Bol maceralı ve eğlenceli bir yolculuk
Masum değiliz hiç birimiz adlı yazımda oğlumuz ile ilgili yeni
bir duygudan, korkudan bahsetmiştim.
İlgili yazımı eşime ilk gösterdiğim zaman, kendisi büyük bir ciddiyetle okuduktan
sonra ilk yaptığı yorumu bugün çok net hatırlıyorum: “Korku ile ilgili bölümden çok az bahsetmişsin. Oysaki eminim bir çok
kişi bu duygu ile yüzleşmek zorunda kalıyor”. Bizim için oldukça yeni olan bu kavram
üzerinde hemen hemen hiç durmadığımı ve konu hakkında çok daha açıklayıcı bir
yazı yazabileceğimi de ekleyince benim için bu yazıyı kaleme almak daha o
günden belli olmuştu aslında.
Hatırlayabileceğiniz üzere Masum değiliz hiç birimiz adlı yazımda hayatımın belli bir döneminde hem de
oldukça yoğun ve inatçı bir şekilde başımıza gelen her şeyi ve her
konuyu sevgi ile çözebileceğime inanıyor olduğumu yazmıştım. Söz konusu yine o
dönemde içgüdülerime, kitaplardan çok daha fazla inanıyor olduğumu da ayrıca
belirtmiştim. Bu dönem büyük bir hızla duvara toslamamla bir son buldu. Çuvallamam
ve silkinip çocuk eğitimi hakkında verilen kitapları okumaya başlamam korkunun
hayatımıza girmesiyle olmuştur. Oğlum bir anda koltuktan, perdeye, yastıktan,
karanlığa ve bunun gibi mantıklı ve mantıksız bir çok şeyden korkmaya başlamış
ve ben de kendime ve içgüdülerime aşırı güvenimden ve tabii ki
cahilliğimden yapılmaması gerekli her şeyi yapmıştım hemen sonrasında. Neyse ki
emniyet sübabımız olan eşim yanımızdaydı. İşte o dönemlerden öğrendiğim bir kaç
şeyi sizlerle paylaşmak isterim.
Öncelikle en
temelden yani tanımlamadan başlayalım. Korku aslında en yalın anlamda, tehlike
düşüncesinin neden olduğu basit ve bir o kadar doğal bir duygusal tepkidir.
Beklenmedik ve ani bir şekilde ortaya çıkar. Çevre koşulları, korkuya neden
olan sebebin şiddeti, edindiğimiz deneyimler ve duyup, izleyip, okuyup
öğrendiğimiz bilgiler hep korkuya neden olabilecek parametrelerdendir.
Çocuk için
yeni olan ve bilinmeyen her şey korku verir. Korkması için illa duymasına,
görmesine ya da hissetmesine de gerek yoktur; gelişmekte olan hayal gücü
sayesinde hayal edilen şeyler de korku kaynağı olmaya başlayabilirler. İşin
şaşırtıcı yanı korkunun gelişimin normal bir parçası, büyümenin de sağlıklı bir
yönü olarak kabul edilmesidir.
Hep denge ve
uyum derim ya, korku işte çevremizle bu uyumu sağlamakta. Adeta bir köprü
vazifesi görmekte. Önemli olan nokta, korkuyu ortaya çıkaran tehlikelerden
kaçınmayı başararak, korkunun neden olduğu sıkıntılarla baş etmeyi
öğrenebilmektir ki bu genel kural yalnızca çocuklarımız için değil hepimiz için
geçerlidir. Başka bir ifadeyle korku belirli sınırlar arasında kalmak şartıyla
çocuklarımız gelişimleri için doğal ve bir kadar da sağlıklı bir süreç olarak
karşımıza çıkmaktadır. Fazlası çok doğaldır ki zararlıdır. Yoğun ve sürekli
olması durumunda, çocuklarımızın hayat kalitesini olumsuz yönde etkileyecektir.
Böylesi durumlarda korkunun nedenlerini saptamak ve gereken önlemleri almak
bizlerin en önemli görevleri arasındadır.
