Bu Blogda Ara

19 Ocak 2012 Perşembe

Sense and simplicity - Muhtelif


Ne zamandır yazmıyordum. Yazamıyor değildim, yalnızca yazmıyordum. Zamanım vardı, aklımda bir kaç konu da vardı ama neden bilmem bir şekilde yazmadım. Belki aklımdaki konuların yazılacak kadar değerli olmamalarından ya da belki yalnızca tembellikten. Aslında biraz düşününce ki ben genelde düşünmeyi sevmem asıl yazmama sebebimin kendimde yarattığım sürekli yazma baskısından kurtulmaya çalışmak olduğunu anladım. Evet yazmayı çok seviyorum ve yine evet konu belli olmasa da yazmaya çabalamam hoşuma gidiyor ve yine ve yeniden evet zamanımın dar olduğu anlarda, boşluklarda bir kaç kelime dahi olsa yazsam oldukça keyifleniyorum ama  işte zaman zaman metal yorulması denen durumu fazlasıyla içselleştirip bir balonun patlaması gibi patlayıp, hiç yazı yazmadan ama sürekli yazmayı düşünerekten günlerimi geçirebiliyorum. Bazen en sevdiğim uğraş hayatımı aynı zamanda en çok kısıtlayan durum haline gelebiliyor. Beynim ya da bilincim, kalbimden aldığı kesin ve mutlak bir emirle, bana yazma konusunda emirler yağdırırken, bilinçaltım belki kılını bile kıpırdatmadan, beni bu emirler yağmurunda kılını bile kıpırdatmama durumuna sokabiliyor. Tabii olan yine bilinçli ben’e oluyor ve yazmak isterken yazamıyor ve dahası bunun ben de sıkıntı yaratmasına yalnızca seyirci kalıyorum. Aktiflikten pasifliğe kesin geçiş bu olsa gerek.

Bu belki de çok gereksiz yazmama konusundaki mazeretimi gösteren girişten sonra söz konusu dönemde neler yazmak isterdim onları sıralamak isterim. Hatta belki bir adım daha ileri giderek bir kaç satır yazsam çok daha mutlu olabilirim. Sanırım bilinçaltı’m ile bilinç’li tarafımın kapışması sonrasındaki kaçırdıklarımı bir nevi telafisi olacak bu yazı.

Öncelikle mutlak surette futbolun ilk ve son ve tek ordinaryüsü olarak kabul edilen Lefter’in artık aramızda olamayacak olması hakkında bir kaç kelam etmek isterdim. Onu seyretmemiş ama hakkında çok şey duymuş bir Galatasaraylısı olarak, günümüzün Fenerbahçe takımı oyuncularına bakıyor ve bir takımın nasıl bu kadar görüş değiştirmiş olabileceğine ya da fair play konusunda nasıl bu kadar körleşebileceğine şaşırıp kalıyorum. Alex’i bu arada ayrı tutmam gerekiyor.  Alex’e çok saygı duyuyor ve çok da beğeniyorum. Bizim takımda olmasını çok da isterdim. Varsın koşmasın hatta varsın oynamasın, Böylesi efendi, böylesi centilmen bir oyuncunun yalnızca varlığı bile Sabri ve benzeri oyuncuların olduğu bir ortamda bize yeter hatta artardı. Alex bulunduğu ortama değer katan bir futbolcu. Metin Oktay’lı bir Galatasaray’dan nasıl Sabri’li bir Galatasaray’a geçişi kabullenemiyorsam aynı şekilde Lefter’li bir Fenerbahçe’den günümüz Fenerbahçesine geçişi de kabullenemiyorum. Emre Belezoğlu’nun gözlerinde gördüğüm hırs, nefret ve sevgisizliği görmek beni kızdırmaktan çok üzüyor. Hem onun adına ve hem de bizler adına. Çok daha iyilerini hakkettiğimizi düşünüyorum. Daha güzel, çok daha efsanevi günler, takımlar, oyuncular olabilir ve bizler de onları çıplak gözle izleme şansına kavuşabilirdik. Lefter, maçların bir arada seyredildiği, futbolcuların maçlar sonrasında beraber yemek yedikleri ve maçı tartıştıkları, ezeli rekabet kadar ebedi dostlukların yaşandığı, bir anlamda bir görüşün ve anlayışın son temsilcilerindendi. Işıklar içinde uyusun!

