Türk filmlerinin olmazsa olmaz sahnesidir, trenden iniş, Haydarpaşa Garı ile tanışma, ağır ağır peronda yürüme, Sultanahmet'in muhteşem minarelerini, Kadıköy önünde tüm ihtişamıyla uzanan mendireği, deniz fenerini ve hatta hayatlarında ilk kez vapuru görmeleri. Başarılı olanların geçmişleriyle vedalaştıkları, olamayanların ise hayal kırıklıklarının sembolik başlangıcıdır Haydarpaşa Garı. Ama tümü için İstanbul’a varış, İstanbullu olmaktır Haydarpaşa Garı. Bugün artık kimsenin yüzünde Köyden İndim Şehre filminde Metin Akpınar'ın yüzündeki "Bura nere?" şaşkınlığı olmasa bile yine de "Neymiş bu İstanbul, görelim'' diyenlere bir hoş geldin, doğu ile batı arasında bir köprüdür Haydarpaşa Garı.
Her şey aslında 30 Mayıs 1906 tarihinde başlamış. TCDD'nin ana istasyonu olma özelliği taşıyan Haydarpaşa Garı 1908 yılında İstanbul - Bağdat Demiryolu hattının başlangıç istasyonu olarak hizmete girmiş. Binanın bulunduğu sahaya III. Selim'in paşalarından Haydar Paşa'nın adı verilmiş. Otto Ritter ve Helmuth Conu adlı iki Alman mimar tarafından hazırlanmış bir proje, Alman ve İtalyan taş ustalarının birlikte çalışmaları ve Anadolu Bağdat adı altında bir Alman şirketinin ortaya çıkardığı artık tarih olmuş bir bina. Abdülhamit zamanında yaptırılan bina aslında ne sultana ne de sultanın şehrine şans getirmiş. Haydarpaşa Garı, hizmete girdiği yıl padişah tahttan indirilmiş. Temeline ustaların Lefke'den getirdikleri ilk taşı koymalarından itibaren geçen 10 yıl süresince de güzeller güzeli sultanın bu başşehri bu şansızlıklardan hep payını almış. Bina Birinci Dünya Savaşı sırasında gar deposunda bulunan cephanelere yapılan bir sabotaj sonrası çıkan yangın sonucu, büyük bir hasar görmüş sonrasında yeniden onarılmış ve bugünkü şeklini almış.
Fizyolojik ve biyolojik olarak birbirlerine benzeyen farklı ülkenin insanlarında bile inanç, düşünce, tutum ve olayları algılayış tarzı bakımından farklıklar vardır. Bu farklılığı ortaya çıkaran etkenlerin başında içinde yetiştikleri toplumun kültürel yapısı gelmektedir. Çok kaba bir tanımla, bir toplumun tarihsel süreç içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi özelliklerin bütününe kültür denmektedir. Başka bir ifadeyle kültür, bir toplumun kimliğini oluşturur, onu diğer toplumlardan farklı kılar. Kültür, toplumun yaşayış ve düşünüş tarzıdır. Toplumsal dayanışma ve birlik duygusu, biz olma bilincidir. İnançlar, gelenekler, normlar ve düşünce biçimleri de etkiler bu biz olabilme sürecini, binalar, her türlü araç-gereç ve giysiler de. Dahası kültürün maddi ve manevi öğeleri arasında sürekli bir etkileşim de vardır, birinde meydana gelen bir değişim diğerini de etkiler.
