişesi sanırım Haarlem’den kaynaklanmaktaydı. New York yazarlarından
Gabriel Calderon "Çocuklar, Noel Baba'yı İsa'dan daha önemli görüyor"
görüşü Calderon’un Haarlem’de uzun bir süre kaldığını gösterir nitelikte.
Noel gecesi
herkes akşam ailece yenen yemek için evlerine kapanır ve sonra sanki
sözleşmişler gibi, hiç sanmadığınız, tahmin bile edemeyeceğiniz bir dakiklikle,
neredeyse aynı anda evlerinden sokaklara dökülmeye başlayıp kendilerini devam
ettikleri kilisenin bahçesine atarlardı. Ben böyle bir uyum hiçbir yerde hala
görebilmiş değilim. Her bir kilise bahçesine sıcak şarap satıcıları, sosis satıcıları,
mum satıcıları hangi arada gelmişler, ne zaman tezgahlarını kurmuşlar ve birden
nasıl önlerinde kuyruk oluşturmuşlar bırakın anlamayı her şey olup bitene kadar
hani nerdeyse görmezdiniz bile. Şaşırarak ve tabi söylenerek sıraya girer ve
kendinizi sıcak şarabın tatlı tadına verirdiniz.
Sonra bir
elinizde kırmızı şarap diğer elinizde yanan mumla, tüm kalabalığın söylediği
duaları, şarkıları dinlemeye başlar ve Hz. İsa’nın gelmesini beklerdiniz. Ben
sordum soruşturdum şimdiye kadar geldiğini gören yok ama gelmesine umut hep
devam etmekte. Bu vesile ile buradan belirtmek isterim ki ben biraz şarabın da
etkisiyle gelmesini çok istemiş hatta bu kadar hazırlık ve kişiye rağmen
gelmemesine biraz bozulmuştum.
Noeli bu
kadar ihtişamlı ve renkli olan Haarlem’in peki yeni yıl nasıl geçerdi? Hemen söyleyeyim tüm şehir yine sanki sözleşmişçesine hiç ama hiçbir şey
yapmazlardı... Büyük şehirlerde büyük kutlamalar tabi ki yapılırdı ama
Haarlem’de yapılan tek şey yılın bir tek o akşamı izin verilen havai fişek atışlarıydı.
Hiç bitmeyecek diye düşünmeye başlayacağınız, saatler süren, ucuz yalnız
kendini aydınlatan, İstanbul’daki 5 yıldızlı düğünlerdekileri görenlerin
zavallı diye tanımlayabileceğim cılız ses ve ışık hareketleri.
Yılbaşını
özel yapan başka bir aktivite ise Noel ile Yeni yıl arasındaki dönemde Haarlem
halkının sahip olduğu tüm eski eşyaları atması ve sembolik olarak yeniliklere
kendilerini hazırlamasıydı. Evlerde yine bu dönemde oldukça titiz bir şekilde
temizlenirdi.
Haarlem’de
geçirmiş olduğum 2 seneden sonra benim kafamda zaten belirgin olan Noel ile
yeni yıl ayrımı adeta beynime kazındı. Oysaki aynı ayrım bugün ülkemiz için bu
kadar belirgin değil. Aslında pekala belirgin ama belirsizleştirme çalışmaları
her daim devam etmekte. Tabi bunun doğal ve doğal olmayan sebepleri de var.
Öncelikle
Noel, Hristiyanlık ve batı kültürünün dünyada baskın olmasından dolayı dünya
kültürünü oldukça etkilemiştir. Noel kutlamaları kış mevsimi kutlamaları
arasında en ünlü kutlamalardandır. Noel gelenekleri film endüstrisi, popüler
edebiyat, medya ve televizyon aracılığı sayesinde dünyada en yaygın olarak
kullanılan motiflerin belki de başında gelmektedir. Buna ek olarak
Hristiyanların çoğunlukta olduğu ülkelerde pratik olarak Noel tatili yılbaşı
tatiliyle birleştirilir.
