Bugünlerde içimden yazmak pek gelmiyor. Hani sanki kendimle
ilgili bir şey yaparsam hata olacakmış gibi hissediyorum. Bu nedenle de zaten
ne briç oynuyorum son günlerde ne de yazacak tonla konu olsa da blogum için
yazı kaleme alıyorum. Hem kişisel hem de ülke olarak normalleşmeyi bekliyorum.
Son zamanlarda yaşanan gerilim, kutuplaşma ve komplo teorilerinden fazlasıyla
yoruldum sanırım. Bir dönemdir ve geçecektir ama geçerken işte sıkıntıları da
bir şekilde yoğun olarak yaşatıyor. Bir yandan ülke içi yaşanan olaylar, bir
yandan Avrupa ile olan ilişkilerimiz ve bir yandan da küresel ekonomik çalkantı
hani her şeyi Floransa Etkisinin tam tersi bir durum olarak karşımıza çıkarıyor.
Geldi mi üst üste gelir derler ya durumumuz tam olarak işte budur ve ben de
böylesi bir konjonktürde oturup ailem hakkında ya da başıma gelen komik olaylar
hakkında yazasım gelmiyor, gelemiyor bir türlü. Diğer taraftan ama bu sebepten
ama şu sebepten yazmayı bırakırsam -yaz mevsimi de geldi- iyiden iyiye
bırakırım ve tekrar eskisi gibi yazamam korkusunu da içimden atamıyorum. Belki
de bu nedenle ufak ufak bazı konularda bir şeyler yazmak istedim.
Ülkemizde son yaşanan durum hakkında uzun bir yazı
yazdığımdan tekrar o konuya girmeyeceğim. Onunla ilgili dileklerimi ve
ümitlerimi korumaya devam ediyorum. Dilerim ülkemizde ki dil yakın zaman da
yeniden yapıcı, barışçı, özgürlükçü ve anlayış dolu bir dil olur. Türkiye &
AB arasındaki köprünün de giderek kuvvetlenmesinden yana biri olarak dilerim
gerilim değil ama diyalog kazanan olur diyorum. Yanlış anlamayın birliğe girip
girmemek beni ne üzer ne de sevindirir ama köprülerin atılması kesinlikle üzer.
İşte benim penceremden diğer bazı konu başlıkları. Okunma
kolaylığı açısından yine ayrı ayrı yazılar olarak konular karşınıza gelecekler.
İlk konu hepimizi çok ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gerekli bir konu olan
ekonomi. Ben son zamanlarda bununla yatıp bununla kalkıyorum. Hepinize
ekonomiyi hem de çok yakından takip etmenizi öneririm.
2008 krizi sonrası mecburiyetten başlayan ve tüm dünya
piyasalarının yaşamasını sağlayan Fed kaynaklı yüksek hem de çok yüksek
likidite dönemi artık bitiyor. Son yapılan açıklamalar bazı fireler olsa da hep
bu yönde zaten. Özellikle Fed Başkanının yapmış olduğu son konuşma sonrasında
beklenenin de üzerinde bir panik havası esmeye başladı. Sahi ne dedi de böylesi
bir hava oluştu? Aslında bilinmeyen ya da tahmin edilmeyen hiç bir şey. Demek ki
piyasanın bir şekilde fiyatlaması gelmiş ki bu fırsatı kaçırmak istemediler.
Öyle ya da böyle beş sene boyunca bol likiditeye alışmış piyasalar tahvil
alımlarında sona geliş haberleri sonrasında oldukça tedirginleşip, huzurları
bir hayli kaçtı. Küresel riskte de iştah kaybı yaşanıyor ki Fed depremi sonrası
bir süre daha illaki yaşanacaktır. Gerginlik o kadar fazla ki adeta ete kemiğe
bürünmüş bir durumda ve bu da tüm riskleri sıfırlar duruma getiriyor. Benzer
kötü durum Çin için de geçerli. Dünyanın en büyük ikinci ekonomisinde büyük
sarsıntı var. O kadar ki Avrupa’daki sorunlar dert bile edilmiyor. Düşünün kü
İtalya’da verilen mahkumiyet kararı ve Yunanistan’daki parlamenter yapının değişmesi bile dert
edilmeyecek kadar başka büyük sorunları piyasa fiyatlamakta. Zaten piyasa için
fiyatlamak olsun da ne olursa olsun. Bir şekilde olumlu ya da olumsuz bir şeyi
yakalamaya görsünler hemen kazanç kapısına dönüştürüveriyorlar. Bu işi de
oldukça iyi yapıyorlar. Filler tepişir, olan yine çimenlere olur tabii.
Ülkemizde de durum benzer seyir izledi. USD/TL bir anda
1.95’leri gördü. Merkez Bankasının birbiri ardı sıra yaptığı benim için oldukça
yüksek ama kurum ve piyasa için oldukça düşük dolar ihaleleri de bu durumu
soğutamaya yetmedi. Yazıyı yazdığım an itibariyle USD/TL 1,9422 ve 100.000’i
görmesi hedeflenen BIST maalesef 72.500’ün biraz üzerinde. Bundan sonrasında artık riskler hep göz
önünde olacaklar, saklanıp kalacakları yerler artık kalmadı ve bundan sonrada
artık hiç olmayacak. Yani artık balonların patlama zamanı geliyor. Dilerim
şiddeti hepimiz için kabul edilebilir seviyelerde olur.
Peki ne mi olacak?
İlk önce 2013 son çeyreğinde tahvil alımları azaltılacak ve
2014 yılında tamamen alımlar bir son bulacak. Son aşamada ise 2015 yılında faiz
artırımları tekrar gündeme gelecek.
Bizi ilgilendiren kısım mı nedir?
Siz siz olun dolar borçlanmayın ve paranız varsa ve kur müsaade
ediyorsa 2013 son çeyrekten önce dolara dönün.
Peki geç mi kalındı?
Ümit ederim ki hayır. Fed sonrası oldukça sert bir yükseliş
oldu evet ama Merkez Bankamız TL’yi desteklemeyi tercih etmekte. Bu bize
avantaj sağlamakta, zira kurlardaki yükseliş bu sayede sınırlı kalacaktır.
TL’nin faiz avantajı sayesinde de TL’ye geçişi avantaj olarak gören görüşler
olacaktır. Bir de bunların üzerlerine azalan siyasi tansiyon ve Fed odaklı
yorum ve haber akışı içeriğindeki her yöne çekilebilecek durum (ki bence bu da
bir taktik) eklendiğinde USD/TL illaki düşecektir. Kişisel fikrim düşerse 2013
son çeyrek için hazırlıklı olun ve dolara dönün derim. Ama tabii tüm bunlar
benim kişisel çıkarımlarımdır. Kimseye tavsiyede bulunmam zira bu işin uzmanı
değilim. Yalnızca elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum o kadar.
Araştırmalarınız yapın ve kararlarınızı yine ya siz verin ya da bir uzmandan
profesyonel bir destek alın derim.
Hepinize bol kazançlar dilerim.
0 yorum:
Yorum Gönder