Geçen sene Şubat ayının sonlarına doğru Evliya Çelebi
tadında bir Şubat - Seyahatlerim, ailem ve ben 1 ve 2 isimlerinde iki adet yazı
kaleme almıştım. Okumuş olanlar hatırlayacaklardır hani Şubat ayında leyleği
havada görmem ve sanki başka aylar yokmuş gibi bu kısacık ay için planlanan iki
yurt dışı ve bir de yurt içi seyahatimden bahsetmiş olduğum yazılar. Hani
yemeksiz, uykusuz yani bensiz kalan eşimin migreninin tutmasından bahsettiğim
yazı. Hala hatırlayamamış olanlar için hani kendi zangocumu yanıma almayı
unuttuğum iş geziden bahsettiğim yazım. Herkesin muhtemelen siyah takım
elbiseleri ile boy göstereceği bir yemekte bir kot, yuvarlak yaka merserize bir
beyaz kazak ve üzerine önü fermuarlı bir spor bir ceket ile katılma riskimi
anlattığım çaresizliğim ve farklı olmanın dayanılmaz cazibesine kapılmak
üzereyken eşimin beni her zamanki gibi kurtarması. Hala hatırlamamış olanlar
yukarıdaki linkten ilgili yazıya ulaşabilirler.
Gelin o yazıma ve o günlere geri dönelim ve bir kaç paragraf
söz konusu yazımdan alıntı ile bu yazımıza başlayalım.
“Akşam yemeği yine çok güzeldi. Ne kadar yediğimi
bilemiyorum ama gün içinde vermiş olduğum tüm gr’ları kilo olarak geri alacak
kadar yemiş olmalıyım. Masamız ise tam bir protokol masasıydı. Duyan gelmiş.
Hani zorlasak şirket yönetim toplantısını bizim masada yapar. Benim patron da
bizimleydi. Bir ara içtiğim şarapların da etkisiyle yorulduğumu, odama dönüp
uzanacağımı ve keyifle Yalan Dünya’yı izleyeceğimi söyledim. Alkol işte tüm
kötülüklerin hem anası, hem babası. Benim patron sen misin bunu söyleyen
tavrıyla hadi yiyorsa yap bunu da görelim tadında seni mutlaka karaoke şarkı
yarışmasında görmek istiyorum dedi. Aksi takdirde şirketin sahibi ile odama
gelip şirket aktivitesine katılmadığımı bizzat ona ispat edecekmiş. İşte biz
kendisiyle bu kadar muhabbet içerisindeyiz. Beni nasıl sever, nasıl sever,
gözleriniz yaşarır. Uykuluyum, yorgunum dedikçe motivasyon dedi, takım
çalışması dedi, şirket kültürü dedi.
Beni bu kadar zamandır tanıyorsunuz. Eşime karşı nasıl her
defasında dik durduğumu en iyi sizler biliyorsunuz. Ben bir şeye karar verdim
mi kolay dönmem. Kararlılık düzeyim üst düzeydir. Hemencecik odama döndüm.
Televizyonu açıp, mini-bardan da bir bira kapıp dizimi seyretmeye başladım. Bu
sefer ki bölüm yıkılıyordu. Hele ki inşaat işçilerine bayıldım. Nasıl
gülüyorum, keyfim nasıl yerinde anlatamam. Sonra eşimin işten ayrılması geldi
önce aklıma. Gülmem dondu suratımda. Espriler duyulmaz olmaya başladılar. Bir
an da evde benden yemek bekleyen eşim ve çocuğum gözümün önüne geldi. Hafifçe
doğruldum yataktan. Bira ısındı mı neydi artık tadı güzel gelmemeye başlamıştı.
Hayat yalnız benim hayatım değildi artık. Dizinin reklama girmesini bekledim ve
yarışmanın yapılacağı yere doğru yola çıktım.
