
Tahmin edebileceğiniz üzere bundan sonraki aşama zor hem de
çok zor oldu. Siz hiç iki büklüm, acılar içerisinde işe gitmek durumunda
kaldınız mı? Ne yalan söyleyeyim ilk iş günleri acıyla geçti. Ne oturabiliyor
ne de yürüyebiliyordum. Araba bile kullanamıyordum. Tüm gideceğim yerlere
sağ olsunlar arkadaşlarım gönüllü olarak alıp bıraktılar beni. Acınacak
haldeydim. Sürekli belimde bir acı ile yaşamaya başladım. Yine böyle acılarla
dopdolu iken doktorun talimatları sonucunda fizik tedaviye ya da daha bilimsel
ismiyle fizyoterapiye başladım. Öncesinde ufak bir araştırma yaptığımdan başıma
gelecekleri hemen hemen biliyordum. Belim ile ilgili fonksiyonel hareketleri
geri kazandırma amaçlı olarak vücuduma elektrik akımı verilecek, duruma göre sıcak
duruma göre soğuk uygulama (çok şükür benim şansıma sıcak düşmüştü) yapılacak,
tüm bu süreç masaj ve egzersizlerle desteklenecekti. Desteklendi de. Bugün çok şükür günlük hayatın
içerisindeysem bu süreç sayesindedir.
Amerikan filmlerinin acil servislerindeki gibi büyükçe bir
oda sağlı sollu olarak ufak bölmelere bölünmüş ve her bir bölme perdelerle
birbirlerinden ayrılmışlardı. Beni işte böylesi odacıklardan birinin içine
buyur edip, sen kendine bir içki koy, ben
de üzerime rahat bir şeyler giyip geleyim tadında siz soyunun fizyoterapistiniz birazdan gelecek dediler. İlk aklımdan
geçen hımmmm burayı seveceğim galiba
düşüncesi oldu. Yine böyle düşüncelerin geçtiği bir masaj öncesinde gelen masör
(ben bir masöz beklemekteydim) ile tüm hayallerim yıkılmıştı. Tarih tekerrürden
ibarettir derler ya gelecek olan kişiyi bilmediğimden bir anda irkildim.
Sonuçta Türk erkeği soyunmayı pek sevmez. Yavaş yavaş hareketlerle üst tarafımı
çıkardım. Bu kadarı yeterli olmalıydı. Pantolon benim özelimle aramdaki koruyucumdu
ve sağlık nedenleriyle bile olsa ondan vazgeçmek niyetinde değildim.
Sonunda fizyoterapistim teşrif ettiler. Çok şükür gençten bir bayandı. Yüzüstü
uzanmamı söyledi. Yattığım yer spa merkezlerindeki o rahat masaj olmadan bile
uyunası yataklar gibi değildi. Paradan tasarruf için midir bilemem oldukça sert
zeminli yataklardı. Zaten sırf bu nedenle isterseniz yastık koyup üzerine yatın
diye uyarıda bile bulundu fizyoterapistim. Ben gerek görmediğimi söyledim. Ne
olabilirdi ki. Dayanabilirdim. Ben bir erkektim. Acı benim için önemli olmazdı.
Oldu canım, iki de çay söyle istersen. Ertesi akşam (bir kez daha yastıksız
yatmam sonrasında) göğüs bölgemde sürekli bir ağrı hissettim. Bir anda çok
doğal olarak yaşım da uygun olduğundan kalp krizi geçiriyorum sandım. Sonra her
iki bölgenin de ağrıdığını fark edip rahatladım. Böylesi sert zemin üzerinde
geçirdiğim zaman sonrası resmen bu bölgedeki yerlerim incinmişti ve ağrı
yapıyordu. Neyse biz tekrar ilk güne geri dönelim. Gençten bayan belimi iyice
açığa çıkardı ve soğuk , kıvamlı bir sıvıyı bel kısmıma bolca boca etti.
Hareketleri ne iş yaptığını biliyor kararlılığında idi. Bir yandan da nasıl
böyle bu hale geldiğimi soruyordu. Benim gibi değildi, hem iş yapıp hem de
sohbet edebiliyordu yani. Sonrasında o kıvamın üzerinden bir aletle ki ben
sonradan ultrason cihazı olduğunu öğrendim, kulağımın işitemeyeceği kadar
yüksek frekanslı ses dalgaları vermek suretiyle belime masaj yapmaya başladı.
Ses de sonuçta bir enerji türüydü ve cisimlerin titreşimi sonucunda meydana gelmekte.
Korunumu yasasından hareketle de taaa
dış uygulamalarla ulaşılamayacak yerlere bu akustik dalgalar sayesinde ısı verilmeye
başlandı.
Yaklaşık bir on dakika sonrasında çalan ve bu kez
duyabildiğim bir uyarı sesi ile masaj bir son buldu. Sonrası insanın kendini kötü hissettiği bir
şeydi. Elinde bir kağıt havlu ile belime sürdüğü kıvamlı cismi silmeye başladı.
Kendimi tekrar bebekliğe dönmüş gibi ya da hadi size doğruyu yazayım yaşlanıp
da tuvaletini tutamayan bir kişi gibi hissetmeye başladım. Hani dışa vurum
sonrası beni temizlemeye çalışan bakıcı gibi gördüm bir anda onu. Umarım
böylesi bir durum ileride başıma gelmez.
Bu ruh halini üzerimden daha atamamıştım ki üzerime kablolar
bağlanıp içi sıcaklık barındıran ve hiç de hafif sayılmayacak bir yastık belimin
üzerine koyuldu. Hemen akabinde de elektrik akımı verilmeye başlandı.
