Bu Blogda Ara

2 Haziran 2013 Pazar

Özgürlüklerimiz 3


Bir dilek tuttum
  
Evlenmeden önce yalnızca ben vardım ve yalnızca kendime karşı sorumluydum. Karışanım çok fazla yoktu. İstediğim kararları alabiliyor istediğim şeyi yapıyor ya da yapmıyor, dilediğim hayatı olabildiğince yaşıyordum. Ülke şartlarının değişmesi yalnızca beni etkileyebiliyordu. Sonra eşimle tanıştık ve hayatımızın bundan sonraki bölümünü beraberce yürümeye karar verdik. Bir devrin sonu ve bir başka devrin başlangıcıydı. Artık hem kendime ve hem de her bir anımı büyük bir keyifle geçirdiğim eşime karşı sorumluydum. O bir yetişkindi. Ona karşı ya da ondan sorumlu olmak zor değildi, hatta bilakis keyifliydi. Sonra bizler için tüm zamanların en mutlu olayı gerçekleşti ve oğlumuz katıldı aramıza. Artık yeni, yepyeni ışıltılı bir dönem başlamıştı bizler için. Baba olmak zordu ama anne olmak çok daha zordu. Sürekli oğlumuz odaklı bir hayat sürmek, onun mutluluğu, huzuru, alışkanlıkları için sürekli düşünüyor, çaba sarf ediyor olmak, yemeklerini, kitaplarını, oyuncaklarını düşünüyor olmak ve üstelik tüm bunları hayatının her bir anında yapmayı sürdürmek yıpratıcı ve zor bir işti. Soluk almak istediği anlar/anlarımız çok oldu. O günler de artık çok şükür çok gerilerde kaldı. Orta yolumuzu bulmuş ve ona göre yaşamaya başlamıştık. Sonra birden yadsınamaz bir çevre faktörü girmeye başladı hayatımıza. Hatta neredeyse balıklama olarak girdi hayatlarımıza. Nereye me bağlayacağım konuyu? Korkusuz, güvenle ve başkalarını olumsuz olarak etkilemeden dilediğimce yaşama özgürlüğümüzün kendi adıma sarsılmaya başladığı gerçeğine.

Jean Jacques Rousseau’nun çok sevdiğim ve altına imzamı atacağım bir düşüncesi vardır, ki çoğu kereler sizlerle paylaşmıştım: “Özgürlüğün, insanın canının istediğini yapması demek olduğuna hiçbir zaman inanmadım. Özgürlük daha çok yapmak istemediğini yapmamaktır..."

Sıkıntılı hem de çok sıkıntılı bir dönem geçirmekteyiz. Suriye’de yaşanan trajedi maalesef artık bizim sınırlarımızda, bizim içimizde. Patlayan bombalar, yok olan semtler, yitip giden canlar. Artık yalnızca birer istatistiki bilgi gibi geçmeye başlamaları tüylerimi ürpertiyor. Korkuyorum. Her an her şeyin olabilme ihtimalinden korkuyorum. İster demokrasi tutkunu ülkelerin Irak ve Bosnova’da unuttukları insaniyetlerini aniden hatırlamaları diye düşünün, ister adı konmamış bir enerji savaşı deyin ister gizli ajandalı bir komplo teorisi diye düşünün. Sebep ne olursa olsun savaş artık bize de sıçramış gibi. Umarım yanılıyorumdur, umarım bu son olur ama korkuyorum işte. Zavallı Suriye halkı aynı Irak’ta olduğu gibi yalnızca bir piyon gibi ölümü beklemekte. Vurulacaklar ve cansız olarak yere düşecekler. Eşleri, dostları, çoluk çocukları arkasından belki ağlayacaklar belki de ağlamaya bile fırsat bulamadan tarih sahnesinden onlar da çekilecekler. Bu kadar mı değersizler? Evet bu kadar değersizler. Birileri sahip olduğu vatandaşını düşündüğünden ve o vatandaşının daha iyi koşullarda yaşamasını istediğinden onları bu kadar değersiz görebilmekte, yok kabul edebilmekteler. Karışıklık işine yaradığı için karışıklığı yaratanlar mı daha suçlu, yoksa onların ağına düşüp karışıklık için tetik çekenler mi daha suçlu benim için hiç önemli değil. Önemli olan birileri yalnızca birileri daha refah içerisinde yaşasınlar diye ölmekte. Ben de onlar gibi olma şansızlığına erişmek istemiyorum. Görünen kötü bir gidişata doğru yol aldığımız. Yurt dışı dinamikleri anlayacağınız pek parlak değil. Yanı başımızda savaşlar çıktı çıkacak. Bizim etkilenmememiz ve belki de savaşa girmememiz söz konusu bile değil ki bence son yaşananlar bunu en azından destekler nitelikte. Kişisel fikrim ki umarım ve dilerim yanılıyorumdur bu yıl sona ermeden bir kıvılcımın çakacağı yönünde. Umarım olmaz, olacaksa da umarım bize sıçramaz. Bu bir kaç ayda olmazsa illaki bir kaç yılda olacaktır diye düşünüyorum.

