Bu Blogda Ara

26 Aralık 2011 Pazartesi

Yeni güneş ile gelen yeni bir şans ...


 -  the updated one

2010 yılı Aralığın son günlerini yaşarken yeni yıl ile ilgili bir yazı yazmak istemiş ve 25 Aralık 2010 tarihinde Yeni güneş ile gelen yeni bir şans adlı yazımı yayımlamıştım. Söz konusu bu yazı  Bu bir veda yazısıdır. Elveda Ali Sami Yen. Elveda “ Cehenneme hoşgeldiniz” yazımdan sonra en çok okunan yazım olarak ruhumda ayrı bir yere ulaşmıştı.

Yazının yayımlamasının üstünden dile kolay koskoca bir yıl geçmiş... Geçen gün başka bir yazıyı moral motivasyonu vermek suretiyle yayına hazırlarken (sen arslansın, sen yaparsın, sen okutursun kendini, bak ne yazılar ne yorumlar aldılar, senin neyin eksik...)birden bu yazının hemen başındaki  Noel Baba dikkatimi çekti. Malum bugünlerde yer gök Noel Baba ve Yılbaşı Ağaçları ile dolu. Üşenmedim ve övünmek gibi olmasın ama büyük bir keyifle yazmış olduğum yazıyı okudum. En çok okunan 2.yazım olma gururunu yaşayan bu yazımın aynı zamanda da 4 adet yorumu bulunmakta. Bir yazı başka daha ne isteyebilir ki?

Sonra birden keyfiyeti kaçıran bir şey hissettim. Aslında keyfiyete son veren bu durum başka bir perspektiften aynı zamanda mutluluk verici bir durum olma özelliğini taşımaktaydı:  Geçen seneden bu yana hayatım neredeyse hiç değişmemişti. Yazının üzerine geçen 365 + 1 günde hayatım neredeyse durağan durumdaydı.  Üzülmeli miyim yoksa şükretmeli miyim bilemedim.

Korku ile sevgi gibi yakın bir karışık ruh durumunda kalakaldım. Korkuyu tercih eden zifiri karanlık tarafım üzülmek için başka bir sebebe mi ihtiyacın var, değişen gram bir şeyin yok, yuh olsun sana da geçen zaman da diye çemkirirken, pırıl pırıl parlayan aydınlık sevgi tarafım ise ne mutlu sana, çok şükür her şey yolunda ve tam da istediğin gibi fısıldıyordu. Tamam karanlık taraf çok zalim ve nankördü ama aydınlık tarafta bir o kadar Pollyanna’ydı.

Sonra ne mi oldu?

Hiçbir şey. Yapacak bir şeyim olmadığına göre boş verdim gitti bu durumu. Elimde olmayan şeyler için üzülmemeliyim. Ben buyum ve elimde olan ile mutlu olabilmeliyim. Kısacası içinde bulunduğum bu mix feeling, umurumda bile değil. Ama bu kendime göre avantaja çevirebilirdim.

Ben de öyle yaptım :)

Değişen bir şey olmadığına göre aynı yazıyı tekrar yayınlanmaya karar verdim. Okuyanlar için hatırlatma olacaktır. Belki bu vesile ile kendilerinin geçen bir yılını düşünme ve değerlendirme imkanını da bulurlar.

Bu arada bazı bölümleri çıkarma kararı da verdim. Orijinalini okumak isteyenler 2010 yılına geri dönüp okuyabilirler. Keşke fiziksel olarak da dönebilsek ne güzel olurdu değil mi? Daha uzatmadan başlıyorum. Keyifli okumalar ...

