Bu Blogda Ara

27 Ocak 2015 Salı

Diplomasi mi bürokrasi mi?

Kız kardeşim yeni doğum yaptı. Oğul, ağabey, baba ve amca sıfatlarıma çok şükür bir yenisini daha ekleyerek dayı da oldum. Dünden bugüne daha farklı hissetmiyorum ama bebek olayı şahane bir olay. Çok şekerler. Hem erkek kardeşimin ve hem de kız kardeşimin çok yakın ara ile çocukları oldu. Birbirinden şeker iki yeni birey ailemize katıldılar. Şansları, bahtları hep açık olur İnşallah. Her daim mutlu, huzurlu ve sağlıklı olurlar. Erkek kardeşimin 2.çocukları ve şükürler olsun ki hiç bir sıkıntıları yok. Hani derler ya ikinci çocuk daha kolay büyür, bunun güzel bir göstergesiler. İllaki çok yoruluyorlardır ama organizasyonlarını gayet güzel yapıyorlar, alışkanlıkları ve tecrübeleri var. Dışarıdan normal hayatları aynen devam etmekte. Kız kardeşimin durumu ise bu sıralar zor. Doğum sonrası sudan çıkmış balık gibi kalakaldılar. Yavaş yavaş yoluna giriyor girmesine de bu arada çok da yıpranıyorlar. Kısa sürede umarım çok daha iyi olacaklardır.

Eşim tabii ideal ve sevgi dolu bir yenge olmasından sebep kız kardeşime zaman zaman yardımcı olmak adına evlerine gitmekte, bazen abartıp onlarda kalmakta. İlk olarak kalacağı akşam, ben kalacağını öğrendikten sonra hava aydınlanmadan eve dönmesinin tehlikeli olabileceğini, bu nedenle hava aydınlandıktan sonra gelmesini söyledim. Ben miyim bunu söyleyen. Keşke söylemeseydim. Yok efendim ben onun sahibi miymişim, yok efendim iş gereği seyahatleri sırasında kaç kereler gecenin bir saati eve gelmişmiş de ben böyle davranmamışım, şimdi değişen neymiş, yok efendim neden ben ona hiç yardım etmiyor muşum, neden her şeyi o düşünmek zorundaymış, neden ben bu kadar duyarsız mışım, erkek olmak ne kadar kolaymış, yemek seçimi ve yapımı neden hep onunmuş.... inanın bir bu kadar daha neden neden neden dedi durdu. Şimdi çok doğaldır ki ilk iki sor haricinde söylediklerinin konu ile uzaktan yakından hiç bir alakası olmadığını söyleyeceksinizdir. Haklısınız, hiç bir alakası tabii ki yok ama fırsat buldum kullandım, ben yaptım oldu mantığı içinde söylenmiş sözler işte. Nereden uyardım, keşke dilim tutulsaydı da ağzımı açmasaydım diye düşünmem için bu şekilde katmerli bir çıkış yapması gerekiyordu, yaptı da. Tabii ki gecenin bir yarısı ve hava en karanlık dönemindeyken kendisi eve geldi. Malum bana inat olsun da ne olursa olsun.

Yine başka bir sefer beraber bir yere gidiyorduk ve arabayı o kullanıyordu. Ben seni bırakır, arabayı park eder gelirim dedi. Ben de gayet saf, bir o kadar naif ve kötü niyetsiz ve dahası amaçsız ve bir o kadar sebepsiz yok canım, beraber park edip, beraber gideriz dedim. Ben miyim bunu söyleyen yine. Keşke yine söylemeseydim. Yok efendim ben onun sahibi miymişim, yok efendim her zaman arabayı o park edermiş, şimdi yanındayım diye değişen neymiş, yok efendim neden ben ona hiç yardım etmiyor muşum, neden her şeyi o düşünmek zorundaymış, neden ben bu kadar duyarsız mışım, erkek olmak ne kadar kolaymış, yemek seçimi ve yapımı neden hep onunmuş.... inanın bir bu kadar daha neden neden neden dedi durdu. Şimdi çok doğaldır ki bunları aynen neden ikinci defa yazdığımı soruyorsunuzdur. Çünkü yaşandı efendim. İkinci defa çok anlamsız ve gereksiz uzun ve gergin bu konuşma yaşandı efendim. Meğer cümleler ağzında beklemekteymiş. Meğer tartışma konusu ne olursa olsun benzer şeyleri söylemeye hazırmış.

Sonra yine bir gün talihsiz ben, bir arkadaşımla bir SPA merkezine masaja gitmek istediğimi ona belirttim. Keşke yine söylemeseydim. Yok efendim her zaman gittiğim yere neden gitmiyor muşum, nereden çıkmış bu yeni yer ve üstelik arkadaşımla, ben onun sahibi miymişim, yok efendim neden ben ona hiç yardım etmiyor muşum, neden her şeyi o düşünmek zorundaymış, neden ben bu kadar duyarsız mışım, erkek olmak ne kadar kolaymış, yemek seçimi ve yapımı neden hep onunmuş....