İşte tüm
bunları fırsat bilen provokatörler ve buna inanan cahiller sayesinde kafa
karışıklığı en azından bazı çevrelere yönelik olarak bir şekilde gündemde
tutulmaktadır. Aslında keşke bizde böyle keyifli, eğlenceli, ritüelik
kutlamalar yapabilsek ama açık olan şu ki, Türkiye'deki Müslümanlar, Hz.
İsa'nın doğumunu kutlamazlar. Türkiye'de noel kutlanmaz, yılbaşı kutlanır.
Bununla birlikte bir çok Türk vatandaşı 31 Aralık'taki Yılbaşı gecesini,
Hristiyanların Noel kutlamalarına benzer şekilde hindi yiyerek, Yılbaşı ağacı
süsleyerek, Noel Baba'lı kartlar göndererek vs. kutlarlar. Bu kutlamaların dini
bir içeriği yoktur ve sadece eğlenmek amacıyla kutlanır.
Hristiyanlara
300 yıl kadar süren baskıların ardından Roma İmparatoru Büyük Konstantin, M.S.
313 yılında Hristiyanlığı kabul etti ve Roma'da Hristiyanlığa ve diğer dinlerle
birlikte resmen izin verdi. Zamanla Hristiyanlık Roma İmparatorluğu'nda en
yaygın din haline geldi. I. Constantinus'un bir çok pagan geleneklerini
Hristiyanlığa adapte ettirmiş ve toplumsal barışı korumak adına karma bir din
oluşturmuştur. Pazar gününün kutsal sayılması, İsis figürünün yerine Meryem
Ana’nın yerleştirilmesi gibi örneklere güneş gününü İsa'nın doğum günü olarak
kabul ettirmesi de eklenebilir. Bu dönemden itibaren 24 Aralık'ı 25 Aralık'a
bağlayan gece İsa'nın doğum günü olarak ilan edilmiştir. Bugün I. Constantinus
Noel için yapılanları görebiliyor olsaydı eminim yapıtı ile gurur duyardı.
Günümüzde
Noel ağacının Pagan geleneklerinden gelen bir ritüel olduğu bilinmekte ise de
yaprak dökmeyen ağaçların ve çelenklerin ölümsüz yaşamın simgesi olarak
kullanılması yalnızca Pagan kültüründe değil tüm inançlar için aslında
neredeyse ortak olarak kullanılmıştır (eski Mısırlıların, Çinlilerin ve
Yahudilerin de ortak bir geleneği idi). Yakın sayılabilecek geçmişe
baktığımızda Almanya´da kış ortasına rastlayan tatillerde evin girişine ya da
içine bir yeni yıl ağacı konurmuş. Günümüzdeki Noel ağacının bu gelenekten
kaynaklandığını düşünenlerde bulunmaktadır.
Ülkemizde
büyük alışveriş merkezlerinde yılın bu zamanlarında Noel şarkıları çalmaya
başlanır, herkesin görebileceği noktalarda büyük yılbaşı ağaçları kurulur,
ailelerin bir araya geldiği ve büyük sofraların kurulduğu yılbaşı yemeklerinde
hindiler yenir, Yılbaşı ağaçları kurulur ve süslenir, hediye alış verişleri
yapılır. Tüm bunlar aslında kültürel bir özentiden ziyade sahip olduğumuz
genlerden kaynaklanmaktadır.
Bugün İsa'nın
doğuşu olarak kutlanan Noel, çok eski dönemlerde Türklerin yeniden doğuş
bayramıydı. Konuyla ilgili olarak Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ'ın yaptığı
açıklama önceki bilgilerle oldukça paralellik göstermektedir: “Türklerin tek
Tanrılı dinlere girmesinden önceki inançlarına göre, yeryüzünün tam ortasında
bir akçam ağacı bulunuyor. Buna hayat ağacı diyorlar. Bu ağacı, motif olarak
bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde görebiliriz. Türklerde güneş çok
önemli. İnançlarına göre gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22
Aralık'ta gece gündüzle savaşıyor. Uzun bir savaştan sonra gün geceyi yenerek
zafer kazanıyor. İşte bu güneşin zaferini, yeniden doğuşu, Türkler büyük
şenliklerle akçam ağacı altında kutluyorlar. Güneşin yeniden doğuşu, bir yeni
doğum olarak algılanıyor. Güneşi geri verdi diye Tanrı'ya dualar ediyorlar.
