Bu Blogda Ara

12 Mart 2013 Salı

Bir deneyimin hikayesi 1


Terazi Burcu ve ben

Eski Yunanın günümüz kelimeler dünyasına katkıları saymakla bitmiyor. Adamlar sanki yememişler içmemişler de sürekli kelime üstüne kelime türetmişler biz kullanalım diye.  Bizimkisi de ayrı bir tembellik, nasılsa var bu kelime diye kılımızı kıpırdatmamış yunan olsun, latin olsun, arap olsun, pers olsun ne bulursak kullanmışız. Kabul etmek gerekir ki bizim komşu zamanında bugünün tam tersine iyi çalışmış ve kolay kolay yadsınamayacak bir medeniyet yaratmış. O kadar çok çalışıp o kadar yüksek seviyeli bir medeniyet olmuş ki bu bugün hala dinlenmeyi normal kabul edebiliyorlar. Alın size o kelimelerden bir başkası. Astro gezegen ve yıldız demek ve de Logos ise mantık. Bir araya geldikleri zaman ise Astroloji kelimesine ulaşılmakta. Peki nedir bu Astroloji? Kimine göre sembolik bir dil, kimine göre deli saçması bir şarlatanlık kimine göre ise başlı başına bir bilim dalı. Bu iş ile uğraşan kişilerin yaptıkları tanımlara bakacak olursak özetle matematiksel ve istatistiksel bilgileri temel alaraktan, gezegenlerin zamansal hareketlerini inceleyen ve bu hareketlerin insan ve sosyal hayat üzerindeki etkilerini inceleyen bir disiplin olarak tarif edilmekte.

Ben bir Terazi Burcuyum. Üstelik belki de en tipiklerinden biriyim. Gazetelerde, dergilerde ve artık günümüzde facebook ve twiter’da her bir burç ile ilgili yığınla bilgiye ulaşabilirsiniz. Siz hiç yorulmayın ben sizin için bir kaç tanesini hem de çok rahat sıralayabilirim zira zaten bunları her daim hayatımda bizzat yaşıyorum. Grubu Hava, uğurlu günü Cuma (Cuma’yı kim sevmez ki!). Güçlü bir adalet duygusu ve herkese iyi davranma isteği (çoğu kere evet Victor Hugo’nun İyi olmak kolaydır, zor olan adil olmaktır... sözü unutulur ya da unutulmaz da iyi olup kimseyle tartışmamak çok daha kolay gelir). Yalnızlık hem de hiç sevilmez ve çok doğaldır ki güzel şeylerden hoşlanılır. Uzaklarda da olsa etkisi büyük, fiyakalı gezegen süslü Satürn sayesinde üstün bir yargı yeteneği. Olmazsa olmazımız kavga etmek yerine çekip gitmek veya kendimizi kapamak. Zaman zaman da olayları taratabilmek adına yalnız kalıp düşünme isteği. Evet evet şu an resmen kendimi anlatıyorum sizlere. Aslında dahası da var isterseniz. Karar vermede zorlanma ama güç bela verildiğinden olsa gerek bir daha bu zahmete girmemek için bir kez verdikten sonra da sonuna kadar zorlama, kararsızlık, kime hak vereceğini bilememe, zorlandığı anlarda işi zamana bırakıp olabildiğince öteleme, erteleme, bir bekleyip görelim durumu hayatlarımızın birer parçası adeta. En büyük emelimiz belki de çok dostumuz olmadığından sebep mükemmel dostluklar. Tamam biraz kendimizi beğeniriz ama nasıl beğenmeyelim biz güzellik burcu Venüs tarafından yönetilmekteyiz.