Bu birbirinden bağımsız üç olaydan bazı çıkarımlarım oldu ister istemez. Bu çıkarımlar da bu yazıyı yazmama neden oldu.

İnsanlar genelde birbirlerini görüyor, beğeniyor ve ben bununla bir ömür geçiririm arkadaş deyip evleniyor (görücü usulu ile evlenme bu yazının kapsamı dışındadır). Bir insan yine genelde yedisinde neyse yetmişinde de değişmiyor, aynı kalıyor. Yani insan genelde değişmiyor. Çiftlerin aralarındaki uyumda aslında değişmiyor. Şimdi buraya dikkat buyurun, çok önemli bir tespitte bulunacağım. Değişen ve daha çok bozulan, çiftler arasındaki zamanında oluşan ve onlara mutluluk ve huzur veren denge. Ne demek mi istiyorum? Anlatayım efendim ...

Diplomaside genel kural, eşlik hukukudur. Eş güçlerin iletişimdir. Bir ülkenin büyükelçisi başka bir ülkenin büyükelçisi ile, bakanı diğer ülkenin bakanı ile farklı özel bir durum yok ise görüşür. Ne zaman ki bir ülkenin büyükelçisi başka bir ülkenin konsolosluğundaki ikinci kalem ile görüşür, işte o zaman denklik bozulur. Bunu bir yere not edelim lütfen. Bürokraside ise hiyerarşi vardır. Talep - Onay – Ret mekanizması vardır. Başka bir ifadeyle izin olayı vardır. İzin olan yerde ise bir alt –üst ilişkisi vardır. Alt-üst ilişkisi olan bir yerde ise denklik yoktur. Bunu da başka bir yere not edelim lütfen.

Şimdi notlarımızı evlilik ile ilişkilendirelim ve yazıyı bitirelim. Eşim aslında 3 olayda da haklıydı. Mutlu ve huzurlu bir evlilik için (sevgi, saygı zaten olmalıdır) denge şart olmalıdır. Denge olması için de eşlik hukuku yani diplomasi olmalıdır. Başka bir ifadeyle bürokrasi olmamalıdır. Bürokrasiyi tercih edip de bu şekilde yaşamayı kabul edenlere tabii ki lafım olamaz zira her evliliğin kendi iç dinamikleri ve şartları vardır. Önemli olan öyle ya da böyle ilk başta kendiliğinden oluşan ve sizin eşinizle evlenmenizi sağlayan dengeyi devam ettirebilmenizdir. Bizim evliliğimizde diplomasi esastı. Benden bir farkı yoktu, olamazdı, olmamalıydı da zaten. Ben ilk iki olay da eşimi farklı sınıflandırdım ve bir yerde bürokrasi modelini devreye soktum. Kendisi de hey büyükelçi!!!  ben de bir büyükelçiydim unuttun mu dedi. Üçüncü olayda da haklıydı çünkü ben izin almaya çalışarak kendimi otomatik olarak bürokratik bir durma soktum. Çoğu erkek ya da kadın da zaten aynı duruma ister istemez düşüyor. İleri de sıkıntı yaşamamak için, onaya ihtiyaç duyuyoruz. Oysaki evlilik kurumunu, birlik beraberliği, karşılıklı sevgi ve saygıyı ve kişisel hakları etkilemeyecek, bozmayacak hiç bir olay için izin almamıza, onaya ihtiyaç duymamıza gerek bulunmamakta. Bizler unuttunuz mu eştik. Onay alarak ister istemez karşı tarafı bir üst kuruma ve kendimizi bir alt noktaya taşımız oluyoruz. Bu da işte dengenin alt üst olmasına sebep oluyor. Sonra ayıkla pirincin taşını. Evli çiftlerin -denge eğer eş güçlerin hukuku üzerine kurulmuş ise – birbirlerinden izin almalarına gerek yoktur. 1+1 en az 3 olsun diye, sinerji yakalayabilmek için aslında evleniyoruz. Amaç aslında hep daha çok üzerine kurulu. İzin alarak ve bürokrasiyi evliliğimizin içine sokarak tecrübelerimizi ister istemez daraltıp, vizyonlarımızı küçültüyoruz. Daha çoku hedeflerken daha azı ile yetinmek durumunda kalıyoruz.  Amaç bir araya gelip her anlamda zenginleşmek, büyümek, daha mutlu ve daha huzurlu olmak olmalı yoksa karşı tarafın hayatına entegre olmak değil. Kişisel tecrübelerimize devam edebilmeli, kendimize zaman ayırabilmeliyiz. Amaç birisinin eşi olmak yerine biz olmayı başarabilmek olmalı. Bu da ancak denge ile, diplomasi ile olabiliyor. Olmazsa ne mi oluyor? Erkekler için kılıbık, sünepe koca, kadınlar için ise ezilmiş bir kadın. Evlilik yara alıyor. Beraber binilen tekne su almaya başlıyor.

Diplomasi mi yoksa bürokrasi mi? Karar sizin. Yeter ki iyi niyet içerisinde ilk başta kurduğunuz dengenizi koruyabilin.


Dengeli, mutluluk ve huzur dolu bir evlilik ve hayat dileklerimle ...

2 yorum: