Paramızla rezil olmak ve ötesi
Yazının bundan sonraki bölümü daha önceden de uyardığım
üzere küçük çocuklarıyla tatile gitmeyi düşünen ebeveynler için uygun değildir.
Bu tanıma uygun kişilerin yazının geri kalanını okumamaları şiddetle tavsiye
edilir. Ben yazar ve o günleri yaşayan bir kişi olarak samimi uyarımı
yapıyorum. Köprüden önceki son çıkış, mutlaka değerlendirin ve okumadan çıkın.
Tatilimizin geri kalanı için söyleyebileceğim tek şey, paramızla rezil olduk.
Gittiğimize gideceğimize binlerce kere pişman olduk. Bir daha yirmi sene
boyunca yurt dışı tatillerine gitmeme kararı aldık üstelik oy birliği ile.
Şartmış gibi sen her anını fotoğraflayıp paylaşırsan olacağı
bu olurdu. Muhteşem başlayan tatilimiz gölgelenmeye, hatta bulutlanmaya ve
hatta ve hatta şiddetli sağanağa uğramıştı. Belki paylaşmanın yarattığı kötü
düşüncelerden veya belki virüs ve bakterileri adeta bir paratoner gibi üzerine
çeken oğlumun üstün kişisel özelliğinden, oğlum dilini bilmediğimiz, bize ait
olmayan bir evde ve yatakta hastalanmıştı.
Hem de ne hastalanma. Ne ararsan vardı. Ateş 40.5’lere dayandı, hem de
bir anda. Panik,üzüntü, çaresizlik ve sıkıntıdan ne içtiğim pinot kaldı ben de, ne o ana kadar yaşadığımız keyifin izleri. Silindir gibi ezilip un ufak oldu o
ana kadar biriktirilen anılar. Ateş tek başına gelmedi, yanında önce bulantı ve
sonrasında kusma getirdi. Ne yatak kaldı, ne üst baş. Pislenen eşyalar için
ayrı bir çanta almak zorunda kaldık, siz oradan ölçün biçin. Kustukça rahatlar
değil mi insan yok hayır kardeşim, ardından boğaz ve mide ağrıları girdi
hayatlarımıza. Ateş, mide ve boğaz ağrıları ve kusma. Bir insan tatilde
bunlardan başka ne isteyebilir ki. Bilmem mesela ishal fena olmazdı ve yanına
yine mesela kulak ağrısı. İsteğin benim için emirdir dendi ve bunlar da eklendi.
Oğlumun temiz külot sayısı bir anda azalmaya başladı. Ama bitmedi, bitiremedik çünkü biz
herhalde sahip olduğu tüm eşyaları beraberimizde getirmiştik (hatırlayınız
büyük valiz konusunu).
Yanımızda ateş düşürücüler vardı, hemen kullanmaya başladık.
Bazen fayda etti, bazen ise etmedi. Bir ara duşa bile sokmayı düşündük. Bir
yandan da doktorlar aranmaya başlandı. Bizim doktorumuz sosyetik olduğundan yurt dışındaydı ve çoğu
kere telefonu kapalıydı. Aile dostunun çocuk doktoru olması kadar bizim için
güzel ve dostumuz için kötü bir şans olamaz. Biz de böylesi iki dost vardı ve
sonuna kadar bu güzel şansı kullanıp, bayramlarını elimizden geldiğince rezil
ettik. Bir tanesi bizden artık sıkılmış olacak ki bize en söylenmemesi gereken
şeyi söyledi ve oğlunuzu mutlaka bir
doktora gösterin dedi. Sanki bu dediği kolaydı. Sanki biz bunu
düşünememiştik. Tek akıllı sanki oydu. İçinde bulunduğumuz ve ayrıldık diye
sürekli tartışmalara neden olan bu sosyalist ülkede bu dediğini gerçekleştirmek
kolay değildi. Elini kolunu sallayarak hastaneye gidemezdin. Önce seni mahalle
doktoru görmeliydi. Heee o mahalle doktorunun seni görmesi için de senin ona
kayıtlı olman ve sabah saat 11:00’e kadar talepte bulunman gerekirdi. O doktor
sevk etmesi durumunda hastaneye gidebilirdin. Bizde ki gibi sana ne kardeşim,
parayı verir, hastane hizmetinden yararlanırım düşüncesi bu ülkede işlemezdi.