Daha düne kadar yaş 35 yolun yarısı yalnızca şarkılarda söylenen bir cümle iken bugün bakıyorum da o eşiği geçeli bile kaç sene olmuş. Eskiden yeni bir yılın başlaması bana heyecan ve mutluluk verirken şimdi neden bilmem hüzünlendirmeye başladı. Çok yakın geçmişimin yeni yıl coşkuları, bende uyandırdıkları, sembolik değerleri bugün artık yalnızca kuru bir tarih tadında. Gözlerimi kapadığımda hala kendimi lisede hissediyorum. Belki de o yılların güzel geçmiş olmasından. Artık çoğu kere yüz yüze görüşmek yerine facebook’da yazıştığımız liseden kalabalık bir grup Tarabya’da bir restoranda yılbaşını kutlamışız. Gözümü açıyorum ve kendimi Atlanta’da buluyorum. Kutladığım yılbaşı sanki daha dün kutlanmış gibi. Günün ortasında ailemle konuşmuş, onlarla telefonda yeni yıla girmiştim. 7-8 saat sonra bir kez daha kuzenle girmiştim. Almanya’nın Obersdorft kasabası geliyor aklıma. Sıcak kırmızı şarap içerek ve rezervasyon önceden yaptırmadığımızdan bizi kabul edecek yer arayarak geçirmiştik yılın son saatlerini: Sonunda bir Irish Pub’da ancak yer bulabilmiş ve itiş kakış içinde bira içerek girmiştik yeni yıla. Oğlumla geçirdiğimiz ilk yılbaşında ise bizim 3 kişilik dev ailemiz herhalde saat 10 gibi uyuyakalmıştı bile... Yeni yıla girmemize az zaman kaldı ve ben bugün geçmiş yılbaşılardan hangisi bana daha yakın geliyor onu bile söyleyecek durumda değilim zira hepsi sanki aynı yakınlıkta ya da uzaklıkta gibi.

2010’un artık son günleri. İyi geçti çok şükür. Sağlıklı geçti ya gerisi de zaten önemli değil. Birden aklıma Haarlem geldi. Hollanda’da yaşadığımız küçük, kasaba tadındaki şehirin adı. Ne keyif almıştık orada yaşamaktan. Eşim hiç dönmek istememişti İstanbul’a. Ben mi? Ben dönmek istemiştim ama nedenini hiç düşünmeden sanki yalnızca dönmek zorunda hissettiğimden. Çok eğlenmiş, çok gezmiştik. Huzurluyduk. Kendimize zaman ayırabiliyorduk. Kitap okuyabiliyor, sinemaya gidebiliyor, yolculuk yapabiliyorduk. Rüya gibi bir dönemdi ve dedim ya neden dönmek istedim hiçbir fikrim bugün dahi yok.

Hani ülkemizde Noel ile yeni yıl karıştırılır ya Haarlem’de hiç karıştırılmazdı. Günümüzün Noel kutlamaları Hristiyan ülkelerde oldukça renkli geçer. Haarlem’de bu kutlamalar rengarenkti. Noel hazırlıkları aylar öncesinden başlardı. Hristiyanların İsa'nın doğumunu bekledikleri döneme advent dönemi denir ve 24 penceresi olan advent takvimleri hazırlanır. Bu takvimlerde her pencerenin ardına resimler veya şekerlemeler gizlenir, her gün bir tanesi açılır. Bazı ülkelerde advent mumları bile yakılır. Haarlem’de kimse perdesini kapamaz tüm evinin içini doyasıya sergilerdi ve tüm bu hazırlıkları görebilirdiniz. Haarlem rengarenk, ışıl ışıl olurdu bu dönemde. Noelden önce okullarda İsa’nın doğumunun canlandırıldığı oyunlar sahnelenirdi mesela. Bu oyunlarda İsa'nın bir ahırda dünyaya gelişi ve doğudan gelen üç müneccimin İsa'ya hediyeler getirmesi canlandırılırdı. Kiliselerde ve sokaklarda çocuklardan ya da yetişkinlerden oluşturulmuş korolar Noel ilahileri söylerlerdi. Haarlem’de gecenin her saati, her bir köşe başında bu tür koroları görebilirdiniz. Gördüğünüzde de ayrılamazdınız, tüm şehrin bu korolara katılıp nasıl birer şehir korosuna dönüştüğüne şahitlik ederdiniz. Sokaklar cıvıl cıvıl, ışıl ışıl ve neşe içerisinde, mutluluk içerisinde olurdu.