Bir veda da Mr. No yani Rauf Denktaş için olmalı. Belki de ona Mr.Kıbrıs da desek hata olmazdı. Kıbrıs halkının babası artık aramızda değil. Annesiz geçen hayatında Kıbrıs’ı belki de hiç tanımadığı annesinin yerine koydu ve tüm sevgisini ve ilgisini ona verdi. Kaybettiği oğlunun acısını ve yasını hep kendini adadığı biricik adası için öteledi. İlk büyük başarısı Türk cemaatinin iki önemli ismi olan Faiz Kaymak ve Fazıl Küçük arasında ara buluculuk rolünü üslenmesiydi. Yazarlık, gazetecilik, fotoğrafçılık, öğretmenlik, tercümanlık, avukatlık, hatiplik, Türk Cemaat Meclisi Başkanlığı, Cumhurbaşkanı Muavinliği, Türk Yönetim Başkanlığı, Devlet ve Meclis başkanlıkları, Cumhurbaşkanlığı ... Kıbrıs için hayatını adadı ve her kademede Kıbrıs için hizmette bulundu. Bence ama en büyük başarısı 1964’deki Londra Konferansı'nda Makarios tarafından “istenmeyen adam” ilan edilmesiydi. Bu ilan aslında onun Kıbrıs için neler yaptığının ve yapacağının ilanıydı ve bu ilana hep layık olarak yaşadı. Bu değerli mücadele adamı da Lefter gibi 87 yaşında hayata veda etti. Işıklar içinde uyusun!


Birazda evden haberler vereyim sizlere. Eşimin çalışmama konusundaki kararlılığı tüm hızıyla devam etmekte. Hayatımızda para harcama anlamında ise hiçbir değişiklik olmadı. Gelirler ise bildiğiniz üzere yarı yarıya azaldı. Endişeli miyim? Hayır çok daha kötü bir ruh halindeyim. Paniğim ve hayatımın bu bölümünde cesaretle titreyip bu korkumu çaktırmamaya çalışıyorum. Eşim ise hatırı sayılır bir rakamı hem de peşin olarak almanın haklı gururu içerisinde durumun tadını çıkarıyor. Ev ve içindeki ahali, ben bilmem kaç aylık maaşımı ev bütçesine soktum, daha ne yapayım hırçın, küstah, yüksek özgüvenli rahatlığı ile güzelim, birtanem, hazıra dağ dayanmaz değil mi ama sessiz, terbiyeli, uyumlu, cana yakın, sıcak, samimi ve dostane panik görüşünün kanlı bıçaklı kapışmasına tanıklık etmekte. Kazan'da hep dostluk oldu (Beşiktaş Çarşı içerisindeki Çarşı gurubunun genelde maç öncesinde toplandığı ve benim hayatımda ilk alkollü içeceği içtiğim Kazan isimli birahanenin girişinde yazan özlü söz. Neden bilmem birden bu aklıma geldi ve ben de sizi bundan mahrum etmeyeyim dedim). İki görüş arasındaki kapışma son derece uygar bir ortam içerisinde devam etmekte.Bir kere ben çok doğal olarak hiç direk konuya girmiyorum. Daha çok harcamalarımızın artık nasıl kontrol edilemez boyutlara geldiğini laf aralarında söylüyorum. Bir nevi direk çarpışmalar girebilecek güce sahip olmayanların uyguladığı vur kaç yani gerilla taktiğini tercih ediyorum. Hayatın pahalılığı hakkında konferanslar veriyorum. O ise getirdiği büyük miktardaki parayı acaba nasıl değerlendirsek edebiyatını giriyor. Hayatın stres ve yükünü tek başıma karşılıyor olmamdan sebep artan omuz, sırt ve bel ağrılarımı gündeme getiriyorum. O ise daha çok ya geçmiş olsun dileklerinde bulunuyor ya da oğlumu artık daha az kucağıma almam gerektiğini söylüyor. Ben ülkede ve dünyada büyümenin bittiğini, daralan ekonominin yarattığı etkilerin bizim haneye kolay kolay teğet geçemeyeceğini söylüyorum, o sanki beni duymamış gibi Christmas’da Hamburg ne de güzel olur, bir Hollanda yapma zamanı gelmedi mi cevaplarını yapıştırıyor.

