Ben belki de tüm hayatını kimseyi kırmama üzerine kurmuş ve bu uğurda aslında birçok kereler hem de hiç hak etmeyen insanların kalplerini kırmış biriyim. Açıkçası herkes ile iyi olmak zor ve de gereksiz bir durum. Artık sanırım cici çocuk olmaktan bıktım. Örnek gösterilmek de artık istemiyorum. Herkesi mutlu etmekten de artık sıkıldım. Victor Hugo’nun bir sözü var ki uzun süre önceden beri biliyor olmama rağmen şimdi bana anlamlı gelmeye başladı: İyi olmak kolaydır, zor olan adil olmaktır ...
Bana göre facebook ne kadar yalancı ise mutluluk oyunları oynadığımız hayatlarımız da bir o kadar yalancı. Dışarıdan oldukça şanslı ve güzel görünen bir hayatım var. Davetiye göndermem zorunlu birçok arkadaşım var ama görüştüklerim el parmaklarımın toplamından daha az.
Mutluluyum mutluyum diye etrafa gülücükler saçarak dolaşıyorum ama sonra trafikte ilk fırsatta küfür edebiliyorum, hatta cesaretli olsam çıkıp yalnızca önüme geçti diye birini dövmeye bile kalkabileceğim. Siz buradan ne kadar mutlu olduğumu düşünün artık.
Ya siz mutlu musunuz?
Cevabınız öncesinde yapılan dedikoduları düşünün.. Zenginin malı züğürdün çenesi misali sermayeye olan düşmanlıkları düşünün. Terfi edenin hiçbir zaman hak etmemesini ve daima yöneticilerden birinin tanıdığı olduğu gerçeğini düşünün. Değişen hayatların suçunu insafsızca o bir tanecik bebeklere atıldığını düşünün. Bu doğal alışma dönemindeki zorlukların nedeninin nasıl kolayca onlara yıkıldığını düşünün. Hayatımı geri istiyorum diye bu yönde yazılan haksız ve insafsız yazıları düşünün. Eurovizyonu düşünün ya da. Siyasi nedenlerle bize oy verilmemesini ve elenmemizi düşünün. Birinci, üçüncü olmamız önemli değil, bizi sevmiyorlar işte diye söylenmelerimizi düşünün. İncir kabuğunu doldurmayacak sebeplerden evlerde edilen kavgaları, kırılan kalpleri düşünün. Basılmamış kitaplardan suçlananları düşünün. Suçları dahi açıklanmadan içeriye atılan aydınları düşünün. İçimiz bu kadar öfke doluyken, söyleyin, sahi biz mutlu muyuz?
Eskiden iki kadeh ile çakırkeyif olurdum. Şimdi aynı miktarı içtiğim zaman muşmula gibi oluyorum. Başım ağrıyor. Yorgunluk çöküyor. Yine eskinin gecelerinde önce hayaller dünyasında gezinir sonra mışıl mışıl uyurdum. Birbirinden güzel de rüyalar görürdüm. Şimdilerde ise ne gezindiğim bir hayal dünyam var ne de öyle eskisi kadar kolay uykuya dalabiliyorum. Hemen uyanıyor olmamda işin bir başka kötü yanı.
İyi bir işim var. Ortalamanın üzerinde bir kazancım ve kendime göre rafine diyebileceğim zevklerim var. Sevgilerini hissettiğim ve ne zaman ihtiyacım olsa yanımda yer alan ve alacak olan bir ailem var. Eşim hem hayat arkadaşım ve hem de en iyi arkadaşım. Hiç kimseye ve hiçbir şeye değişmeyeceğim oğlum ise hayatımın nuru, ışığı, her şeyi. Daha ne isteyebilirim ki? Doyumsuz muyum? Şımarık mıyım?
Peki ben mutlu muyum?
Benim oldukça geniş bir müzik arşivim vardır. Bu arşivi oluşturmak, şarkıları bulmak, her geçen gün biraz daha genişletmeye çalışmak ve sonrasında kategorize etmek benim için adeta bir hobi niteliği taşımaktaydı. Saatlerimi harcadığım ve büyük keyif aldığım bir uğraş. Tabii bu hobi ile uğraşırken bir de hayalim vardı. Tüm bu müzik arşivini değişik akşam yemekleri için, farklı farklı kişilerin yer aldığı birbirinden değişik temalı organizasyonlar için kullanabilmek. Birgün bir İtalyan gecesi olur ise saatler sürecek, keyifle dinleyebileceğimiz İtalyan müziklerimiz de olmalıydı. Flamenko ya da Fado gecesi de olabilirdi, operaların dinlendiği bir gece de. Alaturka da olabilirdi, rum gecesi de. Sonra baktım böyle tek bir gecemiz bile olmamış. Tek bir organizasyon bile yapamamışız bu şarkıları dinleyebileceğimiz. Ben boş bir hayal için saatlerimi harcayıp durmuşum. Böyle tek bir toplantı bile olmamış çünkü böyle bir toplantıyı gerçekleştirmek içimden bugüne kadar gelmemiş. İçimden gelmemiş çünkü hayatımda öncelikle bir duruma hiç gelememiş. Hep bir koşuşturmaca ve birbirine kopya günler geceler içinde tek bir geceyi dahi özel kılamamışım, kılmak için çaba sarf etmemişim. Ben de bıraktım toplamayı. Yeni hoşuma giden parçaları her duyuşumda bir an içim acıyor sonra geçiyor.
Briç kursuna arkadaşlarımla Jack içip briç oynayabilmek için gitmiştim. Hepimiz biraz biliyorduk ama geliştirmeliydik. Ben geliştirip durdum yıllar içinde ama bırakın brici, king bile oynayamadık. Üç kişi bir araya gelip 3-5-8 bile oynamadık ve ben briç kursunu da bıraktım.
Dedim ya hobilerim hayallerimle desteklendiler mi vardılar hayatımda. Hayallerim sona erince hobilerimde yok oldular. Hobiler ve hayaller yok olunca da mutluluk ancak yalancı yarim oldu.
Peki ne yapmalı? Böyle mi devam etmeli?
Şimdiye kadar depresif öğeler taşıyan yazının artık umut aşılama zamanı geldi de geçiyor bile. Yapılacak şey belli: Hard rock dinlemeyi bırakmalı :-)
Bir sonraki muhtemelen dizinin son yazısında çıkış yolum hakkında bir şeyler yazmaya çalışacağım. Çıkış her zaman için vardır ve her zaman için de olacaktır.
Umut yağan kara ve yağmura rağmen açan kardelendir, hiç bitmeyen bahar mevsimidir.
İçimdeki 4 mevsimin bahar mevsimi bir sonraki yazıda, beklerim ...
0 yorum:
Yorum Gönder