Benimle aynı karakteri paylaşan diğer Terazi burcu mensupları gibi ben de uyumlu, güvenilir, iyi kalpli ve arkadaşlarımı asla hayal kırıklığına uğratmayan bir yapıya sahibim. Her şeyin güzel ve dengeli olduğu bir dünya arar dururum. Kuyruğunu kovalayan ama bir türlü yakalayamayan kedi gibi böylesi bir dünyayı boş yere arayıp durmamdan sebep hayalciyimdir. Ve yine belki de bu nedenle zaman zaman gerçekle yüz yüze geldiğimde kaçış için ya da kendimi koruma adına depresyonlara girer çıkarım. Zor sinirlenirim ama yumuşak da olduğumu söyleyemem. Bizler dansı ve müziği çok severiz. Çünkü bizler hayatı severiz. Hayatın renklerini severiz. İnişlerin de çıkışların da olduğunu kabul ederiz. Bizler aslında sahip olduğumuz empati yeteneği ile (ki ben artık bu yeteneğimden oldukça sıkıldım) herkesi ve her şeyi olduğu gibi kabul ederiz ama ne gariptir hep de yanlış anlaşılırız. Kendimizi belki de iyi ifade edemediğimizdendir. Bununla beraber çocuklarımızı iyi anlar, sevgilerimizi bazen zekice ama çoğu kere de alenen ve sınırsızca gösteririz. Sırf bu nedenle bile Terazi burcu olmaktan çok büyük bir memnuniyet duymaktayım. Çocuklarımızın görüşlerine değer verir, hem onlara ve hem de görüşlerine saygı gösteririz. Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür çocuklarımız olsun isteriz. Bu yönde de hareket ederiz.

Bu çok bilinen özelliklerin dışında kıyıda köşede kalmış başka özelliklerimiz de vardır. Bir kere entelektüel kişilerin çoğunlukta olduğu bir burçtur bizimkisi. Övünmek gibi olmasın ama bilgiye her daim susamış, yeniliklere büyük önem veren bir kitleyizdir biz Teraziler. Ruh bilim, felsefe ve din konuları her daim bizler için çekici olmuşlardır. Tüm bunlara ek bir de başkalarının görüşlerini dinlemeye de her zaman için hazırızdır ve bundan büyük de keyif alırız. 

Şimdi bayram değil seyran değil, bilmem kaçıncı Geleneksel Teraziler Toplantısında söyleyebileceğim sözleri neden sizlerle paylaşıyor olduğumu merak etmişsinizdir. Böyle bir merak oluşmuşsa inanın haksız da sayılmazsınız. Konuya tabii ki gireceğim ama beni az buçuk tanımışsınızdır öyle kolay kolay konuya giremiyorum. Uzun hem de çok uzun girişleri neden bilmem çok seviyorum. Anlayacağınız şimdiye kadar olan ve bundan sonra olacak paragraflar daha yazacağım konunun ancak giriş kısımları olacaklar. Zaman varken basın çarpıya ve bir an önce kaçıp gidin. Ama sabır gösterip kalırsanız sizlere başımdan geçen oldukça ilginç sayılabilecek bir deneyimimi paylaşacağımı şimdiden bildirmek isterim.  

Bruce Calvert’in sevdiğim bir sözü  daha doğrusu bir saptaması vardır: İnanmak, düşünmekten kolay. Bu yüzden düşünenden çok inanan vardır (Believing is easier than thinking. Hence so many more believers than thinkers). Ben düşünmeyi tercih edenlerdenim. İnanmadığımı söylemiyorum ama düşünmeyi ve düşünmenin gücünü severim. Hayatımla ve kendimle ilgili arayışlarım da hep bu nedenledir. Şimdiye kadar olan yazılarımdan bu uğurda onlarca kitaplar bitirdiğimi, bir çok kurs, çalışma ve seansa katıldığımı zaten biliyorsunuz. Burcumun belki de bana dayatmasından bu arayışlarıma, bu deneyimlerime bir yenisini daha ekledim. Açık konuşmak gerekirse şimdiye kadarkiler arasında beni belki de en çok etkileyenlerden bir tanesiydi. Bu konuyu mutlaka sizlerle paylaşmam gerekiyordu, yalnızca kendime saklayamazdım. Etkilenmemden sebep şöyle böyle oldu diye geçiştiremeyeceğim kadar bende saygı uyandırdığından sizlere bu konuyu en az iki yazı ile - duruma göre üç yazı bile olabilir - anlatmaya karar verdim. Aslında bu satırları yazarken buna karar verdim zira yazı şimdiden oldukça uzadı. Keyifle okumanız açısından yazıyı ve deneyimimi ikiye bölmeye karar verdim. İkinci ve can alıcı bölüm ise azzzz sonra diyerekten aranızdan ayrılıyorum.

Sevgi ve saygılarımı sunarım.

0 yorum:

Yorum Gönder