Farklı şeyler konuşup, farklı cevaplar verip, farklı şeylere gülüyoruz. Bu gırgır dönemde genel de bol bol da şarap tüketilmekte. Genelde o tadında bırakıp çakır keyif olarak yatarken ben muşmula olmuş bir şekilde yatıyorum. Geçenlerde hele bugüne kadar yalnızca zap yaparken tesadüf eseri ya da kazara geçilebilen bir televizyon kanalında, çok doğal olarak daha önce hiç izlemediğimiz bir diziyi, üstelik içerik olarak hem de hiç bize uymayan bir diziyi (köy, ağalık, sömürü, abartı, iç kapama, daralma,drama, ağlak...)sonuna kadar seyrettik. Hiç keyif almadık ama seyrettik. Neden mi? Bilmiyorum. Muhtemelen eşim de bilmiyordur. Üstelik bir yandan diziyi eleştirdik, bol bol güldük, eğlendiğimizi bile söyleyebilirim. Ey bütün kötülüklerin anası olan büyük alkol, sen nelere kadirsin ... 

Bu arada Gülse Birsel’in yeni dizisini de çok beğendik. Hem de pek çok beğendik. Bizim Yenge’nin ani yayından kaldırılışının haklı üzüntü ve kederini  üzerimizden atmaya çalıştığımız bu sıkıntılı dönemimizde bu dizi bize ilaç gibi geldi. Hele Laz Dursun karakterinin tekrar bizlerle beraber olması sevincimizi ve mutluluğumuzu taçlandıran bir etken oldu (Ofisum Tirabzondadur ama İzmirde de olabilur yok orada da değulsa eğer en kötü ihtumalle İstanbuldadur... Garanti). Başta Gülse Birsel olmak üzere tüm ekipten Allah razı olsun!

Bu arada gelirlerin azalması ve harcamaların aynı kalması yetmiyormuş gibi ev sahibemiz kirayı da arttırdı. Geçen sene ekonomi demiş, kriz demiş, teğet demiş, birlik, beraberlik demiş ve kirayı aynı tutmayı başarmıştık. Bu sene ise kendisi tefe dedi tüfe dedi ve kirayı bir anda hem de geçen seneki olmayan artışı da içine alacak şekilde arttırdı. Abarttı. Biz de zaman kaybetmeden hemen hem kem dedik ve hem de küm dedik ama olmadı. Gömme dolapların ilk icatları sırasında ev sahibemiz tarafından yaptırılan dolaplarımızın artık piyasa da bulunmayan mekanizmaları da bu kadar seneden sonra belki de çok haklı olarak benden bu kadar, artık bu git gel işinde yokum, emekliye ayrılıyorum dedi. 

Mekanizmadır canım ne var demeyin, ateş pahası. Marangozla pazarlıklarımız halen devam etmekte. Değişik stratejilerle rakamı azaltmak için yoğun çalışmalarım devam etmekte. Tüm bunlara bir de salonun tüm aydınlanmasından sorumlu olan lambaderin bozulmasını ekleyin. Paşa paşa tüm işleri bırakıp önce lambader tamiri için sonrasında da yeni bir lambader için koşuşturup durduk. Lambader değip de sakın ha geçmeyin. Lambader var lambader var. Yeni aldığımız lambader salona ışık saçsın diye paraları resmen saçtık. Mekanizmanın ve lambaderin aynı anda bozulmaları ve kiranın arttırılması beni biraz üzdü ama öldürmedi. Öldürmeyen güçlendirir felsefesinden hareketle güçlendiğimi bile düşünüyorum. Buna rağmen uzun zamandır almayı planladığım halıyı almayı biraz daha erteledim ama birgün alacağım. Bir gün evet bir gün güneş batarken elimde kırmızı bir halı ile eve gelip mevcut halıya hoşçakal diyeceğim.