Yurt içi dinamiklerini gelince, eğitim alanında olan değişiklik ve belirsizliklerden kişisel olarak sıkıntı, üzüntü ve tedirginlik duymaktayım. Düz liselere bir anda yapılan dönüşümler, eğitim sistemindeki son anda ve bir çok parametre düşünülmeden gerçekleştirilen oldu bittiler, sınavlarda bir biri ardına yaşanan güven erozyonları ve sorumluların yerlerini hala koruyabilmeleri, alışılagelmiş düzenin anlatılmadan ve belki de çok irdelenmeden değiştirilmesi bunlardan yalnızca bir kaçı. Müfredat olayına hiç girmeyeceğim bile. Sağlık diğer bir nokta. İleride umarım ki iyi yetişmiş doktor bulmaya devam edebiliriz. Cunda Adasında ki balık lokantasının kahve içilecek yere dönüşmesi ise yalnızca içimi acıtıyor. Money talk! Yoksa zorla olan hiçbir şey yok. Keza alkollü içkilere birbiri ardına yapılan vergi zamları. Hitler’in danışmanlarından Joseph Goebbels’in meşhur sözünü unutmamak lazım: "Bana vicdansız bir medya temin et; sana bilinçsiz bir halk sunayım..." Bugün ne kadar özgür bir basından bahsedebiliriz onu da bilemiyorum. Diğer kurumlara girmekten gerçekten korkuyorum ve es geçiyorum. Günlük hayatın stresine, çalışma şartlarının her geçen gün biraz daha da zorlaşıyor olmasına, hayat pahalılığına, kalabalıklığa, stresten kaynaklı kabalık ve hoyratlıklara hiç girmiyorum bile.

Korkusuz, güvenle ve başkalarını olumsuz olarak etkilemeden dilediğimce yaşama özgürlüğüm işte yitip giden başka bir özgürlüğüm. Yitirmek istemiyorum ama yaşadığımız dönem ve şartlarda gerek yurt içi ve gerekse yurt dışı denge ve dinamikler sanki buna engel olmaya başlayacakmış gibime geliyor. Kendim için tabii ki korkuyorum ama eşim ve oğlum için olan korkum çok daha ağır basmakta. Belki sürekli olarak bununla yatıp bununla kalkmıyorum ama acı haberleri okudukça, değişimleri gördükçe kendimi çok çaresiz hissediyorum. Hala çözüm bulmamış olmak da içimi daraltıyor. Enseyi tamam karartmak istemiyorum ama çok geç kalmadan da onların ve tüm sevdiklerimin güvenliği, sağlık, mutluluk ve huzuru için kendimce bir yol bulmalı daha huzurlu hissetmeliyim diye düşünmeden de edemiyorum işte. Çözümler ancak başka baharlarda bulunabilecek gibi. Bugün elimizde kalan yalnızca dileklerimiz, umutlarımız. O halde gelin bir dilekte bulunalım.

Dilerim yapmak istemediklerimizi yapmak zorunda kalacağımız günleri hiçbir zaman yaşamayız ...

0 yorum:

Yorum Gönder