İlk önce patronun yanına gidip varlığımı kendisine
gösterdim. Sonra da bara yönelip başka bir biraya bir şans daha verdim. Şansını
iyi değerlendiren bira kısa sürede son buldu. Karaoke’leri oldum olası
sevmemişimdir. Seni belirli bir kalıba sokmaya çalışır. Bağıra bağıra ve
istediğin tempoda şarkı söylemene izin vermeyen bir modern çağ eğlencesidir.
Genelde de bu çarka uyamayan kişiler bayılırlar bunu kullanmaya. Ya kendilerini
bilmediklerinden ya da kendileriyle fazlasıyla barışık olduklarından.
Yarışma haftalar öncesinde şirkette duyuruldu. Gruplar
kuranlar mı desem, buluşup çalışanlar mı desem ya da peruk ya da giysiler bulup
olaya bir gösteri boyutu katanlar mı... Bizim şirket karaokeye çok ama çok önem
verdi. Patronun görebileceği bir noktada şarkı söyleyenlere gülmeye başladım.
Yalancı Dünya kadar komik değildi ama daha bir gerçekti . Bu arada bizim
ekipten bir arkadaş yanıma gelip ekip olarak biz de katılalım mı diye sordu.
Alkol dedim ya yine diyorum. Patrona sor, o varsa ben de varım dedim. Patron da
ben olursam olacağını söylemiş. Yumurta-tavuk olayı anlayacağınız. Sen misin
beni odamdan ve Yalancı Dünya’dan eden dedim ve blöfünü gördüm. Grubun ismini
patronun ismi ve saz arkadaşları diye kaydettirdim ki o sahneye çıkmazsa ben de
hiç çıkmayayım. Neyse efendim şarkı seçimi bana bırakıldı. Ben de şimdi bu
platformda söylemekten imtina ettiğim bir şarkıyı seçtim.
Patron adını okunmasıyla sahneye çıktı. Tabii arkasından ben
ve benim tüm ekip. Bir ara size güveniyorum çocuklar diyeceğini ve sahneden
ineceğini sandım ama yapmadı. Delikanlı adamdır benim patron. Söylediğinin
arkasındadır her zaman. Zaten bu nedenle odama gerçekten de gelebileceklerini
düşünüp, korkmuş, ürkmüş ve geceye katılmaya karar vermiştim. Yalnız gülmek
için bile bunu yapabilirdi bana. Normalde 5’er kişilik takımlar yarışıyorken
biz sahnede 10 kişiydik. On adet alkollü erkek.
Şarkının sona ermesi ile etraf alkıştan yıkıldı. Tekrar mı
isteyenler mi, imza almaya çalışanlar mı, resim çektirmeler mi görmeniz
gerekiyordu. Jüri puanları açıkladığında zirveye yerleştiğimizi biliyorduk.
Dokuz veren jüri üyesi neden tam not vermedi diye uzun süre yuhalandı. Neyse ki
bizler seyirciyi teskin etmeyi başardık. Yarışma sonucunda birinci olduk ve
madalyalarımız podyumda çılgınca alkışlar arasında takıldı. Ödülümüzde vardı
tabii: Antalya’da çift kişilik hafta sonu konaklaması”.
İşte biz daha o zamanlardan geçen hafta gittiğimiz tatile
hak kazanmış olduk. Bayram tatili bile olduğunu fark etmeden ve büyük çok büyük
hata ederekten rezervasyonumuzu geçen hafta için taaa belki de geçtiğimiz Mart
aylarından yaptırdık. Eğer bayram tatili münasebetiyle tüm yurt içi ve yurt
dışı ahalisinin bizim otele toplanacağını bilseydik rezervasyonumuzu ya bir
hafta öncesine ya da bir hafta sonrasına yapardık. Hem böylelikle de hem boş
İstanbul’un doyasıya tadını çıkarırdık ve hem de medeni sınırlar içerisinde ve
keyifle otelde yemeklerimizi yerdik. Söz konusu yemek olayını bir sonraki
yazıya bırakıyorum zira bu konuda çok doluyum. Tesis bence içinde bulunduğumuz
aya göre ya da en azından benim beklentilerime göre çok ama çok doluydu. Daha
boş olmasını fazlasıyla tercih ederdim.
