Geçen gün gazetelerinden birinin 5. sayfasında, çok kolay gözlerden kaçacak bir köşesinde, çok ama gerçekten çok ufak bir haber olarak yer aldı Türk Sinemasının usta oyuncusu Münir Özkul'un solunum yetmezliği nedeniyle hastaneye kaldırıldığı ve yoğun bakıma alındığı haberi. Solunum cihazına bağlanmış. Yanında yalnızca kızı ve eşi varmış. Neden bilmem için burkuldu.
Oskarlık bir performans sergileyerek canlandırdığı Yaşar Usta karakteriyle Türk sinema tarihinin unutulmazlarından olmuş bir usta böylesi yalnız mı kalmalıydı? Yaşar Usta örnek alınacak kişiydi bu ülkede en az Mahmut Hoca kadar.
“ ... bak beyim, sana iki çift lafım var. Koskoca adamsın, paran var, pulun var, her şeyin var. Binlerce kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana ekmekle oynamak? Yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak? Ama nasıl yakışmaz, sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saadeti çok gören? Anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor ama ben boşuna konuşuyorum, sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum. Hıh... sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi Saim bey, sen mi büyüksün? Hayır ben büyüğüm, ben, Yaşar Usta. Sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç... Gözümde pul kadar bile değerin yok, ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiç bir şey yapamayacaksın. Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyece ksin bizi. Çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz. Biz güzel bir aileyiz. Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun? Dokunma artık aileme, dokunma çocuklarıma, dokunma oğluma, dokunma gelinime, eğer onların kılına zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, Yaşar Usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni, anlıyor musun? Vururum ve dönüp arkama bakmam bile...”
Ezbere bildiğim trad kaç kişiyi en az benim kadar etkilemiş, en az benim hissettiklerimi hissettirmiş ve en az benim kadar kendisini örnek almasını sağlamıştı, kim bilir ... Aile kavramını, aile bağlılığını, aile sevgisi daha nasıl bu kadar güzel anlatılabilirdi ki?
Toplumların tarihsel süreç içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü özellikler bütünüdür kültür. Toplumun kimliğini oluşturur, onu diğer toplumlardan farklı kılar. Toplumun yaşayış ve düşünüş tarzıdır. Toplumsal dayanışma ve birlik duygusu, biz olma bilincidir.
Yaşar Ustası ile Mahmut Hocası ile Münir Özkul ve daha niceleri filmlerimize, yaşantımıza, düşüncelerimize, sembolik dünyalarımıza mal olmuş bir kültür parçamız, kültürel zenginliklerimizdir ve bizler kültürel varlıklarımıza daha iyi sahip çıkabilmesini bilmeliyiz.
Ben Türk filmlerini çok severim ama kültürel yozlaşmadan ortaya çıkan arabesk olanlarını değil. Yine bol ödüllü entelektüel seviyesi yüksek olanlarını da değil. Ben eski Türk filmlerini severim. Bir kaçış, sığınacak bir liman, soluklanacak bir andır benim için. Basit ve naif olmalarını severim hayatın tersine.
Tarık Akan'ın Ferdi ya da Ferit olmasını, Emel Sayın'nın şarkılarını, Hulusi Kentmen'in bazen aksi bazen babacan ama her daim iyi yürekli olmasını severim.
Şener Şen'in domates'ini, Kemal Sunal'ın Şaban'ını veya Tosun Paşa'sını, Sadri Alışık'ın gülümsemesini severim. Münir Özkul'un Yaşar Ustasını ya da Mahmut Hocasını, Metin Akpınar'ın Kayserili şivesini severim.
Kara Murat'ın nereden bulduğu bile belli olmadan taktığı bıyık ile prens olmasını, bu haline sakal eklemesi ile papaz olmasını severim. “Acele etme papaz efendi ”diye bağırmasını, “Kahpe bizansın yiğit güzeli ”diye sevmesini severim. Ben Türk filmlerinde her şeyin olabilmesini severim.
Basit şeylerle yakalanan mutlulukları, bana hissettirdiği huzuru ve bu iyi insanların duyduğu ve hissettirdiği güven duygusunu severim.
Ne olacak şimdiyi, Hababam sınıfını, Neşeli Günleri, Bizim Aileyi, Yalancı Yarim'i, Tosun Paşa'yı, Mavi Boncuk'u, Sev Kardeşimi, Süt Kardeşleri ve şimdi saymayacağım daha nicesini severim beni bu kadar mutlu ve keyifli kıldıkları için.
Ben Türk filmlerini çok severim dilimiz, anlayışımız, kimliğimiz, düşünüş ve yaşayış tarzlarımız oldukları için. Ben Türk filmlerini çok severim kültürümüz oldukları ve bizleri diğer toplumlardan ayırdıkları için.
Başta bizlere farkında bile olmadan bunları hissettiren Yeşilçam emekçileri olmak üzere hepinize sevdiğim Türk filmleri tadında bir hayat dilerim ...
Öylesine güzel bir yazı,yüzümde tebessümle okudum.Aile Şerefi hala bıkmadan binlerce kez seyredebileceğim harika bir filmdir.Teşekkürler,sevgiyle kalın...
YanıtlaSilÇok teşekkürler. İnanın ben de büyük bir bölümünü yüzümde tebessümle keyif alarak yazdım.
YanıtlaSilBelki de Türk filmlerini bu kadar seviyor olmam bu filmlerin hayat hakkında içimde beslediğim dilek ve istekleri bünyesinde barındırıyor olmasından kaynaklanıyor: Düşünsenize, hayatınız Tosun Paşa’daki hamam sahnesi kadar eğlenceli olsa mesela ya da patronunuz Hulusi Kentmen gibi biri olsa. Sevenler aşklarına Vecihi kadar sahip çıksa ya da Tarık Akan öpmüş bir Gülşen Bubikoğlu şaşkınlığı en azından bir kere yaşasak bu hayatta. Tüm kavgalarımız turşu yüzünden gibi küçük olsa mesela ve tüm arkadaşlarımız Kemal Sunal ve Halit Akçatepe gibi saf ve sürekli eğlenebildiğimiz kişilerden oluşabilse, güzel olurdu hem de çok güzel.
Hayatlarımızın mutlu sonla biten Türk filmi tadında olması dileklerimle ...