Bu Blogda Ara

20 Kasım 2012 Salı

Sarılma, oğlum, disiplin, yaşgünü gibi muhtelif konular vs bu konuları oluşturan ve birbirlerine bağlayan duygu: Sevgi




Mutfağın zeminine boylu boyuna uzanmış, elimde tornavida, baharat kaplarının ve yağların ikamet ettiği, o görkemli mutfak takımımızın çıkan rafını takmaya çalışırken öğrenmiştim oğlumuzun aramıza katılacağını. İlk fark ettiğim eşimin diz kapakları olmuştu. Tepemde durmuş şaşkın şaşkın bana bakıyordu ki onun şaşkın olması ve dahası bakması öyle olası bir durum değildi. Ben ise yerde uzanmış tekrar bir araya gelmemek için inat eden vida ile kapağı barıştırmaya çalışıyordum. "Dostum pozitif derken?" diye sırf konuşmuş olmak için cevap vermiştim eşime bir yandan raf ile uğraşmaya devam ederken. Hamilelik testi ile başlayan sözünün geri kalan kısmını ise yine her zamanki gibi dinlememiş, şımarık göz yaşlarıma söz geçirmeye çalışırken bulmuştum bir anda kendimi . Sonradan anlamıştım testte çıkan ikinci çizginin, iki kişilik mini ailenin üç kişilik dev bir aileye dönüşümünü simgelediğini. Sarıldık birbirimize. İkinci defa bu kadar uzun ve içten. İlki, nikahımız kılındıktan sonra yüzlerce davetlinin önünde, imza defterinin hemen yanı başında gerçekleşmişti. Hani herkes klasik öpüşür ya, biz öpüştükten sonra bir de birbirimize sarılmıştık, hani sanki yıllarca birbirini göremeyen sevgililer gibi. En az bir 3 dakika da birbirimize sarılı kalmıştık. Sıkılıp da gitmeye kalkan davetlileri fark edip de lütfen ayrılmıştık. Bu sefer yüzlerce tanık yoktu ama yerine bizi ailesi olarak seçen tek bir tanığımız vardı ...

İlk sarılmamızdan bu yana yedi seneyi aşkın bir süre geçmiş.  İkinci sarılmamızdan bu yana ise dört seneyi aşkın bir süre geçmiş. Ne mutlu bize ki zamanla birbirimizi tanıma fırsatı bulduk ve konuşan, eğlenen, birbirini dinleyen, kararların paylaşıldığı mutluluk dolu, keyifli bir aile oluverdik bu süre içerisinde. Ben evin panik babası rolünü üstlendim, kolayca ve gayet doğal bir şekilde. Eşim ise ailenin hem yapı taşı ve aynı zamanda da mimarı oldu. Bir usta gibi kolayca şekillendirdi bizi. Ne yaptığını, ne istediğini bilen, sağduyulu, sakin taraf her zaman eşim oldu ve olmaya da devam etmekte. Ben ise özellikle oğlum konusunda evdeki zincirin yumuşak halkasıyım. Evet evet başka bir ifadeyle evde oğlumun her istediğini yapan kişiyim ben, uslanmaz bir demokrat, oğlumun kahramanı bir eğlence adamı.

Zincirin yumuşak halkası olmak aslındabir anda kendimi içinde bulduğum bir durum oldu. İçinde bulunduğum durum beni çok memnun etmemekle birlikte kendime engel de olamamaktayım. Eşim umarsızca sen bu gidişle okul ödevlerini de yaparsın diye serzenişte bulunabilmekte mesela son günlerde. Şımarttığım kesin ama yavaş yavaş bu rolümden vazgeçeceğim çünkü istemeyerek de olsa ona zarar verdiğimin farkındayım. “Cehenneme giden yollar iyi niyet taşları ile döşenmiştir” sözü boşa denmemiş. Bunu nasıl yapacağımı bilemiyorum. Otorite demek bana göre tutarlı olmak daha doğrusu tutarlılığı asla kaybetmemek demek. Ben mesela sevgimi gösterme konusunda kesinlikle otoriterim, sürekli ve tutarlı bir şekilde onu sevdiğimi belli etmeye çalışıyorum. Aslında bunun için çaba sarf ettiğimi bile söyleyemem, kendiliğinden olmakta, suyun yolunu bulup akması gibi. Buna karşılık annesinden yüz bulamadığı zamanlarda bana gelip sonuç almaya çalışması da gözümden kaçmıyor hani. En zoru da zaten bu durumlarda kalma. Bir anda kendimi ortada karar verici durumda buluveriyorum. Orta yolu bulmaya çalışma bazen sandığımdan da zor olabiliyor.