İş toplantılarının gerçekleştiği odalar genelde neden bilmem
hep soğuktur. Ben çabuk üşüyen bir insanımdır ve genelde o toplantılarda hırka
ile otururum. Yazın ortasında bile toplantı olsa ben hırkamla toplantıya
katılır görmek kimseyi yadırgatmaz. Böylesi toplantılarda kimisi gömlek ile
kimisi ise gömlek üstü hırka ya da ceket ile boy gösterir. Yani insanlar
arasındaki fark hepsi hepsi bir ceket ya da bir hırka kadardır. Gittiğimiz
oteldeki bu fark ise sınırsızdı. Ben üşüme düzeyi birbirinden farklı bu kadar
insanı bir arada görmemiştim. Bir grup çılgın vardı ki denize ve havuza
giriyorlardı. Dahası girmekle kalmıyor bulutlu ve bana göre soğuk diyebileceğim
bir havada tesislerde mayo üzeri havlu ile dolaşıyorlardı. Derileri bir önceki
grup kadar kalın olmayan başka bir grup tshirt ve şort ile fink atıyor, yine
başka bir grup uzun kollu giysileri tercih ediyorlardı ki bizim aile bu gruba
girmekteydi. Başka çok kolay anlayış gösterebileceğim bir grubun üzerlerinde
ise hırka ve hatta kimilerinde mont varken dolaşmayı uygun görüyorlardı.
Anlayacağınız aynı şartlar altında çıplak vücutlarla, mont giyenler
tesiste hep beraber bir aradaydık. Para verdik sonuna kadar her şeyden
yararlanacağız diyen görüş ile , ben yalnızca temiz hava alıp, farklı
bir ortamda bulunacağım farklı görüşlerinin çarpışması gibiydi yaşanan.
Biz kendi adımıza ne havuza ne de denize girdik. Belki bir
yarım gün girmek için uygun bir hava oldu olmasına ve hatta ne yalan
söyleyeyim benim de denize girmek aklımdan geçti geçmesine ama sonra oğlum da
peşimden girer (bu konuda ona hayır kesinlikle demezdim zira girmesi
hoşuma bile giderdi) ve sonra hasta olur ise eşimin dilinden kurtulamam diye
düşüncelerimi sırlarla dolu bilinçaltıma doğru iteledim durdum. Hava çok
temizdi. Tesis çam ağaçları arasında kurulduğundan misler gibi tertemiz bir
havası vardı. Kitabımı bile sürekli balkonda okuyaraktan İstanbul’da artık
kolay bulunmayan temiz havayı mümkün olduğunca ciğerlerime çektim durdum tatil
süresince. Odamızın da son derece şık olduğunu ve oldukça memnun kaldığımızı da
söylemeden geçemeyeceğim. Bu vesile ile tatil süresince hem firmamla sürekli
gurur duydum ve hem de bu gururumu eşimin başına kattım durdum. Tesisisin için
de mini bir zoo bile vardı. Hayvanları ziyaret edip durduk sürekli. Bu tip
tesislerin olmazsa olmazı mini çocuk klübü ve akşamları mini diskosu oğlumun ve
bizim en büyük zamanlarımızı geçirdiğimiz yerler olmaya devam ettiler.
Anlayacağınız aslında İstanbul ile tatil arasında değişen
hava dışında çok şey yoktu. Yer farklı, hava farklıydı ama oğlumuz peşinden
mesaimiz gün boyu devam etti. Umarım hep de etmeye devam eder. Daha nice
mesailere içten dileklerimle ...
0 yorum:
Yorum Gönder