İki yaşına kadar en sık rastlanan korku anne ve
babadan ya da bakımını yapan kişilerden ayrılmaktır. Bunu tanımadığı kişilerin
sesleri, düşmek, hayvanlar ve böcekler takip eder. İki yaşından okula başlayana
kadar başka bir takım korkularda hayatına girebilir çocuklarımızın. Mesela
meşhur canavarlar, hayaletler, karanlık, kaybolma ve/veya elektrik süpürgesi ya
da gök gürültüsü gibi yüksek sesler. Aslında bunlar doğal olmayan doğal
korkulardır hep. Çocuk kendisine ya da yakınlarına bir şey olacağından korkar
sonuçta. Dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı kendini bunlarla baş etmek
için yeterli görmemesi ile ilgilidir hep. Ne kadar da insanca değil mi aslında?
Benim en içimi acıtan korkulardan biri olan anne-babanın ayrılması veya
anne-babadan birini kaybetme korkusu da yine bu dönemin korkuları arasında
kabul edilmektedir. Bizimkinin favori korkularından perde, yastık ve koltuk
korkuları literatüre bile giremeyecek absürtlükte olduğu umarım dikkatlerden
kaçmamıştır. Okul dönemi korkuları ise zaten erişkin korkuları ile genelde
aynı. Utanma ya da utandırılma, küçük düşürülme, yangın, hırsız ve diğer kötü
adamlardan korkma veya toplum tarafından red edilme korkuları bu ve sonraki
dönemlerin değişmeyen ve her daim bir şekilde devam eden korkularından.
Çocuklar, korkunun yoğunluğuna ve yaşlarına bağlı
olarak annesine de sarılabilir, korkusunu kelimelerle ifade de edebilir, iştahsızlık,
uykusuzluk, inatçılık, içe kapanma vb. davranışların arkasına saklanarak
bizlere anlatmaya da çalışabilir, yüz sararması, mide kasılması, kusma ya da konuşurken
kekelemeye başlama gibi dışa da vurabilirler. Bir de örnek alınan korkular
vardır. Bakıcı ablası köpekten korkuyor diye köpekten korkması ya da babasının
yükseklik korkusu var diye kendisinde de olduğuna inanması gibi. Ben mesela
babasının yükseklik korkusunu kendisine korku edinmiş kişilerdenim. Belki babam
da dedemin korkusunu almıştır, bilemiyorum.
Çocuklarımızda korkunun anormal boyutlara yükselip
hayatlarını olumsuz yönde etkilememesi için biz anne babalara düşen bazı
noktalar bulunmakta. Bunlara geçmeden korkudan bağımsız bazı genel kurallar
doğru uyguladığımızdan emin olmalıyız. Her şeyi ve her konuyu
sevgi ile çözebileceğime inanıyorum demiştim hatırlarsanız. Aslında
çocuklarımızla olan ilişkilerimizde sevgi ve güven duygusunun hissedildiği bir
ortamın yaratılması bizim en öncelikli
işimiz, görevimiz ve sorumluluğumuz olmalı. Kaygı dolu düşünceler, tutum ve
davranışlar yerine nasıl davranacağımızı bilmeliyiz. Onları iyi gözlemlemeli ve
çok iyi tanımalıyız. Her zaman iletişim içerisinde olmalı, onları dinlemeli,
teşvik etmeli ve ödüllendirmeliyiz. Makro düzeyden mikro düzeye, sistemsel
anlayıştan daha parçacı bir anlayışa geçecek olursak, korku ile ilgili bizlere
düşen görevler nelerdir? Gelin beraber incelemeye başlayalım.
Atılması gereken ilk adım korkuyu kabul etme ve
ciddiye alma olmalıdır. Görmezden gelme ya da yok sayma devekuşunun kafasını
kuma gömmesi gibi olacaktır. Korkuyu anlamaya çalışmalı, küçümsememeli ve her
daim çocuğumuzun yanında olduğumuzu hissettirmeliyiz. Genelde korkuyu
hafifletmek amacıyla söylenen "Erkek
adam hiç korkar mı?", "Sen artık kocaman oldun", “Bunda korkacak
ne var? bebek misin” gibi sözler korkuyu hafifletmez bilakis besler. Daha
da kötüsü korkusunun küçümsenmesi, çocuğun korkusunu yok etmediği gibi anne ve
babasına olan güvenini de yitirmesine neden olabilmekte. Uzak durmak gerekir
diye düşünüyorum. Çivi çiviyi söker
mi hiç bilemiyorum hiç denemedim ama bu mantıkla da hareket edilmemelidir.