Ben aslında her defasında oğluma güvenmeyi seçiyorum ve çoğu zaman istemediği şeyleri yapmamaya devam ediyorum. Kendisi küçük olabilir ama o benim gözümde bir birey ve kişisel tercihlerinde saygıyı hak ediyor. Kendisiyle konuşulunca, anlatılınca yapmaması gereken şeyler konusunda çoğu zaman sonuç da alabiliyorum. Benim ona güvendiğim kadar ancak onun bana güvenmesini sağlayabilirim diye düşünüyorum. Konuşarak, anlatarak, ve bazen de inatla mücadele ederek kendi isteklerini yapması (eşime göre yaptırtması), onun aslında her defasında kazandığı küçük zaferleri ve tabii yine bence bu küçük ama onun için son derece önemli bu zaferler onun özgüveninin yapı taşları olacak. Oğlumun nasıl ki potansiyelini sonuna kadar kullanmasını ve vizyon sahibi olmasını istiyorsam, kendisiyle barışık, kendisine güvenen ve mutlu biri olmasını da istiyorum. Bu nedenle de çocukluğunun alabildiğince mutlu ve alabildiğince özgür geçmesini istiyorum. İşte zaten tam bu noktada karşımıza disiplin kavramı çıkıyor.

Disiplin hani sanki çoğunluk için terbiye amaçlı bir baskı, bir cezalandırma ile eş anlamlı sanki. Oysaki en yalın, en basit anlamıyla tutarlı olmaktır disiplin. Eşimle en çok tartıştığımız konuların belki de başında bu konu gelmekte. Ortak fikirlerimiz çok şükür ki var ama buna karşılık ayrıştığımız bölümlerde az değil hani. O beni fazlasıyla özgürlükçü buluyor. Bu kadar demokrasi bu yaştaki çocuk için fazla diyor. Benim empati yeteneğim eşime göre çok daha gelişmiştir. Hem oğlumu ve hem de eşimi anlayabiliyorum ama eşim beni ve oğlumu anlamaktan bir miktar uzak kalıyor. Benim sabrım çok fazla iken eşimin daha bir sınırda gibi kalıyor. Bu iki çok önemli kişisel özellik de ister istemez fikirlerimizdeki farklılıkları oluşturuyor. Oğlum ile daha annesinin karnında konuşmaya başladım, hala da susmuş değilim, açıkçası susmaya pek niyetimde yok. Ben her şeyin konuşarak, açıklanarak öğretilebileceğini savunuyorum. Bunun içinde sabrımın sonu genelde olmuyor. Onu anlamaya çalışıyorum. Eşim ise bir miktar bunu yapıp sonuç almazsa faşist rejime dönelim diye tutturuyor. Daha katı olalım derken ben demokratik ortamın devamından yana oy kullanıyorum ve bu da çoğu kere tartışmaya neden oluyor. Ben ise oğluma zoraki hiçbir şey yaptırmak istemiyorum.