Peki ya size zamanında yine bu ülkede dişime kanal tedavisi yapan doktorun acımasız bir canavar olduğu söylesem.
Uyuşturmadan soğuk su tutarak tedavi yaptığını söylesem. Etim benzim atmıştı.
Katliam gibi tedaviydi. Ağrı kesici ve antibiyotiğe karşı bir ülkeydi. Benim
gibi bunların içinde büyüyen kişileri ise pek düşünmezlerdi.
Eşe dosta haberler salındı. Orada yaşayan Hollandalısı olsun
Türkü olsun araştırıp durdu ve bir çözüm
üretemedi. Ben ise karar vermiştim baktım ateşi duş ile bile düşüremiyorum
hastaneye gidip zorla girmeye çalışacaktım. Varsın sonrasında sınır dışı
etsinler. Neyse ki duşa bile gerek kalmadı. Hemen erken dönme senaryoları
gündeme geldi ve bilet arayışlarına başlandı. Bulundu da ama oğlum dönemeyecek
kadar kötü durumdaydı.İştahı iyice kesilmişti. Aşırı yorgundu. Kustuğu ve
s..tığı anlar dışında sürekli uyuyordu. Battal boy bez bulup aldık ve ishalin
neden olduğu sonuçları böylelikle kontrol altına alabildik. İlk gün sonunda
kusma olayı da iyice azaldı ama ağrılar üç bölgede devam ediyordu. İşte böylesi
bir anda o tarihi kararı aldım: Dönünce oğlumun doktoru ile aramı son derece
iyi bir hale getirecek ve yurt dışı gezilerine onun ailesi ile birlikte
çıkacaktık. Bu karardan doktorun henüz haberi yok ama eminim bizi çok
sevecektir. Onunla ve ailesi ile yurt dışı gezilerinde çok eğleneceğiz.
Üç gün boyunca bırakın evden çıkmayı yataktan dahi çok ender
çıktık. Koskocaman yatakta gece gündüz üçümüz yatıp durduk. Ben hem kitabımı
bitirdim bu süre için de ve hem de Breaking Bad’in ilk sezonunu. Alışveriş
olayını sonraya bırakmıştık. Ağız tadıyla yapma şansımız hiç olmadı. Pizzacı da
illaki bir kere daha yeriz demiştik, yiyemedik. Şirketten bir arkadaş o
sıralarda Brüksel’de idi ve bizi ziyaret edip birlikte Specktakel’a gidecektik.
Telefon edip hiç gelmemesini rica ettik. Kendimizce planladığımız hiç bir şeyi hastalık
sonrasında yapamadık. Hoş zaten yapabilecek imkanımız olsa da yapamazdık, o
moral kalmamıştı bizde. Tek istediğimiz bir an önce evimize ulaşmak ve oğlumuzu
güvendiğimiz bir doktora gösterebilmekti. Benim için zaten önemi yoktu ama eşim
için de ne Hollanda vardı artık ne de Haarlem.
Rüyadan uyanmış ve aslında buraya ait olmadığımızı ve asla
olamayacağımızı görmüştü. Bunun para ile, eğitim ile, yaşam tarzı ile bir
alakası yoktu. Bu bir tercihti ve bizim tercihimiz çok daha belki oryantal da
değildi daha bir Türklere özgü idi.
