Pazar günü. Haftanın yedinci ve son günü. Huzur günü. Leziz, bol çeşitli, insanda izler bırakan uzun kahvaltıların yapıldığı, masa başında kahvaltı sonrasında kahve içerken gazetelerin okunduğu, stresin minimum olduğu kendimizi yenilediğimiz gün.
Parklarda amaçsız yapılan yürüyüşler, erken ve keyifli yenen akşam yemekleri, ertesi gün için yapılan hazırlıklar, uzun ve keyifli banyolar, bacaklar uzatılarak izlenen yorucu olmayan hafif filmler. Dinlenmiş, yenilenmiş olarak yeni bir iş haftasına denen sakin ama huzur dolu bir merhaba.
Şimdilerde ise yukarıdaki Pazar tanımları benim için Nannini Gianna ‘dan “I maschi” adlı şarkısını dinlemek kadar uzak ve bir kadar nostaljik.
Erken yatmak eşime iyi gelmiş olsa gerek çünkü saatler henüz 06:10 iken gelen “Babaaaaa, uyku bitti” çağrısına ilk eşim karşılık verdi ve yataktan kalkmak için harekete geçti. Şaşkın ve ne yapacağını bilemez bir durumda kalmıştım. Ben de uyanıktım ve oğlumun çağrısına eşimden önce cevap verebilirdim ama bu tarihi olaya tanıklık etmek ve bu mucizeyi yaşamak çok daha sıra dışı geliyordu. Sonrasında ki dönemde yatakta kah mutluluktan ağladım, kah uyuyakaldım, kah daha ne kadar uyuyabilirim onu hesapladım.
Bir saat sonra salondan çağrılıyordum. “Hadi gel, seni çok özledik, sensiz sabahın hiç keyfi yok” tadında bir çağrıdan ziyade daha çok bir yardım çağrısı tadında idi. Şaşırmadım. Sakinliğimi korumalı ve salonda ne ile karşılaşırsam karşılaşayım metanetle kabullenmeliydim.
Hazırlıklı bile gitmiş olsam, gördüğüm manzara kabul sınırlarımın çok üzerinde idi. Çaresizce ve yenilgiyi çoktan kabul etmiş gözlerle oğlumun ellerini tutmaya çalışan eşim ilk gördüğümdü. Oğlumun elleri sapsarı idi. Çılgınca ve büyük hem de çok büyük keyif alarak ellerini her yere sürmeye ve sürdüğü her yeri sarı yapmaya çalışıyordu. Önündeki mama iskemlesinin her yeri sarı idi. Onlara yaklaşınca yerdeki halıda da sarı ve kırmızı boyaları gördüm (ne yalan söyleyeyim bu ikiliye kızamadım :-)
Oğlumun pijamaları birbirinden ilginç ve değişik sarı şekillerle dopdoluydu. Bu arada salonda ki zemin neredeyse görünmeyecek kadar oyuncaklarla kaplanmıştı. Tamam bizim ev hiçbir zaman son derece toplu olmamıştı. Toplarken bile kurtarılmış bölgeler zihniyetine göre hareket ederdik. Belli başlı göz önünde bulunan yerleri toplar diğer yerlerle zaman kaldıkça ilgilenirdik ki genelde istediğimiz bu zaman hiç kalmazdı. Haftalık temizlik için gelen kadının toparlamasıyla ancak ev kendine gelirdi. Gördüğüm manzara ile dağınıklık konusunda yeni bir rekora imza atmış oluyorduk. Böylesini taşınma zamanları haricinde şimdiye kadar hiç görmemiştim.
Hazırlanmış ama daha yenilmeye başlanmamış kahvaltı,masanın üzerindeki tepsi de beklemekteydi.
Tüm bu sahne nasıl olur da bir saat içerisinde meydana gelebilirdi? Yalnızca bu bile başarı sayılabilirdi. Fazladan yattığım bir saat bana saatler olarak geri dönmüştü.
“Parmak boyalar” dedi şaşkın ve sinirleri bozulmuş bir halde. Oğlum hala gülüyordu. Bir süre çok iyi bir takım çalışması gerçekleştirdik ve kısa sürede durumu kontrol altına almayı başardık. Artık boya sorun olmaktan çıkmıştı ama etrafın dağınıklığı daha da artmıştı.
“Sen kahvaltısını ettirirsin değil mi?” diye sorduğu zaman ben de safhane bir şekilde herhalde etrafı toplayıp bize kahvaltı hazırlayacak diye düşünüyordum. “Tabii canım” dememle “ben biraz yatıyorum çok yoruldum” dedi ve benim konu hakkındaki söyleyecek binlerce yorumumu dinlemeden yatağa doğru yöneldi. Sonrasındaki iki saat boyunca da sesi çıkmadı.