Sonra Noel ağaçları süslenir, ışıklı ev, bahçe, cadde süslemeleri yapılırdı. Hediyeler alınır, tebrik kartları verilir ve Noel arifesinde Noel Baba'nın gelişi simgesel olarak canlandırılırdı. Hatta bu işi abartırlardı. Bugün Hristiyan çevrelerinde dillendirilen çocukların Noel Baba'ya, İsa'dan daha fazla önem vermesi endişesi sanırım Haarlem’den kaynaklanmaktaydı. New York yazarlarından Gabriel Calderon "Çocuklar, Noel Baba'yı İsa'dan daha önemli görüyor" görüşü Calderon’un Haarlem’de uzun bir süre kaldığını gösterir nitelikte.

Noel gecesi herkes akşam ailece yenen yemek için evlerine kapanır ve sonra sanki sözleşmişler gibi, hiç sanmadığınız, tahmin bile edemeyeceğiniz bir dakiklikle, neredeyse aynı anda evlerinden sokaklara dökülmeye başlayıp kendilerini devam ettikleri kilisenin bahçesine atarlardı. Ben böyle bir uyum hiçbir yerde hala görebilmiş değilim. Her bir kilise bahçesine sıcak şarap satıcıları, sosis satıcıları, mum satıcıları hangi arada gelmişler, ne zaman tezgahlarını kurmuşlar ve birden nasıl önlerinde kuyruk oluşturmuşlar bırakın anlamayı her şey olup bitene kadar hani nerdeyse görmezdiniz bile. Şaşırarak ve tabi söylenerek sıraya girer ve kendinizi sıcak şarabın tatlı tadına verirdiniz.

Sonra bir elinizde kırmızı şarap diğer elinizde yanan mumla, tüm kalabalığın söylediği duaları, şarkıları dinlemeye başlar ve Hz. İsa’nın gelmesini beklerdiniz. Ben sordum soruşturdum şimdiye kadar geldiğini gören yok ama gelmesine umut hep devam etmekte. Bu vesile ile buradan belirtmek isterim ki ben biraz şarabın da etkisiyle gelmesini çok istemiş hatta bu kadar hazırlık ve kişiye rağmen gelmemesine biraz bozulmuştum.

Noeli bu kadar ihtişamlı ve renkli olan Haarlem’in peki yeni yıl nasıl geçerdi? Hemen söyleyeyim tüm şehir yine sanki sözleşmişçesine hiç ama hiçbir şey yapmazlardı... Büyük şehirlerde büyük kutlamalar tabi ki yapılırdı ama Haarlem’de yapılan tek şey yılın bir tek o akşamı izin verilen havai fişek atışlarıydı. Hiç bitmeyecek diye düşünmeye başlayacağınız, saatler süren, ucuz yalnız kendini aydınlatan, İstanbul’daki 5 yıldızlı düğünlerdekileri görenlerin zavallı diye tanımlayabileceğim cılız ses ve ışık hareketleri.

Yılbaşını özel yapan başka bir aktivite ise Noel ile Yeni yıl arasındaki dönemde Haarlem halkının sahip olduğu tüm eski eşyaları atması ve sembolik olarak yeniliklere kendilerini hazırlamasıydı. Evlerde yine bu dönemde oldukça titiz bir şekilde temizlenirdi.

Haarlem’de geçirmiş olduğum 2 seneden sonra benim kafamda zaten belirgin olan Noel ile yeni yıl ayrımı adeta beynime kazındı. Oysaki aynı ayrım bugün ülkemiz için bu kadar belirgin değil. Aslında pekala belirgin ama belirsizleştirme çalışmaları her daim devam etmekte. Tabi bunun doğal ve doğal olmayan sebepleri de var.

Öncelikle Noel, Hristiyanlık ve batı kültürünün dünyada baskın olmasından dolayı dünya kültürünü oldukça etkilemiştir. Noel kutlamaları kış mevsimi kutlamaları arasında en ünlü kutlamalardandır. Noel gelenekleri film endüstrisi, popüler edebiyat, medya ve televizyon aracılığı sayesinde dünyada en yaygın olarak kullanılan motiflerin belki de başında gelmektedir. Buna ek olarak Hristiyanların çoğunlukta olduğu ülkelerde pratik olarak Noel tatili yılbaşı tatiliyle birleştirilir.