Oğlumuzun en önce mutluluğu ve sonrasında belirli bir disiplini sağlayabilme adına yapmaya özen gösterdiğimiz en önemli konu öngörülebilen, tahmin edilebilen, beklenen bir günlük rutin yaratmak. Bunu aslında eşim yarattı ama ben de destek olup bunu gerçekleşmesi için uğraş veriyorum. Koşulsuz sevgi ve “güvenlik her şeyden önce gelir” bizim ikimizin de olmazsa olmazı. Elektrik prizini ellemesi ya da camdan eşyalarla ya da kalem elinde koşması zinhar yasaktır mesela. Anlayacağınız kendimize göre bir dengemiz var. Yemek yemediği zaman zorlamıyoruz ama dişlerini mutlaka istemese de fırçalıyoruz. Evlilikteki başarı eşlerin aslında birbirlerini ne kadar tamamladıkları ile orantılı. Bir şekilde çok şükür biz birbirimizi tamamlamayı bildik bu sürede ya da belki birbirimizi tamamladığımız sanısını yaşıyoruz.

Üç kişilik ailemizin ışığı, aydınlığı, geleceği, her şeyi ise dün itibariyle 4 yaşını tamamlayıp 5 yaşından gün almaya başladı. Sabah son derece doğal ve sıradan bir şekilde çok erken başlanan gün muhteşem devam edip çok şükür ki huzur içerisinde sona erdi. Doğum günü için oğlumuza bir parti düzenledik. Hemi de evde de değil. Okul arkadaşları, aile, eş dost derken doldu taştı kiraladığımız yer. Otuzu aşkın çocuk bir anda kurtlarını dökmeye karar verirse nasıl bir kaos oluşur tahmin bile edemezsiniz. Bağrışmalar, gülmeler, koşuşturmalar, tartışmalar, düşüp ağlamalar, ne ararsanız vardı. Eşim ve ben davetlileri kapıda karşılayıp gün boyunca ilgilendik durduk. Görseniz hani sanki düğünümüz var sanırdınız. Organizasyonun gerçekleştiği yerde çalışan ve tüm bu kaosu yönetmekten sorumlu iki tane abla ise yeterden çok ama çok uzaktı. Bir panik baba olarak özellikle partinin kaza ve ağlama ihtimali en yüksek olan son zamanlarında sürekli bir üçüncü kuvvet olarak yanlarındaydım çocukların. Oğlum atlama!, çıkmayın yavrum şuraya!, tutun sana be evladım!, koşma! kime diyorum? diye koşturup durdum çoğu kere çaresizce ama yılmadan ve ne yaptığını bilmeden. Toplamda bir baş şişmesi ve iki ağlama ile partiyi çok şükür hani neredeyse sıfır büyük sorunla tamamladık.

Tabii benim size yalnızca bir paragrafta özetlediğim partinin bir öncesi vardı ki anlatılamaz. Anlatılsa da satırlar yetmez. Başta parti yerinin seçimi vardı ki oldukça zamanımızı tüketti. Hani görseniz ya da duysanız tüm bu araştırma ve çabanın ekonomik olanı bulmak için yapıldığını sanırsınız. Keşke öyle olsaydı ama yok efendim neredeeee, sanki amaç en pahalısını bulabilmekti. Merak buyurmayın, bulduk da. Oğluma feda olsun o ayrı. Pasta seçimi, yaptırılması, tuzlu seçimi derken son günlerdeki tüm uğraşmalarımız bu parti için oldu çıktı. Ama belki de en büyük zamanı  artık yeni dönemde adet olduğu üzere gelen çocuklara geldikleri için vereceğimiz hediyeleri seçmekte harcadık. Eskiden doğum günlerinde doğum günü sahibi toplardı tüm hediyeleri. Günün prensi ya da prensesi olurdu. Herkes onunla ilgilenir, hediyeler verilir, omuzlara alınırdı. Biz böyle gördük, böyle bir psikoloji ile büyüdük. Meğer zaman içerisinde işler değişmiş. Zayıf psikolojimin nedeni de bu şekilde anlaşılmış oluyor. Psikolojik sebeplerden tüm çocuklara hediye almamız gerekiyormuş. Ne anladım ben bu işten. Kardeşim keşke bir centilmenlik anlaşması yapmış olsaydık da kimse kimseye bir şey almasaydı, pastamızı talan edip dağılsaydık. Sen misin bana hediye alan, al bakalım sana hediye tadında bir gün oldu. Hem biz para harcadık ve hem de gelenler ama inanın biz çok daha fazla harcadık. Pastadaki içerik seçimi, üstünün süslemesi, getirilmesi, kesilmesi  meğer füzyon bile bu kadar zor değilmiş. Bizim zavallı doğum günlerimizi düşünüyorum da nice senelerimizi mahalle pastanelerinden alınan bol kekli az çikolatalı pastalarla heba etmişiz. Bir de böylesi organizasyonların olmazsa olmazı pinyatamız vardı ki şaşarsınız, gören duyan da bizleri Meksikalı sanır. 

