Bu Blogda Ara

7 Aralık 2011 Çarşamba

Vive quasi cras moriturus - Yarın ölecekmiş gibi yaşa

Yorgo Papandreu. Daha düne kadar Yunanistan başbakanı idi artık Yunanistan eski başbakanı.
Amerikalı bir anne ile Yunanistan'da başbakanlık yapmış bir babanın (Andreas Papandreu) 1952 Minnesota doğumlu biricik çocukları. Yunanca ve İngilizce konuşuyor ki anne ve babasından dolayı bu zaten çok normal. Ama sıkı durun bu diller dışında İsveççe, Fransızca ve İspanyolca da konuşabilmekteymiş. Eminim aynı dilleri aynı zaman yazabiliyordur da.
Baba isteği ile girilen politik bir hayat, milletvekili seçilmesi ve uzun yıllar çeşitli bakanlık görevlerinde bulunması.  1999 Şubat ayında Pangalos'un istifası üzerine dışişleri bakanı olması ile yıldızının parlaması.
Politik hayatı süresince, dedesi (evet yanlış okumadınız o da usta bir politikacı idi) ve babasının tam tersi bir politika izleyerek herkesi şaşırttı. Türk-Yunan ilişkilerine bugüne kadar hiçbir politikacının cesaret edemediği kadar yüreklice yaklaştı. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne aday olarak kabul edilmesi için tavır koydu ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'le korkusuzca diyalog kurdu. Beraber oynadıkları zeybek hala gözümün önünde.  İsmail Cem'in vefatından sonra cenazesine katılıp bizzat mezarına toprak attı.
2004 yılında PASOK liderliğine, 2006'da Sosyalist Enternasyonel başkanlığını ve 2009'da % 42,5 oyla Yunanistan başbakanlığına seçildi. 8 Kasım 2011 kabinesinde yer alan tüm bakanlarla birlikte istifa etti. Nedeni ise tüm dünya ile birlikte Avrupa’yı da sarsan ekonomik kriz.PASOK lideri akşam saatlerinde televizyondan halka seslendi ve veda niteliğindeki konuşmasında istifasının nedenlerini anlattı. Yunanistan'ı krizden çıkarmak için ülkedeki siyasi güçlerin işbirliği yaptığını, farklılıklara rağmen yeni hükümetin kurulduğunu, bu yönetimin partiler üstü olacağını ve 26 ekim kararlarını uygulanması için çalışılacağını söyledi. Yani yeni kurulacak hükümet de özgürlükleri, bağımsızlıkları için değil, esaretleri için çalışacak bundan sonar.
Avrupa Merkez Bankası eski başkan yardımcısı Lucas Papademos, yeni hükümetin başbakanı olacak. Yaptığı açıklamada tek görevinin AB’nin hazırladığı kurtarma paketine uymak olduğunu açıkladı. Size de kendisi ve açıklamaları Kemal Derviş’i hatırlatmadı mı?
Ne yalan söyliyeyim üzüldüm. Hem böylesine eğitimli, böylesine kibar ve böylesine aklı selim bir liderin geri çekilmesine ve hem de bir ulusun esaret altına alınmasına.
Bugün Yunanistan’ın başına gelenler, umarım ve dilerim ki İspanya, Portekiz, İrlanda, İtalya ve hatta Fransa’nın aklını başına almalarını sağlar. Fransa üretimi olduğu için bu krizden az hasarla kurtarabiliyor yoksa aynı kriz onlar için de kapıda diye yazmıştım ki İtalya’da benzeri olay yaşandığını öğrendim. Gerek Yunanistan’da ve gerekse İtalya’da yaşanan olay, Avrupa Birliği derin ağabeylerinin isteği (belki de zorlama yazmak daha yerinde olur) üzerine söz konusu iki ülkede teknokrat hükümetlerin başa geçmeleri.
Avrupa büyük ağabeyleri,  PIIGS (Portekiz, , İrlanda, İtalya, Yunanistan ve İspanya) ülkelerinin birlikten çıkmasından ve sırtlarındaki kamburdan kurtulmalarından yana. Yunanistan’a zaten yol görünmekte. Sırada muhtemelen Portekiz, İspanya ve İrlanda bulunmakta. Avrupa borç krizinin derinleşmesi çok doğal olarak Amerika ile İngiltere’yi de etkileyecek. Bu nedenle onlar da Almanya’ya bir yandan ve sürekli olarak bas bas paraları Leyla’ya baskısı yapmaktalar bir yandan da PIIGS batarsa, ihracatın düşer, zararlı çıkarsın kandırmacasını yutturmaya çalışıyorlar.