Çok profesyonel, bir o kadar kendinden emin ve bir hayli başarılıydım. Önce oğlumun kahvaltısını verdim, sonra etrafı toparladım. Bizim için kahvaltıyı hazırlarken artık yorulmuştum. Bir yandan da oğlumu oyalıyor ve onun tehlikeli bir şey yapmaması için göz kulak oluyordum. Arada bir ise işlerime ara verip ona kısa kısa kitap okuyor, sonra ilgisini başka bir yere çekip işlerime devam ediyordum.
Eşimi uyandırdığım zaman, oğlumun üzerini değiştirmiş, altını temizlemiş, etrafı toplamış, kahvaltıyı hazırlamış, yalnızca onun için demlediğim (ben her zaman kahveyi tercih etmek zorundayım ki uyanık kalabileyim) ıhlamur-tarçın-karanfil karışımlı çayını fincanında hazır hale bile getirmiştim.
Kahvaltı sonrasında kendimizi direk dur-geç’e attık. Bir süre sakin sakin ve amaçsızca dolaştıktan sonra adrenalin salgılamak istedik ve oğlumuzu bir oyuncak mağazasına götürdük. Ne keyifti. Çalışanların hali aynı benim evdeki halimdi. Kendimi sanki dışarıdan seyrediyordum. Oğlum dağıtıyor onlar topluyorlardı.
Bir süre sonra acıktık ve bir dur-geç klasiği olan Rossi pizza yemek için Mezzaluna’nın yolunun tuttuk. Yine nefesti yine enfesti. Fırsat bu fırsat dedim ve pizza ile birlikte bir kadeh de olsa şarabımı da içtim. Üstelik eşim de bu kez bana eşlik etti.
Sonrasında kardeşim, eşi ve kızlarıyla buluştuk. Birer kahve içtik hep beraber. Sonrasında yine biraz rahatlamak için merkeze çocukların hepsinin bir arada bulunup azdığı yuvarlak alana gittik. Herkesin ayaklarıyla basıp yürüdüğü yerlerde oğlumuzun yerlerde yuvarlanmasını büyük keyif ve gururla izledim. Akşam kesinlikle yıkanmalıydı. Onu izleyen bir kaç çocuk da onun gibi yuvarlanıp durdular güle güle. Bir kaç tanesinin annesi bize içlerinden eminim küfürler ederek bizimkini örnek alıp yuvarlanan çocuklarını alıp uzaklaştılarsa genel çoğunluk varsın kirlensinler gülüp eğleniyorlar ya gerisi önemli değil modundaydı.
Bu arada sevgi ortamında büyüyen oğlumuz, herkese sarılarak içindeki sevgiyi dışa vurmaya da başladı. Kendi yaşları cıvarında kız erkek herkese sarılıp sarılıp duruyor. Tüm gün uyumadığından daha çok sarhoş gibiydi zaten.O kadar keyifli ve bir o kadar tatlı görünüyordu ki içimden doya doya evreni yaratan o yüce mimara teşekkürlerimi sundum.
Programlar bununla da sınırla kalmadı. Dedim ya yaşadığımız Pazar çılgınlığı idi. Sonrasında eve döndük ve bize gelecek annemle babamı karşıladık. Daha dün görüşmüşlerdi ama anlatacakları yine yığınla konu birikmişti. Bol bol hasret giderdiler.
Uykusu o kadar çok gelmişti, ki kesin yemek yemez dedim ama hem yemek yedi ve hem de yıkandı. Normalde uyumadan önce ona iki tane masal anlatırım. Bu kez bir tanesini bile bitirecek zaman bulamadım. Masalın sonunu bildiğimden de kendi kendime sonuna kadar anlatmak istemedim.
Biz mi ne yaptık sonra? Sizce? Ne yıkandık, ne de televizyon seyrettik. Hemencecik gidip yattık ve yarın işe gidecek olmamızın verdiği büyük coşku,sevinç ve mutlulukla dakikasında uyuyakaldık.
Bir hafta sonu daha geçmişti. Evet biraz yorulmuştuk ama oğlumuzla anı biriktirmeye devam edebilmiştik. Bundan daha büyük bir mutluluk, daha büyük bir kazanım olabilir miydi hiç?
Daha nice hafta sonlarımız umarım ve dilerim bu hafta sonumuz kadar eğlenceli, değişik ve renkli geçer...
0 yorum:
Yorum Gönder