İşte tüm bunları fırsat bilen provokatörler ve buna inanan cahiller sayesinde kafa karışıklığı en azından bazı çevrelere yönelik olarak bir şekilde gündemde tutulmaktadır. Aslında keşke bizde böyle keyifli, eğlenceli, ritüelik kutlamalar yapabilsek ama açık olan şu ki, Türkiye'deki Müslümanlar, Hz. İsa'nın doğumunu kutlamazlar. Türkiye'de noel kutlanmaz, yılbaşı kutlanır. Bununla birlikte bir çok Türk vatandaşı 31 Aralık'taki Yılbaşı gecesini, Hristiyanların Noel kutlamalarına benzer şekilde hindi yiyerek, Yılbaşı ağacı süsleyerek, Noel Baba'lı kartlar göndererek vs. kutlarlar. Bu kutlamaların dini bir içeriği yoktur ve sadece eğlenmek amacıyla kutlanır.

Hristiyanlara 300 yıl kadar süren baskıların ardından Roma İmparatoru Büyük Konstantin, M.S. 313 yılında Hristiyanlığı kabul etti ve Roma'da Hristiyanlığa ve diğer dinlerle birlikte resmen izin verdi. Zamanla Hristiyanlık Roma İmparatorluğu'nda en yaygın din haline geldi. I. Constantinus'un bir çok pagan geleneklerini Hristiyanlığa adapte ettirmiş ve toplumsal barışı korumak adına karma bir din oluşturmuştur. Pazar gününün kutsal sayılması, İsis figürünün yerine Meryem Ana’nın yerleştirilmesi gibi örneklere güneş gününü İsa'nın doğum günü olarak kabul ettirmesi de eklenebilir. Bu dönemden itibaren 24 Aralık'ı 25 Aralık'a bağlayan gece İsa'nın doğum günü olarak ilan edilmiştir. Bugün I. Constantinus Noel için yapılanları görebiliyor olsaydı eminim yapıtı ile gurur duyardı.

Günümüzde Noel ağacının Pagan geleneklerinden gelen bir ritüel olduğu bilinmekte ise de yaprak dökmeyen ağaçların ve çelenklerin ölümsüz yaşamın simgesi olarak kullanılması yalnızca Pagan kültüründe değil tüm inançlar için aslında neredeyse ortak olarak kullanılmıştır (eski Mısırlıların, Çinlilerin ve Yahudilerin de ortak bir geleneği idi). Yakın sayılabilecek geçmişe baktığımızda Almanya´da kış ortasına rastlayan tatillerde evin girişine ya da içine bir yeni yıl ağacı konurmuş. Günümüzdeki Noel ağacının bu gelenekten kaynaklandığını düşünenlerde bulunmaktadır.

Ülkemizde büyük alışveriş merkezlerinde yılın bu zamanlarında Noel şarkıları çalmaya başlanır, herkesin görebileceği noktalarda büyük yılbaşı ağaçları kurulur, ailelerin bir araya geldiği ve büyük sofraların kurulduğu yılbaşı yemeklerinde hindiler yenir, Yılbaşı ağaçları kurulur ve süslenir, hediye alış verişleri yapılır. Tüm bunlar aslında kültürel bir özentiden ziyade sahip olduğumuz genlerden kaynaklanmaktadır.