Bir Pazar öğleden sonrasını oğlumla, eşimle ve onlarca kişi ile beraber geçirdim. Oğlumun yeni bir yaşa girmesine tanıklık ettim. Bir yaş daha büyüdü. Kendisini yalnızca 4 senedir tanıyoruz. 4 sene önce hayatımıza katıldı ve çok da iyi yaptı. İyi ki bizi seçti. Ondan öncesi meğer yalnızca boş geçen yıllarmış. Hayat bizim için onunla başladı. O bizim yalnızca kanımız, canımız ve bir parçamız değil. O bizim yaşam sevincimiz. Neşemiz, kahkahamız. Gözlerimizdeki ışık, aydınlığımız. O bizim nefesimiz. Gün ışığımız. Mutluluğumuz. Huzurumuz. Sağlığımız. O Tanrıdan gelen bir armağan bizlere. O bizim hayatımız. Her şeyimiz. Onu çok seviyoruz.

Oğlum! Canım oğlum! Benim yakışıklı, iyi kalpli, birtanecik oğlum! Nice mutlu güzel yıllara... Dilerim şansın da bahtın da hep açık olur! Doğum günün kutlu olsun!
 
Akşam belki de doğum günü bir miktar daha sürsün diye bir türlü uyumak istemedi. Oldukça geç saate kadar da dayandı. Ama sonrasında pes etti. O kadar masum, o kadar huzurlu,  o kadar mutlu ve bir o kadar tatlı uyuyordu ki ben kişisel olarak doğru yolda olduğumu hissedebiliyordum. Üzerini örtüm ve ilk bebeğimin, eşimin, yanına gittim.

4 yorum:

  1. Beni epey gülümsetti bu yazın (hatta sarılma ve doğum günü hazırlığı kısımlarında gülümsemem kahkahaya dönüştü) :)))

    Onlar bize armağan gerçekten de. Hem özel, hem çok kıymetli birer armağanlar :) Ne mutlu bizlere!

    "Yakışıklı, iyi kalpli, birtanecik" küçük adama mutlulukla, keyifle ve bunları paylaşacağı ailesiyle geçireceği güzel bir ömür dilerim. Nice güzel yıllara!

    Sevgiler ;)

    YanıtlaSil
  2. Ne zamandır yorum yazmıyordun. Yorumunu görünce çok sevindim :)

    Yazıyı beğenmene sevindim. Şaka bir yana bizim için hem öncesi ve hem de söz konusu gün oldukça keyifliydi. Zaten oğlum ile ilgili her şey bizim için son derece keyif verici oluyor :)

    Gerçekten de ne mutlu ve ne şans bize ki onlarla beraberiz ... Hem oğlum ve hem de ailem adına teşekkürlerimi sunarım.

    Selam ve sevgilerimle,

    YanıtlaSil
  3. Yine çok güzel ve bol gülümsetmeli bir yazıydı...teşekkürler...tatlı oğlunuz ile birlikte nice sevinç ve mutlulukları yaşayacağınız nice güzel zamanlar diliyorum ben de...doğumgünü kutlu olsun...sağlık huzur ve başarı dolu bir ömrü olsun...Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  4. Çok teşekkür ederim hem oğlum ve hem de tüm ailem adına...Ayrıca yazım ile ilgili güzel yorumlarınız için de ayrıca teşekkürlerimi sunarım.

    Sevgi ve saygılarımla,

    YanıtlaSil