Yerli yerliliğini turist de turistliğine bilmeli diyerekten
dönüşte de otobüs yerine taksi ile döndük. Şoför nereli olduğumuzu sorduğunda Türk
olduğumuzu söyledik. O da Hollanda’nın dün gece bizi iki sıfır yendiğini ve
Brezilya’ya elveda dediğimizi söyledi. Gülüp sinirimi belki bozmaya çalışıyordu
ya da yalnızca ben uçan kuştan nem kapıyordum. O an işte bahşiş vermemeye karar verdim. Kendi kaybetti. O kadar futboldan uzaktım ki o an kendisine yalnızcahappy for you demekle yetindim.
Oğlumun bitkin hali hava alanında da sürüp gitti. Yemek de yemedi. Yürümeye bile tahammülü yoktu. Çoğu kere kucağımda bana sarılarak zaman geçirdi. Çok şükür yolculuk sırasında kusma ve ishal vakaları olmadı. Yine bol bol uyudu. Hasta olduğu için kendi kendine de üzüldü bir tanem. Ne ben ne eşim ne de kendisi ona hastalığı bir türlü yakıştıramıyorduk. Türkiye’ye dönüşümüz ise muhteşem oldu. Bankamızın müşterilerine sağladığı bir hizmetten yararlanmak suretiyle kapılarda karşılandık. Görevliler eşliğinde sıraya girmeden pasaport kontrollerimiz yapıldı, bavullarımız taşındı, araba ile gideceğimiz yerlere gittik, krallar gibiydik. Son noktada ise araç gelip bizi evimize kadar bıraktı. Ben böylesi bir servisi ve hizmeti görmedim doğrusu. Üstelik her müşterinin yılda beş kere hakkı varmış. Eşim de aynı bankanın müşterisi olduğundan bu bize on sefer demek olur ki o kadar yurt dışına çıktığımız yok doğrusu. Bankamı çok seviyorum.
Hani çocuklar gibi
şendik lafı vardır ya, evimize vardığımızda bizi en iyi anlatan söz bu
olmalıydı. Eve vardığımızda çok ama çok mutluyduk. Yemişim yurt dışını, biz
burada mutluyduk işte. Konjonktür evet yine parlak değil ama ne yapalım, bir
şekilde hep beraber idare etmeye çalışacağız.
Siz bakmayın tüm bu yaşananları
bu kadar kolay anlattığıma, insanın ömründen ömür gittiği bir kaç gündü. Anne
babalık kesinlikle 24 saatlik bir iş. Tamam çok keyifli ama bir o kadar da
dikkat ve emek isteyen bir iş. Gevşemeye asla yer yok bu işte. Hastalık zaten başlı
başına kötü bir şey. Hele ki sevdiğiniz biri hastalanınca ve bu sevdiğiniz biri
daha ufacık bir şeyse size hissettirdiği çok daha kötü oluyor. Sizi çaresiz
bırakıp oldukça mutsuz ediyor. Biz de bir de eşimin böylesi anlarda kendisini
bırakması da devreye giriyor ki yüküm iki belki üç belki beş kat oluyor. Ben
ailenin babasıyım ve görevlerim yalnızca bilinen rutinlerle sınırlı değil. Hep
derim ya, ailem her şeyin en iyisini hak ediyor. Benim görevim de en iyiyi
onlara olabildiğince ve imkanlarım dahilinde sunabilmek. Görevimin nefes
aldığım sürece devam edeceğini bilmek beni tedirgin de etmiyor aslında bilakis
motive ediyor. Evet ben evimizin babasıyım, başıyım. Bununla beraber eşim ise
ailenin boyunu, nereye gidileceğine karar vereni. Tek başına boyun görevini de
üstlenmek hiç kolay olmuyor, olmadı da. Onsuz bu süreç – aslında her türlü desteğine rağmen – zor geçti. Hele ki yurt
dışında olup imkanlarınız sınırlanınca. Çok ama çok yoruldum ve bu boyun olma
işini hiç sevmedim. Umarım bir daha bu görevi üstlenmem gerekmez.