Bugün İsa'nın doğuşu olarak kutlanan Noel, çok eski dönemlerde Türklerin yeniden doğuş bayramıydı. Konuyla ilgili olarak Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ'ın yaptığı açıklama önceki bilgilerle oldukça paralellik göstermektedir: “Türklerin tek Tanrılı dinlere girmesinden önceki inançlarına göre, yeryüzünün tam ortasında bir akçam ağacı bulunuyor. Buna hayat ağacı diyorlar. Bu ağacı, motif olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde görebiliriz. Türklerde güneş çok önemli. İnançlarına göre gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık'ta gece gündüzle savaşıyor. Uzun bir savaştan sonra gün geceyi yenerek zafer kazanıyor. İşte bu güneşin zaferini, yeniden doğuşu, Türkler büyük şenliklerle akçam ağacı altında kutluyorlar. Güneşin yeniden doğuşu, bir yeni doğum olarak algılanıyor. Güneşi geri verdi diye Tanrı'ya dualar ediyorlar. Duaları Tanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar”. İşin bir başka paralellik gösteren tarafı ise aynı Haarlem halkı gibi eski Türklerin de bu bayram için, evlerini temizlemeleri. Yine bu bayramda, aile ve dostlar bir araya gelerek kutlamalar yapılırmış. Akçam ağacının, yalnız Orta Asya'da yetişen bir ağaç olması ve Filistin'de bulunmuyor olması varsayımı ile bu kutlamaların Türklerden Hristiyanlara geçtiği kabul edilmektedir. Aslında ortada gerçekten bir doğum vardır ama bu doğum Hz. İsa'nın doğumu değil, güneşin yeniden doğumudur.

Noel sözcüğünü etimolojik olarak inceleyecek olursak tarihsel gelişimindeki ihtimalleri burada da açık şekilde görürüz. Hristiyan bakış açısından ele alındığında, kökeni Latince Natalis (doğum) kelimesidir. Noel anlamında kullanılan Christmas ve benzeri diğer kelimeler ise Yunanca Khristos (Mesih) ve Latince miss (yollanmış, gönderilmiş) kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur.

Paganik bakış açısıyla, Noel kelimesi, Galya dilinde (Keltçe) yeni anlamına gelen “noio” ile güneş manasına gelen “hel”in birleşmesiyle oluşmuştur ve “yeni güneş” anlamına gelmektedir. Ayrıca Roma İmparatorluğu döneminde halk, mutlu bir olayı karşılamak ve kutlamak için, duygularını “noel, noel” diye bağırarak dile getirirlermiş.

Noel sözcüğünün kökeni ile ilgili bir diğer iddia ise Fransızca “haber” veya “yeni” anlamındaki “nouvelle” kelimesinden geldiğidir.

Bakış açılarına göre anlamlar değişiyor olsa da genel de bu kelimenin bende ağırlıklı olarak canlandırdığı duygu her zaman için yenilik olmuştur. Bir dönemin artık bittiğini ve yeni dönemin ortaya çıktığını ruhani bir hava ile çağrıştırır. Başka bir ifade ile yine bana göre Tanrı'nın biz kullarına gönderdiği yeni bir şans gibidir Noel.

Eskiden vazgeçmek her zaman kolay değildir. Eski alışılagelmiş olandır, rahatlıktır, alışkanlıktır. Yeni her zaman için güzel ve hoş görünse de bazı zorlukları da beraberinde getirir. Yeni ayakkabının çekiciliği vurduğu ana kadar geçerlidir ve hazırlıksız yakalanırsanız her zaman arkadan vurulursunuz. Yeni doğan bir bebek büyük mutluluktur ama kimse bu sürecin ne anne ve baba için ne de bebek için kolay olduğunu söyleyemez. Haarlem halkı eski eşyalarını atıyorlar, evlerini temizliyorlar ve hem fiziksel olarak ve hem de ruhen yeniliğe hazırlık yapıyorlardı. Haarlem halkı ne yaptığını iyi biliyordu.

Yeni yıl hangi bakış açısından bakmış olursak olalım yeni bir doğuş, yeni bir şans, yeni bir başlangıçtır ve yalnız ve yalnız bizim içindir. Bize düşen bu bilinci içselleştirmemiz ve hazırlıklarımızı tam yapmanızdır.

Yeni bir güneşin sizin için de doğmasını ve verilen şansın sizin için en iyisi olacak şekilde kullanmanızı dilerim ... Yeni yılınız kutlu olsun

0 yorum:

Yorum Gönder