Korku bastırılmamalı, bilakis nedenleriyle, niçinleriyle iyice masaya
yatırılmalıdır.
İkinci adım ise konuşmaya hazır oldukları zaman,
korkusunu tarif etmesini isteyin ve bu konuda onunla konuşun. Bu arada ne fazla
tepki verin ne de umursamaz olun. Kimi korkular uzun kimileri ise kısa
sürebilir. Her daim sonuna kadar sabırlı ve duyarlı olmalıyız. Sonuna kadar
korkularının nedenlerini bulmaya çalışmalıyız. Sonrasında yavaş yavaş adımlar
atarak korktuğu şeye karşı alıştırmalıyız. Köpek korkusu varsa, köpekle ilgili
hikayeler okunması sonra bir köpek yavrusu ile bir araya getirilmesi gibi ya da
denizden korkan çocuğun uzaktan denizi ve deniz kenarında oynayan çocukları
seyretmesi sonrasında deniz kenarında oynamaya başlatılması gibi.
Korktuğu zamanlarda onu kucaklayın ve benim korksun
korkmasın bol bol yaptığım gibi bol bol öpün. Durumu anlatın, sakinleştirmeye
çalışın. Baktınız olmuyor bir oyun bulup dikkatini başka yere çekin. Her
durumda kendine olan güvenini arttıracak bir şeyler bulmaya çalışın. “İşte
bana bu konuda yardımcı olabilecek tek kişi” gibisinden cümlelerle onu
cesaretlendirin.
Aşırı korumacı bir baba olarak doğru yapmadığımı
(yapamadığımı) biliyorum. Ama siz siz olun aşırı korumacı olup, çocuğunuzu her
şeyden korkar hale getirmeyin. Herkesin evinde benim eşim gibi beni dengeleyici
biri olmayabilir. "Aman
düşersin!", "Sen tek başına oraya çıkamazsın" gibi sözlerle
onu gereksiz yere korkutmayın, cesaretini kırmayın. Buna karşılık korktuğu şeyi
yapması için onu zorlamayın da.
Korku bir disiplin aracı değildir ve asla ve asla da
olmamalıdır. “Yemeğini hemen ye yoksa
köpek gelir ve sana kızar” ya da “hemen
uyu ki hayalet buraya gelmesin” gibi saçma sapan ve cehalet ürünü
tehditlerden ve korkutmalardan aman uzak durun. Bırakın uyumasınlar ya da
yemeklerini bitirmesinler hatta o öğün hiç yemesinler, inanın çok daha iyi.
Çocuğunuzun korkuları günlük yaşamını olumsuz yönde
etkilemeye başladıysa, yaşına ve gelişim
düzeyine uygun olmayan korkuları var ise, tüm çabalarınıza rağmen rahatlamıyor
ve dikkatini korkusundan başka bir şeye çekemiyorsanız zaman kaybetmeden bir
uzmana başvurmanızda fayda olacaktır.
Kendi başına bir şeyler başarabilen, bir durumu kontrol edebilen, değişim
sağlayabilen, çocuk hem sevinir ve hem de kendi yeteneklerine, güçlerine
inanmaya başlar. Bu inanç özgüven başlangıcıdır. Korku belirli seviyeler
arasında kalmak şartıyla yararlıdır. Hayat ile bağı, çevresi ile uyumu için
gereklidir. Birçok tehlikeden kendisini korumasını sağlar. Fazlası ise yarardan
çok zarardır. Bizlere düşen çocuklarımızın korkularıyla başa çıkmasını sağlayıp
bu sayede özgüvenlerinin ve kişiliklerinin gelişmesinin önünü açmak, bunlara
imkan vermektir. Olumsuzluk çağrıştıran bu durumdan çocuklarımız için fırsat
yaratabilmektir. Bizler hepimiz büyük dönüşümler hedefleyen birer simyacıyız
aslında ve tek yapmamız gereken onları izlemek ve gereken adımları öğrenip
zamanında atmak. Bu çok dikkat isteyen heyecanı ve eğlencesi bol yolculukta
herkese gönülden başarılar dilerim ...