Hayatın anlamını hepimiz öyle ya da böyle aramaktayız.
Şanslı olanlarımız heyecan verici ip uçları bulurken bazılarımız kısa sürede bu
arayışlardan vazgeçebilmekteyiz. Başıma gelen her olayda ben hep yeni yeni
şeyler keşfediyorum aslında. Bazen hayatın anlamı insanın kendisiyle tam
anlamıyla barışık bir hayat sürdürmesi derken bazen salt ailesi diyorum.
Aslında sizin için önemli olan her şey hayatınızın başlı başına birer anlamı
oluyor. Para, hırs, güç savaşlarının hastalık ve ölüm karşısında ne de boşlar.
Asl olanın sağlık olduğunu ve hemen peşinden de mutluluk ve huzurun geldiğini
insan yaşamadan çoğu kere anlayamıyor bu koşuşturmaca içerisinde. Anlasa da bir
kaç güne kalmaz yine unutup gidiyor gerilimli, bol stresli hayatına geri
döndüğü zaman. Keşke hep hatırlayabilsek.
Bu başımıza gelenlerin tek olumlu yanı ise Haarlem
kelimesinin artık hayatımızdan çıkmış olması. Eşim de ben de artık biliyoruz ki
ne yapıp ne edip burada güzel şeyler yaşamak için uğraş vereceğiz. Yurt dışları
güzel yerler ve tatil için mutlak surette gidilesi yerler ama bizler için
yaşanası yerler değil. Ben işte seneler evvel bilinçsiz bir şekilde bunu görmüş
ve bu doğrultuda karar vermiştim. Ortaköy demem ve tutturmam Ortaköy özelinde
değildi. Kim bilir belki de gelecekteki benden
ya da Haarlem’de yaşamaya karar veren benden
yardım görmüştüm.
Muhtemelen her bir ebeveyn gibi eşim ve ben de oğlumuzun
güzel ve sağlıklı bir hayat yaşamasını istiyoruz. Potansiyelini en yüksek
düzeyde kullanabilmesini, yapmak istemediği şeyleri yapmamasını istiyoruz.
Mutlu, huzurlu ve başarılı olmasını istiyoruz. O bize göre her şeyin en iyisini
hak ediyor. Önemli olan oğlumun gözlerindeki mutluluk ve ışıltı. Bize düşen her
zaman olduğu ya da olması gerektiği gibi bu ortamı ona elimizden geldiğince
sunabilmek. Bugüne kadar yurt dışı opsiyonunu en başta onun için düşünüyorduk ve
eşimin de tüm mücadelesi biliyorum hep onun içindi. Dönmek ama yine de doğru
bir karardı. Bunu bu yolculuk öncesine kadar teyit edemiyordum. Bugün ise bunu artık
hem de çok iyi biliyorum. Bizi biz yapan çevresel faktörleri de hesaba katmak
ve varsa doğru yolu buna göre bulmak bence
doğru olanı.
Eşim,ben ve oğlum birlikte
veyahut ayrı ayrı daha bir çok seyahatlere gideceğiz. Kimisi eğlenceli kimisi
zor geçebilecektir. Bazen bir kaç gün, bazen daha uzun ayrı kalabileceğiz.
Biliyorum ve diliyorum her defasında birbirimizi hem çok özleyeceğiz ve hem de
çok özleneceğiz. Ayrılıklarımız hep buruk, kavuşmalarımız hep mutluluk dolu
olacak. Belki bazılarında hasta bile olabileceğiz. Biz bir aileyiz, birbiriyle
kenetlenmiş mutlu bir aile. Umarım, dilerim ve biliyorum hep öyle de kalacağız.
Dilerim biriktirdiklerimiz hep güzel anılar olur içlerinde
zaman zaman hastalık olsa bile ...
0 yorum:
Yorum Gönder