Tüm mayınlar ne zaman mı patlayacak? Bir Fransız-Belçika ortak yapımı olan Dexia’yı ne zaman ki kurtaramayacaklar (kurtarırsa Fransa’nın başı derde girer) ve batacak, hemen arkasından Yunanistan oyunun dışında kalır ve sonra da diğerleri. Bu yazı finansal bir yazı olmadığından bunun bize olan etkilerini yazmayacağım ama birikimlerinizi orta vadede dolar olarak tutmanızda fayda olduğunu söyleyebilirim.
Tüm bu saydığım Akdeniz ülkeleri çok çalışmayı sevmeyen ama buna karşılık azla yetinen, öğlenleri güzel sofralar kuran, şaraplarını tüketen, sonrasında evlerine çekilip siesta yapan ve hatta eşleri ve sevgilileri ile gündüz kaçamaklarında bulunan, ancak sonrasında işlerine geri dönen, hayatın kısa olduğunu bilip, herbir anının tadını çıkaran özellikli insanlardan oluşan ülkelerdi. Yazık ki artık değiller.
Geçmiş zaman kullanıyorum çünkü kuzey ülkeleri kendi zevksiz, özelliksiz ve sıkıcı hayat tarzlarını biraz akıl ve stratejiyle bu insanlara da yaydılar. Güneşi olmayan ve intihar oranının yüksek olduğu bu ülkenin çalışkan, yakışıklı/güzel ama kıskanç insanları Güney’in o muhteşem anlayışını yerle bir ettiler.
İhtiyaçları olmadıkları (binlerce yıl bu şekilde idare etmişler) ve hatta istemedikleri parayı bir anda önlerinde bulmuşlar. Hızlı ve aceleci olmayan hayatlarına ters, hızlı ve kaliteli ama aynı oranda pahalı arabalar sunulmuş. Eski arabalar terkedilmiş ve yeni arabalara binilmiş. Eski evler beğenilmez olmuş ve yeni evlere taşınmışlar. Birbiri ardına telefonlarını değiştirmişler. Kullanılmayan ve hatta bilinmiyen millyonlarca özellikli telefonlarını milyon artı bir özellik için kenara atmışlar. Az çalışmaya devam edip sürekli cepten yemişler ve her geçen gün biraz daha borçlanmışlar.
Şimdi ise Kuzey’in çocukları, Güney’in çocuklarına bırakın sirtaki oynamayı, az harcayın, siesta ve gündüz kaçamaklarını bir kenara bırakın, çok çalışın, şarap da içmeyin, fedakarlık yapın ve borçlarınızı ödeyin diyorlar. Bu anlayış Güney’de hiç olmadı ki şimdi olsun. Tabii isyan ediyorlar.
AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Kuzey ve Batı Avrupa'da barış ve refah olmazsa, güneyi ya da doğusunda da refah ve barış olmayacağı uyarısında bulundu. Barroso yaptığı açıklamada, ortak para biriminin Avrupa Birliği'nin kalbi olduğunu belirtti. Avrupa Birliği'nin ya da Euro Bölgesi'nin hızının, en yavaş üyelerle aynı olamayacağına işaret eden Barroso, merkez ve çevre olarak bölünmüş bir AB’nin kabul edilemeyeceğini söyledi. Yahu adama yüzyıllardır sorunsuz gidiyordu da şimdi mi patlak verdi diye sormazlar mı?
 2011 sonu ve 2012 yılı Avrupa ve Amerika’da seçim zamanları olacak. Çok naïf bir düşünce bile olsa dilerim seçmen üzerine düşeni yapar ve kendilerinden başkalarını düşünmeyen zihniyete bir son verir.  
Vive quasi cras moriturus. Güney’in çocukları bugüne kadar hep yarın ölecekmiş gibi yaşadılar. Bence çok da iyi yaptılar. Ama cümlenin ilk bölümünü atladılar yada görmezden geldiler.
Disce quasi semper victurus, vive quasi cras moriturus. Hep yaşayacakmış gibi öğren, yarın ölecekmiş gibi yaşa. Bugün artık yapılan herbir sebepsiz yardımın bir nedeni olduğunu ve mutlak surette can acıtacağını çok iyi biliyorlar.

Umarım bu gelişmeler burjuva kesimi oluşmadan oluşma becerisini ve mucizesini gösteren günümüzün Jeep’li Nurjuvalar’ına ve bizlere iy bir örnek teşkil eder.









0 yorum:

Yorum Gönder