Aslında öyle ahım şahım, mutlaka seyredin diye tutturacağım
bir film değildi. Tamam konusu ve akıcılığı fena değildi ama diğer taraftan çekilmiş çok daha güzel kumar filmleri
sayabilirim (evet film kumar nüveleri içermekte). Peki neden bu yazının konusu
oldu? Anlatayım efendim ... Öncelikle ele alınan yalnız kumar değildi. Zaten
filmde kahramanlarımız yaptıkları işlemi kumar diye de adlandırmıyorlar,
matematiksel sistem kurma ya da istatistiksel modelleme diye tanımlıyorlardı.
Hırs ve başarının güzel yanları da vardı filmde ve yine hırs veya başarı uğruna
feda ettiğimiz ve bizi biz yapan özelliklerimizi nasıl kaybettiğimiz de.
Senaryo da iyi idi oyuncular da. Filmin adı 21’di. Yazı ile yirmi bir.
Ben Mezrich'in gerçek bir öyküden uyarladığı eğlenceli
"Bringing Down the House" kitabından uyarlanmış bir film.
MIT'de okuyan (ki yalnızca orada okuyabilmek bile birçok kişinin hayali) Ben
Campbell'in tek hayali Harvard Tıp Fakültesi'nde okumaktır. Ama söz konusu bu
hayalin de bir bedeli vardır ki bu bedel yaklaşık 300.000 USD’dir. Okul kayıt
parasını elde edebilmek için Ben’in tek bir umudu vardır o da bursa başvurmak.
Harvard Tıp Fakültesi'nin dekanı ile ilk görüşmesinde 100’e yakın aynı cv’ye (4
üzerinde 4 ortalama, bir sürü akademik ve bilimsel diğer başarılar ...) sahip
öğrencinin söz konusu bu burs için başvuruda bulunduğunu ve yalnızca bir
kişinin bu bursu almaya hak kazanacağını öğrenir. Dekan son söz olarak da Ben’e
şu sözleri söyler: “Kazanacak kişi öyle bir kişi olmalıdır ki başvuru formuna
yazacakları ile, sahip olduğu hayat tecrübesi ile kağıttan adeta fırlamalıdır”.
Ben’in böyle bir hayat tecrübesi var mıdır? Bugüne kadar tüm
hayatını derslere girip çıkarak ve tüm sınavlardan en iyi notları alarak
geçirmiştir. Hayat tecrübesi mi?!!! Onun hayatını hayat olarak görmek bile
tartışma konusudur. Jim Sturgess, Kate Bosworth ve Kevin Spacey’in başrollerini
paylaştığı film işte böyle başlar.
Bir gün Lineer olmayan
denklemler dersinde (ki bu dersi zamanında ben de almıştım) 21 takımının
patronu ve aynı zamanda dersin öğretmeni Micky Rosa'nın (Kevin Spacey)
dikkatini çeker ve 21 takımına dahil olur. Altı kişilik öğrenci takımı kart
sayımı konusunda eğitilerek uzmanlaştırılmış bir gruptur ve tek amaçları
kazandıklarının %50’sini öğretmenlerine vermek şartı ile Las Vegas'ın
kumarhanelerinde black jack oynayıp milyonlar kazanmaktır.
İdealleri olan genç çocuk (Jim Sturgess ) yine ideallerine
ulaşmak için bu takımın bir parçası olur. Film bu tabii Ben’in platonik aşık
olduğu okulun en güzel kızlarından biri de (Kate Bosworth) bu takımdadır.
Sürekli kendisi gibi looser ama çok zeki iki arkadaşı ile bira içip okulun
popülerlerine bakıp iç geçiren Ben’in hayatı artık değişecektir. Kağıtları iyi
sayar, hem de çok iyi sayar. İyi saydığı için kazanmaya ve takımın lideri
olmaya başlar. Kızın dikkatini çeker. Eski, onu sahip olduğu özellikler için
seven iki arkadaşı ile bağları zayıflar. E tabii ki kız ile sevgili olurlar.
Hayat bu, bazen inişler bazen de çıkışlar vardır ve sonra yine bazı inişler.
İşler bozulur. "her şey bitti" dendiği bir an olur. Ne kazanılan para
vardır artık, ne bir kız arkadaş, ne eski gerçek dostlar ve de mezun olabilecek
bir okul. Esas oğlan hatasını anlar, aklını başına alır ve yaptığı hataları
yine akıl ve şans dolu bir planla temizler. Kovalamacalar, sorunlar, çözümler,
matematik, istatistik, Las Vegas derken film mutlu sonla biter. Filmin bence
tek yumuşak karnı sanki Las Vegas’ta yalnızca bir tane kumarhane varmış gibi
tüm sorunların orada meydana gelmesi ve yine orada çözülmesi. Filmin ilginç
yanı ise gerçek bir hikayeye dayanıyor olması.
Size bu filmi anlatmamın sebebi ise yine dekan ile yapılan
son konuşma ve o konuşmanın bende oluşturduğu hisler. Başka bir ifadeyle filmin
sonunda bende kalanlar bu yazıya sebep oldular. Kahramanımız dekanın karşısına geçip başından
geçenleri anlatır ve bu kadarlık bir hayat tecrübesinin kağıttan fırlamak için
yeterli olup olmadığını sorar. Film zaten öylece sona erer.