Milyonlarca karınca bel kısmımda rezonans olmuş bir şekilde yürüyüşe
geçmişlerdi sanki. Aslında yürüyüş de değil de oldukları yerde sayıyor
gibilerdi. Karıncaların bu çilesi 20 dakika sürecekti. Karıncaların dinlenmeye
geçmesi sonrasında muhtemelen SPA’da çalışacağı yalanlarıyla kandırılıp
uzakdoğunun bağrından koparılan bir bayan, masaj için odacığıma teşrif etti.
Masaj yalnızca 10 dakika sürüyordu ama ben her defasında yattığım oldukça sert
zemine rağmen uykuya dalacak kadar gevşiyordum. Ne işi vardı onun burada hala anlamış
değilim. Param olsa onu özel masözüm olarak sürekli yanımda tutardım.

İlk gün çalışmasının sonunda fizyoterapistim yarın size bir şort verelim pantolon ile zor
oluyor dedi . Bu bir dönüm noktasıydı aslında. Yerimde sıkı durup asla diye bağırmalıydım ama başıma
geleceklerden habersiz kafa sallamakla yetindim. Ertesi gün gerçekten de
üzerinde ismim yazan bir torbanın içersinde bel ve bacak kısımları lastikli
mavi bir şort verildi. Vücudumun şekli
bir zamanlar iyi idi. Beğenirdim, beğenenler de vardı ama son 20 yıldır
kötü konumunu hep korumayı başardı. Yine de mavi şort sonrası ben ben olmaktan
çıkmıştım. Mavi şortlu yaratık tadında ve çaresizliğinde odacığımda kalakalmıştım.
Mavi şort bir çok şeyi rahatlaştırmıştı. Pantolonun yarattığı doğal koruma şekli
şemali olmayan zavallı bir şortla son bulmuş ve ben adeta çatalı ile yedi
düvele nam salmış muslukçu kıvamına gelmiştim. Bu savaşta yenilmiş, çatalımın
görünmesini engelleyememiştim. Gelen gördü, giden gördü. Odacığım doldu taştı,
görmeyen kalmadı.
Odacıklar perdelerle ayrılmış olunca doğal olarak her bir
odacıktaki konuşma diğer odacıkta konuşuluyor gibi duyulabiliyordu. Size
peşinen tek diyebileceğim 15 seans gittim ve tek bir seansta bile sıkılmadım.
Böylesi istemeden de olsa kaçak duyumlar elde ettiğimden her duyduğumu
yazmayacağım ama ben de yer etmiş bazı konulara da değinmeden de geçemeyeceğim.
Bölüm toplam da 3 fizyoterapistten, 1 masözden (hoş ben sanki bana ilk gün
masaj yapan ile diğer günler yapanın farklı olduğunu hep düşündüm ama emin de
olamadım hani) ve 2 yardımcı roldeki ablalardan oluşuyordu. Ve tabii bölüme
renk katan bir de biz hastalar.
En renkli kişilik dalında bir numaralı ödül tabii bence
meslekte 20 yılını çoktan devirmiş, bu işi para için değil ama insanlara
yardımcı olmak adına yapan, Kemerburgaz’da oturan bir ablaydı. Motivasyon
yöntemi kesinlikle çok farklı ve sıra dışıydı. Eski Doğu Alman antrenörlerini
muhtemelen kendine örnek almıştı. Sertti. Ödün vermiyordu. AÇÇÇÇÇ, KAPAAAA,
İTTTT, ÇEKKKK, TUT ORADA gibisinden kesin talimatlarla hastayı bir anda
çepeçevre sarıyor ve hastanın ama
ağrıyor, ama titriyor gibisinden boş ve bir o kadar anlamsız yakarışlarını
yok kabul ediyordu. Hakaret dolu bir şikayet mektubunu Sevgiler diye bitirmek nasıl komik kaçarsa, bu ablanın da sert emir
komutları sonrasında kullandığı Bitanem
kelimesi de bir o kadar komik kaçıyordu. Bazen dozu kaçırıp bak sen aynı böyle yürüyorsun gibi
taklitleriyle oldukça farkındalık yaratıyordu. Çok şükür benimle çalışmadı.
Birbirimizi kesinlikle çok kırardık.
Diğer bir abla ise Bayan Canım’dı. Ben cümlelerin arasına
onun kadar canım lafını sıkıştıranı görmedim. Kendisi nokta, virgül yerine
canımı tercih ediyordu. Tercih onundu tabii. Bir de bir hasta bir abla vardı.
Şivesi nereli olduğunu hemen belli eden cinsten. Bir seansta bana elektrik
verildiği 20 dakika süresince yan odacıkta oğluyla beraber alacakları
ayakkabıyı konuştular. Konuştular dediysem füzyon konuşmuyorlardı. Oğlundaki
ayakkabının aynısından kendine de istiyordu ve konuşmalarından anladığım
ayakkabının 2 farklı rengi vardı: yeşil ve mor. İnanın 20 dakika süresince
sınırlı parametreli (aynı ayakkabı, 2 farklı renk ve ayakkabı ölçüsü) bu konuyu
konuştular. Bir ara üzerimdeki akımları söküp, yan odacığa dalıp, ablam 37 numara mor renkli ayağındakinden
istiyor diye bağıracaktım. İşin ilginci sonradan yeşil renkte olanı
giydiğini öğrendim. Muhtemelen son anda karar değiştirmiştir.

İşte böyle. Bir kar
savaşı yapalım dedik ve karşılığını mislisiyle gördük. Siz siz olun savaştan
kaçın. Savaşın kazananı olmuyor. Tek bir
gerçeği de siz siz olun sakın ama sakın unutmayın: Her şeyin başı sağlık.
Bol sağlıklı mutlu,
huzurlu günler dileklerimle ...
0 yorum:
Yorum Gönder