Haydarpaşa Garı - kişisel fikrimdir- filmlerimize, dizilerimize, yaşantımıza, düşüncelerimize, sembolik dünyalarımıza mal olmuş bir kültür parçamızdır. O kadar ki bu kültürel parça hem maddi ve hem de manevi olarak vücut bulmuş bir kültürel zenginliğimiz, bir hazinemizdir belleklerimizde
Tarihi Haydarpaşa Garı'nda, 28 Kasım 2010 Pazar günü saat 15.30 sıralarında, henüz belirlenemeyen nedenle yangın çıktı. Basit bir tamirat işlemi, özensiz ve muhtemelen tarihi binalar konusunda deneyimsiz bir tamirat firması ve yerel yöneticilerle ilişkilendirilen rant dedikoduları. İçinde yer aldığı belediye “bizden alınmış bir onarım ruhsatı yoktur, çalışma kaçaktır” diyerekten topu üzerinden atıyor. Mimarlar Odası “biz öncesinde uyarıda bulunmuştık, uyarımızı dikkate almadılar” ifadesiyle adeta bir çocuk gibi küstüğünü, darıldığını ilan ediyor. Gar müdürü itfaiyeye hemen haber verdiklerini söyleyerek, kısa sürede söndürdükleri için itfaiyeye methiyeler sıralıyor. Herkes yanan çatı özelinde. Hadi tamam kalın bu özelde de hiç olmazsa “nerede iş müfettişleri” diye sorun, “çatı çalışanları sigortalı mı” diye incelemede bulunun, “tamiratı yapan kişilerin ehliyetli olup olmadıklarını” sorgulayın mesela, “yangın güvenlik önlemi niye alınmamış” diye hesap sorun, hiçbirini yapamadın temel kurulması gereken sistem olan “çatı springer sistem neden kurulmamış” bunu izah etmelerini isteyin. Normal şartlarda bu eksikleri olan binlerce işveren milyarlarca lira ve hapis cezalarına çarptırılmakta, sahi takip edece k/edebilece k misiniz bunları sorumlu ve ilgili birimler olarak. Diğer taraftan da bazıları konuyu garın sınırları içinde yer aldığı belediyeye yıkma hesapları içersinde bir kulp bulma isteklerinden.
Oysaki yanan sadece bir çatı, sadece bir bina değil, yanan bizim tarihimiz, bizim kültürümüz. Aslında yanan biz olduk, biz olabilme bilincimiz oldu.
İstanbul’un en güzel silüetlerinden birine sahip olan Haydarpaşa Garı ve çevresi hakkında yangın öncesinde ve sonrasında yazılan ve dillendirilen bir çok dedikodu oldu. Haydarpaşa Garı yeni bir dönüşüm projesiyle anılmaya başlanmış güya beş yıldızlı otel ve alışveriş merkezi ihtiyacını karşılayacakmış. Hatta proje kapsamında liman ve gar bu bölgeden çıkarılacakmış yerine iş ve eğlence merkezleri, gökdelen, yat ve kruvazör limanlarının olduğu bir bölge haline getirilKültür durağan değildir. Zaman içinde değişir, maddi öğeler daha hızlı değişir. Bir kültürde ortaya çıkan maddi veya manevi kültür öğesinin dünyadaki başka kültürlere yayılması olarak tanımlayabilece ğimizrant için her yol mübahtır, gerisi teferruattır düşüncesini getirir. Bu anlayış üniter devlet yapımızı yok eder, kardeşi kardeşe kırdırır ve birgün yok olmamıza neden olur.
Ulusal çıkarlar ve ülke menfaatleri için yapılacak her bir proje bana göre desteklenmelidir. Yeter ki iktidar olsun, muhalefet olsun, tüm kesimlerin, tüm bireylerin aynı kültür içersinde yoğrulmaları ve millet olabilme özelliğini taşıyabilmesidir. Önemli olan paylaşılan hayallerin ve vizyonun aynı olabilmesidir. Önemli olan aynı yöne tüm bireylerin bakabilmesidir. Binalar işte bu uğurda korunadabilir Berlin’de olduğu gibi yıkıladabilir.
Cazda “mükemmel bir durumda olmak - being in the groove ” diye bir deyim vardır. Bu deyim bir topluluğun “tek bir kişi olarak çalmasını ” anlatır. Bir olabilmektir mükemmeliyet.
Dilerim ortak bir kimlik ve sadakat hissi etrafında birgün toplanabilir ve tek bir kişi gibi çalmayı başarabiliriz ...
0 yorum:
Yorum Gönder