Belki yeterli olmuştur belki de olmamıştır. Büyük bir
dikkat, fedakarlık ve özveri ile her birimiz hayatlarımız boyunca cv’lerimizi
doldurmaya çalışıyoruz. Amaçlarımız ise iyi birer hayata sahip olmak. Bizim
gibi yüzlerce, binlerce aynı yerlerden mezun ve aynı özelliklere sahip insanla
beraber hayata atılıyoruz. Kimimiz başarılı kimimiz daha başarılı ve yine
kimimiz de çok daha başarılı olabiliyor. Kazanılan hayat tecrübeleri ve bu
tecrübelerin hayatımıza olan etkileri olumlu veya olumsuz olabiliyorlar. Benim bu adamdan ne farkım var ki, ya da
ülen aynı okulları bitirmişiz o nerede
ben neredeyim diye hayıflanmadan önce belki de düşünmemiz gerekli ilk nokta
sahi ben ne kadar istedim, ben bunun için ne yaptım, bu konudaki tecrübem nedir
olmalı. Yoktur aslında birbirimizden bir farkımız her zaman doğru olmayabiliyor
işte. Şimdiki aklım olsaydı mesela
dersleri çok daha farklı dinlerdim. Hayatıma bir şeyler katabilmek,
yaşadıklarımla öğrendiklerimi harmanlayabilmek için uğraşırdım. Oysaki ben
yalnızca sınıf geçmeyi ya da iyi not almayı hedeflemiştim. Hayat aslında okul sonrası başlayacak kadar uzun değil. Okul
hayatın içinde olması gerekirken benim için daha çok sterile bir alan gibiydi.
Hayata tek etkisi ise mezuniyetlerdi. Mezun
olup iyi bir işe girecek ve hayalimdeki hayat başlayacaktı.
Hayatta başımıza gelen veya karşılaştığımız her bir olayın
mutlaka bir sebebi olduğuna inanırım (okul yıllarında bunları düşünmekten çok
uzaktaydım). Önemli olan olumlu ya da olumsuz tüm başımıza gelenleri iyi etüt
edip, çıkarımlarda bulunabilmek. Kendimiz için avantaj haline getirebilmek.
Kolay bir iş değil ve kesinlikle hem alışkanlık ve hem de büyük disiplin
gerektiriyor. İşte çok daha başarılı
olanların bence en büyük farkları bu alışkanlık ve disipline sahip
olabilmeleri.
Diğer bir başka düşünce ise kendi hayatlarımızı yine
kendimizin yaratacağı gerçeği. Aynı kişi ilk başlarda biraz yalpalasa da yine
aynı özellikleri ile bambaşka ve istediği bir hayata sahip olabiliyordu filmde.
Filmin çekici yanı işte içerdiği bu gizli umut mesajı idi. Her zaman için ufak
bir hareketle hayatlarımızın nasıl da istediğimiz eksenlere girebileceği gizli
mesajı vardı. En azından ben mesajı böyle almayı ve okumayı tercih ettim.
Farkı yaratan aslında ufak gibi görünen ama tüm
hayatlarımıza yön veren bazen bizim sayemizde ve bazen de başkaları sayesinde
hayatlarımıza giren ve bizim biz olmamıza sağlayan tüm bu düşünceler, fikirler;
hayata geçirebilmemiz durumunda tecrübeye ve sonrada farklılıklarımıza dönüşüyorlar.
Farklı olun, fark yaratın. Hayatlarınızın sizin
istediğiniz gibi gitmemesi için aslında hiçbir neden bulunmamakta. Filmin
senaristi de, yönetmeni de, baş rol oyuncusu da sizlersiniz. Yeter ki bunu
gönülden isteyin ve harekete geçin. Dilerim her şey aynen dilediğiniz gibi
olur
Ahım şahım olmayan bir film hakkında böyle bir yazı yazdıysan, iyi bir film hakkında yazacaklarını merak ettim doğrusu :)
YanıtlaSilKendi hayatlarımızı kendimizin yaratacağı meselesi, yazdığımız ya da okuduğumuz kadar kolay değil galiba, gerçekten çaba ve istek gerekiyor. Hayatımız istediğimiz gibi gitmiyorsa, kontrolü nasıl ele almalı, neresinden yakalamalı? Ben de tam harekete geçmem gereken noktadayım sanırım...
Öncelikle geç cevabım için özürlerimi sunarım. İstanbul dışındaydık ve daha yeni blogumu açabildim :)
YanıtlaSilDut ağacı ilginç bir ağaçtır. Bazen bakarsın ağaçta tek bir dut bile göremezsin. Sonra bir adım sağa ya da bir adım sola adım atarsın ve tüm dutlar gözler önüne serilir. Bakış açısını değiştirecek tek bir adımı bile atabilmek çoğu kere yardımcı olur. Dışarıdan gözle bakabilmeli ve değiştirilmesi gerekli noktayı tespit edip o noktanın çözümünü sağlamalısın derim. Sorunlu durumun tespiti ilk adım olmalıdır bence. Tamam çok mühendisçe ve amaca yönelik gibi görünüyor ama günün sonunda zaten ilk iyi kurulması gereken de amaç denklemi olmalı. Amaç denklemi hiç değişmeyecek diye bir şey yok tabii. Durum ve şartlara göre değişebilir ama hareketlerimizi tabii bence kurmuş olduğumuz amaçlara göre düzenlemeliyiz. Umarım uzun cevabımdan sıkılmamışındır :)
Selam ve saygılarımla,
Rica ederim, özür ne demek. Ben de zaten yeni akıl ettim yanıt var mı diye bakmayı :) Uzun tatillerde ben de koparıyorum sanal ortamlarla bağımı ;)
YanıtlaSilKesinlikle sıkılmadım, ayrıca yanıtın için de teşekkür ederim.
Sevgiler :)