Tüm bunlar yaşanırken çok güzel şeyler de olmakta. Eşim zamanının bir kısmını evine adadı ve fazlalık neyimiz var neyimiz yok ya atmaya ya da ihtiyacı olan kişilere vermeye başladı. Meğer evimiz ne kadar da büyükmüş ve yine meğer biz ne çöpçüymüşüz. Atılan şeylerin ne olduğunu bile sormadım çünkü şimdiye kadar aradığım ve bulamadığım tek bir şey dahi olmadı. İnsanın evde koşası geliyor o kadar yer açıldı. Atılan ya da farklı bir düşünce ile gereksiz yere evde tutulan eşyaların miktarın siz düşünün artık. Hala yapılacak yerler varmış ama şu an için eşimin bu işte çok başarılı olduğunu söyleyebilirim. Tüm gücümle destekledim ve hatta motive dahi ettim. 

Evimiz için belirlediğimiz daha doğrusu esinlendiğimiz (hatta çaldığımız bile olabilir) motto, Philips’in mottosu oldu: Sense and simplicity. Basit ve yalın bir ev için eşim kolları sıvadı. Kimse artık tutamaz onu. Ben bile. Ok yaydan çıktı bir kere, sonumuz hayır olur İnşallah.

Ne zamandır yazmıyordum. Şimdi ise durmak istemiyorum. Tekrar aktif olmak çok keyifli. Yazmadığım dönemlerle ilgili bir kaç kelime etmiş olmanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyorum. Hafta ortasındayız ve bu akşam briç kursum var. Yollar açılmış. Bir yazı daha yazmışım. Biraz sonra da öğle yemeği yemeğe gideceğim. İşler çok da yoğun sayılmaz. Bugün keyifliyim ve günün tadını çıkaracağım. Size tavsiyem hayata bir kez geldiğimizi ve en iyi şekilde tadını çıkarmamız gerektiğini unutmamanız. Basit yaşayın ve çok fazla şeyi kendinize dert etmeyin.

Keyifli, mutlu, huzurlu, sağlıklı ve bol kazançlı günler dileklerimle ...

2 yorum:

  1. Hiçbir çeşit ve hiçbir miktarda alkol bana yerli dizi izlettiremez :))) Muşmula da olsam farketmez :P İçimi kıyım kıyım yapan berbat oyunculuklara hiç tahammülüm yok. Filmlerden şaşmayayım ben, en iyisi bu :)

    Ben de evi arıtma işine giriştim ama kızımın odasını bir türlü sadeleştiremiyorum. Onunla ilgili hiçbir şeyi atamadığım için koridora dizdiğim kolilere doldurdum. Evde her an taşınıyormuşuz gibi bir hava oluştu bu nedenle :))) Eşinize kolaylıklar dilerim, delirtici bir iş bu :)

    Keyfiniz daim olsun, en yakın zamanda kırmızı halınıza ulaşmanız dileğiyle :))))

    YanıtlaSil
  2. Selamlar. Bir kere şeytana uyduk, alkolünde etkisiyle ve nedensiz yere seyrediverdik. Çok pişmanız :) Gerçekten ama gerçekten çok kötü idi. İşin ama daha kötü tarafı bu diziyi seyreden insanlar var. Onlar için mi üzüleyim yoksa kendim için mi bilemedim. Buna karşılık Gülse Birsel'in dizisini tavsiye ederim. Biz ilk bölümü çok sevdik. Bir de Bizim Yenge vardı ki artık yok :(

    Oğlumun eşyaları ve oyuncakları kendisine de sorularak ve izin alınarak ihtiyaç sahiplerine verildi. Bir kaç tane hatıra niteliğinde numunelik giysileri ise tabii ki saklandı: Kıyamadık :) Ama bizim evdeki yalınlık operasyonunun tüm hızıyla ve başarılı bir şekilde devam ettiğini çok rahat söyleyebilirim. Herkese de tavsiye ederim.

    Kırmızı halı almam engellenemez. Bir gün biliyorum alacağım:)Dileğiniz için ise ayrıca çok teşekkürler.

    Sevgiler,

    YanıtlaSil