Duaları Tanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar”. İşin bir başka
paralellik gösteren tarafı ise aynı Haarlem halkı gibi eski Türklerin de bu
bayram için, evlerini temizlemeleri. Yine bu bayramda, aile ve dostlar bir
araya gelerek kutlamalar yapılırmış. Akçam ağacının, yalnız Orta Asya'da
yetişen bir ağaç olması ve Filistin'de bulunmuyor olması varsayımı ile bu
kutlamaların Türklerden Hristiyanlara geçtiği kabul edilmektedir. Aslında
ortada gerçekten bir doğum vardır ama bu doğum Hz. İsa'nın doğumu değil,
güneşin yeniden doğumudur.
Noel sözcüğünü
etimolojik olarak inceleyecek olursak tarihsel gelişimindeki ihtimalleri burada
da açık şekilde görürüz. Hristiyan bakış açısından ele alındığında, kökeni
Latince Natalis (doğum) kelimesidir. Noel anlamında kullanılan Christmas ve
benzeri diğer kelimeler ise Yunanca Khristos (Mesih) ve Latince miss
(yollanmış, gönderilmiş) kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur.
Paganik bakış
açısıyla, Noel kelimesi, Galya dilinde (Keltçe) yeni anlamına gelen “noio” ile
güneş manasına gelen “hel”in birleşmesiyle oluşmuştur ve “yeni güneş” anlamına
gelmektedir. Ayrıca Roma İmparatorluğu döneminde halk, mutlu bir olayı
karşılamak ve kutlamak için, duygularını “noel, noel” diye bağırarak dile
getirirlermiş.
Noel
sözcüğünün kökeni ile ilgili bir diğer iddia ise Fransızca “haber” veya “yeni”
anlamındaki “nouvelle” kelimesinden geldiğidir.
Bakış
açılarına göre anlamlar değişiyor olsa da genel de bu kelimenin bende ağırlıklı
olarak canlandırdığı duygu her zaman için yenilik olmuştur. Bir dönemin artık
bittiğini ve yeni dönemin ortaya çıktığını ruhani bir hava ile çağrıştırır.
Başka bir ifade ile yine bana göre Tanrı'nın biz kullarına gönderdiği yeni bir
şans gibidir Noel.
Eskiden
vazgeçmek her zaman kolay değildir. Eski alışılagelmiş olandır, rahatlıktır,
alışkanlıktır. Yeni her zaman için güzel ve hoş görünse de bazı zorlukları da
beraberinde getirir. Yeni ayakkabının çekiciliği vurduğu ana kadar geçerlidir
ve hazırlıksız yakalanırsanız her zaman arkadan vurulursunuz. Yeni doğan bir
bebek büyük mutluluktur ama kimse bu sürecin ne anne ve baba için ne de bebek
için kolay olduğunu söyleyemez. Haarlem halkı eski eşyalarını atıyorlar,
evlerini temizliyorlar ve hem fiziksel olarak ve hem de ruhen yeniliğe hazırlık
yapıyorlardı. Haarlem halkı ne yaptığını iyi biliyordu.
Yeni yıl hangi
bakış açısından bakmış olursak olalım yeni bir doğuş, yeni bir şans, yeni bir
başlangıçtır ve yalnız ve yalnız bizim içindir. Bize düşen bu bilinci
içselleştirmemiz ve hazırlıklarımızı tam yapmanızdır.
Yeni bir güneşin sizin
için de doğmasını ve verilen şansın sizin için en iyisi olacak şekilde
kullanmanızı dilerim ... Yeni yılınız kutlu olsun
0 yorum:
Yorum Gönder